UYGULANAN
SİYASET YANLIŞ OLUNCA-1
Anayurt
Gazetesi 2 Temmuz 2012 Pazartesi
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, başlıktan
da anlaşılacağı üzere, bu gün, F-4 keşif
uçağımızın uluslar arası sularda, Suriye tarafından düşürülmesi sonrasında,
gerek Türkiye de yaşananlar, gerekse bu olayın Yurt dışında yansımaları
hakkında bir şeyler söylemek istiyorum
Geçen Hafta, bu olayın Türk basınına
nasıl yansıdığını, gazete manşetlerinden, Köşe Yazarlarının yorumlarından,
Televizyon programlarından okuduk öğrendik.
Tabi ki bu konunun yansıtılış şekli,
Hükümet yanlısı diye tarif edebileceğimiz Yandaş Medya ile, Ulusal
menfaatlerimiz yönünde hizmet veren; Türkiye nin hak ve menfaatlerini ön planda
tutan ve sayıları ancak bir elin parmakları kadar az olan, ve muhalif diye
adlandırılan yazılı ve görsel basında, yer alış şekli ve yorumlar,
diğerlerinden farklı.
Eğitim seviyesi normal, ya da yüksek
vatandaşlarımızın ,bu olayın önemini ve vahametini bilmeleri yetmez. Düşük
eğitimli, ya da dar gelirli olan, kendisini muhafazakar ya da Dindar kesim diye
adlandıran ve çoğu AKP ye oy veren vatandaşlarımızın da, bu işin vahametini ve
önemini kavramaları gerekir.
Zira bu kesim, daha ziyade evlerine
kadar getirilen ve bedava dağıtılan Yandaş gazeteleri okuyorlar, yine aynı
şekilde, Yandaş televizyonları izliyorlar, AKP nin, özellikle de Başibakan
Sayın Tayyib ERDOĞAN ın her yaptığına,
her söylediğine inanıyor, alkış tutuyor .Sayın Başbakan bir şey yapmasa da;
esip gürlemesi, asarım keserim gibi tehditler savurması, bu kesim için yeterli
oluyor.
Eğer bu gibi vatandaşlarımızın da,
Yandaş medya dışında, muhalif, ama ulusal menfaatlerimiz yönünde yayın yapan
gazeteleri okumaları sağlanırsa, önemli bir sorunun çözümü yönünde iyi bir adım
atılmış olur.
Bu itibarla, ulusal menfaatlerimiz
karşısında dik duruş sergileyen Siz saygı değer vatandaşlarımıza önemli
görevler düştüğünü burada tekrar hatırlatmak istiyorum.
Eğer sizin açınızdan önemlı gördüğünüz
Köşe Yazılarını, ya da gazeteleri okuduktan sonra atmayıp ta saklarsanız,
başkalarına verirseniz, ya da 1 gazete yerine 2 gazete alıp, başkalarının da
okumalarını sağlarsanız, Ülkemiz adına önemli bir hizmet te bulunmuş olursunuz
Örnek teşkil etmesi açısından, her iki
gazeteden de, olayın yansıtılış şekline birer örnek vererek konuya girmek
istiyorum.
Ulusalcı Köşe Yazarlarından biri
yorumunda şöyle diyor: Sürekli dayak yiyen Somun Pehlivanlarına döndük.28
Haziran 2012 Perşembe STAR Gazetesi şöyle bir başlık atmış: Çete Devletlerine
haddini bildiririz! Tabi ki bu söz, Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN a ait. Ve
Star da, Hükümetin uygulamalarına alkış tutanlardan biri.
Tabi ki, bu ve buna benzer konularda
eleştiri yaparken, kişisel olarak hiç bir kimse ile alıp veremediğimiz bir şey
olmadığını, bura da tekrar vurgulamak istiyorum
F-4 Keşif uçağımızın Suriye tarafından
düşürülmesi, durup dururken olmamıştır. Bu husus, Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN
ın Suriyeli muhalifleri desteklemesi, Suriye Hükümetini sürekli tehdit etmesi,
Suriye yi, Türkiye nin bir ili imiş gibi görmesinden kaynaklanmaktadır.
Halbuki, Birleşmiş Milletler Teşkilatının yasalarına göre, bir devletin, başka
bir devletin rejimini devirmeye hak ve selahiyeti yoktur
Suriye ile hiçbir sorunumuz yokken,
vizelerde kaldırılmışken, ticaretimiz de maksimum seviyede iken,
ilişkilerimizin Amerika Birleşik Devletlerinin arzu, istek ve emirleri doğrultusunda
bozulduğunu, artık çoğu vatandaşımız bilmektedir. Ve en önemlisi de, Suriye
deki karışıklığın da, Ortadoğu Devletlerini bölme parçalama projesi olan BOP
kapsamında çıkartılmış olması, ve Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ın da bu
projede görevli Eş Başkan olmasından kaynaklanmaktadır.
Uçağımızın düşürülmesi ile tüm dünyaya
rezil olduk.
Rezil olmamız ilk defa da değil .Daha
önceleri kuzey Irak ta, Amerikalılar tarafından orada görevli askerlerimizin
başına çuval geçirilmesi karşısında da, bir şey yapamadık
Uluslar arası sularda, İsrailliler
tarafından Mavi Marmara gemimiz basılıp, 9 vatandaşımızın katledilmesi
karşısında bir şey yapamadık
2004 Yılında Yunanlılar, Ege Denizinde
bulunan 2 adamızı; Bulamaç ve Eşek Adalarını işgal etti, bir şey yapamadık.
Yunanlılar, Ege Denizi nde, it dalaşı
esnasında bir uçağımızı düşürdü, pilotumuz da şehit oldu. Bu durum karşısında
da haklarımızı koruyup bir şey yapamadık.
Kıbrıs Rum kesimi, Akdeniz de
itirazlarımıza rağmen, petrol ve doğal gaz aramaya devam etti ve buldu. O zaman
da tehditler savurmamıza rağmen, bir şey yapamadık. Kıbrıslı Rumların, bu
defasında da, KKTC kara sularında sondaj çalışmalarına başladıklarını öğrendik.
Bu durum karşısında da, bir şey yapılabilmiş değil!...
Burada şu hususu özellikle vurgulamak
istiyorum:
Uçağımızın düşürülmesi ile, ulusal
onurumuz elbet te incinmiştir. Bunun karşılığında elbette bir şeyler
yapılmalıdır. Ama çözüm yolu bu aşamada, Suriye ye savaş açmak şeklinde olmamalıdır.
Yukarda sıraladığım hususlara bir
ilave daha yapmak istiyorum.
PKK lı teröristler, sınırlarımıza
kuzey Irak tan sızıyorlar. Merkez üsleri de Kandil dağında. Bütün bunlar
biliniyor. Ama Irak, Amerika Birleşik Devletlerinin işgal ve kontrolü altında
Ve biz Amerika dam izin almadan, Kandil e ne kara harekatı, ne de bir hava
operasyonu yapamıyoruz ve sürekli şehitler vermeye devamediyoruz. Üstelik aynı
ABD, Kürt vatandaşlarımızı kışkırtmaya ve Türkiye yi bölmeye çalışıyor. Böylesine
belirgin bir fiil karşısında olmamız
bilinmesine karşın, Türkiye yi idare edenlerin bir şey yapmadıklarını,
yapamadıklarını göz önünde bulundurursanız, ne kadar büyük bir tehlike ile
karşı karşıya bulunduğumuz daha iyi anlaşılır. Onun için bu aşamada, Suriye ile
savaşa girmek, bizim için felaketin başlangıcı olur. Bunu, Suriye ile baş
edemeyiz anlamında söylemiyorum. Neyi kastettiğimi daha sonra anlatacağım.
Kuzey Irak ta askerlerimizin başına
Amerikalılar tarafından çuval geçirildiğin de, gazetecilerin Amerika ya nota
verdiniz mi sorularına, Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ile, Cumhurbaşkanı Sayın
Abdullah GÜL, ne cevap vermişlerdi, buna bakalım.
Sayın Başbakan, müzik notası mı dedi,
Sayın Cumhurbaşkanı ise, büyük devletlere nota verilmez dedi Peki şimdi soru şu: Türkiye küçük bir devlet
mi, ve sizler, Türkiye nin hak ve menfaatlerini korumak, kollamak için o
Makamlarda değilmisiniz.!?
Demek istediğim husus şu dur:
Şu anda Türkiye de, Hükümetten ve
Cumhurbaşkanlığından kaynaklanan bir sorun varken, ne Suriye ile, ne de bir
başka devlet ile savaşa girmemiz, ya da savaş çığırtkanlığı yapmamız, doğru bir
yaklaşım değil.
Hele de, Yunanistan a,İsrail e,
Amerika ya bir şey yapmazken, yapamazken, Suriye yi gözümüze kestirip, savaş
açmak, vur abalıya mantığı olur. Bu da Millet olarak bize hiç yakışmaz
Şimdi İngiltere de yayınlanan Daly
Telegraph Gazetesinin bir haberine bakalım. Bu haber, bir Televizyon Kanalında
da yer aldı.
Türk Hükümeti, Suriye sınırında,
Suriye tarafında uçuşa yasak bölge ilan edilmesini istemiş. Eğer bu haber doğru
ise, Suriye tarafında bir tampon bölge oluşturulmak istendiği sonucu çıkar.
Daha önceleri, Turgut ÖZAL tarafından da, birinci Körfez Harekatı sonrasında,
kuzey Irak için gündeme getirilmişti. Sonraları Amerika ve Avrupa Birliği
devletleri tarafından korunup kollanan PKK terör örgütü, burada
teşkilatlanmasını tamamladı,sonunda Irak ın kuzeyi, Mesut BARZANİ yönetiminde,
nerede ise bağımsız bir devlet haline geldi. Ve başımıza yeni belalar açıldı.
Eğer, Suriye tarafında, uçuşa yasak
bir bölge ilan edilirse, bu husus Irak örneğinde olduğu gibi, benzer bir
senaryo, Suriye için de hazırlanıyor demektir. Amaç, önce bir koridor açmak,
sonrasında, kuzey Irak ı, yani Mesut BARZANİ nin Kürt devletini, Akdeniz e
bağlamak.Nihai hedef, Türkiye den ve Suriye den de toprak kopartıp, bağımsız
bir Kürt devleti kurmak.
Uçuşa yasak bir bölgenin, Türk
Hükümeti tarafından gündeme getirilmesi çok manidar bir durum.
Acaba böyle bir husus, Sayın Başbakanın
Amerika da Başkan OBAMA ile görüşmesinde mi kararlaştırıldı? Suriye konusunda
geldiğimiz noktanın bu görüşme ile bir ilgisi var mı?
B u gibi hususlar, Hükümet tarafından
cevaplanması gereken konular.
Eğer Suriye ile bir savaşa
girilirse,Rusya ve İran ın, Suriye nin yanında yer alması, ya da yardımları ile
savaş uzayabilir, ya da genişleyebilir.Böyle bir durumda, PKK terör eylemleri
artabilir, Güney Doğu bölgemizde, geniş çaplı ayrılıkçı bir Kürt hareketi
başlatılabilir.Böyle bir durumda Türk Silahlı Kuvvetleri her iki tarafla baş etmek te zorlanabilir.
Artan isyan hareketlerinin bastırılması esnasında, insan hakları bahane
edilerek, Birleşmiş Milletlerden, Türkiye ye asker indirilmesi gündeme gelebilir…
vs. Yani sonuç, bizim bölünmemiz ve felaketimiz olabilir. Onun için bu aşama
da, Suriye ile bir savaşa girmemiz doğru olmaz diyorum.
Demek istediğim husus şu:
Komşularımızla sıfır sorun politikası dedik; hiçbir sorunumuzu çözemedik, üstelik
bütün komşularımızla da düşman olduk. AKP iktidarının bir adım ileri , iki adım
geri politikası ile, uluslar arası camiada
Türkiye nin caydırıcılığı kalmadı. Bu aşamada, Başbakan Sayın Tayyib
ERDOĞAN ın asarım keserim, yaklaşma vururum gibi tehditlerini kimse dikkate
almaz ve korkmaz. Olan Türkiye ye olur, hepimize olur!...Bence bu Hükümet
fiilen bitmiştir
Bu Hükümetle, hiçbir sorunumuzun
halledilemeyeceği artık net olarak anlaşılmıştır, güvenliğimiz tehdit
altındadır. Ve bir şeyler yapmak zamanıdır.
ACİLEN YAPILMASI GEREKENLER
Bir keşif uçağımızın Suriye tarafından
düşürülmesi olayı ile, görülmüş ve anlaşılmıştır ki, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Komuta Heyetinde bir boşluk var. Daha doğrusu bu boşluk ,AKP Hükümetinin, kendi
siyasal amaçlarına uygun olmayan, ya da amaçları doğrultusunda kullanamayacağı
Üst Kademe Komutanları, ya emekliye ayrılmasını sağlamak, yada Ergenekon,
Balyoz, 28 Şubat Muhtırasına karıştılar gibi iddialarla içeri atmaları
sonucunda meydana gelmiştir.
Örneğin Hava Pilot Orgeneral Bilgin
BALANLI, Silivri de ceza evinde olmasaydı, bu gün, Hava Kuvvetleri Komutanı
idi. Kara, Deniz ve Jandarma Komutanlıklarını, ya da, bu komutanlıkların üst
kademelerinde görev yapması gereken komutanlarda, şu anda içeride.
Deniliyor ki, şu anda içeride olan
general ve amiral sayısı, yeni bir orduyu kuracak kadar.
Bu itibarla, şu anda ceza evinde
bulunan TSK mensubu komutanlar, gerekiyorsa yeni düzenlemeler yapılarak, ceza
evinden tahliyeleri sağlanmalı, hakları iade edilmelidir.
Ceza evindeki TSK mensupları tahliye
edilmeden, Yüksek Askeri Şura toplantısı yapılmamalı
Daha önceleri de yazdım, şimdi tekrar
ediyorum; şu anda ceza evinde bulunan emeklı, ya da muvazzaf subaylarının asıl
tutuklanma nedenleri; darbe yapacaklardı, Hükümeti devireceklerdi…vs gibi
iddialar, doğru değil. Eğer darbe yapacak olsalardı, zaten yaparlardı, buna
kimse de engel olamazdı. Buradaki asıl amaç, bu subayların vatan sever olmaları, ulusal menfaatlerimiz
karşısında dik duruş sergilemeleri, Amerika ya karşı olmalarıdır.
Yukarıda da vurguladığım nenlerden
dolayı, şöyle bir sonuca varabiliri:
Eğer bazı komutanlar şu anda içeride
olmasaydı, göz göre göre, ne uçağımız düşürülebilirdi, ne Rumlar Akdeniz
de,bizi hiçe sayarak sondaj çalışmaları yapabilirlerdi, ne de terör bu kadar
tırmanamazdı.
Bu
hususu kimsenin göz ardı etmemesi lazım.
Şimdi olmasa da, Son Baharda, Meclis
özellikle dış politikada ve terörün önlenmesi konusunda yaşanan
başarısızlıkları, Suriye krizinde geldiğimiz noktayı, Amerika Birleşik
Devletleri ile ilişkilerimizi gözden geçirmek üzere, AKP hakkında genel bir
görüşme açılmalı, yeni bir Yol Haritası çizilmelidir.
MECLİSTEKİ GRUP TOPLANTILARI!?...
Şimdide uçağımızın düşürülmesi
sonrasında, 19 Haziran 2012 Salı günü, siyasi partilerimizin liderlerinin
Mecliste ki grup toplantılarında yaptıkları konuşmalar hakkında bir şeyler
söylemek istiyorum
Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN, her zamanki
gibi esip gürledi, asarız, keseriz gibi sözler sarfetti, MHP Lideri Sayın
Devlet BAHÇELİ ile, CHP Lideri Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU ,uçağımızın düşürülmesi
ile gururumuzun zedelendiğini, Türkiye nin, büyük bir devlet olduğuna vurgu yapılarak, gereğinin yapılmasını
istediler.
Sonuçta bazı hususlarda AKP yi
yetersiz kalmakla suçlasalar bile, Muhalefet Liderleri, Suriye ye müdahale
edilmesin anlamına gelecek sözler sarfetmediler.
Bu noktada bende bir şey söylemek
istiyorum Daha önce de işaret ettiğim üzere, bende bu olaydan son derece
rahatsızım; bu konu da mutlaka bir şeyler yapılmalı. Ama savaş ilk seçenek
olmamalı! Zira bu savaş bizim savaşımız değil. Halkımızda, Suriye ile bir
savaşa karşı. Onun için şu kanaatımi bura hatırlatmak istiyorum
Eğer siyasilerimiz; ister İktidar,
isterse Muhalefet kanadına mensup olsun, Suriye ile savaşı ön plana
çıkartırlarsa, Halkımız, bu liderleri ve partilerin dei alaşağı ederler.Bu
husus bilinmiş ola!...
UÇAĞIMIZ
NASIL VE NİÇİN DÜŞÜRÜLDÜ!?..
Yetkililer, uçağımız Suriye kara
sularını ihlal etmedi, etse bile düşürülmemesi gerekirdi gibi sözler sarf
etseler, ve bu yaklaşımlar doğru olsa bile, ben bu konuda bir hususa
özellikle işaret etmek istiyorum
Suriye Dış İşleri Bakanlığı sözcüsü
uçağın vurulduğu nokta için şu sözleri sar etti: kendi uçağımız bile olsa
vururduk.
Uzmanlar bu hususu ve bu bölgeyi şöyle
anlatıyor. Burası birinci derecede alarm bölgesi. Burada konuşlandırılan Hava
Savunma Sistemleri,burada beliren bir tehlike, ya da bir uçak, merkeze
sorulmadan imha etmek üzere programlanmıştır
Durum böyle olunca ve buhusus, askeri uzmanlar tarafından bilinmesi
gerekirken, çoğu kişi bu keşif uçağının orada ne işi vardı diye soruyorlar.
Böyle bir soru, bence de doğru. Zira
ABD uzun zamandan beri, Suriye deki iç karışıklıkları tahrik ediyor ve Suriye
ye müdahale etmenin yollarını arıyordu. Bu itibarlaTürk uçağı, o bölgeye
bilerek gönderilmiştir ve amaç, Suriye nin
Hava Savunma Sistemini test etmek. Ve ben şahsen bu olayın Hükümetin
emri ile gerçekleştiğini düşünüyorum
Şu anda uçağın düştüğü yer tespit
edilmiş durumda, denizin 1300 metre kadar derinliğinde bulunduğu söyleniyor Eğer
uçağın enkazı çıkartılırsa, düşme nedeni de o zaman tam olarak ortaya çıkar
Uçağın fırlatma koltukları ile,pilotlarımızın kaskları bulundu, ama bütün
aramalara rağmen, cesetlere ulaşılamadı. Pilotların ölmediğini, Suriyelilerin,
ya da İsrail in elinde olduğunu söyleyenler de var. Umarım öyle olur..
Ben, uçağımızın düşürülmesi esnasında,
bir başka uçağın daha orada olduğu, sonrasında bu uçağın bölgeden kaçtığı
yönündeki haber konusunda bir şeyler söylemek istiyorum.
CHP Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Ali
EDİBOĞLU, bölgede araştırmalar yapmış, köylülerle konuşmuş ve Arap
televizyonlarını izlemiş, iddianın doğru olduğunu vurgulamak istiyor.
Burada sözü edilen diğer uçak, bizim
uçağa benzemiyormuş. Bu uçağın, Amerika Birleşik Devletleri ne, ya da, İsrail e
ait olduğuna vurgu yapılıyor.Bu noktada bizde Yetkililere soralım; bu uçak
hangi devlete aitti ve orada işi ne idi?
Bunun cevabını bizim radarlarımızdan
olduğu gibi, Malatya-Kürecik deki Amerikan radarından, ya da Kbırıs ta İngiliz
üssündeki radarların kayıtlarından da tespit etmek mümkün.
Ama bu işin içinde, eğer Amerika,
İsrail, ya da İngiltere varsa, ve bu işte onların parmağı ya da katkıları söz
konusu ise,bu bilgileri verirler mi?
Konuyu şöyle de özetlemek mümkün:
Uçağın düşürülmesi olayı ile, önce bir bahane yaratılıp, Türkiye yi gaza
getirmek, sonrasında Türkiye yi, nasıl sonuçlanacağı belli olmayan bir
maceranın, bir ateşin içine atmak!...
Saygılarımla
***
UYGULANAN
SİYASET YANLIŞ OLUNCA-7,
9
temmuz 2012 Pazartesi
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, önceki
Hafta içerisinde, Suriye tarafından düşürülen RF-4 keşif uçağımızın yeri,
Amerikanın su altı araştırma gemisi Natilius tarafından tespit edildi; yaklaşık
1260 Metre derinlikte olduğu söyleniyordu. Ve daha sonra uçağın enkazı ile,
pilotlarımızın cesetlerinin çıkartıldığı haberini aldık 5 Temmuz 2012
Pilotların ölmediği, Suriyeli, ya da,
İsraillilerin elinde esir olduğu yönünde görüşler vardı. Zira, pilotların
postalları ile, kaskları ve fırlatma koltukları bulunmuştu. Buradan, pilotların
esir alındıkları görüşü yaygındı, herkes gibi bizlerde ümitle ve heyecanla
sevindirici haberler beklerken, maalesef, pilotlarımızın şehit olduklarını
öğrendik.
Genel Kurmay Başkanlığı, Cuma günü
pilotların cenazeleri için Malatya da bir tören düzenleneceğini haber vermişti.
7 Temmuz 2012 Cuma günü törenden sonra, Yüzbaşı Gökhan Ertem Malatya da,
Teğmen Hasan Hüseyin Aksoy ise, İstanbul da toprağa verildi. Şehitlerimize Tanrıdan
rahmet, Ailelerine ise, baş sağlığı ve sabırlar diliyoruz
Eğer uçağın Kara Kutusu da
incelendikten sonra, elde edilen bulgular Halkımızla paylaşılırsa, uçağın nasıl
düşürüldüğünü, ve buna bağlı olarak başka hususları da, doğrudan öğrenme
imkanına sahip olabileceğiz
Burada önemli olan husus, Kara Kutudan
elde edilen bilgilerin Halkımıza doğru olarak yansıtılmasıdır.
Uçağın denizin dibinde yerinin tespit
edilmesi ve özellikle de, pilotlarımızın cesetlerinin uçağın içinde olduğu
bilgilerine ulaşılması, ve nihayet, 2 Hafta gibi uzun süren aramalardan sonra
bulunup, uçağın enkazı ile, pilotlarımızın cesetlerinin çıkartılmış olması
hususunda, ben de bir şeyler söylemek istiyorum.
Bu konuda maalesef sınıfta
kaldığımızı söylemek zorundayım.Etkili bir çalışma yapamadık, imkanlardan
yararlanamadık.
Yetkililer, pilotlarımızın
cesetlerini uçağın içinden çıkardık deseler bile, ben şahsen buna inanmak
istemiyorum. Eğer, pilotlarımızın botları, kaskları kendiliğinden çıkmıyorsa,
fırlatma koltuğu da, denizde bulunmuş ise, cesetler nasıl oluyor da, denizin
dibinde, uçağın enkazı içinde bulunuyor? Bunu birilerinin açıklaması lazım.
Sonra önceki hafta yazdığım makalede
de söyledim, şimdi hatırlatmak için söylüyorum; uçağımız düşürülmeden önce,
orada bizim uçağımıza benzemeyen bir başka uçak daha varmış. Bizim uçağımız
vurulunca o, bölgeden hızla kaçmış. Bu uçağın, Amerika, ya da İsrail e ait
olduğunu söyleyenler var. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Hükümet yetkililerinin, bu
konuda Halkımıza bilgi verip, soruları
cevaplandırmaları lazım.
Eğer amaç, Suriye nin Hava Savunma
Sistemlerini kontrol etmek idi ise, bundan TSK Yetkililerinin ve Hükümetin
haberi var demektir. O zaman bizim uçağımız, yem olarak kullanılmış demektir ve
düşürülme esnasında yabancı bir devletin uçağının da orada olduğu iddiaları
gerçeklik kazanıyor demektir.
Eğer bu iddialar doğru ise, o zaman
TSK ve Hükümet Yetkilileri, niçin iddiaları doğrular mahiyette açıklamalar
yapsınlar?
Bu gibi soru ve sorunlar ancak,
Muhalefet Milletvekilleri konunun üzerine giderlerse açıklığa kavuşur diyorum.
Zira bu noktada, Muhalefet Partisi Liderlerine de güvenin kalmadığını
söyleyebilirim!
Başka bir husus:
Havacılık uzmanları diyorlar ki, eğer
bir RF-4 uçağı tehlikeli bir bölgeye keşif yapmak için gönderilmiş ise,
beraberinde silahlı 2 F-16 savaş uçağının koruma görevi için, refakat etmesi
gerekirdi.
Bunun gibi yapılması gerekenler
yapılmadığına göre, Hava Kuvvetlerinin Komuta Heyetinde bulunanlar, ya bilgi ve
tecrübe açısından zayıf, ya da, korumasız keşif uçağı tehlikeli bölgeye bir
savaş nedeni yaratmak açısından gönderilmiştir.
Olanlar maalesef bizim 2 pilotumuza
olmuştur, Millet olarak gururumuz incinmiştir, siyasilerin maksatlı, ya da
beceriksizlikleri nedeniyle, Türkiye Cumhuriyeti aciz duruma düşürülmüştür
TSK NIN HABER ALMA
SİSTEMİ NİYE MİTE BAĞLANMIŞTIR?
Çoğu vatandaşımız bilir; MİT, Milli
İstihbarat Teşkilatının kısaltılmış şeklidir. Ve şu anda bu teşkilatın başında
da Sayın Hakan Fidan bulunmaktadır. Sayın Fidan, Osloda, PKK ile yürütülen
müzakerelerden dolayı, basınımız ve Halkımız tarafından çok tanınan biri
Deniliyor ki, sözde istihbarat
birimlerini tek merkezde toplamak adına, böyle bir uygulama yapıldı.Keşif
uçağımızın Suriye tarafından düşürülmesinde, TSK nın elinde bulunan ve haber
almada, istihbaratta kullanılan elektronik sistemlerin MİT e bağlanmasının da
etkili olduğunu söyleyenler var.Ben bu konu nun yeniden gözden geçirilmesinde
fayda olduğunu söylemek istiyorum Bence en doğrusu, işi eski haline döndürmek.
NE YAPMAK
GEREK?
Geçen hafta söyledim, hatırlatmak için
şimdi tekrar söylüyorum; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Komuta Kademesinde büyük
bir boşluk olduğu anlaşılmış, ortaya çıkmıştır. Güvenliğimiz tehlike
altındadır. Tecrübeli ve becerikli komutanların hapiste olduğu söylenmektedir.
Bu itibarla, Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat
Muhtırasına karıştılar, Hükümeti devirmeye çalıştılar gibi bahanelerle içerde
tutulan TSK mensupları, gerekiyorsa kanuni yeni düzenlemeler yapılarak
tahliyeleri sağlandıktan ve hakları iade edildikten sonra, Yüksek Askeri Şura
toplanmalıdır.
İçerdeki Komutanların, ulusal
menfaatlerimizi ön planda tutan, Amerika Birleşik Devletlerinin emperyalist
arzu ve isteklerine karşı olan vatansever insanlar olduğu bilinmektedir. Bu
itibarla bu gibi Komutanların içerde tutulmalarını, sadece Hükümetin tasarrufu
olarak düşünmek te, doğru bir yaklaşım değildir.
Bu gibi uygulamaların asıl
amacının, yaşadığımız Suriye krizi ve
uçağımızın düşürülmei ile, Türkiye nin güvenliğini zayıflatmaya yönelik olduğu
ortaya çıkmıştır. Onun için yapılan yanlıştan dönmek adına, Türkiye nin
menfaatleri açısından, böyle bir uygulamaya derhal başlamak lazım.
Eğer bu Komutanlar darbe yapacak
olsalardı, yaparlardı ve buna kimse engel de olamazdı Bu gerçeği artık herkesin
görmesi lazım
Şu hususu da vurgulamak açısından
tekrar söylüyorum:
Ekim Ayında, Meclis yeni Yasama
Dönemine başladığında; Hükümetin uygulamaları hakkında bir Genel Görüşme
açılmadan, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın BOP Eş Başkanlığı sorgulanmadan,
Türk Silahlı Kuvvetlerindeki boşluk giderilmeden, yeni Anayasa çalışmaları
dahil, hiçbir konu gündeme alınmamalıdır.
SAYIN BAŞBAKAN YABANCI
GAZETELERİ TÜRK BASINII GİBİ GÖRÜYOR
Biz başta Suriye krizi ve uçağımızın
Suriye tarafından düşürülmesi olayında olduğu gibi, Hükümetin söylediklerinin
tamamen tersi yaklaşım ve açıklamaları ancak, yabancı devletlerin açıklamaları,
ya da gazetelerinden öğrenebiliyoruz. Bu gibi durumlarda Başbakan Sayın Tayyib
Erdoğan çok sinirleniyor ve ağzına geleni söylüyor.
Örneğin Amerikan Wall Street Journal gazetesi Yazarı,keşif uçağımızın
Suriyeliler tarafından uçaksavar bataryası ile düşürüldüğü iddialarıa Sayın Başbakan
çok sinirlenerek şöyle demişti: İspat edemeyen namerttir; kaynağını açıkla.Bir
defa bir Gazeteci, haberin kaynağını açıklamak zorunda değil. Ama yanıt, adı
geçen gazetenin yazarından değil de, ABD Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria
Nuland tarafından geldi. Yetkili, haberin sızdırılmış olduğunu kınıyorum dedi,
ama yalanlamadı. Şimdi ne olacak!?...Sarf edilmemesi gereken söz ve yaklaşımla,
Amerikalı yetkilileri de karşına almış oluyorsun
Aslında haberin bilerek sızdırılması da
bir yöntem; kızım sana söylüyorum ama, gelinim sen anla babından gibi
Tabi ki, uçağımızın düşürülmesinde
olduğu gibi, başka konularda da, yabancı devletlerin elinde, Hükümetin
yaklaşımının tersi bilgiler bulunabilir, ya da OSLO Sürecinde yaşandığı üzere,
PKK Yöneticileri ile Hükümet arasında
yapılan gizli görüşmeler, yine yabancı basın aracılığı ile sızdırılmış olabilir
PKK Yöneticileri ile, Hükümetin gizli
görüşmeler yaptığını, MHP Lideri Devlet Bahçeli hatırlattığında, Başbakan Sayın
Tayyib Erdoğan ne demişti: ispat edemeyen şerefsizdir diyerek inkar etmişti.
Sonra bu iş açığa çıkınca, Devlet herkesle görüşür deyip işin içinden çıkıverdi
Dolayısı ile, bu gibi yaklaşımlar ve zikzaklar için söyleyeceğim husus şu dur.
Devleti idare edenler, her yapılan
gizli görüşme, ya da anlaşmanın bir şekilde sızabileceğini, ya da
sızdırılabileceğini göz önünde bulundurmalı, herkesi ve her şeyi kontrolü
altında tutabileceğini zannetkmemeli, söz ve hareketlerinde ölçülü
davranmalıdır.
Bunun tersi bir davranış karşısında, hem
kendisi mahcup olup, zor durumda kalır,hem de ülkesine zarar verir.
HÜKÜMETİN PKK İLE
GÖRÜŞÜP PAZARLIK YAPTIĞI ORTAYA ÇIKTI
Hükümetin PKK Terör Örgütünün
Yöneticileri ile, Norveç in başkenti OSLO da gizli görüşmeler yaptığını, daha
önce Wikeleaks belgelerinin basına sızdırılması sonucunda öğrenmiştik. PKK
Lideri Abdullah Öcalan ın, İmralı da olmadığı yönünde Türk basınında çıkan
haberlerden öğrenmiştik
Aydınlık Gazetesi 23 Haziran 2012
Cumartesi günü verdiği bir haberde, Abdullah Öcalan ın, İmralı adasında
olmadığı, Bursa da MİT in misafir hanesinde olduğunu, MİT e ait siyah bir helikopter ile sık sık İmralı
dan alınıp, adı geçen misafir haneye götürüldüğünü, İmralı adası açıklarında,
yine MİT e ait bir yatta, Öcalan ın Amerikalılarla görüştürüldüğü haberlerini
okuduk. Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin bu haberi yalanlayamadı, haberim yok
demekle yetindi
Daha önceleri, Öcalan ın, ev hapsine
alınması, alınabileceği, BDP liler, Kandildeki Murat Karayılan ile, sonrasında
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç tarafından gündeme getirilmişti
Nihayetinde Bağımsız Milletvekili
Leyla Zana, Başbakan Sayın Recep Tayyib Erdoğan ile yaptığı baş başa görüşmede,
bu konunun da gündeme getirildiğini söyledi. Diğer talepleri de şöyle:
Kürtlere özerklik tanınması, Kürtçe ile eğitim
hakkının tanınması…vs.
Tabi ki bunlar, Leyla Zana nın basına
söyledikleri. Muhakkak söylemek istemedikleri de vardır. Bunları da, daha
sonraları öğreneceğiz.
Sözde Demokratik Açılım adına her vesile
ile dile getirilen bu taleplerile, asıl amacının ne olduğu ,artık herkes
tarafından bilinen bir husus.Amaç, Türkiye nin üniter yapısını bozmak, ve
nihayetinde Türkiye nin bölünmesine zemin hazırlamak
Sivil bir Anayasa yapmak gerektiği ve
ısrarını ise, bu işe bir kılıf uydurma çalışmaları olarak değerlendirebiliriz.
Amaç, Anayasa nın değiştirilemez,
değiştirilmesi teklif dahi edilemez 4 ana maddeyi değiştirmek. Bunlarda şöyle:
Türkiye Cumhuriyeti, Vatanı ve Milleti
ile bölünmez bir bütündür,Resmi Dil Türkçe dir, başkent Ankara dır,Türkiye
Cumhuriyetini temsil eden mevcut bayrağımız değiştirilemez gibi.
Demek iştediğim husus şu: Nihai
amaçları belli olan Leyla Zana gibi kişi, ya da kişilerle mesafeli olması
gerekirken, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, bu gibilere randevu da veriyor,
konuşuyor da
Görüşmeler, pazarlıklar önceden gizli
yapılıyormuş, şimdi her şey açıktan açığa yürütülüyor.
Şimdi bu noktada, Türkiye yi idare
edenlere soralım :
Sizler mevcut Anaya hükümlerine göre
Milletvekili seçildiniz. Göreve başlamadan önce, Anayasaya bağlı kalacağınıza,
onu koruyup kollayacağınıza, namusunuz ve şerefiniz üzerine yemin ettiniz.Bu
itibarla, sizlerden ettiğiniz bu yemine, bağlı kalmanızı bekliyoruz ve
istiyoruz.
ABDULLAH ÖCALAN IN BİR ELİ YAĞDA BİR ELİ
BALDA, AMA AMİRALLERE PAŞALARA ADİ BİR SUÇLU MUAMELESİ
Basına da yansıyan haberlerden de
gördük ve anladık ki, Abdullah Öcalan, İmralı adasında krallar gibi yaşıyor.
Yattığı koğuş, rutubet kapmasın diye, duvarları ithal kağıtla kaplanmış, spor
yapacağı salon var, tenis masası var, sohbet edeceği arkadaşları var.Sağlık
hizmetleri için her an doktor hazır. Kahvaltı ve yemek menüsünde, tere yağı,
bal, reçel, sucuk, kadın budu köfte, her türlü etli, sebzeli yemekler.
Yani Abdullah Öcalan ın kahvaltı ve
yemek listesi, lüks bir otelde ki gibi, yaşam yeri ve yaşam kalitesi ise,
Avrupa standartlarında. Yani Abdullah Öcalan, İmralı adasında bir mahkum değil
de, sanki bir misafir konumunda
Ama Türk Silahlı Kuvvetlerine yıllarca
hizmet etmiş, bilgisi, tecrübesi, eğitimdeki başarısı ile, kara, hava, deniz,
jandarma briimlerinde, ordu komutanlığına, hatta genel kurmay başkanlığına
kadar yükselmiş, ömrünü PKK Terör Örgütü ile mücadele ederek geçiren bir çok
general ve amiraller, bu gün içerde. Yiyecek, içecek listesi sıradan bir liste.
Yaşam koşulları ve gördükleri muamele, bir teröriste, ya da adi bir suçluya
gösterilen cinsinden
Peki, bu noktada Yetkililere şu
soruyu soralım:
Bu gün, PKK ile mücadele eden vatan
sever Komutanlar, haksız, yersiz yakışıksız ve uyduruk bahanelerle içeride
iseler, böyle bir yaklaşım; Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına, PKK Terör
Örgütü ile mücadele etmeyin demek değilse, nedir!?...
Vatan savunması ve görev uğruna
canlarını feda eden yüzlerce, binlerce askerimiz, güvenlik görevlisi insanımız,
boş yere mi öldüler!?...
***
UYGULANAN
SİYASET YANLIŞ OLUNCA-13
Anayurt Gazetesi
16 Temmuz 2012 Pazartesi
Mak. Yük. Müh
Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, önceki
yazılarımda da vurgulamıştım; AKP Hükümetinin, 22 Haziran 2012 tarihinde
düşürülen uçağımız ile başlayan kriz dönemini de, maalesef iyi yönetemediğini
söylemiş, bu konuda Hükümetin sınıfta kaldığını belirtmiştim. Bu gün sorunun
daha da karmaşık hale geldiğini görüyoruz
RF-4E keşif uçağımızın, önceleri
Suriye tarafından uluslar arası sularda düşürüldüğü iddia ediliyordu,
şimdilerde bazı Yetkililer, uçağımızın Suriye
tarafından düşürülmemiş olabileceği anlamına gelebilecek ifadeler kullanılmaya
başladılar
Yani aradan geçen bu kadar zaman
sonra, şimdi de,uçağımızın nerde, nasıl düştüğü ya da, kimler tarafından
düşürüldüğü hususunda çelişkili, net olmayan ifadeler kullanılmaya başlandı
Bence asıl neden Yetkililer tarafından biliniyor, ama konunun ucu başka yerlere
dayandığı için, asıl neden Halkımızdan gizleniyor, iş örtbas edilmeye
çalışılıyordur. Bu günkü yazımıza, bu konudaki yeni gelişmelerden başlayarak devam edeceğiz
Eğer bu işin sonunda, herkesi
şaşırtacak bilgi ve bulgular ortaya çıkarsa, kimse şaşırmasın
Önceki Genel Kurmay Başkanları, bu
gibi önemli konularda doğrudan Halkımıza bilgi veriyorlardı. Şimdiki Genel
Kurmay Başkanı Orgeneral Sayın Necdet Özel, değişik bir yaklaşım tarzı
sergileyerek, siyasi konularda konuşmak istemem gerekçesi ile, uçağımızın
düşürülmesi olayında teknik konularda bile, bilgi vermekten kaçınmaktadır.Belki
en önemli sorun da burada!
Bu yazıyı yazmaya başladığımda,
uçağımızın düşürülmesi ile ilgili değil ama, çok önemli başka bir konuda önemli
bir haber okudum: Yunanlılar, Bulamaç ve Eşek adalarından sonra, Ege Denizinde
bulunan başka bir Adamızı; Nergizcik Adasını işgal etmişler Yeniçağ Gazetesi 13
Temmuz 2012 Cuma Haberi birinci sayfadan Adalarımız işgal altında diye vermiş.
.Şimdi Genel Kurmay Başkanı Orgeneral
Sayın Necdet Özel e sorum şu:
Acaba Hükümet istemese bile, Sayın
Genel Kurmay Başkanı bu konuda bir açıklama yapmayacak mı? Eğer Hükümet bu
işgale de sessiz kalırsa, Türk Silahlı kuvvetleri hiçbir şey yapmayacak mı!?...
Bu haber de, en az uçağımızın
düşürülmesi kadar çok önemli, hatta daha önemli. Zira, düşürülen uçakla ilgili
parasal kaybımızı telafi edebiliriz, Komşularımızla bozulan ilişkilerimizi de
düzeltebiliriz, ama kaybettiğimiz toprağımızı; Vatanımızın bir parçasını para
ile de olsa, geri alamayız.İşin vahameti burada!...
Bu önemli haberle de şu hususu tekrar
vurgulamak istiyorum: Türk Silahlı Kuvvetlerinin böyle bir Komuta Heyeti ile,
bize ait olan adaların işgali konusunda bir şey yapamıyorsak, uçağımızın
düşürülmesi ile yaşanan krizi yönetemiyorsak, genişleme ihtimali olan bir
savaşı hiç yönetemeyiz. Suriye ile yaşanan krize bu açıdan yaklaşırsak, olup
biteni ve ilerde yaşayacağımız muhtemel tehlikeleri daha iyi anlarız.
Hükümetin Yüksek Askeri Şura YAŞ a
müdahalesi ile, ayrıca bilgili, tecrübeli, dirayetli, ama ABD karşıtı
vatansever komutanları da, bir bahane ile içeri atması sonucunda, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Komuta Heyetinde bir zayıflama olduğunu da, daha önceleri
söylemiştim. Bu itibarla, önce bu sorunun çözülmesi lazım
İçerde tutulan TSK mensuplarının durumu
açıklığa kavuşturulmadan; tahliyeleri sağlanmadan, serbest bırakılan
komutanların hakları iade edilmeden, YAŞ toplantısı yapılmamalıdır.
Biz, bilgili, tecrübeli, vatansever
subaylarımızın içeride tutulmalarının mahzurlarını ortaya koymaya çalışırken,
Hükümetin sözde casusluk iddiaları ile, son dalgada, 50 subayımızın daha
gözaltına alındığını öğrendik. Söylenildiğine göre, bu subaylarımızın çoğu,
terfisi gelen, bilgisi, tecrübesi ile geleceği parlak olan, Atatürk İlke ve
İnkilaplarına yürekten inanan, vatansever genç kurmay subaylarmış.
Dolayısı ile TSK da ki bu son dalga
tutuklamalarının, bir ön alma operasyonu olduğuna vurgu yapılmak isteniyor.
Demek istediğim husus şudur:
Milli güvenliğimiz tehlike altındadır.
Yürütülen dış siyaset dahil, iyiye giden hiçbir şey yok diyebiliriz. Bunun
sorumlusu, her şeyden önce, AKP Hükümetidir. Dolayısı ile çözüm siyasidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ekim
Ayında yeniden açıldığında, Hükümet hakkında bir Genel Görüşme açılmadan,
sorunlar ve çözümleri tartışılmadan, yeni bir Anayasa yapılması çalışmaları da
dahil, hiçbir konu gündeme alınmamalıdır.
UÇAĞIMIZIN DÜŞÜRÜLMESİ VE
SONRASINDA Kİ BAZI BİLİNMEYENLER
Önceki Hafta yayınlanan yazılarımda,
uçağımızın enkazını ve pilotlarımızı bulmak için yapılan çalışmaları, ve
bulunan parçaları da göz önünde bulundurarak, uçağımızın nasıl ve niçin
düşürüldüğü hakkındaki görüş ve düşüncelerimi Sizlere aktarmaya çalışmıştım.
Bu gün, sonradan ortaya çıkan yeni
bilgi ve bulguların da ışığı altında yeni değerlendirmeler yapmaya çalışacağız.
Zaman, bizim endişe ve
yaklaşımlarımızın doğru olduğunu ortaya çıkardı.
Uçağımızın düşürülmesi konusunda,
Genel Kurmay Başkanlığının son açıklamalarına ve konu ile ilgili olarak,
Yabancıların ve bazı ilgili kuruluşların değerlendirmelerini de, sizlere
sunacağım ama, önce, 9 Temmuz 2012
Pazartesi tarihli Yeniçağ Gazetesinde yer alan Çeviz Kabuğu Programından
bazı alıntılar yaparak işe başlamak istiyorum
Ben yazılarımda, denizde bulunan
fırlatma koltuğu, pilotların botları ve kasklarından hareketle, pilotlarımızın
yaşadığını düşünüyordum. Çoğu kişi de böyle düşünüyordu. Ceviz Kabuğu
Programına katılan Havacılık Mühendisi ve Kaza- Kırım uzmanı Sayın Ali Aksoy da
benzer görüşleri paylaşıyor ve ilaveten şöyle diyor:
Fırlatma koltuğu, ancak pilotların
müdahalesi ile uçağı terk eder. Botlar ve başta takılı olan kasklar, pilotların
müdahalesi olmadan kendiliğinden çıkmaz. Buradan pilotların ölmedikleri, kurtulmak için denizde mücadele
ettikleri anlaşılmaktadır. Mücadele ederken, muhtemelen Suriyeliler, ya da
İsrailliler tarafından esir edilmişlerdir.Bende öyle düşünüyordum
İki Hafta gibi uzun aramalardan sonra,
Amerikan deniz altı arama gemisi Nautilus tarafından denizden çıkarılması ile
de, şöyle bir yaklaşımda bulunuyor:
Nautilus, eliyle koymuş gibi denizin
dibinde uçağımızın enkazının 1260 Metre
derinlikte olduğunu tespit etmişti. Sonrasında, 2 pilotumuzun cesetlerini de
çıkardı ve nihayet şehitlerimiz toprağa verildi Bu konu ile ilgili olarak da,
Sayın Ali Aksoy şöyle diyor:
Pilotlarımızın denizin dibindeki
uçağımızın enkazının içinden, Nautilus gemisinden denize indirilen robot
kolları ile çıkarıldığının söylenmesine ise, şöyle bir yanıt veriyordu:
Pilotlar içerden müdahale etmeden,
uçağın kabininin dışardan açılması çok zor. Robot kolları ile çıkartılması ise,
imkansız Şimdi soru şu:
Pilotlarımızın kurtulduğunun emareleri
varken, nasıl oluyor da, denizin dibinde, uçağın içinde bulunuyor?
Bu durumda, pilotlarımızın denizin
dibinde, uçağın içinden çıkarıldığı bilgileri de doğru olmayabilir. Eğer böyle
bir durum söz konusu ise, pilotlarımız esir edildikten sonra, bir şekilde
öldürülmüş de olabilir. Eğer böyle bir durum söz konusu ise, cesetlerin denizin
dibinden çıkarıldığı bilgileri de, işin kılıfıdır.
Umarım ki, bu konuda ben ve Ceviz
Kabuğundaki Havacılık Mühendisi Sayın Ali Aksoy da yanılıyoruz olalım.
Şehitlerimize otopsi yapıldığı haberini
duyduk ama, benim bu konuda bazı tereddütlerim var. Zira, Adli Tıb Kurumuna da,
siyasetin bulaştırıldığı örneklerini, daha önceleri yaşadık. Bu itibarla,
otopsi neticesi Halkımıza açıklansa bile söylenenlerin Hükümeti zora sokacak
tarafsız bilgileri içereceği kanaatinde değilim
Biz uçağın enkazı ile, pilotlarımızın
cesetlerinin çıkarıldığını biliyorduk, ama sadece pilotların cesetlerinin
çıkarıldığı anlaşılıyor. Hala uçağın ana gövdesinin denizin dibinde olduğu
söyleniyor. En önemlisi de, Nautilus gemisinin kurtarma işini tamamlamadan,
kameralar arıza yaptı bahanesi ile, bölgeden ayrılmış olmasıdır.
Muhtemelen, kara kutunun bulunmasını,
uçağın enkazının çıkarılmasını istememiş olmalı ki, kameralar bozuldu gerekçesi
ile, Nautilus bölgeden ayrılmıştır. Zira
o zaman, uçağımızın düşme, ya da düşürülmesinin nedeni tam olarak ortaya
çıkacaktı.
Uçağımızın nasıl bir silahla
düşürüldüğü konusunda ise, Sayın Ali Aksoy şu tahminde bulunuyor:
Bulunan parçalarda, uçağımızın füze, ya
da, uçaksavarla düşürüldüğü yönünde emareler yok. Ama füzeye benzer
geliştirilmiş ve bizim bilmediğimiz başka tür bir silah olabilir. Muhtemelen
güdümlü böyle bir silah, bölgede bir savaş gemisinden atılmış olabilir.
Genel Kurmayın son açıklaması ise,
böyle bir ihtimali kuvvetlendiriyor. Açıklamada şöyle deniliyor:
Uçağımız
uluslar arası sularda, Suriye kıyılarından 13 Mil mesafede vurulmuştur. Bu
mesafede, uçağımızın uçaksavarla vurulması mümkün değildir ve bu konuda, füze
kullanıldığı kanaatindeyiz.
Genel Kurmayın bu açıklaması, bence de
doğru bir yaklaşım. Emekli Hava Korgeneral Sayın Erdoğan Karakuş ta bu yönde
bir açıklamada bulundu.
Suriye Yetkilileri, uçağımızı ısrarla
uçaksavar bataryaları ile, ve kendilerinin düşürdüğünü söylüyorlar ama ,bence
bu da doğru değil.
Uçağımızı gördüklerinde, uçaksavarla
ateş etmiş olabilirler ama, bu husus uçağımızı vurdular anlamına gelmez. Zira
bu esnada, yukarıda işaret ettiğim gibi,füzeye benzer geliştirilmiş güdümlü bir
silah, tamda bu esnada bir savaş gemisinden ateşlenmiş olabilir.
Suriye nin Tartus limanında, Rus savaş
gemilerinin bulunduğunu ve Rusyanın da, Suriye ye müdahaleye karşı olduğu
gerçeğini burada tekrar hatırlatmış olalım.
Fransız Hava Yollarına ait Concorde
tipi bir yolcu uçağı, Brezilya- Paris seferini yaparken, Atlas okyanusunda
düşmüştü. Yaklaşık bir yıl sonra, denizin 3500 Metre derinliğinden uçağın
enkazı ile, yolcuların cesedleri, geliştirilen su altı robotları ile, su yüzüne
çıkartılmıştı Bu örnekle anlatmak istediğim husus şu:
Bizim uçağımız, denizin dibinde
1260 Metre derinlikte Bu derinlik,
3500 Metre derinliğin yanında, deve de
kulak misali Fransızların havacılıkta uzman olduklarını biliyoruz, bu örnekten de
anlaşılacağı üzere, Fransızlar denizaltından kurtarma teknolojisinde, Amerikalılardan
daha ileride olabilirler.Buradan hareketle, şu soruyu sormak istiyorum.
Genel Kurmay Başkanlığı,ya da Hükümet,
uçağımızın denizin dibinden çıkartılmasında, Fransa nın, ya da başka bir
devletin teknolojisinden yararlanılması hususunda, acaba bir girişimde bulundu
mu!?...
Ben şahsen Hükümetin böyle bir
girişimde bulunduğu kanaatinde değilim. Zira Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın,
HAS parti Genel Başkanı Prof. Dr. Sayın Numan Kurtulmuş ile görüştüğünü
biliyoruz. Anlatıldığına göre Sayın Başbakan, Sayın Numan Kurtulmuş ile
beraber, Demokrat Parti eski genel başkanlarından Sayın Süleyman Soylu ve Büyük
Birlik Partisi Genel Başkanı Sayın Topçu ya da, AKP de genel başkan
yardımcılığı teklif etmiş. Sayın Başbakan, Cumhurbaşkanı olmak istiyormuş, 2023
kadar iktidarda kalmak için, şimdiden hazırlıklara başlamış.
Böyle bir girişimle Başbakan Sayın
Tayyib Erdoğan ın, HAS parti, Demokrat Parti ve Büyük Birlik Partisinin
oylarını da çalıp, kendi kontrolünde, tek partili bir yönetimi amaçladığı
anlaşılmaktadır. Böylece gündem de değiştirilmiş oldu.
Demek istediğim husus şudur: Uçağımızın
Suriye tarafından düşürülmesi, 2 pilotlarımızın şehit edilmesi, uçağın
enkazının çıkartılması, Türkiye nin gündeminden düşmüştür.Adalarımızın Yunanlılar
tarafından işgal edilmiş olması da hiç önemli değil!?...
Nasıl olsa, Millet olarak hafızamızın
zayıf olduğu var sayılmış olmalı ki, Suriye krizinin, uçağımızın
düşürülmesinin, pilotlarımızın şehit edilmesinin yarattığı olumsuz etkilerin
zamanla unutulacağı sanılmaktadır.
Böyle bir husus, Toplumun bir kesimi
için doğru olsa bile, önemli bir kesimin, yaşananların vahametinin ne kadar
büyük olduğunun farkında olduklarını hatırlatmak isterim
Aradan geçen zaman içerisinde, bazı yabancı
devlet basını, ve NATO gibi güvenlik teşkilatında çalışan bazı yetkililer,
uçağımızın tehlikeli bölgeye gönderilmesini ve nihayetinde vurulması olayını, Suriye nin Hava Savunma
Sistemini kontrol etmek amacına yönelik olduğunu söylüyorlar. Yani bu işin bir
NATO görevi olarak Türkiye ye verildiği sıkça vurgulanmaktadır.
Elimizde, uçağımızın düşünceye kadar
telsiz konuşmaları olduğu ve bu konuşmaların içeriği, yetkililer tarafından
açıklanmak istenmediğine göre, uçağımızın tehlikeli sulara gönderilmesinin, bir
NATO görevi olduğu iddialarını kuvvetlendiriyor.
Ana Muhalefet Partisi Liderinin,
uçağımızın kim tarafından ve nasıl düşürüldüğü konusunun aydınlatılmasına
yönelik oılarak, radar kayıtlarının başta Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere
ve Rusya dan talep edilmesi konusunda, İktidar Partisi AKP ye sıkça teklifte
bulunulmuş, ama bu teklifin gereği, maalesef yerine getirilmemiştir. Buradan da
anlaşılıyor ki, bu konunun aydınlatılması istenmiyor.
MALATYA KÜRECİKTE BULUNAN AMERİKAN
RADAR ÜSSÜ NE GÜNE DURUYOR?..
Malatya Kürecik de bulunan Amerikan
Radar Üssünün kurulması aşamasında, Muhalefet Partileri ile, Hükümet arasında
sert tartışmaların yaşandığını, ve bu konuda bir Meclis onayı olmadan, Hükümet
tarafından, kurulmasına müsaade edildiğini biliyorsunuz.
Böylesine uluslar arası boyutu olan bir
konu da, Meclis onayı gerekir ama, Hükümet çoğu konuda olduğu gibi, bu konuda
da, Meclisi maalesef devre dışı bıraktı.
Kürecikte ki Radar Üssünün, NATO ya ait
olduğu iddia edildi ama, sonuçta bunun Amerika Birleşik Devletleri ne ait
olduğu ortaya çıktı.
Bu noktada şu hususu belirtelim ve
Yetkililere şu soruyu yöneltelim:
Malatya Kürecik te Amerikan Radar üssü
kurulduktan sonra, sözde Amerika- Türkiye istihbarat paylaşımı ile, Uludere de
terörist istihbaratı gerekçesi ile, kaçakçılık yaptıkları iddia edilen 34 sivil
vatandaşımız, kadın erkek, çocuk uçak bombardımanı neticesinde, hayatını
kaybetti. Terörist saldırıları ve etkisinin de, bu radar üssünün kurulmasından
sonra arttığı gözlenmektedir.
Bu Radar Üssünün kurulması esnasında,
konunun bazı uzmanları, gizlenen maksadı şöyle izah ediyorlardı:
Asıl amaç, İsrail devletini korumak
adına, İran, Suriye ve Rusya yı gözetlemek. Birde, Türkiye nin güvenliğine
yönelik bir tehdit söz konusu
Deniliyordu ki, bu Radar Üssü ile,
başta Malatya dan kalkan Türk Hava Kuvvetlerine ait savaş uçaklarının PKK ya ve
muhtemelen Kuzey Irak a yapacakları harekatları kontrol altında tutabilmek, ve
bir önleme yapabilmek.
Tehlikeli sularda RF-4E keşif
uçağımızın, nasıl ve kimler tarafından düşürüldüğü konusunda, bu radar üssünde
kayıtların bulunduğu söyleniyor. Peki bu bilgiler niye açıklanmıyor, ya da,
Hükümet tarafından niye resmen talep edilmiyor!?...
Eğer Kürecik Radar Üssünde TSK adına
görevli bir yetkili olsaydı, bu radar üssündeki faaliyetlerden ve kaydedilen
bilgilerden haberimiz olurdu. Şimdi bu noktada Yetkililere tekrar soralım
Türkiye nin kontrolu ve bilgisi
dışında işlerin yürütüldüğü bir radar üssünün, Türkiye de işi ne’?...
Bu konunun da Ekim ayında, Türkiye
Büyük Millet Meclisi açıldığında, sorgulanıp gereğinin yapılması lazım.
Saygılarımla.
UYGULANAN
SİYASET YANLIŞ OLUNCA-19
Anayurt Gazetesi
23 Temmuz 2012 Pazartesi
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, öncelikle
hepinize iyi bir Ramazan geçirmenizi diliyorum. Zira Temmuzun bu sıcağında oruç
tutanlar hayli zorlanacak
Türkiye de neredeyse her Hafta
gündemin değişmesi, ya da değiştirilmesi sonucunda, bizleri idare edenlerin,
yaşamı daha kolay hale getirebilmek için plan ve proje geliştirmeye
vakitlerinin kalacağını hiç sanmıyorum
Bu haftanın gündemi, Başbakan Sayın
Tayyib Erdoğan ın Rusya da Devlet Başkanı Viladimir Putin ile görüşmesi. Tabiî
ki bu ziyaretin ne maksatla yapıldığı belli: Rusya yı, Batının Suriye ye
müdahalesine göz yummaya ikna etmek. Muhtemelen bu görevi de Başbakan Sayın
Tayyib Erdoğan a Amerika Birleşik devletleri vermiş olmalı.Suriye konusu bizim
başımızı daha çok ağrıtacağa benziyor.
18 Temmuz 2012 tarihinde Suriye de bir
canlı bombanın üzerindeki patlayıcıları Ulusal Güvenlik Binasında ateşlemesi sonucunda, 2 Bakan bir General ve
Beşşar Esad ın Eniştesinin öldürülmesinden, Suriye Yönetimi Türkiye yi sorumlu
tutmaktadır.
Bu saldırının arkasında başta MOSSAD
olmak üzere, çok sayıda istihbarat örgütünün olduğu söyleniyor.
Burada bizim açımızdan en önemli
husus; Hükümet yetkililerinin bu saldırıyı kınamamış olmaları.
Eğer Suriye, Türkiye ye bu saldırı
ile ilgili olarak, bir misillemede bulunursa, bunun sorumluluğu Hükümete ait
olacaktır.
AKP Hükümetinin, özellikle de
Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın Suriye konusuna, bizi ilgilendiren bir yanı
olmadığı halde, doğrudan müdahil olması, komşularımızla ilişkilerimizi bozduğu
gibi, Türkiye nin güvenliğini de tehlikeye sokmuştur.
Bizi doğrudan ilgilendirmeyen bir
konuda Sayın Başbakanın bu denli faal olması, Sayın Başbakanın BOP Eş
Başkanlığı görevi ile ilgili bir husus.Ve bu sıfatla Başbakan Sayın Tayyib
Erdoğan, dönüşü olmayan bir yolda!...
Bu husus, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan
ın sonunu hazırlayacağı gibi, her an Türkiye nin başını başka belalara da
sokabilir. Onun için mümkün mertebe bizim Suriye krizinden uzak durmamız lazım.
Zira bu krizi çıkaran Amerika Birleşik Devletleridir.
Vatandaşlarımız bilsinler ki, Suriye
de çıkartılan iç karışıklık ve katliamlar da, Ortadoğu Ülkelerini bölmeye,
parçalamaya yönelik olan BOP kapsamında yürütülmektedir Eğer Suriye düşerse;
Amerika Birleşik Devletlerinin kontrolüne girerse, sıra Türkiye ye gelecektir.
Yürütülen sözde demokratik bir Anayasa
çalışmalarını, Abdullah Öcalan a ev hapsi önerilerini, teröre çözüm bulmak
adına, PKK ile yapılan müzakereleri, ama terörün değil azalması; daha da
şiddetlenmesini, Türkiye nin de bölünüp parçalanmasına zemin hazırlamak için
yapılan hazırlık girişimleri olarak değerlendirmemiz lazım.
Onun İçin Başbakan Sayın Tayyib
Erdoğan ın Suriye konusu ile bu kadar yakından ilgilenmesini, muhaliflere
destek vermesini doğru bulmuyoruz.
Biz Tarihe yön vermiş, başka
toplumları hak ve adaletle yönetmiş bir Milletin torunlarıyız. Bize Amerika
Birleşik Devletlerinin, ya da, bir Başkasının taşeronu olmak yakışmaz. Bilhassa
da zalimin yanında asla olmamalıyız!...
Eğer biz, yeniden bir Dünya Devleti,
bir Süper Güç olmak istiyorsak, çok çalışmamız ve her alanda Amerika Birleşik
Devletleri, Almanya, İngiltere, Fransa, Japonya gibi gelişmiş devletlerin
seviyesine çıkmamız, hatta onları geçmemiz için, gerekli metot ya da yöntemleri
uygulamamız lazım.
Suriye de yaşananlara göz
yumamazlarmış, Suriye ye demokrasi getirmeye çalışıyorlarmış..vs..vs. Suriye de
insanların katledilmelerini bizde istemiyoruz ama, Türkiye de Demokrasinin
olduğunu söyleyebilir miyiz !?...Önce aynada kendimize bakmamız lazım.
Bu gün, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
çoğu amiral, ya da general rütbesinde olan çok sayıda üst düzey emekli, ya da
muvazzaf subayları ile, bir çok gazeteci, televizyoncu, bilim adamı, Sayın Mustafa Balbay, Prof Dr Mehmet Haberal,
emekli Kor General Sayın Engin Alan gibi Milletvekilleri ile, İşçi Partisi
Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek ve bazı İşçi Partisi Yöneticileri gibi
siyasetçiler, çeşitli tertiplerle yıllardan beri içerideler. Bu insanların
ortak özelliği, vatansever olmaları ve Amerikan karşıtı olmalarıdır.
Bazı vatandaşlarımız siyasi görüş
olarak, Sayın Doğu Perinçek ve İşçi
Partisine karşı olabilir Ama herkesin ortak paydası, Türkiye nin birlik
ve bütünlüğü ile, Türkiye nin hak ve menfaatleri olmalıdır.
Önceki yazımda belirtmiştim,
hatırlatmak için şimdi tekrar söylüyorum Casusluk yaptıkları gerekçesi ile,
Türk Silahlı Kuvvetlerinde terfisi gelen ve bir kısmı generalliğe ve amiralliğe
terfi edecek olan, geleceği parlak, bilgili tecrübeli, vatansever 50 kadar
kurmay subay da, içeri alındı. Bunu bir ön alma hareketi olarak
değerlendirebiliriz.
Bu gün Siyasiler aracılığı ile, her
alanda, başta Amerika birleşik devletleri olmak üzere, emperyalist Batının
kontrol ve etkisinde olduğumuzu söyleyebiliriz
Uçağımızın düşürülmesinde,
Yunanlıların 3 adamızı işgal etmesinde, Kıbrıs Rum kesinin Akdeniz de petrol ve
doğal gaz araması ve bulması gibi hususlarda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Komuta
Kademesinde boşluk olduğunu, ya da bilerek yaratıldığını gördük.Bu durumda
nasıl rahat olabiliriz!?..
Vatandaşlarımızın olup bitenleri doğru
değerlendirmesi ve anlaması lazım.
Gündeme oturan konuların bir kısmı dış
kaynaklı ama, çoğu da, İktidardaki Adalet ve Kalkın Partisi AKP tarafından
sunni olarak ve bilerek yaratılmaktadır. Gündem değişikliğinin asıl amacının,
Halkımızın dikkatini başka yönlere çekerek, gerçek sorunları unutturmak,gizlemek,
ya da ötelemeye yönelik olduğunu da daha önceleri vurgulamıştım
Üstelik İktidar, Toplumu sürekli
germekte, değişik manevralar ve uygulamalarla, amacına ulaşacağını sanmaktadır.
Gidişattan çoğu duyarlı vatandaşımız gibi,ben
de
çok kaygı duyuyorum. Vatandaşlarımızın arasında, olup bitenleri anlayanların
sayısında bir artış görüyorum Bu vesile ile, işlerin düzeleceği husunda ben
şahsen ümitliyim.
Toplumda AKP nin her yaptığı
uygulamayı gözü kapalı savunan, özellikle de Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan a
hayranlık duyan hala çok sayıda insanımızın olduğunu görüyor ve biliyorum. Ama
bu onların tercihi!...
Kimseye bir şartlanmışlığım da yok.
Eleştirilerimi ve önerilerimi de, iyi bir vatandaş olma, olabilme adına
yapıyorum
Daha önceleri söyledim, hatırlatmak
açısından şimdi tekrar söylüyorum: Ben bir enerji uzmanı Makina Yüksek
mühendisiyim.Türkiye nin mevcut enerji sorunlarını rahatlıkla çözebilecek
eğitim, bilgi, tecrübe, beceri ve donanıma sahibim.Elektriğin % 50 ucuzlatılabileceğini, hem yazdım, hem de
televizyonlarda kaç defa söyledim.Ama maalesef şu işi yap diyen yok!.
Ben bu noktada Halkımıza bir tavsiyede
bulunmak istiyorum Elbette birilerine sempati duyabilirsiniz, ama unutmayın,
sempati duyduğunuz bu kişiler, sorunlarınızı çözmek vaadi ile, sizlerden oy
almışlardır. Ve sorunları çözmek ve yaşamı daha kolay hale getirmekle
yükümlüdürler Bu itibarla, Türkiye yeve sorunlarınıza sahip çıkın ve iktidarda,
görevini yapmasını talep edin.
Halkımız aç, sefil!, perişan..Ama her
nasılsa her konuda rekor kırıyoruz ve bize bir şey olmuyor!?...Konuyu böylede
özetleyebiliriz.
İktidara yakınlığı ile bilinen
Metropol araştırma şirketinin anketine göre,Adalet ve Kalkınma Partisi AKP yi
destekleyenlerin sayısında % 4 lük bir azalma olduğu anlaşılmaktadır. Umarım ki
İktidar bu sonuçtan kendisine bir ders çıkartır...
UÇAĞIMIZIN NASIL DÜŞTÜĞÜ YA DA, DÜŞÜRÜLDÜĞÜ HALA
ANLAŞILAMADI
Uçağımız 22 Haziran 2012 tarihinde
düştü, ya da düşürüldü. Aradan bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen,
uçağımızın ana gövdesinin ve bazı parçalarının hala denizin dibinde olması, AKP
Hükümetinin bu krizi yönetemediği sonucunu çıkarmaktadır.
Amerikan deniz altı araştırma gemisi
Nautilus u görevini tamamlamadan, kamera arızası nedeni ile bölgeden çekmesini
de, Ameriba bu işin aydınlanmasını istemiyor şeklinde anlamak
gerektiğini,önceki hafta yazılarımda vurgulamıştım. Anlaşılan odur ki, bu işin
içinde Amerika ,ya da İsrail in muhakkak bir parmağı var. Onun için gerçeklerin
ortaya çıkması istenmiyor.
Ama bizim uçağımızın düştümü, yoksa
düşürüldü mü sorularına cevap vermesi gereken, gerekli araştırmaları ve
girişimleri yapması gereken esas merci; Türkiye Cumhuriyetini yönetenlerdir.
Meseleye bu açıdan bakmak lazım.
Belli ki, bu işin bir ucu da Hükümete
dayandığı için, bizim bilmediğimiz bazı hususlar olduğu için, gerçeklerin
ortaya çıkması, Hükümet tarafından da istenmiyor. En azından işlerin ağır
yürütüldüğünü, zaman kazanmaya çalışıldığını söyleyebiliriz.
Hükümet, uçağın enkazının denizin
dibinden çıkartılması için, işi bir yerli firmaya vermiş. Nekadar zamanda,
nasıl ve kaç paraya çıkaracağını da bilmiyoruz. Baurada vurgulamak istediğim
husus şu.
Bu husus Deniz Kuvvetlerini ilgilendiren
bir konu. Acaba, Deniz Kuvvetlerinde bu
işi yapabilecek bir birim, ya da, ekipmanlar yok mu? Eğer böyle bir dururm söz
konusu ise, işimiz çok vahim demektir.
Bulunan parçalarının incelenmesi
sonucunda, uçağımızın uçaksavar, ya da füze ile düşürülmediğini söyleyenler ağırlıkta. Görüşlerden akla en yatkın olan husus ise şöyle:
Bu düşürülen uçağımız da dahil, Türk
Hava Kuvvetlerinin bazı savaş uçakları, İsrail tarafından modernize edilmiş.
Deniliyor ki, İsrail bu uçaklarımıza, istendiğinde sinyalleri bozarak
düşürebilecek sistem takmış. Başka bir hususta şu Bu haber de basında yer aldı.
İsrail, uçağımız düşmeden, ya da düşürülmeden önce, Suriye Hava Kuvvetlerine
ait Rus yapımı bir MİG 21 savaş uçağını kaçırmış ve MİG21 in yazılımını kopye
etmiş ve bu yazılımı, bizim uçağımıza yüklemiş. Örneğin yüklenen sisteme göre,
pilotumuzun yapılanlardan haberi olmadığından, uçağın yükselmesi komutuna
bastığında, eğer mevcut sistem bunu alçalmaya geç şeklinde algılarsa, uçağımız
elbette düşebilir. İşte bunun gibi şeyler.
Uçağa bindiğinizde, cep telefonlarının
kapatılmasının istenmesinin nedeni, uçağın uçuş güvenliği ile ilgili olmasıdır.
Bu konuda daha önceleri yaşanan bazı olayları okumuştum. Yolculardan birinin
telefonunun açık olması, ya da telefonla konuşması sonrasında, uçağın mevcut
sistemi, telefonun frekansından etkilenmiş, hava alanına yaklaşmadan inişe
geçmiş… vs gibi.
Bu itibarla, uçaklarımızın özellikle
başka bir devlet tarafından etkilenmemesi için, Türkiye nin de başka tür
şifreli bir elektronik sistem geliştirilip, uçaklarımıza monte edilmesi lazım.
DIŞ İŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU NEDEN İSTİFA ETMİYOR?
Yabancı devletler, özellikle de
komşularımızla ilişkilerimizin bozulmasında, Dış İşleri Bakanı Sayın Ahmet
Davutoğlu nun önemli bir payı var.
Özelliklede Ortadoğu da uyguladığı siyasetin ipuçlarını,yazmış olduğu kitapta
aramak lazım
Bizde, Türkiye Cumhuriyetinin gelişip
büyümesini; Osmanlı İmparatorluğu gibi gelişip her tarafa dal budak salmasını
isteriz ama, böyle bir rüya, Amerika Birleşik Devletleri, ya da bir başka
yabancı devletin himayesinde, ya da desteği ile olmaz.. Böyle bir husus ancak,
eğitimde, sağlıkta, tarımda, teknolojinin her alanında, ekonomide, her konuda,
Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İngiltere, Fransa ve Japonya gibi Batı
standartlarında gelişmiş olan devletlerin seviyesine çıkarsak, hatta onları
geçersek, geçmeye çalışırsak mümkün olur.
Böyle bir gelişmişliğe çıkabilmek
için, bu gibi devletlerin uyguladığı yolu, metodu, aşamaları çok iyi tetkik
etmek lazım. Bu gibi, ya da buna benzer yol ve metotları zaten her vesile
ortaya koymaya, anlatmaya çalışıyorum
Ben burada, özellikle Suriye krizi ile tırmanan nokta da, Sayın Davutoğlu
nun uyguladığı, izlediği metodun, ulusal çıkarlarımıza nasıl zarar verdiği
konusuna bir örnek vermek istiyorum:
Sayın Davutoğlu nun, Rusya ve Çin i
tehdit etmesi
Rusya ve İran, komşumuz olmanın
dışında, bu iki devletle, önemli ticari ilişkilerimiz ve özellikle de, petrol
ve doğal gaz anlaşmalarımız var. Bu itibarla, bu iki devletle ilişkilerimizin
bozulmamasına, komşuluk ilişkilerine ulusal çıkarlarımız açısından çok dikkat
etmemiz, önem vermemiz gerekir. Diğer taraftan, Rusya ve İran ın, Suriye ye,
Amerika Birleşik Devletlerinin müdahalesine karşı olduğunu biliyoruz. Bu iki
devlet, Suriye ye yapılacak bir müdahaleye sessiz kalamayacaklarını defalarca
söylediler. Böyle bir müdahalede,
savaşın genişlemesi ve Türkiye nin güvenliği de söz konusu. İran, böyle
bir durumda Malatya- Kürecik deki Amerikan Radar Üssünü vuracağını açıkça
söyledi.
Suriye ye müdahale konusunda Çin de,
Rusya nın yanında yer aldı. Biliyorsunuz Rusya ve Çin birer süper güç Ve her
ikisi de, Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri. Rusya ile Çin, Batının Suriye ye
müdahalesi gündeme gelirse, veto haklını kullanacaklarını açıkça beyanettiler.
Ama Sayın Davutoğlu, uluslar arası platformlarda, konferanslarda, Rusya ve Çin
in, Suriye nin yanında yer almalarının bedelini ödemeleri gerekir gibi sözler
sarfetti, ve Türkiye yi doğrudan hedef haline getirdi, yapmaması gerekeni
yaptı.
Amerika Birleşik Devletleri Dış
İşleri Bakanı Hilari Klington da, Rusya ve Çin için öyle demişti. Şimdi soru
şu:
Suriye krizini biz çıkartmadık Peki
doğrudan taraf olmadığımız bir konuda, Sayın Davutoğlu, Türkiye yi neden hedef
haline getirip, güvenliğimize ve ulusal çıkarlarımıza böylesine zarar
verir!?..Onun için, Dış İşleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu nun istifa etmesi
gerekir diyorum.
Başbakan Sayın Recep Tayyib Erdoğan ın Rusya yı ziyaret nedenlerinden
biride, herhalde Sayın Davutoğlu nun
kırdığı potlardan dolayı, Rusya ile bozulmaya yüz tutan ilişkilerimizi yeniden
rayına oturtmak olmalı.
SURİYE KRİZİNİN
TÜRKİYE YE MALİYETİ NE KADAR?
Suriye krizinde, öncelikle, sınır
illerimizde ticaretin olumsuz yönde etkilendiği belirtiliyor. Herkesin malumu,
daha önceleri Suriye den Türkiye ye, Türkiye den Suriye ye giriş çıkışlar ile,
her iki tarafın insanları alış veriş yapıyorlar, iyi ilişkiler kuruyorlardı Bu
gün için bu imkan ortadan kalkmıştır. Suriye ye yapılan uçak seferleri ve
turizm faaliyetleri de durmuştur. Bu
işte zarar çok yönlü.
CHP Milletvekili Sayın Mehmet Şeker,
17 Temmuz 2012 tarihinde, bir gazeteye verdiği beyanatta ilginç şeyler
söylüyor.
Sayın Şeker, Suriye den gelen
mültecilerin sayısını, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan 450 bin olarak açıklarken,
bunun doğru olmadığına vurgu yapıyor ve şöyle devam ediyor: Gelenlerin yarısı
geri döndü. Gelenlerin çoğu, yoksul ve işsiz insanlar. Sayın Başbakan, ev ve
para verme vaadi ile, Suriye den Türkiye ye mültecilerin gelmesini
özendirdiğini belirtiyor, ve şu anda mülteci sayısının 25-30 bin kadar olduğunu
söylüyor.
Sayın Mehmet Şeker, Şam da ortamın
sakin olduğunu, karışıklığın Türkiye sınırına yakın yerlerde olduğu haberini
veriyor. Demek ki dışarıya yansıyan haberlerin aksine, Suriye de öylesine büyük
bir karışıklık, ya da bir çatışma yok, ama olması istenen bir senaryo var.
Demek ki, mültecilerin gerçek sayısı
konusunda da bir çelişki var. Bu ayı bir
konu. Ama ben burada önemli bir hususa işaret etmek istiyorum. Bu da,
Sayın Başbakanın, Suriye den Türkiye ye mülteci gelmesini niye istiyor konusu
ile ilgili.
Daha önceleri, başta Amerikalıların, Hatay ın Reyhanlı ilçesinde
sınırdaki bir köye haftada 2 defa kamyonlarla silah ve mühimmat getirdikleri
haberini okumuştum. Bu silahların Suriyeli muhaliflere dağıtıldığı, kamplarda
eğitilen bu muhaliflerin de, geceleri sınırdan Suriye ye geçip, silahlı
mücadeleye katıldıkları, gel git hareketlerinin bu şekilde devam ettiğini
söylüyorlardı. Ayrıca CİA ajanlarının ve MİT çilerin, bu bölgede cirit
attıklarına vurgu yapılıyordu.
Demek ki, Suriye Yönetiminin,
teröristler Türkiye den geliyor iddiaları doğru.
Mültecilerin her birine, 300-400
Dolar harcama yetkisi olan kredi kartı dağıtıldığı haberlerini okuduk. Tabi ki
mültecilerin, yiyecek, içecek ve barınma ihtiyaçlarının karşılanmasında, toplam
meblağın ne kadar olduğunu, ve hangi kalemlerden karşılandığını da tam olarak
bilemiyoruz. Türkiye ye kaynağı belli olmayan 10 Milyar Dolar girdiği
söyleniyor. Silah temini ve bazı masrafların Katar tarafından finansa edildiği
söyleniyor.
Bütün bunların da dahil edildiği
masraflar, kaybımız ve kaynaklar konusunda araştırmalar yapmak üzere, Mecliste
bütün Parti temsilcilerinden oluşan bir araştırma komisyonunun kurulmasında
fayda var diyorum
Ayrıca, Suriye Krizi nedeni ile, İran a
uygulanan ambargo nedeni ile de, ne kadar bir parasal kaybımızın olduğu da,
böyle bir komisyon tarafından araştırılmalıdır.
Saygılarımla,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder