TÜRKİYE'DE
SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?
(B)(1-2-3-4-5-6)
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
SAYIN BAŞBAKAN'IN YAPTIĞI, YAPMAK İSTEDİĞİ
HUSUS;
ANAYASAL BİR SUÇTUR...
Sevgili
Anayurt Okurları, neyden bahsettiğimi anlamış olmalısınız;geçtiğimiz son hafta
içerisinde, İmralı Adası'ında terörist başı Abdullah Öcalan ile, Hükümet
Yetkilileri arasında yürütülen pazarlık görüşmelerinin bazı detaylarının
Milliyet Gazetesi'nde yayınlanması ile başlayan toplumdaki gerilim ile,
Başbakan Sayın Tayyip Erdğan'ın yapılanları savunmaya yönelik söz düellesu ve
bazı kesimlere tehditler savurması hakkında bir şeyler söylemek istiyorum
Milliyet
gazesi'nde yayınlanan bu haberi diğer
gazetelerde manşetlerine taşıyarak, Toplumun değişik kesimlerine haberin
ulaşmasını sağlamışlardır. Bu haberin ortaya çıkmasından bu yana, Televizyon
kanallarında da, kendi siyasi eğilimlerine bağlı olarak lehte, ya da aleyhte
yayınlar; yorumlar, yönlendirmeler yapılmaya başlanmıştır.
Bu
görüşmelerin bir şekilde yazılı ve görsel basında yer almasından ve Toplumun
tamamının bilgilenmiş olmasından en fazla telaşlanan, en fazla rahatsız olan
kişi ise, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. Durumu Takke Düştü Kel
Göründü diye de özetleyebiliriz
Terörist
başı Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeleri; İleri demokrasi kılıfı ile, sözde
akan kanı durdurmak bahanesi ile,Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılması, vatan
topraklarının bölünüp parçalanması ile sonuçlanacak tavizlerin verilmesi, pazarlıkların yapılması
diye de adlandırabiliriz.
Anayasanın
değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez 4 ana maddesinin
değiştirilmesine yönelik çalışmaların, ya da bu maddelerin etrafında
dolaşılarak, Türkiye’nin üniter yapısını bozacak nitelikte değişikliklerin
yapılması talebinin de, terörist başı Abdullah Öcalan’dan geldiği ve ısrar
edildiği anlaşılmaktadır.
Bu
itibarla bu şartlar altında, yeni bir Anayasa hazırlamak ve bunu oylamaya
sunmak, ya da refaranduma sunmak, asla doğru bir şey değildir. Bu nedenle
Türkiye’de yeni bir siyasi denge oluşuncaya kadar, bu gibi çalışmalar derhal
durdurulmalıdır.
Bu
noktada nihai hedefi belli olan ve Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına neden
olacak bu gibi görüşmeleri yapan ona destek olanlar; başta Başbakan Sayın Recep
Tayyip Erdoğan, MİT Görevlileri, BDP Milletvekilleri bir Anayasa suçu
işlemişlerdir ve işlemeye devam etmektedirler Bu gibi girişimlerin şimdi olmasa
da, ilerde hukuki gereği mutlaka yapılacak, ve siyasi sonuçları da mutlaka olacaktır.
Sayın
Başbakan bu görüşmelerin içeriğine değil de, nasıl sızdırıldığına çok
sinirleniyor ve köstebeği bulmaya çalışıyor!...
Herkese
şu hususu hatırlatmak isterim Günümüzde yanlış iş, yanlış hesap maalesef
gizlenemiyor mızrak çuvalda gizlenemez hale gelince, yanlış işler, yanlış
hesaplar bir şekilde ortaya çıkıyor.Bu konu da ustalık dönemine geçmiş olmak ta
işe yaramıyor.
Sayın
Başbakan suç üstü yakalanmıştır. Yapılmak istenen işin savunulacak bir yönü
yoktur. Sayın Başbakan’ın bu işin üzerinde duran basın mensuplarına, sivil
toplum örgütlerine ve bazı vatandaşlarımıza duyduğu öfkeyi ise, suçluluk
psikolojisi le, yapılanların örtbas edilmesine yönelik savunma ihtiyacı ve oy
kaybını önlemeye yönelik girişimler olduğunu da söyleyebiliriz.
Şimdi
konunun daha iyi anlaşılması için, Sayın Başbakan’nın konuşması ile, terörist
başı Abdullah Öcalan’nın taleplerinden bazı örnekler vermek istiyorum
4
Mart 2013 Pazartesi. Bazı gazetelerde yer alan haber. Başbakan Sayın Tayyip
Erdoğan Balıkesir’de Sivil Toplum Örgütleri ile yaptığı kahvaltılı toplantıda,
bir gazinin terörist başı ile müzakereler yapılmasından çok rahatsızız demesi
üzerine ,çok sinirlenmiş ve şöyle demiş:her önüne gelen gazi derneği, şehit
derneği kuruyor diye fırça atmış. Şimdi soruyorum bu, doğru bir iş mi?
Çocuklarına
askerlik yaptırmayan, daha doğrusu bedel ödeyerek çocuklarına vatan hizmeti
yaptırmayan bir Başbakan; bir gazinin, bir şehit ailesinin duygularını nasıl
anlayabilir?
Vatan
hizmeti kutsal bir görevdir. Gazilerimize ve vatan için evlatlarını kaybeden
şehit ailelerine, kırıcı, rencide edici sözler yerine, daha yumuşak, daha
teskin edici sözler kullanamaz mıydı? Aslında Sayın Başbakan bu gibi hoş
olmayan hareketleri hep yapıyor.
Sayın
Başbakan aynı toplantıda bu defasında da, yine basın mensuplarına hakaret
edercesine çatıyor, onları barış sürecine müdahale etmekle suçluyor. Şimdi
soruyorum;Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik faaliyetlere destek olmak;barış
süreci mi ki, bu konu da kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıkları
Halkımıza duyuran gazeteciler, suç işlemiş olsun?...
Eğer
Balıkesir’de kahvaltılı nalum toplantıda fırçayı yiyenler, anında toplantıyı
terk etselerdi, daha doğru bir hareket yapmış olurlardı
Abdullah
Öcalan’ın basına yansıyan sözlerinde bazıları:
Biz
İltidarı AKP’ye altın tepsi içinde sunduk. Ne affı?... Türkiye’de rejim
değişecek, Kürtler bağımsızlığa kavuşacak, hapistekiler de serbest kalacak
Abdullah Öcalan, yandaşlarına şu mesajı da vermeyi unutmuyor:Şimdilik özerklik
işimizi görür, kimseyi kuşkulandırmayın Sonrasında bağımsız bir Kürt devleti…
Şimdi
soru şu: bu gibi insanlarla barış nasıl sağlanacak?...
SAYIN BAŞBAKAN’IN KENDİNDEN İSTENENİ
YAPMAKTAN BAŞKA BİR ÇARESİ MAALESEF YOR
Başbakan
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ne kadar bariş ve demokrasiden, insan haklarından
bahsederse etsin;yapılmak istenenin bir Truva Atı olduğu anlaşılmıştır.Ve tüm
bu işler Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik hareketlerdir ve perde arkasında
Amerika Birleşik Devletleri vardır. İmralı Adası’ında terörist başı Abdullah
Öcalan ile yapılan pazarlıkların arkasında Amerika Birleşik Devletleri’nin
olduğu da anlaşılmıştır.
Nihai
hedefi Türkiye’yi bölüp parçalamak olan bu tğr faaliyetlerin BOP kapsamında
yürütüldüğü de artık örneklerle görülmüş ve anlaşılmıştır. Ve Başbakan Sayın
Tayyip Erdoğan’da bu projenin Eş Başkanıdır. BOP’ta Eş Başkan olduğu, Sayın
Başbakan’ın klendi ifadesidir. AKP’nin BOP kapsamında Amerika tarafından kurdurulup,
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da desteklenip, Başbakan yapılması da, BOP
kapsamında olmuştur. Bu hususun doğruluğu da, zaman içerisinde yaşanan ve
gelişen olaylardan anlaşılmıştır.
Bu
itibarla Sayın Başbakab’ın Amerika Birleşik Devletleri’nin talebini yerine
getirmekten başka bir çaresi yoktur. Ama Halkımız sadece Sayın Başbakan’ı
kurtarmak adına, Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına göz yummak zorunda
değildir.
Sayın
Başbakan bundan sonrasında BOP Eş Başkanlığından ayrılmak istese bile, böyle
bir şey maalesef mümkün değildir. Aksi bir durumda Sayın Başbakan Amerika
Birleşik Devletleri tarafından anın da alaşağı edilir.BOP Eş Başkanlığı, Sayın
Başbakan’ın kendi tercihidir.
Eğer
Sayın Başbakan bir yolunu bulup,
Başbakanlıktan ayrılmanın yollarını düşünmeye başlarsa, başka bir siyasi oluşum
olursa belki az bir hasarla kurtulabilir.
AKP MİLLETVEKİLLERİNE
DÜŞEN GÖREV
Ben
Şahsen AKP’nin içinde de, vatansever Milletvekillerinin olduğunu biliyorum.
Millet vekili seçilmek, akabinde Bakan olup hizmet vermek umudu ile, AKP
saflarında yer almış insnlar olabilir. Ama ben AKP’nin içinde de, Sayın
Başbakan’nın tutumundan ve nihayetinde basına yansıyan PKK-Hükümet görüşmesi ve
pazarlıklarından rahatsızlık duyan çok sayıda Milletvekilinin olduğu
söyleniyor. Bu sayının 40 kadar olduğu basında yer aldı. Ama gerçek sayının 68
olduğunu söyleyenler de var. Bu son rakam bana daha doğru gibi geliyor. Zira şu
anda AKP’nin içinde57 Merkez Sağ kökenli Milletvekilinin olduğu söyleniyor.
Durum böyle olunca 68 sayısı daha mantıklı geliyor. Demek istediğim husus şudur
Eğer
beklendiği üzere, bir gurup Milletvekili AKP’den kopar, bağımsız olurlarsa,
Anayasa oylamasında, toplam 330 sayısına da, ulaşılamaz Böylece yapılmak
istenen yasal değişiklik te yapılamaz;Türkiye’de bu vesile büyük bir beladan
kurtulmuş olur.
Böyle
bir durumda Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’da büyük bir yükten, büyük bir
sorumluluktan kurtulmuş olur.
Zira
böyle bir durumda, Amerika Birleşik Deletleri’ne çok zorladım ama, başaramadım
der, ve böylece sorumluluktan da, bir şekilde sıyrılmış olur. Böylesi bir
durum, Sayın Başbakan için daha hayırlıdır.
SAYIN BAŞBAKAN TOPLUMDAKİ UYANMAYI GÖRMELİ VE İNADINDAN VAZ
GEÇMELİ
Sayın
Başbakan yaşananlardan, bazı yazılı ve görsel basını ve mensuplarını sorumlu
tutsa bile, bu doğru değil. Zira çoğu kesim Sayın Başbakan’ın herkesi
azarlamasının doğru olmadığını yazıyor ve söylüyor ama, Sayın Başbakan bu
söylenenleri hiç dinliyor mu? Sonun da bazı insanlar düşük eğimli olsalar bile,
olup bitenleri anlıyor ve bu yüzden desteklerini çekiyorlar.
Sayın
Başbakan her zaman kömürle, çeşitli gıda ve para yardımı ile yoksul, Dindar ve
düşük eğitimli bazı vatandaşlarımızın oylarını almaya devam edeceğini
sanıyorsa, bu konuda da, yanıldığını söylemek zorundayım Bu yöntemin bu güne kadar etkili olduğunu söyleyebilirim
ama bundan sonrası için bir şey söyleyemem. Buna sebeb te, Sayın Başbakan’ın
kendisi.
Herkesi
aptal yerine koyar, bildiğini okumaya devam edersen sonuçlarına da
katlanmalısın
Habur’da
teröristleri bayram havası içinde kim karşıladı?
Oslo’da,
İmralı Adasında teröristlerle pazarlıkları kim yaptı?
Tğrk
Milliyetçiliğini, Kürt Milliyetçiliğini, Arap Milliyetçiliğini kim ayaklarımın
altına alıyorum dedi?
Siz
bir Başbakan olarak buna bir kılıf uydurmaya çalışabilirsiniz, Türkiye’nin
menfaati için bunu söylemek zorunda olduğunuza vurgu yapmak istemiş
olabilirsiniz. Ama ya sade vatandaş bunun doğru olmadığının farkına varır, ya
da, seni ayağımın altına alır ezerim şeklinde anlarsa, o zaman ne
yapabilirsiniz.Sizin aptal yerine koyduğunuz sade Halk bir ayaklanırsa,bunun
önünde hiçbir kuvvet duramaz!.
Türkiye’yi
Suriye bataklığına kim soktu?
Gaziantep,
Şanlı Urfa, Akçakale ve Güney sınırımızdaki diğer yerleşim yerlerinde yaşanan
Suriyeli krizi,güvenlik sorunu, ticaretin durmasının ne anlama geldiğini, diğer
yerlerdeki insanlar uzakta oldukları ve yandaş basında üzerinde durmadığı için,
fazla etkilenmemiş olabilirler ama, sınırımızda yaşayan bu insanlarımızın sade,
ya da değil, olup bitenleri görüp anlamadığını mı sanıyorsunuz?
Ama
vurgulamaya çalıştığım üzere, bütün vatandaşlarımızı rahatsiz edecek çok
hatalar yapıyorsunuz
Millet
işsiz, aç perişan iken, Suriyelilere onca masrafı, kim yaptı?
Türkiye’yi
Suriye!ye mudahale etmek için sürekli
kışkırtan, siyasilerin sürekli sırtını sıvazlayan;aslansın, kaplansın diye
yağlayıp ballayan Amerika Birleşik Devletleri mi, yoksa diğer Batılı devletler
mi karşıladı, 100 Milyonlarca masrafı? Hayır, yoksul Türk Halkı karşıladı…
Seyahatlerinizde
kullanmak için Milyar Dolarlarla ifade edilen lüks uçak filosunu siz kurdunuz
Bütün
bunları da mı basın mensupları, ya da başka birileri yaptı?
Eğer
birileri bu Milleti aptal yerine koyarsa, aptal yerine konanlar, bir gün
beklenmedik bir zamanda bir tokat atarlarsa, hiç kimse şaşırmasın!
DİYANET İŞLERİ BAŞKANINA VE CAMİ İMAMLARINA MARUZATIMDIR…
Öncelikle
Diyanet İşleri Başkanı Prof Dr Sayın Mehmet Görmezler için bir şeyler söylemek
istiyorum Sayın Hocam, insanlarımıza Suriye’ye yiyecek, içecek, gibi gıda
maddeleri ile,giyecek temizlik maddeleri…vs,gibi ihtiyaç maddeleri göndermek
istediğinizi belirterek, Halkımıza yardım çağrısında bulundunuz.İhtiyaç
maddeleri ile dolu olan ve Suriye sınır kapısında bekleyen16 Tırın
görüntülerini televizyon ekranlarında gördük Bizim Milletimiz yardım severdir,
düşkünlere yardım etmeyi her zaman sever. Böyle bir husus, İslam Dini’nin de
bir gereğidir. Bu açıdan baktığımızda, yaptığınız doğru. Ama Türkiye’yi durup
dururken Suriye’nin işlerine karıştıran, emperyalist devletlerle birlikte
hareket eden, bu itibarla hem Türk Halkını, hem de Suriye Halkını perişan eden
siyasiler için de bir şeyler yapmalısınız, bir şeyler söylemelisiniz!
Toplanan
bu yardım malzemelerinin kime ve nasıl dağıtılacağı hususnda benim ciddi
endişelerim vardı. Nihayet düşündüklerimden bazıları gerçek oldu. Yardım
malzemelerinin birileri tarafından çalınıp satıldığı haberlerini, yine
televizyon ekranlarından gördük…
Sayın
Höcam, lütfen insanların kafasında acaba soruları oluşturmayın ve siyasilerin
emellerine de alet olmayın…
Şimdi
de Cami imamları için bir şeyler söylemek istiyorum:
Sayın
Hocalar, ben inançlı bir Müslümanım. Cuma günleri namazda hep, namazın ve orucun,
zekatın faziletlerinden, anaya, babaya saygıdan ve buna benzer Dini konulardan
bahsediyorsunuz. Bunların hepsi doğru güzel de; yeterli değil, günlük
sorunlardan da biraz bahsedin.
Türkiye
bölünme tehlikesi ile karşı karşıya. Topraklarımıza, şehitlerimize, bayrağımıza
sahip olmamız gerektiğinden de bahsedin biraz.Bir şeyler yapın, bir şeyler
söyleyin lütfen!...
Ben
Kahraman Maraşllıyım. Vatan için göğsünden yaralan ve ölümden dönen bir gazinin
torunuyum. Size Maraş kalesinde Fransız bayrağının gönderden nasıl indirilip,
yerine Türk bayrağının yeniden nasıl çekildiğini anlatmak istiiyorum
Bir
Cuma günü namaz için Ulu Camiye gelenler, kalede Fransız bayrağının
dalgalandığını görüyorlar. Cami imamı şöyle diyor. Ey Cemaat, kalede Fransız
bayrağı dalgalanırken, bizlerin burada namaz kılması caiz değildir diyor. Ve
bunun üzerine Cemaat Allah Allah sesleri ile kalenin bayırlarına tırmanıyor, ve
Fransız bayrağ gönderden indiriliyor, yerine Türk bayrağı yeniden çekiliyor.
Ondan sonra Cuma namazı kılınıyor.
Diyeceğim
şudur: Gün bu gündür. Bu gün vatanımıza sahip çıkma günüdür, emperyalist
devletlere ve onun emellerine karşı çıkma günüdür. Sizlere ancak bu yaraşır.
Biz
tarihe yön vermiş asil bir Milletin
torunlarıyız. Bizlere emperyalist devletlerin peşinde koşmak, onların
oyunlarına alet olmak asla yaraşmaz!...
Saygılarımla,
(Anayurt Gazetesi 11 – 12 – 13 – 14
– 15 - 16 Mart 2013 Pazartesi – Salı – Çarşamba – Perşembe – Cuma -
Cumartesi)
***
TÜRKİYE'DE SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?
(B)(7–8–9–10–11-12)
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
VATANDAŞLARIMIZ MİLLETVEKİLLERİNE FAKS ÇEKMELİ YA DA MAİL
GÖNDERMELİ
Sevgili
Anayurt Okurları, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP'ye oy verenler de dahil,
vatandaşlarımızın büyük bir kısmı, Hükümetin terörist başı Abdullah Öcalan ile
yapılan pazarlıkların ortaya çıkmasından, arkasından BDP li bazı
Milletvekillerinin Kuzey Irak'ta Kandil Dağı'nda PKK'nın 2 Numaralısı Murat
Karayılan'ın başkanlığı altında objektiflere poz vermesine çok öfkeli
Başbakan
Sayın Tayyip Erdoğan, terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerde
alınan kararları kimin sızdırdiğinı bulacağını söylüyor ama, vatandaşlarımız
kimin sızdırdığı ile ilgilenmiyor. Onları ilgilendiren böyle pazarlıkların niye
yapıldığı, yapılmak istendiğidir Halkımızın öfkesi bu yüzden
Sayın
Başbakan içerik konusunda bu güne kadar bir açıklama yapmış değil.Yapacağını da
hiç sanmıyorum. Söylediği klasik sözleri artık herkes biliyor. Akan kanın
durdurulması, Analar ağlamasın…gibi.Vatandaşlarımızın önemli bir kısmı, bu gibi
sözlerin bir aldatmaca olduğunu, yapılmak istenenin, Türkiye’yi bölüp
parçalamaya yönelik olduğunu artık anlamaya başladı.Zira yapılan bütün
pazarlıklara rağmen, kan da durmuyor, Analar da ağlamaya devam ediyor
Halkımız
aydınlanmaya, bilinçlenmeye başladı; terörün, teröristlerle müzakere edilerek
önlenemeyeceğini örneklerle gördü ve anladı. Teröristlerle niçin mücadele edilmediği,
edilmek istenmediğinin de, nedenlerini gördü ve anladı
Belli
ki Sayın Başbakan, kelime oyunları ile Halkımızı kandırabileceğini sanıyor.
Artık ustalık dönemine geçmiş olmasının da, bir yarar sağlayacağı kanaatinde
değilim
Sanal
alemde ki yazışmalardan ve Halkımızın arasında dolaşırken, Hükümetin açılım-
saçılım altında yürüttüğü faaliyetlerden, Halkımızın çok rahatsız olduğunu
gözlemliyorum. Bu itibarla yazdıklarım, söylediklerim, aynı zamanda bu
gözlemlerim ile de ilgili
Sanal
alemdeki yazışmalarda, duyarlı ve vatansever bir çok vaıandaşımız, bu olayların
muhataplarına çok kızıyorlar ama, birileri bir şeyler yapsın diye de, aslında
çaresizliklerini de ortaya koyuyorlar.Yani nasıl bir tepki konulacağı husunda
kafalar karışık. Tabiki bu gibi konularda, benim de fikrimi öğrenmek
istiyorlar.Ben de bunun üzerine, etkin bir çözüm yolu olarak bu başlığı atma
gereğini duydum
Sayın
Başbakan bu son gelişmelerden önce de, Türk Milliyetçiliğini de, ayaklarımın
altına alıyorum demişti..Böyle bir yaklaşıma Halkımız büyük bir tepki
göstermişti. Henüz bu sözün kızgınlığı geçmeden, bu sefer de, İmralı Adası’nda
terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan malum pazarlıkların detayları ortaya
çıktı. BDP li Milletvekilleri Kandil’de PKK’nın2 Numarası Murat Kara Yılan’la
buluştu. En son gelişme de, PKK’nın 2 yıldır Kandil’de esir tuttuğu asker ve
sivil tutsaklar serbest bırakıldı.
Ard
arda yaşanan bu gelişmelerden Halkımızın nezdinde puan kaybettiğinin Sayın
Başbakan da farkında.Böyle zor durumlarda Sayın Başbakan’ın sürekli anketler
yaptırdığı bilinen bir husus.Ama vatandaşlarımızın rahatsızlıklarını ve
önerilerini doğrudan Milletvekillerine faks çekerek, ya da mail göndererek
ortaya koymaları, firmaların anket yapmalarından daha etkili, daha kestirme bir
yoldur.Ben böyle bir metot ta, vatandaşlarımızın ne yazabilecekleri hususunda
bir şeyler söylemek istiyorum
Yaşanan
gelişmeleri üst üste koyduğunuz zaman, her şeyin bir plan dahilinde yürütüldüğü
anlaşılıyor.
Son
halkanın ise, bir Anayasa değişikliği ile, bölünmeye zemin hazırlanmak olduğu ,
görülmeye anlaşılmaya başlandı Ben şahsen bu konularda çok yazdım Şimdi
vatandaşlarımızın Milletvekillerine faks çekmeleri, ya da mail göndermeleri
konusuna geliyorum
AKP
Hükümeti ve özellikle de Sayın Başbakan, Halkımızın rahatsızlığına, hassas
olduğu konulara, tepkisine kulak kapatmak istiyorsa, ya da bu gibi hususları
hafife alıyorsa, almak istiyorsa, bu kendilerinin bileceği bir iş. Ama bu gibi
hususların mutlaka siyasal bir sonucu olacağı kanaatindeyim
Sayın
Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan da dahil, tüm Milletvekilleri Türkiye
Cumhuriyeti’nin birlik ve beraberliğini, koruyup kollamak, bu konuda gereğini
yapmakla yükümlüdürler. Ayrıca bu gibi konularda Anayasaya bağlılık konusunda,
namus ve şerefleri üzerine yemin etmişlerdir .Dolayısı ile, bu işin muhatapları
görevini yapmıyorsa, iş Millete düşüyor demektir.
Sorunun
çözümü büyük ölçüde AKP
Milletvekillerinin tutum ve davranışlarına bağlı. AKP li Sayın Milletvekilleri,
Sayın Başbakan’ın düşüncelerine tamamen katılmasalar bile, Milletvekili
seçilebilmek, bir Bakan olup hizmet verebilmek adına, AKP saflarında yer almış
olabilirler. Bu hususu fazla yadırgamıyorum. Örneğin bu gün AKP’nin içinde 57
Milletvekilinin Merkez Sağ kökenli olduğu biliniyor. Başta bu gibiler olmak
üzere, tüm Milletvekillerinin, Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğünün
koruması hususunda görevlerini yapmaya davet ediyorum. Ve Sayın
Milletvekillerinin görevlerini yapmalarını bekliyorum Kestirme yoldan önerim
şu:
Eğer
AKP li bir grup Milletvekili örneğin, Merkez Sağ kökenliler AKP den istifa edip
bağımsız kalırlarsa, sorun kendiliğinden çözülür. Böyle bir durumda, Anayasa
çalışmaları, daha oylamaya geçilmeden gündemden düşer. Ve diğer bütün önemli
konuları salim kafa ile düşünmek için bir zemin de hazırlanmış olur. Böyle bir
husus, Türkiye’nin normalleşmeye geçmesi için de, bir başlangıç olur.
Şimdiki
hali ile de, yeni Anayasanın oylanmasında, referanduma sunabilme şartı olan 330
kabul oyunun sağlanamayacağı anlaşılıyor.
Eğer
Milletvekilleri, gerçekten Milletin vekili ise, nasıl seçilmiş olurlarsa
olsunlar; özellikle zor zamanlarda Milletin sesine kulak vermelidirler.
Eğer
bir grup Milletvekili AKP’den istifa etmezse, oylamada red oyu kullanmalı,
böylece bölünmenin önüne geçmelidirler.
Şimdi
vatansever ve duyarlı vatandaşlarımızın, faks, ya da mailde ne yazacakları
hususuna geliyorum
Eğer
bu gibi vatandaşlarımız, Milletvekillerine çekecekleri faks, ya da
gönderecekleri mailde; rahatsızlıklarını ortaya koyduktan sonra, ya
Partilerinden istifa etmeleri, ya da Anayasa oylamasında red oyu kullanmalarını, özellikle
vurgulamalıdırlar.Bu konuda duyarlı vatandaşlarımızı da, görevlerini yapmaya
davet ediyorum
Sayın
Milletvekillerinin Meclis’teki faks numaraları ile, mail adreslerinin bir
şekilde öğrenilebileceğini belirtmek istiyorum
Burada
şu hususu da, özellikle vurgulamak istiyorum:
Benim
hiçbir Siyasetçiye karşı, kişisel bir kinim ya da bir hesabım yok. Olamaz da
zaten. Görevini yapmak isteyen, gidişattan Türkiye adına kaygı duyan bir
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yazıyorum, bütün bunları.
HALKIMIZ AÇ, GÜVENLİĞİMİZ TEHLİKEDE:
YENİ ANAYASA ÖNCELİKLİ
SORUNUMUZ DEĞİL.
Halkımız, elektrik, su doğal gaz gibi temel
ihtiyaç maddeleri ile, yemeye içmeye doğru dürüst para yetiştiremiyor. Oy
avcılığı ile, yeşil kartın yaygınlaştırılması sonrasında, Sosyal Güvenlik
Kurumu SGK’dan maaşlarını alan Memur, İşçi, ya da Bağ Kurluların sağlık
hizmetlerinden yararlanmalarında katkı payı adı altında yapılan kesintiler
nedeni ile, bu gibi emeklilerin aldığı maaş kuşa döndü. Emekliler geçinemez
oldu. Çalışan insanlarımız da öyle
Çalışan,
ya da emeklilerden önceki Hükümetler zamanında sağlık hizmetleri için katkı
payı adı altında para kesilmiyordu. Bu iş, AKP zamanında başladı.Aslında bu
gibi kesintilerin yapılmaması lazım.En azından bu konuda muhalefetin kafa
yorması, Hükümeti sıkıştırması lazım.Bu gibi konularda, gelişmiş ülkelerdeki
uygulamalar da,araştırılmalı, en uygun çözüm ortaya konulmalıdır..
Ben
enerji uzmanı bir Makine Yüksek Mühendisiyim .Enerji Bakanlığı Termik
Santraller İşletme ve Bakım Dairesi Başkanlığı EÜAŞ Genel Müdürlüğü’nden
emekliyim.Hayatım termik santrallerde ve kömür ocaklarında çalışma ve
araştırmalarla geçti. Araştırmalarım kitaplara girdi Bilgi ve tecrübelerimi
televizyonlarda ve Köşemde Halkımızla paylaştım Israrla elektrik birim
fiyatlarının minimum % 50 ucuzlatılabileceğini söylüyorum. İspanya, Portekiz,
Fransa Türkiye’den 2500-3000 Kilometre daha uzakta olmasına rağmen onlar, aynı
Rus doğal gazını bizden daha ucuza kullanıyorlar Aslında bu bir skandal Bu
bilgileri 24 Nisan 2012 de Halk TV’de söyledim. Bu bilgilerin toplumda büyük
bir kabul gördüğünü, program sonrası bana açılan telefonlardan ve gönderilen
maillerden anladım. Ama bu bilgilerden yeterince yararlanıldığını ve gereğinin
yapıldığını maalesef söyleyemeyeceğim. Buna başta Hükümet Yetkilileri,
Muhalefet Partileri, Sivil Toplum Örgütleri de, dahil. Halkımızın kendi
sorunlarına sahip çıkmadığı da, işin ayrı bir boyutu. Bu sorun mutlaka aşılmalı.
Bu
gibi durumlarda da eğer;vatandaşlarımız yollara dökülmese alanları doldurmasa
bile, en azından, Milletvekillerine ve Hükümeti idare edenlere faks ve mail
göndererek, uygulamayı protesto edebilirler. Eğer Halkımız, böyle durumlarda
tepkisini demokratik haklarını, en azından bu şekilde kullanırsa ve bu katılım
yüksek olursa, Siyasiler bunu mutlaka dikkate alır,almak zorundadır. Eğer dikkate
almazlarsa, Halkımız onları seçimlerde deliğe süpürmesini de, bilmelidir
Türkiye’yi
idare etmekte olan AKP İktidarının bilgisizliği, beceriksizliği, ya da kendi
siyasal çıkarları uğruna Ülkemizi bölünmenin eşiğine getirmiş olmasından
kurtarrmanın en kestirme yolu, başlıkta da vurguladığım üzere, Halkımızın
memnuniyetsizliklerini gelişen iletişim imkanlarından yararlanarak özellikle de
AKP Milletvekillerini faks , ya da mail yağmuruna tutarak ikaz etmeleri, en
kestirme yoldur
Halkımız
unutmasın ki, siyasi iktidarlar, Türkiye’nin sorunlarını çözmek için sizlerden
oy istemişlerdir. Ve sorunları çözmekle yükümlüdürler İnsanları azarlamakla, ya
da kömür, yiyecek, içecek gibi ihtiyaç maddeleri dağıtmakla, ya da nakti yardım
yapmakla iktidar olunamayacağını herkes bilmeli, anlamalı Bu gibi
siyasetçilerin söylem ve eylemlerine asla itibar etmemeli…
Halkımızın
muasır medeniyetler seviyesine çıkmasında esas olan husus, insanlarımıza balık
vererek, onları hazıra alıştırmak, onları tembelliğe alıştırmak değildir ve
olmamalıdır da Esas olan, insanlarımıza iş imkanları yaratmak, onlarıa kendi
ayaklarının üstünde nasıl duracağının yollarını göstermektir
Hükümetin
Suriye konusuna balıklama atlaması sonucu, bütçe açığı da patladı. Açık kendi
vatandaşlarımızdan zam yolu ile kapatılmaya çalışılıyor. Yaşam şartları
tahammül edilemez bir hal aldı.
Suriye
konusu sırtımızda büyük bir kambur. Şu anda Türkiye’deki Suriyelilerin
sayısının 500 Bin olduğu söyleniyor.Bunların masrafı, halkımızdan toplanan
vergilerle, yapılan zamlarla karşılanıyor. Türkiye’yi Suriye krizine bulaştıran
Amerika Birleşik Devletleri’nin, ya da Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın
yaptığı parasal katkı, Türkiye’nin yaptığının yanında, Devede Kulak misali
olduğu söyleniyor. Ne biçim dış siyaset
bu. Bu hususu herkesin görmesi anlaması lazım
Sayın
Başbakan’ın Suriye konusuna balıklama atlaması ile, Rusya ve İran gibi
komşularımız ile de ilişkilerimiz bozuldu .Bu bozulmadan ticari
ilişkilerimiz de zarar gördü, gelirlerimiz
azaldı. Bu gibi hususlar da, bütçenin açık vermesinde önemli bir faktör
Malatya
Kürecik’ te kurulan Amerikan radar üssü ve Patriot füzelerinin Türkiye’de
konuçlanması ile, Rusya ve İran’ı da karşımıza aldık, güvenliğimizi tehlikeye
soktuk Tabi ki buna komşumuz olmasa da, Çin, Hindistan, Türki
Cumhuriyetleri gibi, Rusya, İran gibi,
Şanghay grubuna dahil olan siğer
devletleri de karşımıza almış olduk
Suriye
sınırımızda, sınır güvenlik hizmetlerinin azaltılması, ya da sınırımızın tamamen
boşaltılması neticesinde, Türkiye yol geçen hanına döndü, terör faaliyetleri
artı.
Güney
sınırımızda ki yerleşim yerlerinde yaşayan vatandaşlarımızın can güvenliği
kalmadığı, huzurlarının bozulmasından başka, Suriye ile ticaretimizin
sıfırlanması ile, hem oradaki vatandaşlarımızın işleri bozuldu, hem de
Türkiye’nin ekonomisinin bozulmasına neden olundu
Malatya-
Kürecik’te ki Amerika Birleşik Devletleri’ne ait radar üssü ile sözde
Türkiye’yi koruma adına getirtilen ve Türkiye’de konuçlandırılan Patriot füze
bataryaları ile, bunları çalıştıracak personelin Türkiye’de görev yapmaları
hususunda önce Meclis’ten onay alma
gereği bile dutulmadı
Patriot
bataryalarının bedelleri ile, bu bataryaları çalıştıracak personelin
masraflarının da, Türkiye tarafından karşılanacağı söylendi
Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’a süikast yapılacak iddiaları ile,Türkiye’nin
savaş pilanlarının bulunduğu kozmik odaya girildi
Sonrasında
bu planlar ortaya saçıldı. İlgisiz insanların, ya da düşmanlarımızın eline
geçti.
PKK
ile mücadele eden Komutanlar, ünlü bilim adamları, 4 Milletvekili ve çok sayıda
Gazeteci de, hala içeride.
Siyasal
hesaplar uğruna TSK’nın vatansever değerli komutanları Amerika Birleşik
Devletleri karşıtı oldukları için tasfiye edildi. Orduya komuta edecek
tecrübeli komutan kalmadı
100
Kadar savaş pilotunun Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılmalarına zemin
hazırlandı.
Şu
anda Deniz Kuvvetlerine Komuta edecek Bahriyeli Komutanın kalmadığı da söyleniyor.
Eğer
bir savaş çıksa, nice olur halimiz.
Ve
en önemlisi Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, BOP Eş Başkanı olduğunu, her vesile
söylüyor.
Sayın
Başbakan’ın başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere yabancı devletlere ne gibi taahhütlerde
bulunduğunu bilmiyoruz Bu husus öncelikle soruşturulmalıdır.
16
Adamız 2004 ten itibaren, Yunanistan tarafından işgal edildiği söyleniyor. Ama
iktidar, muhalefet Milletvekillerinin soru önergelerine cevap bile vermek
istemiyor.
Bu hususların çoğunu daha önceleri de
yazdım, şimdi tekrar vurgu yapmış oldum
Bu
itibarla şu anda Türkiye’nin acil sorunu, yeni bir Anayasa değildir.Acilen
yapılacakları yukarıda sıraladım,Halkımıza saygılarımla arz ediyorum
(Anayurt
Gazetesi 18-19-20-21-22-23 Mart 2013
Pazartesi-Salı-Çarşamba-Perşembe-Cuma-Cumartesi)
TÜRKİYE'DE
SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?.
(1-2-3-4-5-6-7-8-9)
Mak.
Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, başlıktaki soruya
cevap verebilmek açısından, öncelikle Türkiye’deki mevcut siyasal ortam için bir şeyler söylemek
istiyorum
Adalet
ve Kalkınma Partisi AKP,3 Kasım 2002 yılında iktidara gelmişti. Şimdi iktidarda
11 inci yılında. Önce % 34, sonra % 38, daha sonrasında % 50 ye yakın oy
alarak, çoğunluğu sağlaması ve üst üste 3 dönemdir seçimi kazanarak tek başına
iktidara gelmesi, Halkımızın tercihi ve siyasi bir denge gibi gözükse bile bu
husus, her konuda geriye gidişin ve siyasal bir çöküşün de yaşandığı bir dönem
olarak, hafızalarda ve tarihte yerini
alacaktır.
AKP
ile niçin sözün bittiği yerde olduğumuzu anlamak ve sorgulamak isteyenler, daha
önceleri yayınlanmış olan makalelere bakabilirler.
İşlerin
yeniden düzene girmesi ve siyasal dengenin yeniden tesis edilmesi ise, ancak
bir iktidar değişikliği ile mümkündür. Şu anda, Meclis'teki siyasi tablo, ve en
önemlisi de, bu partilerin genel başkanlarından dolayı, Milli bir hükümetin
kurulması imkanı da, maalesef mümkün gözükmemektedir. Bu gibi hususlara da,
daha önceleri değinmiştim.
Ama
zor gözükmesine rağmen,sorunun çözümü imkansız da, değil
AKP’nin
Amerika Birleşik Devletleri tarafından bir maksada yönelik olarak kurdurulup,
iktidara getirildiği Halkımızın bir kısmı tarafından biliniyordu ama, muhalefet
partilerinin de, maksada uygun hale getirildiğini, sonradan anladık. Zira başta
ana muhalefet partisinin lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, sözde Kürt açılımı ve
PKK terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan’la müzakere konusunda, Başbakan
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a kredi açtıklarını, destek vereceklerini söylüyor
Diğer muhalefet partisi MHP’nin lideri Sayın Devlet Bahçeli ise, zor
zamanlarda, AKP’yi ve Sayın Başbakan’ı hep kurtarmaktadır.
Şu hususu da, özellikle belirtmek
istiyorum: Halkımızı rahatsız eden çoğu uygulamaların arkasında Amerika
Birleşik Devletleri’nin olduğu bilinmesine rağmen, bu iki muhalefet partisi
liderinin Amerika Birleşik Devletleri hakkında sözler sarf ettiklerini de,
maalesef söyleyemeyeceğim.Dolayısı ile ipuçlarını birleştirdiğinizde,
muhalefetin de, maksada uygun hale getirildiği sonucu ortaya çıkıyor
Meclis’teki
muhalefet partilerinin Liderleri, bazen esip gürlemelerine karşın, önemli
konularda, aynı hedefe hiznet ettikleri görüntüsü vermektedirler. Genelde
haftalık grup toplantılarında yapılan konuşmalarda, birinin söylediğine, öbürü
laf yetiştirmekle meşgul. Özellikle. sorun çözme noktasında, muhalefet
partilerinin Hükümete karşı ciddi bir hamle, bir sıkıştırma yapmadıklarını, ya
da yapamadıklarını görüyoruz
Örneğin
ben yazılarımda, Yunanistan’ın 2004 yılıdan itibaren, Ege ve Akdeniz’de
bulunan16 adamızı işgal etmesine karşın, muhalefet liderlerinin bu konuyu
gündeme getirdiklerini, ya da bir konuşma yaptıklarını duydunuz mu? Sadece bu
konunun üzerine gitseler, Halkımıza anlatsalar, AKP bunun altından kalkamaz.
16
Adamızın, Yunanistan tarafından işgal edildiği, başkaları tarafından da,
gündeme getirildi. Sonunda Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ,bir
Milletvekilinin soru önergesine verdiği cevapta, 16 adamızın Yunanlılar
tarafından işgal edildiğini doğruladı. Hepsi bu kadar…
Bu
bölümde, bozulan siyasi dengenin, yeniden nasıl tesis edileceği hususunu
inceleyeceğiz
BRAVO, CHP İZMİR MİLLETVEKİLİ BİRGÜL AYMAN GÜLER
HOCAYA!...
Biliyorsunuz;
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, başka bir sorunumuz yokmuş gibi her fırsatta,
üniter yapımızı bozacak, nihayetinde Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına sebep
olacak ne varsa, elinden gelen , yapmaya çalışıyor; böyle bir hedefe zemin
hazırlayacak yasal düzenlemeleri yapmaktan da, hiç çekinmiyor. Tabi ki,
Milletvekili olmanın bilincinde olan, ve ettiği yemine bağlı kalmak isteyen
bazı Millet vekilleri de, böyle zamanlarda Meclis’te söz alarak görevlerini
yapmak istiyorlar. Şimdi bu kapsamda, CHP İzmir Milletvekili Profesör Doktor
Sayın Birgül Ayman Güler’in sarf ettiği sözlere bir bakalım:
Kürt
Milliyetçiliği ile, Türk Ulusu aynı şeyler değildir. Bu söz üzerine, bazı
çevrelerce, kıyametler koparıldı, Sayın Birgül Ayman Güler Hocaya, linç edilmek
istenircesine haksız eleştiriler yöneltildi. Ve sonuçta CHP Adıyaman
Milletvekili Sayın Salih Fırat, partisinden istifa etti
Burada
suçlanacak birisi varsa o da öncelikle; her fırsatta Anayasa ihlali yapmayı
alışkanlık haline getiren, Anayasada suç sayılan fiilleri işleyen, insanları
birbirine çatan AKP İktidarının ta kendisidir.
Şimdi
tekrar Prof Dr Birgül Ayman Güler Hocanın sözlerine geliyorum.
Bu
sözün Parlamento cephesinde nasıl algılandığını ve siyasi sonuçlarını gördük.
İlerde bunun devamı şeklinde başka gelişmelerin de yaşanacağını var sayabiliriz
Ben şimdi burada, Birgül Hocanın sarf ettiği sözlerin, Halkımız tarafından
nasıl algılandığı hususunda bir şeyler söylemek istiyorum
Ne
zaman bir topluluk içerisine girsem; Birgül Hocadan bahsedildiğini, sözlerinin
tartışıldığını görüyorum. Diyeceğim husus şudur: Birgül Hocanın söyledikleri,
ve ortaya koyduğu dik duruş, çok beğenilmiş, takdir görmüş. Bu hususu CHP İzmir
Milletvekili Sayın Birgül Ayman Güler Hocanın bilmesini isterim. Bende buradan
kendi adıma, Hocaya, saygı ve selamlarımı gönderiyorum.
Ben
Birgül Ayman Güler Hocayı şahsen tanımam, konuşmasının bir kısmını da,
televizyonda tesadüfen dinleme fırsatım oldu. Bu konuşmayı yapanın da,kim
olduğunu, konuşmanın sonuna doğru anladım
Birgül
Hoca, yürütülen Kürt açılımının nereye varacağını bilimsel bir tahlille ortaya
koydu. Esprili bir şekilde Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın, Milletimiiiiz le başlayan
uzatmalı ve vurgulu, ama bilinçli bir şekilde ağzından Türk kelimesinin
çıkmadığını, bu ve başka örneklerle ortaya koydu. Birgül Hocanın vurgulu ve
uzatmalı benzetmesi, ne zaman aklıma gelse, gülmekten kendimi alamıyorum
Birgül
Hoca, Sayın Başbakanın bu güne kadar yaptığı çalışmalarda, Kürt Açımı konusunda
yapılmak istenenin ne olduğunu tam olarak söylemeye cesaret edemediğini, bunun
için eveleyip gevelediğini anlatmaya çalıştı .Bu açıdan baktığımızda, Sayın
Birgül Ayman Güler Hocanın açıklamalarının çok yararlı olduğunu söyleyebiliriz.
Bu konuşmayı dinlemeyenlere bir imkan sağlamak açısından, Hocayı televizyona
çıkaran kanalların, bu konuşmanın tamamını yeniden vermelerini öneririm
Birgül
Hocanın, sözün muhataplarını madara ettiğini de söylemeliyim
Onun
şu sözünü de özellikle burada hatırlatmak isterim. Hoca şöyle dedi:
Ben
aslında Boşnak kökenliyim. Ülkemin, babamın memleketi olan Yugoslavya gibi
olmasını istemiyorum
Böyle
bir söz; her şeyi çok iyi anlatan, yerinde söylenmiş, çok güzel, çok anlamlı
bir ifade şekli Bu gibi sözler ve bu yönde gösterilen tavır ve dik duruş,
aslında tüm siyasetçilerin kendilerine örnek alması gereken bir davranış Ama bu
gibi siyasetçilerin sayısı, günümüzde oldukça az Bu itibarla, CHP İzmir Milletvekili Sayın
Prof Dr. Birgül Ayman Güler Hocaya bravo diyorum ve onu yürekten kutluyorum
Birgül
Hocanın gibi siyasetçilere Türkiye’nin çok ihtiyacı var.
Bir
hususa daha işaret etmek istiyorum: Eğer Hoca, CHP genel başkanlığına aday
olsa, Sayın Kemal Kıkıçdaroğlu’ndan daha fazla oy alabileceğini söyleyebilirim.
Bir konu daha var:
Sayın
Kılıçdaroğlu’nun Birgül Hocaya, televizyonlarda konuşma yasağı koyduğunu
öğrendim. Sonra Sayın Kılıçdaroğlu’nun Birgül Hocayı yalnız bıraktığını da,
biliyoruz. 1 Şubat 2013 tarihinde televizyon ekranlarında, CHP li il başkanları
adına yapılan basın açıklamasını da, duyduk
Bu
açıklamada, Sayın Kılıçdaroğlu’na destek veriliyor,Birgül Hocanın söyledikleri
eleştiriliyor.Bu tür açıklamalar da, son derece yanlış, ve bir maksada yönelik.
Sayın Birgül Hocaya önerim ve tavsiyem şudur:
Sayın
Hocam, sizin gibi değerli bir insanın, böyle bir açıklamadan sonra, CHP’de işi
olmamalı, derhal o partiden istifa edin. Böylesi daha iyi! Size illa ki, başka
bir partiye geçin demiyorum, ama bağımsız olarak ta devam edebilirsiniz.
Böylesi bir durumda vereceğiniz mücadele ile, toplumu aydınlatmaya devam
edersiniz. Bu husus sizin önünüzü de açar, belki sonraları CHP’ye genel başkan
bile olabilirsiniz
EĞER
CHP VE AKP DEN BAZI MİLLETVEKİLLERİ İSTİFA EDERLERSE…
Eğer
böyle bir şey gerçekleşirse, Türkiye’nin tekrar huzur ve güven ortamına
kavuşması için, iyi bir başlangıç yapılmış olur
Yukarıda,
CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Sayın Birgül Ayman Güler Hocaya, sadece milli
birlik ve beraberliğimizi korumamız yönünde, üniter yapımızın devam etmesi
yönünde, yaptığı açıklamalar ve tavsiyelerden dolayı, linç edilmek istendiğini
detayları ile anlatmaya çalıştım Bunun haricinde, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan
ile,ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun
yaptığı açıklamalarla, ne kadar vahim bir durumda olduğumuzu ortaya koymak
istiyorum.Böylesine vahim bir ortamda, bazı Milletvekillerinin partilerinden
istifa etmeleri, belki bir çözüm olabilir.
Biliyorsunuz
İzmir’de Deniz Kuvvetlerinde son dalgada, askeri casusluk yaptıkları gerekçesi
ile tutuklanan Bahriyeliler nedeniyle, Türk Deniz Kuvvetleri’ne komuta edecek
Amiral kalmadığını, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’da sonunda kabul etti, ve bu
durumdan şikayetçi oldu,,birilerini de, suçlamaya çalıştı. AKP’ye gözleri
kapalı oy veren bazı vatandaşlarımız, Sayın Başbakan’ın bu U dönüşünü takdir
edebilir ama, bu husus işin vahametini ortadan kaldırmaz.
Eğer
Sayın Başbakan düşüncelerinde gerçekten samimi ise, en kısa zamanda,
gerekiyorsa yasal düzenlemeleri de yaparak Silivri’de, Hasdal’da tutsak olan
Komutanları derhal serbest bırakmalı, haklarını iade etmelidir.Burada en
azından tutuksuz yargılanmaları sanabilir
Ayrıca bu gibi tutuklamalarda, delillerin
sahte olduğu, birileri tarafından üretildiği, bilirkişiler tarafından tespit
edildiği Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz tarafından da, resmen kabul
edildiğine göre, Komutanların derhal tahliye edilmeleri, bu tezgahı kuranların
bulunup, yargılanmaları gerekir.Bunu Sayın Başbakandan bekliyoruz
Sayın
Başbakan suçu üstünden atmaya çalışırken, birilerini suçlarken, aslında topu
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’e ve Sayın Fethullah Gülen Hocaya atmak
istiyor.
Bu
Üçlü’nün aslında birbirlerini sevmediklerini, birbirlerine rakip olduklarını,
daha önceleri de yazmıştım. Sayın Başbakanın malum açıklamalarından, yakında
yeni gelişmelerin yaşanacağını da, var sayabiliriz.
Şimdi
CHP ideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun 29 Ocak 2013 Salı günü yaptığı grup
toplantısındaki açıklamalarına dönüyorum
Sayın
Kılıçdaroğlu Çine yaptığı seyahatle ilgili olsa gerek ki, kendisine sorulan
Şanghay Örgütlenmesine girmek istiyor mu sunuz, ya da, bu konuda ne düşünüyorsunuz
sorusuna cevaben şöyle dedi:
O
zaman NATO ne olacak? Biz yüzümüzü Batıya döndük, o zaman Avrupa Birliği ne
olacak dedi..
Bu
gibi ifadelerden, Sayın Kılıçdaroğlu’nun, aslında Amerika Birleşik devletlerine
kuvveti bir mesaj vermek isteği, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’dan daha
Amerikancı olduğunu anlatmak istediği sonucunu çıkarabiliriz
Ben
şu hususu özellikle belirtmek istiyorum:
Eğer
siyasetçiler her 2 tarafa da, eşit mesafede olsalar, Türkiye’nin hak ve
menfaatlerini ön plana çıkarsalar, daha doğru olur. O zaman Halkımızdan da,
daha fazla destek görürler. Tek yanlı açılamalar, hem kendilerini zora sokuyor,
hem de Ülkemiz adına zarar veriyor.
Sayın
Kılıçdaroğlu’nun Sayın Hüseyin Aygün gibi saplantıları olan aşırı uçlardaki
bazı insanları aday gösterip, onları Melis’e sokmasını, hatta bu gibilere parti
yönetiminde önemli görevler vermesini, tesadüfi gelişmeler olarak kabul
edilemez
Sayın
Birgül Ayman Güler Hocaya yüklenilmesini de, bu kapsamda değerlendirmek daha
doğru olur.
Peki,
TR705 kodu ile,CİA’nın Strafor diye adlandırılan bağlı bir kuruluşun hesabına çalıştığı,basında da yer alan, ve
bunu inkar da etmeyen Sayın Sezgin Tanrıkulu’nun deşifre olmasına rağmen, hala
CHP Genel Başkan Yardımsı Makamında tutulmasına ne demeli!?... Bütün
bunlar,sorgulaması gereken önemli hususlar
Sayın
Birgül Ayman Güler’i de yalnız bıraktığına göre, Sayın Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin
başına niçin getirildiğinin de, sebebi anlaşılmış oluyor.
Böylesine
karmaşık hesabın içinden çıkabilmek için, bazı Milletvekillerinin partilerinden
istifa etmeleri, tek çözümmüş gibi gözüküyor
Böyle
bir davranış, aslında Milleti aptal yerine koran siyasetçilerin doğru yola
girmelerine, belki faydası olur. Ama öncelikle Millet kurtulur
Cumhuriyet
Halk Partisi CHP’de bireysel olarak doğru yerde ve doğru zamanda, olumlu yönde
çıkışlar yapan Milletvekilleri, sadece Sayın Birgül Ayman Güler ile de, sınırlı
değil.
CHP
li çoğu Milletvekilleri, liderlerinden izin almadan, memleketimizin hayrına
gördükleri konularda, önerilerini, araştırmalarını ortaya koyuyorlar, aynı
şekilde eleştirilerini de, ucu nereye ve kime dayanırsa dayansın, açıkca
yapabiliyorlar.
Suriye
krizinde sınırımızda ve mülteci kamplarında yaşananları, en doğru bilgileri CHP
Hatay Milletvekilleri sayesinde duyduk, öğrendik
CHP
li bazı diğer Milletvekillerini de, televizyonlarda, sık sık görüyor ve
duyuyoruz. CHP Milletvekilleri, milletçe direnişimizi ortaya koyan, 29 Ekim
Cumhuriyet Bayramı kutlamaları, 10 Kasım Atatürk’ü anma, 23 Aralık 2012 Sivri
çıkartması gibi toplum hareketlerinde, hep ön sıralarda yer alanlardan biri. Ve
kendilerine düşen katkıyı da, koymaya çalışıyorlar
Eğer
CHP Genel Merkezi de ,bir tüzel kişilik olarak, kendine düşen görevi tam olarak
yapmış olsaydı, bu gün Silivri zindanlarında tutsak olan vatansever
Milletvekilleri,Komutanlar,gazeteci ve televizyoncular, ünlü bilim adamları,
hala orada olmayabilirlerdi.
Bazı
konularda CHP Yönetiminin duyarsız kalması, ya da başarısız olmasını, bir
operasyonla eski lider Sayın Deniz Baykal’ın tasfiye edilmesine, onun yerine
oturtulan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na bağlamak daha doğru bir yaklaşım olur.
Böyle
bir yönetim değişikliğine bağlı olarak, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da kendi
kafasına uygun kişileri yönetime getirmiştir. CHP’de ki yönetim değişikliği
ile, ulusalcıların tasfiye edildiğini, CHP tabanında huzursuzluk ve oy kaybının
yaşandığını söyleyebiliriz. Tabi ki böyle bir hususun, muhalefete de yeniden bir
ayar verme kapsamında bilerek yapıldığını belirtmiş olalım. Bunu yapan da,
AKP’yi kim iktidar yaptı ise, aynı güç odağıdır
Bu
itibarla ben, CHP li bazı Milletvekillerinin Genel Merkeze rağmen ferdi
çıkışlarını, ve görevlerini yapmalarını çok anlamlı buluyorum. Ama mevcut genel
başkan ve parti yönetimi ile, CHP’nin yükselebileceğini, bir atak
yapabileceğini hiç sanmıyorum. İşte asıl sorun da burada Cumhuriyetin
kazanımlarına, Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı, ulusalcı Milletvekillerinin
ne yapabilecekleri hususundaki önerilerii de bu kapsamda yapmak istiyorum
Sorgulayıcı
özelliğinden dolayı olmalı ki, Cumhuriyet Halk Partisi CHP, çok partili döneme
geçmemizden bu yana ,tek başına iktidar olma şansını yakalayamamış olmasına
rağmen, hala dimdik ayakta durmaktadır. Bu husus, demokrasimiz açısından çok
önemli bir kazanım
Ama
liderlerine rağmen, diğer siyasi partilerde, örneğin MHP ve özellikle de
iktidardaki AKP Milletvekilleri ile
parti yöneticilerinin, ferdi çıkışlar yaptıklarını, yapabildiklerini pek
göremiyoruz .Es kaza bu partiler seçim barajı altında kalsalar, kolay kolay
toparlanamazlar, ya da dağılır giderler.Bu yaklaşım AKP için çok daha doğru.
Eğer AKP Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan bir tökezlese, AKP
silinip gider.
AKP
Milletvekillerini bir arada tutan ise, iktidar tutkalıdır. Ama AKP’nin içinde
de, huzursuzluğun ve kıpırdanmanın olduğunu söylemeliyim Sebebi ise şu: Sadece
Milletvekili olmak ve iktidar olmanın nimetlerinden yararlanmak için, özünde
AKP’nin politikalarına inanmadıkları halde, ses çıkarmayan, Sayın Başbakanı
eleştirmeyen bazı Milletvekillerinin bulunduğunu da, göz ardı etmemek lazım
AKP’ye
oy veren çoğu seçmen, Hükümetin,sözde yürüttüğü Kürt açılımından ve PKK terör
örgütü lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerden çok rahatsız. Bu gibi
uygulamalardan rahatsızlık duyan, ama Müslüman, Dindar gibi gerekçelerle
sadece, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’dan dolayı, samimi duygularla oy veren
bazı vatandaşlarımızın da, acaba demeye başladıklarını görüyorum.
Hükümetin,
özellikle de, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’dan dolayı, AKP’nin oy kaybına
uğradığını, ya da uğrayacağını, bazı AKP Milletvekillerinin de, gördüğü,
anladığı kanaatini taşıyorum
Sonra,
üst üste 3 defa seçildiklerinden dolayı, bir daha seçime giremeyecek durumda
olan Milletvekili sayısının 200 e yakın olduğu söyleniyor .Bu konumda olan
Milletvekillerinin, iktidarın aleyhine dönen rüzgar ve şartlardan dolayı,
kendilerine güvenli bir liman arayacaklarını da, var sayabiliriz.Başka önemli
bir hususta şu:
Bu
gün AKP’nin içinde sayıları 57 yi bulan, Merkez sağ kökenli Milletvekilinin
olduğu söyleniyor. Aslında bu gibi Milletvekillerinin de uygulanan
politikalardan rahatsız olduklarını söyleyebiliriz.
Tüm
bu faktörlerde göz önünde bulundurulduğunda, AKP’ nin çöküşte olduğunu, kendi
içinden de parçalanacağını söyleyebiliriz. Sonra İktidar – Fetfullah Gülen
çekişmesinin olduğunu da, göz ardı etmemek lazım
Bu
itibarla, AKP’den bazı Milletvekillerinin de, ayrılmayacağını kimse garanti
edemez. Ben şahsen, yeni Anayasanın oylanması aşaması öncesinde, ya da
sonrasında, AKP de de, bazı kopmaların yaşanabileceğini düşünüyorum. Şimdi
başlıktaki sorunun cevabına geliyorum:
Eğer
CHP, AKP ya da MHP’den bir grup Milletvekili, partilerinden istifa edip
ayrılırlar ve bir grup gibi hareket ederlerse, AKP Hükümetinin Türkiye’nin
aleyhine yürüttüğü çalışmalara bir set oluşturabilir, engelleme
yapabilirler.Ben bu noktada,CHP,AKP ya da MHP’nin içinde, bir şeyler yapabilecek
kapasitede vatansever yeterli sayıda Milletvekilinin olduğunu düşünüyorum
Eğer
70-80 kişilik böyle bir grup oluşursa, Türkiye’de çok şey değişir .Bu sayının
daha da, yüksek olacağını söyleyenler de var.
Toplumda
böyle bir çözüm yolunun dillendirilmeye başlandığını söylemeliyim
İşçi
Partisi, CHP li bazı Milletvekillerinin istifa edip, kendilerine
katılacaklarını söyledi ama, ben böyle bir gelişmenin olacağı kanaatinde de
değilim. Ama sonraları belki şöyle bir gelişme yaşanabilir
CHP’den
ayrılacak Milletvekilleri, sonraları belki DSP’ye katılabilir,
AKP’den
ayrılacak Merkez Sağ kökenli Millevekilleri de, Demokrat Parti’ye geçerek, DP
adına bir grup oluşturabilirler.
Ben
şahsen siyasi sebeplerden dolayı, bözulan dengenin yeniden kurulması için, sol
cephede, Demokratik sol Parti DSP’nin güçlenmesini, sağ cephe de ise, Demokrat
Parti DP’nin kendi iç sorunlarını halledip,siyasal hayatımızda yerini almasının
gerektiğine inanıyorum
Saygılarımla,
(Anayurt Gazetesi
6-7-8-9-11-12-13-14-15 Şubat 2013
Çarşamba-Perşembe-Cuma-Cumartesi-Pazartesi-Salı-Çarşamba-Perşembe-Cuma)
***
TÜRKİYE'DE
SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?,
(10 – 11 – 12
– 13 – 14)
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
SEÇİMDE OYLARIN TOPLANMASINDA;
ESKİ SİSTEME
DÖNMEK
Sevgili
Anayurt Okurları, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP'nin iktidara gelmesi ile,
seçim sandıklarından çıkan oyların, Türkiye genelinde birleştirilerek, seçim
sonuçlarının belirlenmesinde, merkezi sistem bilgisayar ağından
yararlanıldığını hatırlatalım. Deniliyor ki, bu sistemle, kazanması istenen bir
partinin lehine fazladan oy eklemek, bu partiyi iktidar yapmak mümkün. Bu
mahzur görüldüğünden olmuş olmalı ki, Amerika ve birçok Avrupa devleti, bu
sistemi kullanmaktan vazgeçmiş
Şimdi
kestirme yoldan önerimi söylüyorum; Türkiye’de bu sistemden vazgeçmeli ve eski
sisteme geri dönülmeli Sandıklardan çıkan oyların toplanmasında, elbette
bilgisayardan yararlanılmalı ama,merkezi ağ sistemi ile olmamalı.
Sandıklardan
çıkan oyların toplanmasında kullanılan merkezi bilgisayar ağının mahsurlarından
bahsederken, aslında AKP’nin tek başına iktidar olmasının en önemli
nedenlerinden birinin ipuçlarını da vermiş oldum. Bu konuyu burada biraz
açacağız ve diğer seçim hilelerinden de, kısaca örnekler vereceğiz.
Oyların
toplanması ve kazananın belirlenmesinde kullanılan bilgisayar destekli merkezi
ağ sisteminin kullanılmasında,en azından bir tarafın lehine
sonuçlandırılmasında, bu işin teknik tarafını, AKP’nin tek başına yapabileceği
kanaatinde de, değilim.Zira burada dış bağlantılar, Türk Ulusu üzerine, birlik
ve beraberliğimizi bozmaya yönelik hesapların da, etkin olduğunu göz önünde
bulundurursak,.hangi Devletten teknik yardım alındığını, kimden bahsettiğimi
de, anlamışsınızdır her halde
Bu
teknolojiyi, yapılan; ya da yapılması muhtemel seçim hilesini ve gerekçelerini
şu şekilde de izah etmek mümkün
Bu
husus daha önceleri, bazı siyasiler tarafından da dile getirildi. İddia edilen
husus şu: AKP, Amerika Birleşik Devletleri tarafından kurduruldu.İstediğini
elde edinceye kadar, onu iktidarda tutmak isteyecek.Sonra teknoloji Amerika
Birleşik Devletleri menşeli. Şifre de onların elinde. Oy kullanma saatinin sona
ermesinden kısa bir süre sonra, Türkiye genelinde toplamın yapıldığını, her
defasında da kazananın AKP olduğunu unutmamak lazım
Eski
sisteme geri dönülmesini, AKP asla istemez. Bu iş ancak, muhalefet partilerinin
Hükümeti sıkıştırmaları neticesinde gerçekleşebilir
Bence
bu husus zaman geçirilmeden muhalefet liderleri, ya da Milletvekilleri
tarafından acilen, Mecliste gündeme getirilmeli, eski sisteme geri dönülmesi
ile, seçim hilelerinin önlenmesi yönünde, kanun çıkartılması sağlanmalıdır. Bu
husus, yeni Anayasa çalışmalarından da, daha önemlidir. Muhalefet liderleri,
Hükümete ve bir birlerine laf yetiştirmeyi bırakıp, acilen bu konuyu
halletmeleri gerekir. Bence bu husus, Türkiye’nin en acil sorunlarından
biridir.
Hiç
kimse, sadece sandıklara sahip olmakla, sandık tutanakları ile sonuç
alınabileceğini düşünmesin. Bunun örneklerini daha önceleri de gördük.
Cumhuriyet Halk Partisi CHP, elindeki sandık tutanaklarına dayanarak, seçim
sonuçlarına, Yüksek Seçim Kurulu nezdinde itirazda bulunmuştu. Peki bir sonuç
alındı mı? Hayır.
Biliyorsunuz;
Yüksek Seçim Kurulu’nun verdiği karara itiraz etme hakkı maalesef yok. Aslında
AKP iktidara gelmeden önce, YSK’nın hakimleri, bunun gibi kesin delillere
dayanan itirazları asla göz ardı etmezlerdi, taraf ta tutmazlardı.AKP’nin
gelmesi ile, en ciddi,en tarafsız olan,olması gereken kurumlar, hep dejenere
edildi. Bu hususu şu şekilde izah etmek mümkün:
Adalet
ve Kalkınma Partisi AKP, Devletin bu
gibi önemli kurumlarının başına birileri getirilirken, tercihini işi bilenden,
düzgün çalışandan yana değil,kendi amaçları doğrultusunda kullanabileceği
insanlardan yana kullanıyor.Asıl sorun da, zaten burada başlıyor
AKP
önce % 34, sonrasında % 38 ve nihayet 2011 de yaklaşık % 50 oy aldı Gelişen
bütün olumsuz faktörlere, toplumun hemen bütün kesimlerinden yükselen
rahatsızlık ve Hükümeti protestolara rağmen, her defasında artan bir oy oranı
ile, 3 defadır üst üste iktidar oldu Bunu, sadece halkımızın teveccühü olarak
değerlendirebilir mi yiz?
Sizlere
bu konu ile ilgili, bir ipucu daha vermek istiyorum
Başbakan
Sayın Tayyip Erdoğan’ın yeni bir Anayasa konusundaki ısrarını biliyorsunuz. CHP
ve MHP’den umudunu kesince, tehditler savurmaya başladı ve şöyle dedi: Eğer
Mart ayına kadar bir uzlaşma olmaz ise, o zaman bizde kendi Anayasamızı
hazırlar ve BDP ile birlikte hareket ederiz Böyle bir durumda, Anayasayı
geçirmek için, toplam oy, kafi gelmez ama, referandum için, 330 oy kafi dedi.
Burada kastedilen husus şudur: Sayın Başbakan aslında, seçim hilesi ile de
olsa, yeni Anayasa’yı referandumda geçirebileceklerini vurgulamak istiyor.
Eğer
CHP ve MHP bastırır, oyların toplanmasında, eski sisteme geçilmesini
sağlarlarsa, Sayın Başbakan’ın dayattığı, olmazsa tehditler savurduğu yeni bir
Anayasa konusu da dahil, tüm siyasi hesaplar suya düşer Böyle bir şey ise,
iyiye gidiş için bir başlangıç olur.
Bilgisayar
oyunu ile, AKP lehine oy yazılmasının dışında, AKP'nin çok değişik seçim
hilelerine baş vurduğu, kendisine oy vermeyecek kişileri tespit etmek için,
istihbarat yaptığı, bu gibilerin oy kullanmalarını engellemek için, tedbir
aldığı, karışıklık yarattığı bazı örneklere bizzat ben de rastladım, ve yaşadım. Örnek olması bakımından 2004 yerel
seçimlerinden bir örnek vermek istiyorum
O
tarihlerde ben, Türkiye Elektrik Üretim Genel Müdürlüğü EÜAŞ’ta henüz
çalışıyordum ve Ankara’da Gölbaşı’nda Şafak Mahallesi’nde oturuyordum. Orada
1000 e yakın lojman vardı. Her dairede 4-5 kişi bulunduğunu kabul etseniz
orasını,8-10 Bin oy potansiyelinin bulunduğu bir site olarak düşünebilirsiniz.
Kesin seçmen sayısı, bu rakamdan biraz aşağı, biraz yukarı olabilir
Tabi
ki, sandık seçmen listeleri,her yerde olduğu gibi, bir süreliğine orada da;
Muhtarlıkta askıya çıkıyor Tanınan süre içerisinde listelere bakıp, isimleri
orada gördük.Örneğin deniliyor ki, seçmen kartları Perşembe, ya da Cuma günü
gelecek Perşembe günü varıyorsunuz, henüz gelmedi.Cuma günü mesai sonrasında
varıyorsunuz, Yüksek Seçim Kurulu’undan sabahleyin getirmişlerdi ama, akşama
doğru toplayıp geri götürdüler. Ve Pazar günü de, seçim var .Tabii ki bu kısa
süre içerisinde, Yüksek Seçim Kurulu’na gidip, kartları oradan almanın imkanı
da pek yok. Seçim günü mecburen nüfus
cüzdanı ile, muhtemelen oy kullanmanız gereken en yakın sandığa
gidiyorsunuz, ve oradaki listede isminizi bulmaya çalışıyorsunuz. Ama maalesef.
Binlerce seçmenin bulunduğu bir mahallede, bütün sandıklarda isminizi
arıyorsunuz, yine maalesef bulamıyorsunuz.Süre dolduktan sonra isminizi ancak,
ek bir listede bulabiliyorsunuz. Bu itibarla 2004 Yerel seçimlerde maalesef oy
kullanamadım. Şimdi ilginç bir şey daha söyleyeceğim; Oy kullanamayan sadece
ben ve benim ailemle de sınırlı değil.
Hangi sandıkta oy kullanacağımı öğrenmeye çalışırken, başka birileri de, hangi
sandıkta oy kullanacaklarını öğrenmeye çalışıyorlardı.
Sonuç
ta merak edip araştırdım; binlerce seçmenin bulunduğu Şafak Mahallesi’nde her
sandıkta bu ve buna benzer sebeplerden dolayı, 50-60 kişi maalesef oy
kullanamamış. Şimdi seçimi hangi partinin adayının kazandığına geliyorum:
Gölbaşı
genelinde favori adayın Demokrat Parti’den Sayın Namık Kemal Doğan olduğu
anlaşılıyordu ama, seçimi kazanan,AKP’nin adayı Sayın Nasır Haşlak oldu.
Halbuki onun ismi hiç geçmiyordu.
Buradan
şöyle bir yargıya varabiliriz. Ankara Türkiye’nin Başkenti. Gölbaşı ise, Başkentin bir ilçesi. Eğer Başkentin sadece
bir ilçesinde mevcut durum bu ise, Anadolu’nun gözden ırak bölgelerinde, kim
bilir ne dolaplar çevriliyor
Şunu
söylemek istiyorum Böylesine alavere, dalavere ortamında yapılan seçimlere ve
alınan sonuçlara aklı başında hangi insan inanır, güvenir?
Şimdi
tekrar başa dönüyorum, o zaman Gölbaşı’nda benim oturduğum mahallede, seçmen
kartı konusu ile, vatandaşın oy kullanmasının nasıl engellendiğine biraz
açıklık getirmek istiyorum
Ben
2004 te henüz, gazetede Köşe Yazıları yazmıyordum. Ama o zaman da Mühendislik
Camiasında, Enerji Bakanlığı Camiasında, bilgisi tecrübesi ve dik duruşu ile
hep tanınan bir insandım. Daha doğrusu çocukluğumdan beri hep bilinen, tanınan
bir insandım. Bu yönüm ile, aslında benim kime oy verebileceğimi tahmin etmek,
öyle zor bir şey değil.8-10 Bin kişinin ikamet ettiği TEK lojmanlarında oturan
personel için de bir şeyler söylemek istiyorum
Burada
oturanlar genelde idareciler ile, mühendis, teknisyen seviyesinde insanlar. Bir
kısmı da kıdemli memur pozisyonundalar Bu itibarla burada oturanları, gelel de
yüksek eğitimli, kültür seviyesi yüksek insanlar olarak düşünebilirsiniz.Böyle
bir tablo içerisinde, burada oturan insanların en azından önemli bir kısmının
düşünce yapısını bilmek, kime oy vereceğini tahmin etmek te çok zor değil.
Yazının baş taraflarında vurguladığım üzere işte bu nokta da, kişi
istihbaratları yapılıyor ve sonuçta AKP ‘ye oy vermeyeceği tahmin edilen
insanların seçmen kartları, karışıklığa getiriliyor ve bu şekilde, oy
kullanmaları da, engellenmiş oluyor.
Böyle
bir şey ise ancak, Yüksek Seçim Kurulu’nda bu kartları hazırlayanların da,
ayarlanması ile mümkün olur. Bu gibi yolsuzluklar, usulsüzlükler ise, maalesef
ileri demokrasiye geçtik söylemleri ile övünen ve en önemlisi de kendini
Dindarlıkla öne çıkaran bir İktidar zamanında yaşanmış oluyor.
Ölülerin
adına bile seçmen kartlarının düzenlendiği, onların adına oy kullandırıldığı
haberleri de, gazetelerde yer aldı. Sonra seçmen sayısında 6 Milyon kadar
fazlalık olduğu tespit edildi. Peki böyle bir durum karşısında, bunun gereği
yapıldı mı, hayır, yapılmadı.
Bir
ara, mükerrer oy kullanmayı önlemek için, parmağa bir süre çıkmayan mürekkep
damlatılıyordu, sonrasında, bu uygulamadan da vazgeçildi. Acaba neden?...
Şimdilerde
Suriye’den gelen mültecilere, Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfuz cüzdanı
dağıtıldığı, bu mültecilere kalıcı konutlar yapıldığı haberlerini duyuyoruz.
Hatta bu gibilere seçimlerde oy kullandırılacağını söyleyenlerde var.Bu hususu
dile getirenlerden biri de, benim.Son zamanlarda CHP İzmir Milletvekili Prof
Dr Sayın Birgül Ayman Güler somut bir
tespitini ortaya koydu ve şöyle dedi
İzmirde
bir mahallede seçmen sayısında 39 fazlalık tespit edilmiş. Sonrasında bu
hususun, BAZI Suriyelilerin seçmen yazılmasından kaynaklandığı anlaşılmış.
Sadece bu tespit bile,ilerde yapılması muhtemel refarandum ve seçimlerin de, ne
kadar şaibeli, ne kadar hileli olacağının işaretleri Diyeceğim husus şudur:
Muhalefet
Partileri Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’a ve birbirlerine laf
yetiştireceklerine, benim söylediğime benzer hususları ısrarla gündeme
getirsinler, iktidarı sıkıştırsınlar; işlerin düzelmesi yönünde önemli bir
hizmet yapmış olurlar
Tekrar
vurgulamak istiyorum; İktidarın yaptığı yanlış ve maksatlı uygulamaları tasvip
etmek, elbette mümkün değil. AmaMuhalefet liderlerinin de ayarlanmış
olduklarını var saysak bile, becerikli olduklarını da maalesef söyleyemeyeceğim
Saygılarımla,
(Anayurt
Gazetesi 16 – 18 – 19 – 20 - 21 Şubat 2013 Cumartesi – Pazartesi – Salı
–Çarşamba – Perşembe)
***
TÜRKİYE'DE
SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?
(15 – 16 –
17 – 18 – 19 - 20)
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
BİR BRAVA DA;
CHP TUNCELİ
MİLLETVEKİLİ KAMER GENÇ'E
Sevgili
Anayurt Okurları CHP İzmir Milletvekili Prof Dr. Sayın Birgül Ayman Güler'in
Türk Ulusu ve Üniter yapımıza vurgu yaparak, ön plana çıkaran ve bazı
çevrelerin tepkisine neden ola malum sözlerinden sonra, aradan çok geçmeden bu
defasında da,CHP Tunceli Milletvekili
Sayın Kamer Genç, Meclis'te başka önemli bir konu da çıkış yaptı Yunanistan'ın
Ege ve Akdeniz'de bulunan 16 Adamızı işgal ettiğini söyledikten ve bu konu da
bazı bilgiler verdikten vebazı eleştirilerden sonra, Başbakan Sayın Tayyip
Erdoğan'a hitaben şöyle dedi:
İmralı
Adası'ında, Abdullah Öcalan'a tahsis ettiğin gemiyi bize tahsis et de,
Yunanlıların işgal ettiği adalarımıza bir gidelim ;durumu yerinde tespit edelim
gibi şeyler söyledi.
Tabi
ki, böyle bir söze kimse tepki göstermemiş olsa bile, böylesine önemli bir konu
da, eğer işin takipçisi olunursa, Hükümeti çok zora sokacak gelişmeler
yaşanabilir, hatta Hükümet istifa etmek zorunda bile kalabilir Böylesine önemli bir konuyu gündeme getirmiş
olmasından dolayı, eminim ki, Hükümet Yetkilileri sayın Kamer Genç'e çok
kızmışlardır. Ve muhtemelen şöyle demişlerdir:
Abdullah
Öcalan'la, diğer PKK lılarla, müzakerelerin, pazarlıkların son süratle
yapıldığı bir zaman da, bu gibi gündem dışı konuların gündeme getirilmesi ve
pişmiş aşa su konmasının şimdi zamanı mı demişlerdir.
Hükümet
Yetkilileri kızmış olsalar bile yerinde ve zamanında yapılan bu çıkışından
dolayı, bu haberi duyan, okuyan vatansever vatandaşlarımız, Sayın Kamer Genç'e
hak vermişler ve teşekkür etmişlerdir. Bu vesile ile ben de, Sayın Kamer Genç'i
kutluyorum ve bravo diyorum
Zira
bu konu, Abdullah Öcalan ve diğer PKK lılarla yapılan görüşmeler ve pazarlıklar
ile, yine bölücü bir Anayasa yapmaya yönelik çalışma ve pazarlıklardan daha
önemlidir, daha acildir.
İyi
ki, CHP li Milletvekilleri var Önemli konularda doğru bilgileri genelde
onlardan alıyoruz, doğru yerde ve doğru zamandaki önemli çıkışları da, yine
onlardan görüyoruz. Eğer CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile, onun
yönetime getirdiği Yöneticiler de, Sayın Birgül Ayman Güler, Kamer Genç ve bu
gibiler paralelinde olsalar, CHP nin misyonu çizgisinde olsalar, her halde, AKP
ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, şimdiki gibi öyle kolay hareket edemezdi.
Kıssadan Hisse ile söylemek istediğim husus şudur.
16
Adamızın Yunanlılar tarafından, 2004 ten itibaren işgal edilmiş olması ve
Hükümetin bu konuda bir şey yapmaması, hatta unutturmaya çalışması, son derece
vahim bir olaydır. Bu husus, topraklarımızın yabancı bir devlet tarafından
işgal edilmiş olmasının dışında, şimdi ve ilerde güvenliğimizi tehlikeye
sokacak, Ege ve Akdeniz'deki hak ve menfaatlerimizi ciddi bir şekilde,
tehlikeye sokacak konulardır.
Bu
itibarla, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye'nin bölünüp parçalanması ile
sonuçlanacak yasal çalışmalarla meşgul olmak yerine, öncelikle bu gibi
konularla ilgilenmelidir.
Eğer,
isimlerinden saygı ile, övgü ile bahsettiğim bu CHP li Milletvekilleri gibi,
diğer tüm Milletvekilleri de görevlerini yapar ve ettikleri yemine sadık
kalırlarsa, Adaların nasıl işgal edildiği bütün yönleri ile araştırılabilir ve
bunun gereğini yapmak daha kolay olur
Böyle
bir husus, Hükümeti çok rahatsız etse bile, bundan böyle Hükümet herkesin
gözünün içine baka yanlış işler yapmaya devam edemez. Böyle bir husus,
Yetkililerin belki kendilerine gelmelerine de, vesile olur.
EĞER
SİYASETÇİLER, KENDİ İÇ SORUNLARIMIZ HAKKINDA YABANCI DEVLETLERİN GÖRÜŞÜNÜ
ALMAK, YA DA ONLARI BİLGİLENDİRMEK
GEREĞİNİ DUYUYORLARSA; SORUNLARIN KAYNAĞI ANLAŞILMIŞ DEMEKTİR.
Burada
2 hususa dikkat çekmek istiyorum. Birinci husus; Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan,
her vesile BOP Eş Başkanı olduğunu söylüyordu. Bizim gibiler bunun ne anlama
geldiğini biliyordu ama, AKP’ ye oy veren çoğu sade ve saf vatandaşımız, bu BOP
Eş Başkanlığı’nın Türkiye’nin yararına bir şey olduğunu zannediyordu. Ama zaman
içerisinde, uygulamaların ve bazı gelişmelerin de işığı altında, böyle bir
şeyin Türkiye’nin yararına olmadığını, bu gibi vatandaşlarımızın bir kısmı da
gördü ve olup bitenleri anlamaya başladı
Bu
çerçevede Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, Oslo’da PKK Önderleri ile gizli yapılan
görüşme ve pazarlıkların deşifre olmasından sonra, bu görüşmeyi gündeme
getirenlere şöyle diyordu: İspat edemeyen alçaktır, şerefsizdir.
Gün
geldi, bu görüşmeler ve pazarlıklar gizlenmeden, saklanmadan doğrudan yapılmaya
başlandı. Ve Sayın Başbakan Oslo’da daha önce yapılan gizli görüşmeleri de bu
arada itiraf etti
Peki,
iddiaların doğru olduğu, Sayın Başbakanın itirafları ile de, doğrulandığına
göre; acaba Sayın Başbakan muhataplarından bir özür dileme gereğini duydu mu?
Hayır.Hukuki bir müeyyide uygulandı mı, hayır!. Bu gibi şeyler ancak Türkiye’de
olur.
Peki
mevcut durum bu ise,Sayın Başbakanın Anayasa hazırlanması gibi ciddi bir
konuda, yapmak istediklerinin doğru olduğuna nasıl inanacağız.?...
Şimdi,
Abdullah Öcalan ile İmralı Adası’ında ki görüşme trafiği son sürat devam
ediyor. Barış ve Demokrasi Partisi BDP Milletvekilleri, İmralı’ya gidebilmek
için, sıraya girmiş durumda.
İmralı
Adası’na yapılan ziyaretlerin,yapılan görüşmelerin asıl amacının ne olduğunu
biliyoruz Asıl amacın Türkiye’yi bölüp parçalamaya çalışan, bir Anayasa suçu
işleyen terörist başı Abdullah Öcalan’ı barışın sağlanması, terörün durması
için tek umutmuş gibi gösterip parlatmak, sonrasında ev hapsine almak,
nihayetinde de, bir af ile serbest kalmasını sağlamak ve bir lider olarak
Meclis’e sokmak.Yapılmak istenen şey, aslında bu!...
Tüm
bu girişimler ve yapılmak istenenlerle, bir Anayasa suçu işlendiğini, işlemeye
devam edildiğini, burada tekrar hatırlatmış olalım
Ortaya
çıkan yol haritası konusunda, daha önceleri Amerikalılarla görüşüldüğü de,
deşifre olmuştu.
İmralı’ya
yapılan ziyaretlerin sıklaştırılması ve Anayasa çalışmalarının Mart ayında
sonuçlandırılması gibi ısrarların da, bir planın parçası olduğu, ısrar edenin
de, aslında Amerika Birleşik Devletleri olduğu anlaşılıyor.
Aslında
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın Amerika’ya her gidişinde bu gibi konuların
konuşulduğu biliniyordu. Şubat ayında, bir ziyaretin daha gerçekleşeceğini,
önceden duymuştuk.
Yapılması beklenen bu ziyaret de, Abdullah
Öcalan’la yapılan temaslarda gelinen nokta ile, yeni bir Anayasa hazırlanması
konusunda gelinen nokta gibi hususların masaya yatırılacağını
söyleyebiliriz. Demek istediğim husus
şudur.
Eğer
Siyasetçiler, Türkiye’nin iç sorunlarını yabancı bir devletin istekleri
doğrultusunda çözmeye çalışıyorlarsa, onlara danışıyorlarsa, gelişmelerin,
yapılmak istenenlerin hayrımıza olmayacağını bilmek gerek. Bu notada, bu gibi
siyasetçilerin, Halkımızdan bir şeyleri saklamaya, gizlemeye çalıştıklarını
söyleyebiliriz.
İkinci
husus ta şu: Ana muhalefet lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun da, Amerika
Birleşik Devletleri tarafından desteklenip, bir amaç doğrultusunda CHP’nin
başına getirildiğini tahmin ediyorduk; son gelişmelerin ışığı altında bu
hususun da, doğru olduğunu gördük ve anladık.
Sayın
Kıçdaroğlu İlgiltere’ye yaptığı
ziyarette, İngiliz Parlamentosunda ki konuşmasında; yeni Anayasa konusunda, AKP
ile çoğu konuda anlaştık dedi. Türkiye’nin yönünün Batı olduğuna vurgu yaptı ve
Avrupa Birliği konusunda Türkiye’ye yardımcı olunmasını talep etti Peki şimdi
soru şu:
Amerika
Birleşik Devletleri, ya da İngiltere’yi idare edenler, yapacakları Anayasa
konusunda ve başka konularda, gelip bize mi danışıyorlar?...
Bu
gibi insanların siyasette tepe noktalarına gelmesinde, Halkımızın
kandırıldığını söyleyebiliriz.Bu hususu şöylede özetleyebiliriz: Takke Düştü,
Kel Göründü
Ama
önemli olan, bundan sonra ne yapılacağıdır.
Bu
itibarla şu sonucu söyleyebiliriz: Türkiye’nin her konuda ki sorunlarını
yabancı bir devlete anlatmak, onlardan görüş, ya da direktif almak gerektiğini
hisseden, ya da zorunda olan siyasetçiler, hele lider konumunda iseler, ya da
Hükümeti idare ediyorlarsa, derhal görevlerinden istifa etmelidirler.
Sadece
lider konumunda olanların değil, daha alt kademedeki siyasetçilerin, ya da
Devletin önemli kurumlarının başında bulunan bazı bürokratların, örneğin
Anayasa Mahkemesi Başkanı, ya da Polis Teşkilatının başı gibi kişilerin de,
kendi sorumluluk alanı dahilindeki konularda, başta Amerikalılara bilgi
verdikleri hususu, daha önceleri Basınımızda yer alan konular. Ama bu gibi suç
teşkil eden, ya da doğru olmayan konularda, bu gibi fiilleri işleyen
yetkililer, Türkiye’de maalesef istifa etme gereğini duymuyorlar. Meclisimiz,
ya da Halkımız, bu konularda maalesef, görevini de yapmıyor Ama yapmalılar
Gelişmiş
ülkelerde bu gibi fiilleri işleyenler, deşifre oldukları zaman,
kendiliklerinden istifa ederler. Etmezlerse, Meclisleri gereğini yapar, eğer
Meclisleri görevini yapmaz ise, o zaman da, halk ayaklanır.
Türkiye’nin
bölünme noktasına gelmiş olması da, bu gibi siyasetçiler sayesinde olmuştur
Gelişmiş
ülkelerde sadece bu gibi konularda değil, kendisinin başarısız olduğuna
inandığı dururmlarda, kendiliğinden istifa eden siyasetçilere de rastlamak
mümkün Örneğin Rusya’nın eski devlet başkanlarından Boris Yeltsin gibi.
Gelişmiş
ülkelerde eğer bir başbakan bir iddia karşısında, bizde olduğu gibi, önce ispat
edemeyen alçaktır, şerefsizdir dese, sonrasında iddianın doğru olduğu ortaya
çıkınca, işi pişkinliğe vurup itiraf etmesi,hatta işi daha da ileri götürmesi
durumunda, ya da, halkını azarladığı, hakaret ettiği durumlarda,bir başbakan
asla görevde kalamaz.
YENİ BİR ANAYASA HAZIRLAMA ÇALIŞMALARI DERHAL RAFA
KALDIRILMALIDIR.
Sayın
Başbakanın söyledikleri ve yapmak istedikleri deşifre olduğu gibi, yeni bir
Anayasa hazırlanmasını isteyen, şu tarihe kadar yapılmasını istiyorum diyenin
de, Amerika Birleşik Devleri olduğu da, artık deşifre olmuştur.
Anayasanın
değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinin
değiştirilmesini isteyenin de, yine Amerika Birleşik Devletleri olduğu da,
deşifre olmuştur; anlaşılmıştır.
Amaç
Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısını bozmak, eyalet sistemine geçmesini
sağlamak, sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’ni bölüp parçalamak.
Dolayısı
ile, sözde demokratikleşme adı altında yapılmak istenen Anayasa, bir bölünme
Anayasasıdır. Ve Böyle bir Anayasa hazırlanması, Halkımızın talebi de,
değildir. Bu itibarla, bu yöndeki çalışmaların derhal durdurulması, rafa
kaldırılması gerekir.
Referanduma
sokulmasına bile, gerek yok. Hatta bu husus ta engellenmelidir.
Halkımızın
büyük çoğunluğu aç ve perişan iken, işsiz iken, bize bir fayda sağlamayacağı
anlaşılan bölücü bir Anayasanın referanduma sokulup, milyarlarca para sarf
etmeye de hiç gerek yok.
Öyle
anlaşılıyor ki,AKP li Milletvekillerinin arasında da,bu konuya muhalefet eden,
hassaslık gösteren epeyce Milletvekili var.Bu sayının 40 kadar olduğunu
söylüyorlar ama, gerçekte muhalif Milletvekili sayısının 68 olduğunu iddia
edenler var..
Ben
önceki yazımda, AKP nin içinde sadece 57 Merkez Sağ kökenli Milletvekilinin
bulunduğunu yazmıştım. Dolayısı ile 68 rakamı daha doğru imiş gibi gözüküyor.
1
Mart 2003 tezkeresi, bütün zorlamalara rağmen, nasıl ki Meclisten geçmedi ise
,Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın geçmesini hayal ettiği yeni Anayasa da, Meclisten
geçmeyebilir. Böyle bir husus, Dimyad’a
Pirinçe Giderken, Evdeki Bulgurdan Olmak diye de yorumlanabilir. Sayın
Başbakanın bu ihtimali göz ardı etmemesi gerekir.
Anayasa,
milli mutabakat metni dir diye de, özetlenebilir. Ama durum bu iken,CHP ve
MHP’nin Anayasa oylamasında, AKP’ye destek vermeyecekleri
anlaşılmaktadır.Bundan dolayı Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, BDP ile
anlaşacaklarını söyledi. BDP Yetkilileri bu işbirliğine karşı olmadıklarını da,
açıkladı. Bu noktada, BDP ve onunla işbirliği konusunda biraz durmak istiyorum
Barış
ve Demokrasi Partisi BDP, her fırsatta PKK terör örgütünü destekliyor ve PKK
bizim silahlı örgütümüzdür diyor.
PKK,
Türkiye’yi bölüp parçalamaya çalışıyor. BDP ‘de bu konu da bastırıyor, bölücü, parçalayıcı
yönde tekliflerde bulunuyor.
İmralı’da
Abdullah Öcalan ile başlatılan süreçte ve deşifre olan, daha önceki Oslo’ da
PKK- Hükümet görüşmelerinde, yapılan pazarlıklarda, işin içinde yine BDP’’nin
de olduğu anlaşılıyor. Eğer mevcut durum bu ise;yeni Anayasayı, BDP’nin desteği
ile referanduma götüreceğiz demek, Türkiye’nin bölünüp parçalanması konusunda
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP,Barış ve Demokrasi Partisi BDP ile anlaştı
demek. Bu noktada şu soruyu soralım:
Sadece
Dindar göründüklerinden dolayı AKP’’ye oy veren aslında iyi niyetli, saf ve
sade vatandaşlarımız ve onların seçtikleri Sayın Milletvekilleri,kökü dışarıda
olan ve Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına neden olacak böyle bir Anayasaya oy
verecek mi siniz,yoksa, AKP’den istifa edip, oynanmak istenen böyle bir oyunu
bozacak mı sınız!?...
Bu
arada yeni bir Anayasa yapılmasının, ayrı bir yolu yöntemi olduğunu, bu yol ve
yöntemi AKP’nin uygulamak istemediğini, işi oldu bittiye getirmek istediğini
belirtelim.
Ayrıca
AKP’nin, Anayasanın temel hükümlerinden Laikliği söylem ve eylemleri ile ihlal
ettiği noktasında, AKP’yi kapatma davasında, Anayasa Mahkemesinin gerekçeli bir
kararı olduğunu, kapatılma noktasında; topun direkten döndüğünü, AKP’nin sadece
para cezası ile, kurtulduğunu belitmiş olalım.Böyle bir kusur ortada iken,
AKP’nin yeni bir Anayasa yapmak istemesi, bu konuda dayatması, muhalefet
partileri CHP ve MHP’ye meydan okuması da, hukuki açıdan
yetersizliğin,ehliyetsizliğin başka bir boyutu.
Bu
itibarla böyle bir ortamda, AKP ile yeni bir Anayasa hazırlamak, Türkiye’ye
faydadan çok, zarar getirir. Bu nedenle yeni bir Anayasa hazırlama çalışmaları,
şimdilik rafa kaldırılmalıdır
Saygılarımla,
(Anayurt
Gazetesi 22-23-25-26-28 Şubat 2013 Cuma-Cumartesi-Pazartesi-Salı-Perşembe,1
Mart 2013 Cuma)
***
TÜRKİYE'DE SİYASİ
DENGE NASIL SAĞLANIR?,,,
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
SEÇİMDE OYLARIN TOPLANMASINDA; ESKİ SİSTEME DÖNMEK
Sevgili Anayurt Okurları, Adalet ve
Kalkınma Partisi AKP'nin iktidara gelmesi ile, seçim sandıklarından çıkan
oyların, Türkiye genelinde birleştirilerek, seçim sonuçlarının belirlenmesinde,
merkezi sistem bilgisayar ağından yararlanıldığını hatırlatalım. Deniliyor ki,
bu sistemle, kazanması istenen bir partinin lehine fazladan oy eklemek, bu
partiyi iktidar yapmak mümkün. Bu mahzur görüldüğünden olmuş olmalı ki, Amerika
ve birçok Avrupa devleti, bu sistemi kullanmaktan vazgeçmiş
Şimdi kestirme yoldan önerimi
söylüyorum; Türkiye’de bu sistemden vazgeçmeli ve eski sisteme geri dönülmeli
Sandıklardan çıkan oyların toplanmasında, elbette bilgisayardan yararlanılmalı
ama,merkezi ağ sistemi ile olmamalı.
Sandıklardan çıkan oyların toplanmasında
kullanılan merkezi bilgisayar ağının mahsurlarından bahsederken, aslında
AKP’nin tek başına iktidar olmasının en önemli nedenlerinden birinin ipuçlarını
da vermiş oldum. Bu konuyu burada biraz açacağız ve diğer seçim hilelerinden
de, kısaca örnekler vereceğiz.
Oyların toplanması ve kazananın
belirlenmesinde kullanılan bilgisayar destekli merkezi ağ sisteminin
kullanılmasında,en azından bir tarafın lehine sonuçlandırılmasında, bu işin
teknik tarafını, AKP’nin tek başına yapabileceği kanaatinde de, değilim.Zira
burada dış bağlantılar, Türk Ulusu üzerine, birlik ve beraberliğimizi bozmaya
yönelik hesapların da, etkin olduğunu göz önünde bulundurursak,.hangi Devletten
teknik yardım alındığını, kimden bahsettiğimi de, anlamışsınızdır her halde
Bu teknolojiyi, yapılan; ya da yapılması
muhtemel seçim hilesini ve gerekçelerini şu şekilde de izah etmek mümkün
Bu husus daha önceleri, bazı siyasiler
tarafından da dile getirildi. İddia edilen husus şu: AKP, Amerika Birleşik
Devletleri tarafından kurduruldu.İstediğini elde edinceye kadar, onu iktidarda
tutmak isteyecek.Sonra teknoloji Amerika Birleşik Devletleri menşeli. Şifre de
onların elinde. Oy kullanma saatinin sona ermesinden kısa bir süre sonra,
Türkiye genelinde toplamın yapıldığını, her defasında da kazananın AKP olduğunu
unutmamak lazım
Eski sisteme geri dönülmesini, AKP asla
istemez. Bu iş ancak, muhalefet partilerinin Hükümeti sıkıştırmaları
neticesinde gerçekleşebilir
Bence bu husus zaman geçirilmeden
muhalefet liderleri, ya da Milletvekilleri tarafından acilen, Mecliste gündeme
getirilmeli, eski sisteme geri dönülmesi ile, seçim hilelerinin önlenmesi
yönünde, kanun çıkartılması sağlanmalıdır. Bu husus, yeni Anayasa çalışmalarından
da, daha önemlidir. Muhalefet liderleri, Hükümete ve bir birlerine laf
yetiştirmeyi bırakıp, acilen bu konuyu halletmeleri gerekir. Bence bu husus,
Türkiye’nin en acil sorunlarından biridir.
Hiç kimse, sadece sandıklara sahip
olmakla, sandık tutanakları ile sonuç alınabileceğini düşünmesin. Bunun
örneklerini daha önceleri de gördük. Cumhuriyet Halk Partisi CHP, elindeki
sandık tutanaklarına dayanarak, seçim sonuçlarına, Yüksek Seçim Kurulu nezdinde
itirazda bulunmuştu. Peki bir sonuç alındı mı? Hayır.
Biliyorsunuz; Yüksek Seçim Kurulu’nun
verdiği karara itiraz etme hakkı maalesef yok.Aslında AKP iktidara gelmeden
önce, YSK’nın hakimleri, bunun gibi kesin delillere dayanan itirazları asla göz
ardı etmezlerdi, taraf ta tutmazlardı.AKP’nin gelmesi ile, en ciddi,en tarafsız
olan,olması gereken kurumlar, hep dejenere edildi. Bu hususu şu şekilde izah
etmek mümkün:
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP,
Devletin bu gibi önemli kurumlarının
başına birileri getirilirken, tercihini işi bilenden, düzgün çalışandan yana
değil,kendi amaçları doğrultusunda kullanabileceği insanlardan yana
kullanıyor.Asıl sorun da, zaten burada başlıyor
AKP önce % 34, sonrasında % 38 ve
nihayet 2011 de yaklaşık % 50 oy aldı Gelişen bütün olumsuz faktörlere,
toplumun hemen bütün kesimlerinden yükselen rahatsızlık ve Hükümeti
protestolara rağmen, her defasında artan bir oy oranı ile, 3 defadır üst üste
iktidar oldu Bunu, sadece halkımızın teveccühü olarak değerlendirebilir mi yiz?
Sizlere bu konu ile ilgili, bir ipucu
daha vermek istiyorum
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın yeni
bir Anayasa konusundaki ısrarını biliyorsunuz. CHP ve MHP’den umudunu kesince,
tehditler savurmaya başladı ve şöyle dedi: Eğer Mart ayına kadar bir uzlaşma
olmaz ise, o zaman bizde kendi Anayasamızı hazırlar ve BDP ile birlikte hareket
ederiz Böyle bir durumda, Anayasayı geçirmek için, toplam oy, kafi gelmez ama,
referandum için, 330 oy kafi dedi. Burada kastedilen husus şudur: Sayın
Başbakan aslında, seçim hilesi ile de olsa, yeni Anayasa’yı referandumda
geçirebileceklerini vurgulamak istiyor.
Eğer CHP ve MHP bastırır, oyların
toplanmasında, eski sisteme geçilmesini sağlarlarsa, Sayın Başbakan’ın
dayattığı, olmazsa tehditler savurduğu yeni bir Anayasa konusu da dahil, tüm
siyasi hesaplar suya düşer Böyle bir şey ise, iyiye gidiş için bir başlangıç
olur.
Bilgisayar oyunu ile, AKP lehine oy
yazılmasının dışında, AKP'nin çok değişik seçim hilelerine baş vurduğu,
kendisine oy vermeyecek kişileri tespit etmek için, istihbarat yaptığı, bu
gibilerin oy kullanmalarını engellemek için, tedbir aldığı, karışıklık
yarattığı bazı örneklere bizzat ben de
rastladım, ve yaşadım. Örnek
olması bakımından 2004 yerel seçimlerinden bir örnek vermek istiyorum
O tarihlerde ben, Türkiye Elektrik
Üretim Genel Müdürlüğü EÜAŞ’ta henüz çalışıyordum ve Ankara’da Gölbaşı’nda
Şafak Mahallesi’nde oturuyordum. Orada 1000 e yakın lojman vardı. Her dairede
4-5 kişi bulunduğunu kabul etseniz orasını,8-10 Bin oy potansiyelinin bulunduğu
bir site olarak düşünebilirsiniz. Kesin seçmen sayısı, bu rakamdan biraz aşağı,
biraz yukarı olabilir
Tabi ki, sandık seçmen listeleri,her
yerde olduğu gibi, bir süreliğine orada da; Muhtarlıkta askıya çıkıyor Tanınan
süre içerisinde listelere bakıp, isimleri orada gördük.Örneğin deniliyor ki,
seçmen kartları Perşembe, ya da Cuma günü gelecek Perşembe günü varıyorsunuz,
henüz gelmedi.Cuma günü mesai sonrasında varıyorsunuz, Yüksek Seçim
Kurulu’undan sabahleyin getirmişlerdi ama, akşama doğru toplayıp geri
götürdüler. Ve Pazar günü de, seçim var .Tabii ki bu kısa süre içerisinde,
Yüksek Seçim Kurulu’na gidip, kartları oradan almanın imkanı da pek yok. Seçim
günü mecburen nüfus cüzdanı ile,
muhtemelen oy kullanmanız gereken en yakın sandığa gidiyorsunuz, ve oradaki
listede isminizi bulmaya çalışıyorsunuz. Ama maalesef. Binlerce seçmenin
bulunduğu bir mahallede, bütün sandıklarda isminizi arıyorsunuz, yine maalesef
bulamıyorsunuz.Süre dolduktan sonra isminizi ancak, ek bir listede
bulabiliyorsunuz. Bu itibarla 2004 Yerel seçimlerde maalesef oy kullanamadım.
Şimdi ilginç bir şey daha söyleyeceğim; Oy kullanamayan sadece ben ve benim
ailemle de sınırlı değil. Hangi sandıkta
oy kullanacağımı öğrenmeye çalışırken, başka birileri de, hangi sandıkta oy
kullanacaklarını öğrenmeye çalışıyorlardı.
Sonuç ta merak edip araştırdım; binlerce
seçmenin bulunduğu Şafak Mahallesi’nde her sandıkta bu ve buna benzer
sebeplerden dolayı, 50-60 kişi maalesef oy kullanamamış. Şimdi seçimi hangi
partinin adayının kazandığına geliyorum:
Gölbaşı genelinde favori adayın
Demokrat Parti’den Sayın Namık Kemal Doğan olduğu anlaşılıyordu ama, seçimi
kazanan,AKP’nin adayı Sayın Nasır Haşlak oldu. Halbuki onun ismi hiç
geçmiyordu.
Buradan şöyle bir yargıya varabiliriz.
Ankara Türkiye’nin Başkenti. Gölbaşı ise,
Başkentin bir ilçesi. Eğer Başkentin sadece bir ilçesinde mevcut durum
bu ise, Anadolu’nun gözden ırak bölgelerinde, kim bilir ne dolaplar çevriliyor
Şunu söylemek istiyorum Böylesine
alavere, dalavere ortamında yapılan seçimlere ve alınan sonuçlara aklı başında
hangi insan inanır, güvenir?
Şimdi tekrar başa dönüyorum, o zaman
Gölbaşı’nda benim oturduğum mahallede, seçmen kartı konusu ile, vatandaşın oy
kullanmasının nasıl engellendiğine biraz açıklık getirmek istiyorum
Ben 2004 te henüz, gazetede Köşe
Yazıları yazmıyordum. Ama o zaman da Mühendislik Camiasında, Enerji Bakanlığı
Camiasında, bilgisi tecrübesi ve dik duruşu ile hep tanınan bir insandım. Daha
doğrusu çocukluğumdan beri hep bilinen, tanınan bir insandım. Bu yönüm ile,
aslında benim kime oy verebileceğimi tahmin etmek, öyle zor bir şey değil.8-10
Bin kişinin ikamet ettiği TEK lojmanlarında oturan personel için de bir şeyler
söylemek istiyorum
Burada oturanlar genelde idareciler
ile, mühendis, teknisyen seviyesinde insanlar. Bir kısmı da kıdemli memur
pozisyonundalar Bu itibarla burada oturanları, gelel de yüksek eğitimli, kültür
seviyesi yüksek insanlar olarak düşünebilirsiniz.Böyle bir tablo içerisinde,
burada oturan insanların en azından önemli bir kısmının düşünce yapısını
bilmek, kime oy vereceğini tahmin etmek te çok zor değil. Yazının baş
taraflarında vurguladığım üzere işte bu nokta da, kişi istihbaratları yapılıyor
ve sonuçta AKP ‘ye oy vermeyeceği tahmin edilen insanların seçmen kartları,
karışıklığa getiriliyor ve bu şekilde, oy kullanmaları da, engellenmiş oluyor.
Böyle bir şey ise ancak, Yüksek Seçim
Kurulu’nda bu kartları hazırlayanların da, ayarlanması ile mümkün olur. Bu gibi
yolsuzluklar, usulsüzlükler ise, maalesef ileri demokrasiye geçtik söylemleri
ile övünen ve en önemlisi de kendini Dindarlıkla öne çıkaran bir İktidar
zamanında yaşanmış oluyor.
Ölülerin adına bile seçmen kartlarının
düzenlendiği, onların adına oy kullandırıldığı haberleri de, gazetelerde yer
aldı. Sonra seçmen sayısında 6 Milyon kadar fazlalık olduğu tespit edildi. Peki
böyle bir durum karşısında, bunun gereği yapıldı mı, hayır, yapılmadı.
Bir ara, mükerrer oy kullanmayı önlemek
için, parmağa bir süre çıkmayan mürekkep damlatılıyordu, sonrasında, bu
uygulamadan da vazgeçildi. Acaba neden?...
Şimdilerde Suriye’den gelen mültecilere,
Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfuz cüzdanı dağıtıldığı, bu mültecilere kalıcı
konutlar yapıldığı haberlerini duyuyoruz. Hatta bu gibilere seçimlerde oy
kullandırılacağını söyleyenlerde var.Bu hususu dile getirenlerden biri de,
benim.Son zamanlarda CHP İzmir Milletvekili Prof Dr Sayın Birgül Ayman Güler somut bir tespitini
ortaya koydu ve şöyle dedi
İzmirde bir mahallede seçmen sayısında 39
fazlalık tespit edilmiş. Sonrasında bu hususun, BAZI Suriyelilerin seçmen
yazılmasından kaynaklandığı anlaşılmış. Sadece bu tespit bile,ilerde yapılması
muhtemel refarandum ve seçimlerin de, ne kadar şaibeli, ne kadar hileli
olacağının işaretleri Diyeceğim husus şudur:
Muhalefet Partileri Başbakan Sayın
Tayyip Erdoğan’a ve birbirlerine laf yetiştireceklerine, benim söylediğime
benzer hususları ısrarla gündeme getirsinler, iktidarı sıkıştırsınlar;işlerin
düzelmesi yönünde önemli bir hizmet yapmış olurlar
Tekrar vurgulamak istiyorum; İktidarın
yaptığı yanlış ve maksatlı uygulamaları tasvip etmek, elbette mümkün değil.
AmaMuhalefet liderlerinin de ayarlanmış olduklarını var saysak bile, becerikli
olduklarını da maalesef söyleyemeyeceğim
Saygılarımla, Anayurt Gazetesi 13 Şubat 2013 Çarşamba
***
TÜRKİYE'DE SİYASİ
DENGE NASIL SAĞLANIR?...
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
SAYIN BAŞBAKAN'IN YAPTIĞI, YAPMAK
İSTEDİĞİ HUSUS; ANAYASAL BİR SUÇTUR...
Sevgili Anayurt Okurları, neyden
bahsettiğimi anlamış olmalısınız;geçtiğimiz son hafta içerisinde, İmralı
Adası'ında terörist başı Abdullah Öcalan ile, Hükümet Yetkilileri arasında
yürütülen pazarlık görüşmelerinin bazı detaylarının Milliyet Gazetesi'nde
yayınlanması ile başlayan toplumdaki gerilim ile, Başbakan Sayın Tayyip
Erdğan'ın yapılanları savunmaya yönelik söz düellesu ve bazı kesimlere
tehditler savurması hakkında bir şeyler söylemek istiyorum
Milliyet gazesi'nde yayınlanan bu haberi diğer gazetelerde
manşetlerine taşıyarak, Toplumun değişik kesimlerine haberin ulaşmasını
sağlamışlardır. Bu haberin ortaya çıkmasından bu yana, Televizyon kanallarında
da, kendi siyasi eğilimlerine bağlı olarak lehte, ya da aleyhte yayınlar;
yorumlar, yönlendirmeler yapılmaya başlanmıştır.
Bu görüşmelerin bir şekilde yazılı ve
görsel basında yer almasından ve Toplumun tamamının bilgilenmiş olmasından en
fazla telaşlanan, en fazla rahatsız olan kişi ise, Başbakan Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’dır. Durumu Takke Düştü Kel Göründü diye de özetleyebiliriz
Terörist başı Abdullah Öcalan ile
yapılan görüşmeleri; İleri demokrasi kılıfı ile, sözde akan kanı durdurmak
bahanesi ile,Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılması, vatan topraklarının bölünüp
parçalanması ile sonuçlanacak tavizlerin
verilmesi, pazarlıkların yapılması diye de adlandırabiliriz.
Anayasanın değiştirilemez,
değiştirilmesi teklif dahi edilemez 4 ana maddesinin değiştirilmesine yönelik
çalışmaların, ya da bu maddelerin etrafında dolaşılarak, Türkiye’nin üniter
yapısını bozacak nitelikte değişikliklerin yapılması talebinin de, terörist
başı Abdullah Öcalan’dan geldiği ve ısrar edildiği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla bu şartlar altında, yeni bir
Anayasa hazırlamak ve bunu oylamaya sunmak, ya da refaranduma sunmak, asla
doğru bir şey değildir. Bu nedenle Türkiye’de yeni bir siyasi denge oluşuncaya
kadar, bu gibi çalışmalar derhal durdurulmalıdır.
Bu noktada nihai hedefi belli olan ve
Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına neden olacak bu gibi görüşmeleri yapan ona
destek olanlar; başta Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, MİT Görevlileri, BDP
Milletvekilleri bir Anayasa suçu işlemişlerdir ve işlemeye devam etmektedirler
Bu gibi girişimlerin şimdi olmasa da, ilerde hukuki gereği mutlaka yapılacak,
ve siyasi sonuçları da mutlaka olacaktır.
Sayın Başbakan bu görüşmelerin
içeriğine değil de, nasıl sızdırıldığına çok sinirleniyor ve köstebeği bulmaya
çalışıyor!...
Herkese şu hususu hatırlatmak isterim
Günümüzde yanlış iş, yanlış hesap maalesef gizlenemiyor mızrak çuvalda
gizlenemez hale gelince, yanlış işler, yanlış hesaplar bir şekilde ortaya
çıkıyor.Bu konu da ustalık dönemine geçmiş olmak ta işe yaramıyor.
Sayın Başbakan suç üstü yakalanmıştır.
Yapılmak istenen işin savunulacak bir yönü yoktur. Sayın Başbakan’ın bu işin
üzerinde duran basın mensuplarına, sivil toplum örgütlerine ve bazı
vatandaşlarımıza duyduğu öfkeyi ise, suçluluk psikolojisi le, yapılanların
örtbas edilmesine yönelik savunma ihtiyacı ve oy kaybını önlemeye yönelik
girişimler olduğunu da söyleyebiliriz.
Şimdi konunun daha iyi anlaşılması için,
Sayın Başbakan’nın konuşması ile, terörist başı Abdullah Öcalan’nın
taleplerinden bazı örnekler vermek istiyorum
4 Mart 2013 Pazartesi. Bazı gazetelerde
yer alan haber. Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan Balıkesir’de Sivil Toplum
Örgütleri ile yaptığı kahvaltılı toplantıda, bir gazinin terörist başı ile
müzakereler yapılmasından çok rahatsızız demesi üzerine ,çok sinirlenmiş ve
şöyle demiş:her önüne gelen gazi derneği, şehit derneği kuruyor diye fırça
atmış. Şimdi soruyorum bu, doğru bir iş mi?
Çocuklarına askerlik yaptırmayan, daha
doğrusu bedel ödeyerek çocuklarına vatan hizmeti yaptırmayan bir Başbakan; bir
gazinin, bir şehit ailesinin duygularını nasıl anlayabilir?
Vatan hizmeti kutsal bir görevdir.
Gazilerimize ve vatan için evlatlarını kaybeden şehit ailelerine, kırıcı,
rencide edici sözler yerine, daha yumuşak, daha teskin edici sözler kullanamaz
mıydı? Aslında Sayın Başbakan bu gibi hoş olmayan hareketleri hep yapıyor.
Sayın Başbakan aynı toplantıda bu
defasında da, yine basın mensuplarına hakaret edercesine çatıyor, onları barış
sürecine müdahale etmekle suçluyor. Şimdi soruyorum;Türkiye’yi bölüp
parçalamaya yönelik faaliyetlere destek olmak;barış süreci mi ki, bu konu da
kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıkları Halkımıza duyuran gazeteciler,
suç işlemiş olsun?...
Eğer Balıkesir’de kahvaltılı nalum
toplantıda fırçayı yiyenler, anında toplantıyı terk etselerdi, daha doğru bir
hareket yapmış olurlardı
Abdullah Öcalan’ın basına yansıyan
sözlerinde bazıları:
Biz İltidarı AKP’ye altın tepsi içinde
sunduk. Ne affı?... Türkiye’de rejim değişecek, Kürtler bağımsızlığa kavuşacak,
hapistekiler de serbest kalacak Abdullah Öcalan, yandaşlarına şu mesajı da
vermeyi unutmuyor:Şimdilik özerklik işimizi görür, kimseyi kuşkulandırmayın
Sonrasında bağımsız bir Kürt devleti…
Şimdi soru şu: bu gibi insanlarla barış
nasıl sağlanacak?...
SAYIN BAŞBAKAN’IN KENDİNDEN İSTENENİ
YAPMAKTAN BAŞKA BİR ÇARESİ MAALESEF YOR
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ne
kadar bariş ve demokrasiden, insan haklarından bahsederse etsin;yapılmak
istenenin bir Truva Atı olduğu anlaşılmıştır.Ve tüm bu işler Türkiye’yi bölüp
parçalamaya yönelik hareketlerdir ve perde arkasında Amerika Birleşik
Devletleri vardır. İmralı Adası’ında terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan
pazarlıkların arkasında Amerika Birleşik Devletleri’nin olduğu da anlaşılmıştır.
Nihai hedefi Türkiye’yi bölüp parçalamak
olan bu tğr faaliyetlerin BOP kapsamında yürütüldüğü de artık örneklerle
görülmüş ve anlaşılmıştır. Ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’da bu projenin Eş
Başkanıdır. BOP’ta Eş Başkan olduğu, Sayın Başbakan’ın klendi ifadesidir.
AKP’nin BOP kapsamında Amerika tarafından kurdurulup, Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın da desteklenip, Başbakan yapılması da, BOP kapsamında olmuştur. Bu
hususun doğruluğu da, zaman içerisinde yaşanan ve gelişen olaylardan
anlaşılmıştır.
Bu itibarla Sayın Başbakab’ın Amerika
Birleşik Devletleri’nin talebini yerine getirmekten başka bir çaresi yoktur.
Ama Halkımız sadece Sayın Başbakan’ı kurtarmak adına, Türkiye’nin bölünüp
parçalanmasına göz yummak zorunda değildir.
Sayın Başbakan bundan sonrasında BOP Eş
Başkanlığından ayrılmak istese bile, böyle bir şey maalesef mümkün değildir.
Aksi bir durumda Sayın Başbakan Amerika Birleşik Devletleri tarafından anın da
alaşağı edilir.BOP Eş Başkanlığı, Sayın Başbakan’ın kendi tercihidir.
Eğer Sayın Başbakan bir yolunu bulup, Başbakanlıktan ayrılmanın yollarını
düşünmeye başlarsa,başka bir siyasi oluşum olursa belki az bir hasarla
kurtulabilir.
AKP MİLLETVEKİLLERİNE
DÜŞEN GÖREV
Ben Şahsen AKP’nin içinde de, vatansever
Milletvekillerinin olduğunu biliyorum. Millet vekili seçilmek, akabinde Bakan
olup hizmet vermek umudu ile, AKP saflarında yer almış insnlar olabilir. Ama
ben AKP’nin içinde de, Sayın Başbakan’nın tutumundan ve nihayetinde basına yansıyan
PKK-Hükümet görüşmesi ve pazarlıklarından rahatsızlık duyan çok sayıda
Milletvekilinin olduğu söyleniyor. Bu sayının 40 kadar olduğu basında yer aldı.
Ama gerçek sayının 68 olduğunu söyleyenler de var. Bu son rakam bana daha doğru
gibi geliyor. Zira şu anda AKP’nin içinde57 Merkez Sağ kökenli Milletvekilinin
olduğu söyleniyor. Durum böyle olunca 68 sayısı daha mantıklı geliyor. Demek
istediğim husus şudur
Eğer beklendiği üzere, bir gurup
Milletvekili AKP’den kopar, bağımsız olurlarsa, Anayasa oylamasında, toplam 330
sayısına da, ulaşılamaz Böylece yapılmak istenen yasal değişiklik te
yapılamaz;Türkiye’de bu vesile büyük bir beladan kurtulmuş olur.
Böyle bir durumda Başbakan Sayın Tayyip
Erdoğan’da büyük bir yükten, büyük bir sorumluluktan kurtulmuş olur.
Zira böyle bir durumda, Amerika Birleşik
Deletleri’ne çok zorladım ama, başaramadım der, ve böylece sorumluluktan da,
bir şekilde sıyrılmış olur. Böylesi bir durum, Sayın Başbakan için daha
hayırlıdır.
SAYIN BAŞBAKAN TOPLUMDAKİ UYANMAYI
GÖRMELİ VE İNADINDAN VAZ GEÇMELİ
Sayın Başbakan yaşananlardan, bazı yazılı
ve görsel basını ve mensuplarını sorumlu tutsa bile, bu doğru değil. Zira çoğu
kesim Sayın Başbakan’ın herkesi azarlamasının doğru olmadığını yazıyor ve
söylüyor ama, Sayın Başbakan bu söylenenleri hiç dinliyor mu? Sonun da bazı
insanlar düşük eğimli olsalar bile, olup bitenleri anlıyor ve bu yüzden
desteklerini çekiyorlar.
Sayın Başbakan her zaman kömürle,
çeşitli gıda ve para yardımı ile yoksul, Dindar ve düşük eğitimli bazı
vatandaşlarımızın oylarını almaya devam edeceğini sanıyorsa, bu konuda da,
yanıldığını söylemek zorundayım Bu yöntemin
bu güne kadar etkili olduğunu söyleyebilirim ama bundan sonrası için bir
şey söyleyemem. Buna sebeb te, Sayın Başbakan’ın kendisi.
Herkesi aptal yerine koyar, bildiğini
okumaya devam edersen sonuçlarına da katlanmalısın
Habur’da teröristleri bayram havası
içinde kim karşıladı?
Oslo’da, İmralı Adasında teröristlerle
pazarlıkları kim yaptı?
Tğrk Milliyetçiliğini, Kürt
Milliyetçiliğini, Arap Milliyetçiliğini kim ayaklarımın altına alıyorum dedi?
Siz bir Başbakan olarak buna
bir kılıf uydurmaya çalışabilirsiniz, Türkiye’nin menfaati için bunu söylemek
zorunda olduğunuza vurgu yapmak istemiş olabilirsiniz. Ama ya sade vatandaş
bunun doğru olmadığının farkına varır, ya da, seni ayağımın altına alır ezerim
şeklinde anlarsa, o zaman ne yapabilirsiniz.Sizin aptal yerine koyduğunuz sade
Halk bir ayaklanırsa,bunun önünde hiçbir kuvvet duramaz!.
Türkiye’yi Suriye bataklığına
kim soktu?
Gaziantep, Şanlı Urfa,
Akçakale ve Güney sınırımızdaki diğer yerleşim yerlerinde yaşanan Suriyeli
krizi,güvenlik sorunu, ticaretin durmasının ne anlama geldiğini, diğer
yerlerdeki insanlar uzakta oldukları ve yandaş basında üzerinde durmadığı için,
fazla etkilenmemiş olabilirler ama, sınırımızda yaşayan bu insanlarımızın sade,
ya da değil, olup bitenleri görüp anlamadığını mı sanıyorsunuz?
Ama vurgulamaya çalıştığım üzere, bütün
vatandaşlarımızı rahatsiz edecek çok hatalar yapıyorsunuz
Millet işsiz, aç perişan iken,
Suriyelilere onca masrafı, kim yaptı?
Türkiye’yi Suriye!ye mudahale etmek için sürekli kışkırtan,
siyasilerin sürekli sırtını sıvazlayan;aslansın, kaplansın diye yağlayıp
ballayan Amerika Birleşik Devletleri mi, yoksa diğer Batılı devletler mi
karşıladı, 100 Milyonlarca masrafı? Hayır, yoksul Türk Halkı karşıladı…
Seyahatlerinizde kullanmak
için Milyar Dolarlarla ifade edilen lüks uçak filosunu siz kurdunuz
Bütün bunları da mı basın
mensupları, ya da başka birileri yaptı?
Eğer birileri bu Milleti aptal
yerine koyarsa, aptal yerine konanlar, bir gün beklenmedik bir zamanda bir
tokat atarlarsa, hiç kimse şaşırmasın!
DİYANET İŞLERİ BAŞKANINA VE CAMİ
İMAMLARINA MARUZATIMDIR…
Öncelikle Diyanet İşleri Başkanı Prof Dr
Sayın Mehmet Görmezler için bir şeyler söylemek istiyorum Sayın Hocam,
insanlarımıza Suriye’ye yiyecek, içecek, gibi gıda maddeleri ile,giyecek
temizlik maddeleri…vs,gibi ihtiyaç maddeleri göndermek istediğinizi belirterek,
Halkımıza yardım çağrısında bulundunuz.İhtiyaç maddeleri ile dolu olan ve
Suriye sınır kapısında bekleyen16 Tırın görüntülerini televizyon ekranlarında
gördük Bizim Milletimiz yardım severdir, düşkünlere yardım etmeyi her zaman
sever. Böyle bir husus, İslam Dini’nin de bir gereğidir. Bu açıdan
baktığımızda, yaptığınız doğru. Ama Türkiye’yi durup dururken Suriye’nin
işlerine karıştıran, emperyalist devletlerle birlikte hareket eden, bu itibarla
hem Türk Halkını, hem de Suriye Halkını perişan eden siyasiler için de bir şeyler
yapmalısınız, bir şeyler söylemelisiniz!
Toplanan bu yardım malzemelerinin kime
ve nasıl dağıtılacağı hususnda benim ciddi endişelerim vardı. Nihayet
düşündüklerimden bazıları gerçek oldu. Yardım malzemelerinin birileri
tarafından çalınıp satıldığı haberlerini, yine televizyon ekranlarından gördük…
Sayın Höcam, lütfen insanların kafasında
acaba soruları oluşturmayın ve siyasilerin emellerine de alet olmayın…
Şimdi de Cami imamları için bir şeyler
söylemek istiyorum:
Sayın Hocalar, ben inançlı bir
Müslümanım. Cuma günleri namazda hep, namazın ve orucun, zekatın
faziletlerinden, anaya, babaya saygıdan ve buna benzer Dini konulardan
bahsediyorsunuz. Bunların hepsi doğru güzel de; yeterli değil, günlük
sorunlardan da biraz bahsedin.
Türkiye bölünme tehlikesi ile karşı
karşıya. Topraklarımıza, şehitlerimize, bayrağımıza sahip olmamız gerektiğinden
de bahsedin biraz.Bir şeyler yapın, bir şeyler söyleyin lütfen!...
Ben Kahraman Maraşllıyım. Vatan için
göğsünden yaralan ve ölümden dönen bir gazinin torunuyum. Size Maraş kalesinde
Fransız bayrağının gönderden nasıl indirilip, yerine Türk bayrağının yeniden
nasıl çekildiğini anlatmak istiiyorum
Bir Cuma günü namaz için Ulu Camiye
gelenler, kalede Fransız bayrağnın dalgalandığını görüyorlar. Cami imamı şöyle
diyor. Ey Cemaat, kalede Fransız bayrağı dalgalanırken, bizlerin burada namaz
kılması caiz değildir diyor. Ve bunun üzerine Cemaat Allah Allah sesleri ile
kalenin bayırlarına tırmanıyor, ve Fransız bayrağ gönderden indiriliyor, yerine
Türk bayrağı yeniden çekiliyor. Ondan sonra Cuma namazı kılınıyor.
Diyeceğim şudur: Gün bu gündür. Bu gün
vatanımıza sahip çıkma günüdür, emperyalist devletlere ve onun emellerine karşı
çıkma günüdür. Sizlere ancak bu yaraşır.
Biz tarihe yön vermiş asil bir
Milletin torunlarıyız. Bizlere emperyalist devletlerin peşinde koşmak, onların
oyunlarına alet olmak asla yaraşmaz!...
Saygılarımla, Anayurt Gazetesi 5 Mart 2013
Salı
***
TÜRKİYE'DE SİYASİ
DENGE NASIL SAĞLANIR?...1
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, başlıktaki
soruya cevap verebilmek açısından, öncelikle Türkiye’deki mevcut siyasal ortam için bir şeyler söylemek
istiyorum
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP,3 Kasım
2002 yılında iktidara gelmişti. Şimdi iktidarda 11 inci yılında. Önce % 34,
sonra % 38, daha sonrasında % 50 ye yakın oy alarak, çoğunluğu sağlaması ve üst
üste 3 dönemdir seçimi kazanarak tek başına iktidara gelmesi, Halkımızın
tercihi ve siyasi bir denge gibi gözükse bile bu husus, her konuda geriye
gidişin ve siyasal bir çöküşün de yaşandığı bir dönem olarak, hafızalarda ve
tarihte yerini alacaktır.
AKP ile niçin sözün bittiği yerde
olduğumuzu anlamak ve sorgulamak isteyenler, daha önceleri yayınlanmış olan
makalelere bakabilirler.
İşlerin yeniden düzene girmesi ve
siyasal dengenin yeniden tesis edilmesi ise, ancak bir iktidar değişikliği ile
mümkündür. Şu anda, Meclis'teki siyasi tablo, ve en önemlisi de, bu partilerin
genel başkanlarından dolayı, Milli bir hükümetin kurulması imkanı da, maalesef
mümkün gözükmemektedir. Bu gibi hususlara da, daha önceleri değinmiştim.
Ama zor gözükmesine rağmen,sorunun
çözümü imkansız da, değil
AKP’nin Amerika Birleşik Devletleri
tarafından bir maksada yönelik olarak kurdurulup, iktidara getirildiği
Halkımızın bir kısmı tarafından biliniyordu ama, muhalefet partilerinin de,
maksada uygun hale getirildiğini, sonradan anladık. Zira başta ana muhalefet
partisinin lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, sözde Kürt açılımı ve PKK terör
örgütünün lideri Abdullah Öcalan’la müzakere konusunda, Başbakan Sayın Recep
Tayyip Erdoğan’a kredi açtıklarını, destek vereceklerini söylüyor Diğer
muhalefet partisi MHP’nin lideri Sayın Devlet Bahçeli ise, zor zamanlarda,
AKP’yi ve Sayın Başbakan’ı hep kurtarmaktadır.
Şu hususu da, özellikle belirtmek
istiyorum: Halkımızı rahatsız eden çoğu uygulamaların arkasında Amerika
Birleşik Devletleri’nin olduğu bilinmesine rağmen, bu iki muhalefet partisi
liderinin Amerika Birleşik Devletleri hakkında sözler sarf ettiklerini de,
maalesef söyleyemeyeceğim.Dolayısı ile ipuçlarını birleştirdiğinizde,
muhalefetin de, maksada uygun hale getirildiği sonucu ortaya çıkıyor
Meclis’teki muhalefet partilerinin
Liderleri, bazen esip gürlemelerine karşın, önemli konularda, aynı hedefe
hiznet ettikleri görüntüsü vermektedirler. Genelde haftalık grup
toplantılarında yapılan konuşmalarda, birinin söylediğine, öbürü laf
yetiştirmekle meşgul. Özellikle. sorun çözme noktasında, muhalefet partilerinin
Hükümete karşı ciddi bir hamle, bir sıkıştırma yapmadıklarını, ya da
yapamadıklarını görüyoruz
Örneğin ben yazılarımda, Yunanistan’ın
2004 yılıdan itibaren, Ege ve Akdeniz’de bulunan16 adamızı işgal etmesine
karşın, muhalefet liderlerinin bu konuyu gündeme getirdiklerini, ya da bir
konuşma yaptıklarını duydunuz mu? Sadece bu konunun üzerine gitseler, Halkımıza
anlatsalar, AKP bunun altından kalkamaz.
16 Adamızın, Yunanistan tarafından işgal
edildiği, başkaları tarafından da, gündeme getirildi. Sonunda Dış İşleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu ,bir Milletvekilinin soru önergesine verdiği cevapta, 16
adamızın Yunanlılar tarafından işgal edildiğini doğruladı. Hepsi bu kadar…
Bu bölümde, bozulan siyasi dengenin,
yeniden nasıl tesis edileceği hususunu inceleyeceğiz
BRAVO, CHP İZMİR MİLLETVEKİLİ BİRGÜL
AYMAN GÜLER HOCAYA!...
Biliyorsunuz; Adalet ve Kalkınma Partisi
AKP, başka bir sorunumuz yokmuş gibi her fırsatta, üniter yapımızı bozacak,
nihayetinde Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına sebep olacak ne varsa, elinden
gelen , yapmaya çalışıyor; böyle bir hedefe zemin hazırlayacak yasal
düzenlemeleri yapmaktan da, hiç çekinmiyor. Tabi ki, Milletvekili olmanın
bilincinde olan, ve ettiği yemine bağlı kalmak isteyen bazı Millet vekilleri
de, böyle zamanlarda Meclis’te söz alarak görevlerini yapmak istiyorlar. Şimdi
bu kapsamda, CHP İzmir Milletvekili Profesör Doktor Sayın Birgül Ayman Güler’in
sarf ettiği sözlere bir bakalım:
Kürt Milliyetçiliği ile, Türk Ulusu aynı
şeyler değildir. Bu söz üzerine, bazı çevrelerce, kıyametler koparıldı, Sayın
Birgül Ayman Güler Hocaya, linç edilmek istenircesine haksız eleştiriler
yöneltildi. Ve sonuçta CHP Adıyaman Milletvekili Sayın Salih Fırat, partisinden
istifa etti
Burada suçlanacak birisi varsa o da
öncelikle; her fırsatta Anayasa ihlali yapmayı alışkanlık haline getiren,
Anayasada suç sayılan fiilleri işleyen, insanları birbirine çatan AKP
İktidarının ta kendisidir.
Şimdi tekrar Prof Dr Birgül Ayman Güler
Hocanın sözlerine geliyorum.
Bu sözün Parlamento cephesinde nasıl
algılandığını ve siyasi sonuçlarını gördük. İlerde bunun devamı şeklinde başka
gelişmelerin de yaşanacağını var sayabiliriz Ben şimdi burada, Birgül Hocanın sarf
ettiği sözlerin, Halkımız tarafından nasıl algılandığı hususunda bir şeyler
söylemek istiyorum
Ne zaman bir topluluk içerisine girsem;
Birgül Hocadan bahsedildiğini, sözlerinin tartışıldığını görüyorum. Diyeceğim
husus şudur: Birgül Hocanın söyledikleri, ve ortaya koyduğu dik duruş, çok
beğenilmiş, takdir görmüş. Bu hususu CHP İzmir Milletvekili Sayın Birgül Ayman
Güler Hocanın bilmesini isterim. Bende buradan kendi adıma, Hocaya, saygı ve
selamlarımı gönderiyorum.
Ben Birgül Ayman Güler Hocayı şahsen
tanımam, konuşmasının bir kısmını da, televizyonda tesadüfen dinleme fırsatım
oldu. Bu konuşmayı yapanın da,kim olduğunu, konuşmanın sonuna doğru anladım
Birgül Hoca, yürütülen Kürt açılımının
nereye varacağını bilimsel bir tahlille ortaya koydu. Esprili bir şekilde
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın, Milletimiiiiz le başlayan uzatmalı ve
vurgulu, ama bilinçli bir şekilde ağzından Türk kelimesinin çıkmadığını, bu ve
başka örneklerle ortaya koydu. Birgül Hocanın vurgulu ve uzatmalı benzetmesi,
ne zaman aklıma gelse, gülmekten kendimi alamıyorum
Birgül Hoca, Sayın Başbakanın bu güne
kadar yaptığı çalışmalarda, Kürt Açımı konusunda yapılmak istenenin ne olduğunu
tam olarak söylemeye cesaret edemediğini, bunun için eveleyip gevelediğini anlatmaya
çalıştı .Bu açıdan baktığımızda, Sayın Birgül Ayman Güler Hocanın
açıklamalarının çok yararlı olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuşmayı
dinlemeyenlere bir imkan sağlamak açısından, Hocayı televizyona çıkaran
kanalların, bu konuşmanın tamamını yeniden vermelerini öneririm
Birgül Hocanın, sözün muhataplarını
madara ettiğini de söylemeliyim
Onun şu sözünü de özellikle burada
hatırlatmak isterim. Hoca şöyle dedi:
Ben aslında Boşnak kökenliyim. Ülkemin,
babamın memleketi olan Yugoslavya gibi olmasını istemiyorum
Böyle bir söz; her şeyi çok iyi anlatan,
yerinde söylenmiş, çok güzel, çok anlamlı bir ifade şekli Bu gibi sözler ve bu
yönde gösterilen tavır ve dik duruş, aslında tüm siyasetçilerin kendilerine
örnek alması gereken bir davranış Ama bu gibi siyasetçilerin sayısı, günümüzde
oldukça az Bu itibarla, CHP İzmir
Milletvekili Sayın Prof Dr. Birgül Ayman Güler Hocaya bravo diyorum ve onu
yürekten kutluyorum
Birgül Hocanın gibi siyasetçilere
Türkiye’nin çok ihtiyacı var.
Bir
hususa daha işaret etmek istiyorum: Eğer Hoca, CHP genel başkanlığına aday
olsa, Sayın Kemal Kıkıçdaroğlu’ndan daha fazla oy alabileceğini söyleyebilirim.
Bir konu daha var:
Sayın Kılıçdaroğlu’nun Birgül Hocaya,
televizyonlarda konuşma yasağı koyduğunu öğrendim. Sonra Sayın Kılıçdaroğlu’nun
Birgül Hocayı yalnız bıraktığını da, biliyoruz. 1 Şubat 2013 tarihinde
televizyon ekranlarında, CHP li il başkanları adına yapılan basın açıklamasını
da, duyduk
Bu açıklamada, Sayın Kılıçdaroğlu’na destek
veriliyor,Birgül Hocanın söyledikleri eleştiriliyor.Bu tür açıklamalar da, son
derece yanlış, ve bir maksada yönelik. Sayın Birgül Hocaya önerim ve tavsiyem
şudur:
Sayın Hocam, sizin gibi değerli bir
insanın, böyle bir açıklamadan sonra, CHP’de işi olmamalı, derhal o partiden
istifa edin. Böylesi daha iyi! Size illa ki, başka bir partiye geçin demiyorum,
ama bağımsız olarak ta devam edebilirsiniz. Böylesi bir durumda vereceğiniz
mücadele ile, toplumu aydınlatmaya devam edersiniz. Bu husus sizin önünüzü de
açar, belki sonraları CHP’ye genel başkan bile olabilirsiniz
EĞER CHP VE AKP DEN BAZI MİLLETVEKİLLERİ
İSTİFA EDERLERSE…
Eğer böyle bir şey gerçekleşirse,
Türkiye’nin tekrar huzur ve güven ortamına kavuşması için, iyi bir başlangıç
yapılmış olur
Yukarıda, CHP İzmir Milletvekili Prof.
Dr. Sayın Birgül Ayman Güler Hocaya, sadece milli birlik ve beraberliğimizi
korumamız yönünde, üniter yapımızın devam etmesi yönünde, yaptığı açıklamalar
ve tavsiyelerden dolayı, linç edilmek istendiğini detayları ile anlatmaya
çalıştım Bunun haricinde, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ile,ana muhalefet
partisi CHP’nin Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı
açıklamalarla, ne kadar vahim bir durumda olduğumuzu ortaya koymak
istiyorum.Böylesine vahim bir ortamda, bazı Milletvekillerinin partilerinden
istifa etmeleri, belki bir çözüm olabilir.
Biliyorsunuz İzmir’de Deniz Kuvvetlerinde
son dalgada, askeri casusluk yaptıkları gerekçesi ile tutuklanan Bahriyeliler
nedeniyle, Türk Deniz Kuvvetleri’ne komuta edecek Amiral kalmadığını, Başbakan
Sayın Tayyip Erdoğan’da sonunda kabul etti, ve bu durumdan şikayetçi
oldu,,birilerini de, suçlamaya çalıştı. AKP’ye gözleri kapalı oy veren bazı
vatandaşlarımız, Sayın Başbakan’ın bu U dönüşünü takdir edebilir ama, bu husus
işin vahametini ortadan kaldırmaz.
Eğer Sayın Başbakan düşüncelerinde
gerçekten samimi ise, en kısa zamanda, gerekiyorsa yasal düzenlemeleri de
yaparak Silivri’de, Hasdal’da tutsak olan Komutanları derhal serbest bırakmalı,
haklarını iade etmelidir.Burada en azından tutuksuz yargılanmaları sanabilir
Ayrıca bu gibi tutuklamalarda, delillerin
sahte olduğu, birileri tarafından üretildiği, bilirkişiler tarafından tespit
edildiği Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz tarafından da, resmen kabul
edildiğine göre, Komutanların derhal tahliye edilmeleri, bu tezgahı kuranların
bulunup, yargılanmaları gerekir.Bunu Sayın Başbakandan bekliyoruz
Sayın Başbakan suçu üstünden atmaya
çalışırken, birilerini suçlarken, aslında topu Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah
Gül’e ve Sayın Fethullah Gülen Hocaya atmak istiyor.
Bu Üçlü’nün aslında birbirlerini
sevmediklerini, birbirlerine rakip olduklarını, daha önceleri de yazmıştım.
Sayın Başbakanın malum açıklamalarından, yakında yeni gelişmelerin yaşanacağını
da, var sayabiliriz.
Şimdi CHP ideri Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu’nun 29 Ocak 2013 Salı günü yaptığı grup toplantısındaki
açıklamalarına dönüyorum
Sayın Kılıçdaroğlu Çine yaptığı seyahatle
ilgili olsa gerek ki, kendisine sorulan Şanghay Örgütlenmesine girmek istiyor
mu sunuz, ya da, bu konuda ne düşünüyorsunuz sorusuna cevaben şöyle dedi:
O zaman NATO ne olacak? Biz yüzümüzü
Batıya döndük, o zaman Avrupa Birliği ne olacakdedi
Bu gibi ifadelerden, Sayın
Kılıçdaroğlu’nun, aslında Amerika Birleşik devletlerine kuvveti bir mesaj
vermek isteği, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’dan daha Amerikancı olduğunu
anlatmak istediği sonucunu çıkarabiliriz
Ben şu hususu özellikle belirtmek
istiyorum:
Eğer siyasetçiler her 2 tarafa da, eşit
mesafede olsalar, Türkiye’nin hak ve menfaatlerini ön plana çıkarsalar, daha
doğru olur. O zaman Halkımızdan da, daha fazla destek görürler. Tek yanlı
açılamalar, hem kendilerini zora sokuyor, hem de Ülkemiz adına zarar veriyor.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun Sayın Hüseyin
Aygün gibi saplantıları olan aşırı uçlardaki bazı insanları aday gösterip,
onları Melis’e sokmasını, hatta bu gibilere parti yönetiminde önemli görevler
vermesini, tesadüfi gelişmeler olarak kabul edilemez
Sayın Birgül Ayman Güler Hocaya
yüklenilmesini de, bu kapsamda değerlendirmek daha doğru olur.
Peki, TR705 kodu ile,CİA’nın Strafor
diye adlandırılan bağlı bir kuruluşun
hesabına çalıştığı,basında da yer alan, ve bunu inkar da etmeyen Sayın
Sezgin Tanrıkulu’nun deşifre olmasına rağmen, hala CHP Genel Başkan Yardımsı
Makamında tutulmasına ne demeli!?... Bütün bunlar,sorgulaması gereken önemli
hususlar
Sayın Birgül Ayman Güler’i de yalnız
bıraktığına göre, Sayın Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına niçin getirildiğinin
de, sebebi anlaşılmış oluyor.
Böylesine karmaşık hesabın içinden
çıkabilmek için, bazı Milletvekillerinin partilerinden istifa etmeleri, tek
çözümmüş gibi gözüküyor
Böyle bir davranış, aslında Milleti aptal
yerine koran siyasetçilerin doğru yola girmelerine, belki faydası olur. Ama
öncelikle Millet kurtulur
Cumhuriyet Halk Partisi CHP’de bireysel
olarak doğru yerde ve doğru zamanda, olumlu yönde çıkışlar yapan
Milletvekilleri, sadece Sayın Birgül Ayman Güler ile de, sınırlı değil.
CHP li çoğu Milletvekilleri,
liderlerinden izin almadan, memleketimizin hayrına gördükleri konularda,
önerilerini, araştırmalarını ortaya koyuyorlar, aynı şekilde eleştirilerini de,
ucu nereye ve kime dayanırsa dayansın, açıkca yapabiliyorlar.
Suriye krizinde sınırımızda ve mülteci
kamplarında yaşananları, en doğru bilgileri CHP Hatay Milletvekilleri sayesinde
duyduk, öğrendik
CHP li bazı diğer Milletvekillerini de,
televizyonlarda, sık sık görüyor ve duyuyoruz. CHP Milletvekilleri, milletçe
direnişimizi ortaya koyan, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları, 10 Kasım
Atatürk’ü anma, 23 Aralık 2012 Sivri çıkartması gibi toplum hareketlerinde, hep
ön sıralarda yer alanlardan biri. Ve kendilerine düşen katkıyı da, koymaya
çalışıyorlar
Eğer CHP Genel Merkezi de ,bir tüzel
kişilik olarak, kendine düşen görevi tam olarak yapmış olsaydı, bu gün Silivri
zindanlarında tutsak olan vatansever Milletvekilleri,Komutanlar,gazeteci ve
televizyoncular, ünlü bilim adamları, hala orada olmayabilirlerdi.
Bazı konularda CHP Yönetiminin duyarsız
kalması, ya da başarısız olmasını, bir operasyonla eski lider Sayın Deniz
Baykal’ın tasfiye edilmesine, onun yerine oturtulan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na
bağlamak daha doğru bir yaklaşım olur.
Böyle bir yönetim değişikliğine bağlı
olarak, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da kendi kafasına uygun kişileri yönetime
getirmiştir. CHP’de ki yönetim değişikliği ile, ulusalcıların tasfiye
edildiğini, CHP tabanında huzursuzluk ve oy kaybının yaşandığını
söyleyebiliriz. Tabi ki böyle bir hususun, muhalefete de yeniden bir ayar verme
kapsamında bilerek yapıldığını belirtmiş olalım. Bunu yapan da, AKP’yi kim
iktidar yaptı ise, aynı güç odağıdır
Bu itibarla ben, CHP li bazı
Milletvekillerinin Genel Merkeze rağmen ferdi çıkışlarını, ve görevlerini
yapmalarını çok anlamlı buluyorum. Ama mevcut genel başkan ve parti yönetimi
ile, CHP’nin yükselebileceğini, bir atak yapabileceğini hiç sanmıyorum. İşte
asıl sorun da burada Cumhuriyetin kazanımlarına, Atatürk ilke ve inkilaplarına
bağlı, ulusalcı Milletvekillerinin ne yapabilecekleri hususundaki önerilerii de
bu kapsamda yapmak istiyorum
Sorgulayıcı özelliğinden dolayı olmalı
ki, Cumhuriyet Halk Partisi CHP, çok partili döneme geçmemizden bu yana ,tek
başına iktidar olma şansını yakalayamamış olmasına rağmen, hala dimdik ayakta
durmaktadır. Bu husus, demokrasimiz açısından çok önemli bir kazanım
Ama liderlerine rağmen, diğer siyasi
partilerde, örneğin MHP ve özellikle de iktidardaki AKP Milletvekilleri ile parti yöneticilerinin,
ferdi çıkışlar yaptıklarını, yapabildiklerini pek göremiyoruz .Es kaza bu
partiler seçim barajı altında kalsalar, kolay kolay toparlanamazlar, ya da
dağılır giderler.Bu yaklaşım AKP için çok daha doğru. Eğer AKP Genel Başkanı ve
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan bir tökezlese, AKP silinip gider.
AKP Milletvekillerini bir arada tutan
ise, iktidar tutkalıdır. Ama AKP’nin içinde de, huzursuzluğun ve kıpırdanmanın
olduğunu söylemeliyim Sebebi ise şu: Sadece Milletvekili olmak ve iktidar
olmanın nimetlerinden yararlanmak için, özünde AKP’nin politikalarına
inanmadıkları halde, ses çıkarmayan, Sayın Başbakanı eleştirmeyen bazı
Milletvekillerinin bulunduğunu da, göz ardı etmemek lazım
AKP’ye oy veren çoğu seçmen,
Hükümetin,sözde yürüttüğü Kürt açılımından ve PKK terör örgütü lideri Abdullah
Öcalan ile yapılan görüşmelerden çok rahatsız. Bu gibi uygulamalardan
rahatsızlık duyan, ama Müslüman, Dindar gibi gerekçelerle sadece, Başbakan
Sayın Tayyip Erdoğan’dan dolayı, samimi duygularla oy veren bazı vatandaşlarımızın
da, acaba demeye başladıklarını görüyorum.
Hükümetin, özellikle de, Başbakan Sayın
Tayyip Erdoğan’dan dolayı, AKP’nin oy kaybına uğradığını, ya da uğrayacağını,
bazı AKP Milletvekillerinin de, gördüğü, anladığı kanaatini taşıyorum
Sonra, üst üste 3 defa seçildiklerinden dolayı, bir daha seçime
giremeyecek durumda olan Milletvekili sayısının 200 e yakın olduğu söyleniyor
.Bu konumda olan Milletvekillerinin, iktidarın aleyhine dönen rüzgar ve
şartlardan dolayı, kendilerine güvenli bir liman arayacaklarını da, var
sayabiliriz.Başka önemli bir hususta şu:
Bu gün AKP’nin içinde sayıları 57 yi
bulan, Merkez sağ kökenli Milletvekilinin olduğu söyleniyor. Aslında bu gibi
Milletvekillerinin de uygulanan politikalardan rahatsız olduklarını
söyleyebiliriz.
Tüm bu faktörlerde göz önünde
bulundurulduğunda, AKP’ nin çöküşte olduğunu, kendi içinden de parçalanacağını
söyleyebiliriz. Sonra İktidar – Fetfullah Gülen çekişmesinin olduğunu da, göz
ardı etmemek lazım
Bu itibarla, AKP’den bazı
Milletvekillerinin de, ayrılmayacağını kimse garanti edemez. Ben şahsen, yeni
Anayasanın oylanması aşaması öncesinde, ya da sonrasında, AKP de de, bazı
kopmaların yaşanabileceğini düşünüyorum. Şimdi başlıktaki sorunun cevabına
geliyorum:
Eğer CHP, AKP ya da MHP’den bir grup
Milletvekili, partilerinden istifa edip ayrılırlar ve bir grup gibi hareket
ederlerse, AKP Hükümetinin Türkiye’nin aleyhine yürüttüğü çalışmalara bir set
oluşturabilir, engelleme yapabilirler.Ben bu noktada,CHP,AKP ya da MHP’nin
içinde, bir şeyler yapabilecek kapasitede vatansever yeterli sayıda
Milletvekilinin olduğunu düşünüyorum
Eğer 70-80 kişilik böyle bir grup
oluşursa, Türkiye’de çok şey değişir .Bu sayının daha da, yüksek olacağını
söyleyenler de var.
Toplumda böyle bir çözüm yolunun
dillendirilmeye başlandığını söylemeliyim
İşçi Partisi, CHP li bazı
Milletvekillerinin istifa edip, kendilerine katılacaklarını söyledi ama, ben
böyle bir gelişmenin olacağı kanaatinde de değilim. Ama sonraları belki şöyle
bir gelişme yaşanabilir
CHP’den ayrılacak Milletvekilleri,
sonraları belki DSP’ye katılabilir,
AKP’den ayrılacak Merkez Sağ kökenli
Millevekilleri de, Demokrat Parti’ye geçerek, DP adına bir grup
oluşturabilirler.
Ben şahsen siyasi sebeplerden dolayı,
bözulan dengenin yeniden kurulması için, sol cephede, Demokratik sol Parti
DSP’nin güçlenmesini, sağ cephe de ise, Demokrat Parti DP’nin kendi iç
sorunlarını halledip,siyasal hayatımızda yerini almasının gerektiğine
inanıyorum
Saygılarımla, Anayurt Gazetesi 31 Ocak 2013
Perşembe
***
TÜRKİYE'DE SİYASİ
DENGE NASIL SAĞLANIR?...
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
VATANDAŞLARIMIZ MİLLETVEKİLLERİNE
FAKS ÇEKMELİ YA DA MAİL GÖNDERMELİ
Sevgili Anayurt Okurları, Adalet ve
Kalkınma Partisi AKP'ye oy verenler de dahil, vatandaşlarımızın büyük bir
kısmı, Hükümetin terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan pazarlıkların ortaya
çıkmasından, arkasından BDP li bazı Milletvekillerinin Kuzey Irak'ta Kandil
Dağı'nda PKK'nın 2 Numaralısı Murat Karayılan'ın başkanlığı altında
objektiflere poz vermesine çok öfkeli
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan,
terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerde alınan kararları kimin
sızdırdiğinı bulacağını söylüyor ama, vatandaşlarımız kimin sızdırdığı ile
ilgilenmiyor. Onları ilgilendiren böyle pazarlıkların niye yapıldığı, yapılmak
istendiğidir Halkımızın öfkesi bu yüzden
Sayın Başbakan içerik konusunda bu güne
kadar bir açıklama yapmış değil.Yapacağını da hiç sanmıyorum. Söylediği klasik
sözleri artık herkes biliyor. Akan kanın durdurulması, Analar
ağlamasın…gibi.Vatandaşlarımızın önemli bir kısmı, bu gibi sözlerin bir
aldatmaca olduğunu, yapılmak istenenin, Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik
olduğunu artık anlamaya başladı.Zira yapılan bütün pazarlıklara rağmen, kan da
durmuyor, Analar da ağlamaya devam ediyor
Halkımız aydınlanmaya, bilinçlenmeye
başladı; terörün, teröristlerle müzakere edilerek önlenemeyeceğini örneklerle
gördü ve anladı. Teröristlerle niçin mücadele edilmediği, edilmek
istenmediğinin de, nedenlerini gördü ve anladı
Belli ki Sayın Başbakan, kelime oyunları
ile Halkımızı kandırabileceğini sanıyor. Artık ustalık dönemine geçmiş
olmasının da, bir yarar sağlayacağı kanaatinde değilim
Sanal alemde ki yazışmalardan ve
Halkımızın arasında dolaşırken, Hükümetin açılım- saçılım altında yürüttüğü
faaliyetlerden, Halkımızın çok rahatsız olduğunu gözlemliyorum. Bu itibarla
yazdıklarım, söylediklerim, aynı zamanda bu gözlemlerim ile de ilgili
Sanal alemdeki yazışmalarda, duyarlı ve
vatansever bir çok vaıandaşımız, bu olayların muhataplarına çok kızıyorlar ama,
birileri bir şeyler yapsın diye de, aslında çaresizliklerini de ortaya
koyuyorlar.Yani nasıl bir tepki konulacağı husunda kafalar karışık. Tabiki bu
gibi konularda, benim de fikrimi öğrenmek istiyorlar.Ben de bunun üzerine,
etkin bir çözüm yolu olarak bu başlığı atma gereğini duydum
Sayın Başbakan bu son gelişmelerden önce
de, Türk Milliyetçiliğini de, ayaklarımın altına alıyorum demişti..Böyle bir
yaklaşıma Halkımız büyük bir tepki göstermişti. Henüz bu sözün kızgınlığı
geçmeden, bu sefer de, İmralı Adası’nda terörist başı Abdullah Öcalan ile
yapılan malum pazarlıkların detayları ortaya çıktı. BDP li Milletvekilleri
Kandil’de PKK’nın2 Numarası Murat Kara Yılan’la buluştu. En son gelişme de,
PKK’nın 2 yıldır Kandil’de esir tuttuğu asker ve sivil tutsaklar serbest
bırakıldı.
Ard arda yaşanan bu gelişmelerden
Halkımızın nezdinde puan kaybettiğinin Sayın Başbakan da farkında.Böyle zor
durumlarda Sayın Başbakan’ın sürekli anketler yaptırdığı bilinen bir husus.Ama
vatandaşlarımızın rahatsızlıklarını ve önerilerini doğrudan Milletvekillerine
faks çekerek, ya da mail göndererek ortaya koymaları, firmaların anket yapmalarından
daha etkili, daha kestirme bir yoldur.Ben böyle bir metot ta, vatandaşlarımızın
ne yazabilecekleri hususunda bir şeyler söylemek istiyorum
Yaşanan gelişmeleri üst üste koyduğunuz
zaman, her şeyin bir plan dahilinde yürütüldüğü anlaşılıyor.
Son halkanın ise, bir Anayasa
değişikliği ile, bölünmeye zemin hazırlanmak olduğu , görülmeye anlaşılmaya
başlandı Ben şahsen bu konularda çok yazdım Şimdi vatandaşlarımızın
Milletvekillerine faks çekmeleri, ya da mail göndermeleri konusuna geliyorum
AKP Hükümeti ve özellikle de Sayın
Başbakan, Halkımızın rahatsızlığına, hassas olduğu konulara, tepkisine kulak
kapatmak istiyorsa, ya da bu gibi hususları hafife alıyorsa, almak istiyorsa,
bu kendilerinin bileceği bir iş. Ama bu gibi hususların mutlaka siyasal bir
sonucu olacağı kanaatindeyim
Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan da
dahil, tüm Milletvekilleri Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve beraberliğini,
koruyup kollamak, bu konuda gereğini yapmakla yükümlüdürler. Ayrıca bu gibi
konularda Anayasaya bağlılık konusunda, namus ve şerefleri üzerine yemin
etmişlerdir .Dolayısı ile, bu işin muhatapları görevini yapmıyorsa, iş Millete
düşüyor demektir.
Sorunun çözümü büyük ölçüde AKP Milletvekillerinin tutum ve
davranışlarına bağlı. AKP li Sayın Milletvekilleri, Sayın Başbakan’ın
düşüncelerine tamamen katılmasalar bile, Milletvekili seçilebilmek, bir Bakan
olup hizmet verebilmek adına, AKP saflarında yer almış olabilirler. Bu hususu
fazla yadırgamıyorum. Örneğin bu gün AKP’nin içinde 57 Milletvekilinin Merkez
Sağ kökenli olduğu biliniyor. Başta bu gibiler olmak üzere, tüm
Milletvekillerinin, Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğünün koruması
hususunda görevlerini yapmaya davet ediyorum. Ve Sayın Milletvekillerinin
görevlerini yapmalarını bekliyorum Kestirme yoldan önerim şu:
Eğer AKP li bir grup Milletvekili
örneğin, Merkez Sağ kökenliler AKP den istifa edip bağımsız kalırlarsa, sorun
kendiliğinden çözülür. Böyle bir durumda, Anayasa çalışmaları, daha oylamaya
geçilmeden gündemden düşer. Ve diğer bütün önemli konuları salim kafa ile
düşünmek için bir zemin de hazırlanmış olur. Böyle bir husus, Türkiye’nin
normalleşmeye geçmesi için de, bir başlangıç olur.
Şimdiki hali ile de, yeni Anayasanın
oylanmasında, referanduma sunabilme şartı olan 330 kabul oyunun sağlanamayacağı
anlaşılıyor.
Eğer Milletvekilleri, gerçekten Milletin
vekili ise, nasıl seçilmiş olurlarsa olsunlar; özellikle zor zamanlarda
Milletin sesine kulak vermelidirler.
Eğer bir grup Milletvekili AKP’den
istifa etmezse, oylamada red oyu kullanmalı, böylece bölünmenin önüne
geçmelidirler.
Şimdi vatansever ve duyarlı
vatandaşlarımızın, faks, ya da mailde ne yazacakları hususuna geliyorum
Eğer bu gibi vatandaşlarımız,
Milletvekillerine çekecekleri faks, ya da gönderecekleri mailde;
rahatsızlıklarını ortaya koyduktan sonra, ya Partilerinden istifa etmeleri, ya
da Anayasa oylamasında red oyu
kullanmalarını, özellikle vurgulamalıdırlar.Bu konuda duyarlı vatandaşlarımızı
da, görevlerini yapmaya davet ediyorum
Sayın Milletvekillerinin Meclis’teki faks
numaraları ile, mail adreslerinin bir şekilde öğrenilebileceğini belirtmek
istiyorum
Burada şu hususu da, özellikle vurgulamak
istiyorum:
Benim hiçbir Siyasetçiye karşı, kişisel bir
kinim ya da bir hesabım yok. Olamaz da zaten. Görevini yapmak isteyen,
gidişattan Türkiye adına kaygı duyan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak
yazıyorum, bütün bunları.
HALKIMIZ AÇ, GÜVENLİĞİMİZ TEHLİKEDE:YENİ
ANAYASA ÖNCELİKLİ SORUNUMUZ DEĞİL.
Halkımız, elektrik, su doğal gaz gibi temel ihtiyaç maddeleri ile,
yemeye içmeye doğru dürüst para yetiştiremiyor. Oy avcılığı ile, yeşil kartın
yaygınlaştırılması sonrasında, Sosyal Güvenlik Kurumu SGK’dan maaşlarını alan
Memur, İşçi, ya da Bağ Kurluların sağlık hizmetlerinden yararlanmalarında katkı
payı adı altında yapılan kesintiler nedeni ile, bu gibi emeklilerin aldığı maaş
kuşa döndü. Emekliler geçinemez oldu. Çalışan insanlarımız da öyle
Çalışan, ya da emeklilerden önceki
Hükümetler zamanında sağlık hizmetleri için katkı payı adı altında para
kesilmiyordu. Bu iş, AKP zamanında başladı.Aslında bu gibi kesintilerin
yapılmaması lazım.En azından bu konuda muhalefetin kafa yorması, Hükümeti
sıkıştırması lazım.Bu gibi konularda, gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar
da,araştırılmalı, en uygun çözüm ortaya konulmalıdır..
Ben enerji uzmanı bir Makine Yüksek
Mühendisiyim .Enerji Bakanlığı Termik Santraller İşletme ve Bakım Dairesi
Başkanlığı EÜAŞ Genel Müdürlüğü’nden emekliyim.Hayatım termik santrallerde ve
kömür ocaklarında çalışma ve araştırmalarla geçti. Araştırmalarım kitaplara
girdi Bilgi ve tecrübelerimi televizyonlarda ve Köşemde Halkımızla paylaştım
Israrla elektrik birim fiyatlarının minimum % 50 ucuzlatılabileceğini
söylüyorum. İspanya, Portekiz, Fransa Türkiye’den 2500-3000 Kilometre daha
uzakta olmasına rağmen onlar, aynı Rus doğal gazını bizden daha ucuza
kullanıyorlar Aslında bu bir skandal Bu bilgileri 24 Nisan 2012 de Halk TV’de
söyledim. Bu bilgilerin toplumda büyük bir kabul gördüğünü, program sonrası
bana açılan telefonlardan ve gönderilen maillerden anladım. Ama bu bilgilerden
yeterince yararlanıldığını ve gereğinin yapıldığını maalesef söyleyemeyeceğim.
Buna başta Hükümet Yetkilileri, Muhalefet Partileri, Sivil Toplum Örgütleri de,
dahil. Halkımızın kendi sorunlarına sahip
çıkmadığı da, işin ayrı bir
boyutu. Bu sorun mutlaka aşılmalı.
Bu gibi durumlarda da
eğer;vatandaşlarımız yollara dökülmese alanları doldurmasa bile, en azından,
Milletvekillerine ve Hükümeti idare edenlere faks ve mail göndererek,
uygulamayı protesto edebilirler. Eğer Halkımız, böyle durumlarda tepkisini
demokratik haklarını, en azından bu şekilde kullanırsa ve bu katılım yüksek
olursa, Siyasiler bunu mutlaka dikkate alır,almak zorundadır. Eğer dikkate
almazlarsa, Halkımız onları seçimlerde deliğe süpürmesini de, bilmelidir
Türkiye’yi idare etmekte olan AKP
İktidarının bilgisizliği, beceriksizliği, ya da kendi siyasal çıkarları uğruna
Ülkemizi bölünmenin eşiğine getirmiş olmasından kurtarrmanın en kestirme yolu,
başlıkta da vurguladığım üzere, Halkımızın memnuniyetsizliklerini gelişen
iletişim imkanlarından yararlanarak özellikle de AKP Milletvekillerini faks ,
ya da mail yağmuruna tutarak ikaz etmeleri, en kestirme yoldur
Halkımız unutmasın ki, siyasi
iktidarlar, Türkiye’nin sorunlarını çözmek için sizlerden oy istemişlerdir. Ve
sorunları çözmekle yükümlüdürler İnsanları azarlamakla, ya da kömür, yiyecek,
içecek gibi ihtiyaç maddeleri dağıtmakla, ya da nakti yardım yapmakla iktidar
olunamayacağını herkes bilmeli, anlamalı Bu gibi siyasetçilerin söylem ve
eylemlerine asla itibar etmemeli…
Halkımızın muasır medeniyetler seviyesine
çıkmasında esas olan husus, insanlarımıza balık vererek, onları hazıra
alıştırmak, onları tembelliğe alıştırmak değildir ve olmamalıdır da Esas olan,
insanlarımıza iş imkanları yaratmak, onlarıa kendi ayaklarının üstünde nasıl
duracağının yollarını göstermektir
Hükümetin Suriye konusuna balıklama
atlaması sonucu, bütçe açığı da patladı. Açık kendi vatandaşlarımızdan zam yolu
ile kapatılmaya çalışılıyor. Yaşam şartları tahammül edilemez bir hal aldı.
Suriye konusu sırtımızda büyük bir
kambur. Şu anda Türkiye’deki Suriyelilerin sayısının 500 Bin olduğu
söyleniyor.Bunların masrafı, halkımızdan toplanan vergilerle, yapılan zamlarla
karşılanıyor. Türkiye’yi Suriye krizine bulaştıran Amerika Birleşik
Devletleri’nin, ya da Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın yaptığı parasal katkı,
Türkiye’nin yaptığının yanında, Devede Kulak misali olduğu söyleniyor. Ne biçim dış siyaset bu. Bu hususu herkesin
görmesi anlaması lazım
Sayın Başbakan’ın Suriye konusuna
balıklama atlaması ile, Rusya ve İran gibi komşularımız ile de ilişkilerimiz
bozuldu .Bu bozulmadan ticari ilişkilerimiz
de zarar gördü, gelirlerimiz azaldı. Bu gibi hususlar da, bütçenin açık
vermesinde önemli bir faktör
Malatya Kürecik’ te kurulan Amerikan
radar üssü ve Patriot füzelerinin Türkiye’de konuçlanması ile, Rusya ve İran’ı
da karşımıza aldık, güvenliğimizi tehlikeye soktuk Tabi ki buna komşumuz olmasa
da, Çin, Hindistan, Türki Cumhuriyetleri
gibi, Rusya, İran gibi, Şanghay
grubuna dahil olan siğer devletleri de karşımıza almış olduk
Suriye sınırımızda, sınır güvenlik
hizmetlerinin azaltılması, ya da sınırımızın tamamen boşaltılması neticesinde,
Türkiye yol geçen hanına döndü, terör faaliyetleri artı.
Güney sınırımızda ki yerleşim yerlerinde
yaşayan vatandaşlarımızın can güvenliği kalmadığı, huzurlarının bozulmasından
başka, Suriye ile ticaretimizin sıfırlanması ile, hem oradaki vatandaşlarımızın
işleri bozuldu, hem de Türkiye’nin ekonomisinin bozulmasına neden olundu
Malatya- Kürecik’te ki Amerika Birleşik
Devletleri’ne ait radar üssü ile sözde Türkiye’yi koruma adına getirtilen ve
Türkiye’de konuçlandırılan Patriot füze bataryaları ile, bunları çalıştıracak
personelin Türkiye’de görev yapmaları hususunda önce Meclis’ten onay alma gereği bile dutulmadı
Patriot bataryalarının bedelleri ile, bu
bataryaları çalıştıracak personelin masraflarının da, Türkiye tarafından
karşılanacağı söylendi
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’a
süikast yapılacak iddiaları ile,Türkiye’nin savaş pilanlarının bulunduğu kozmik
odaya girildi
Sonrasında bu planlar ortaya saçıldı.
İlgisiz insanların, ya da düşmanlarımızın eline geçti.
PKK ile mücadele eden Komutanlar, ünlü
bilim adamları, 4 Milletvekili ve çok sayıda Gazeteci de, hala içeride.
Siyasal hesaplar uğruna TSK’nın
vatansever değerli komutanları Amerika Birleşik Devletleri karşıtı oldukları
için tasfiye edildi. Orduya komuta edecek tecrübeli komutan kalmadı
100 Kadar savaş pilotunun Türk Silahlı
Kuvvetlerinden ayrılmalarına zemin hazırlandı.
Şu anda Deniz Kuvvetlerine Komuta edecek
Bahriyeli Komutanın kalmadığı da söyleniyor.
Eğer bir savaş çıksa, nice olur halimiz.
Ve en önemlisi Başbakan Sayın Tayyip
Erdoğan, BOP Eş Başkanı olduğunu, her vesile söylüyor.
Sayın Başbakan’ın başta Amerika Birleşik
Devletleri olmak üzere yabancı
devletlere ne gibi taahhütlerde bulunduğunu bilmiyoruz Bu husus öncelikle
soruşturulmalıdır.
16 Adamız 2004 ten itibaren, Yunanistan
tarafından işgal edildiği söyleniyor. Ama iktidar, muhalefet Milletvekillerinin
soru önergelerine cevap bile vermek istemiyor.
Bu hususların çoğunu daha önceleri de
yazdım, şimdi tekrar vurgu yapmış oldum
Bu itibarla şu anda Türkiye’nin acil
sorunu, yeni bir Anayasa değildir.Acilen yapılacakları yukarıda
sıraladım,Halkımıza saygılarımla arz ediyorum.
Anayurt Gazetesi
17 Mart 2013 Pazar
***
TÜRKİYE'DE SİYASİ
DENGE NASIL SAĞLANIR?...
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
BİR BRAVA DA;CHP TUNCELİ
MİLLETVEKİLİ KAMER GENÇ'E
Sevgili Anayurt Okurları CHP İzmir
Milletvekili Prof Dr. Sayın Birgül Ayman Güler'in Türk Ulusu ve Üniter yapımıza
vurgu yaparak, ön plana çıkaran ve bazı çevrelerin tepkisine neden ola malum
sözlerinden sonra, aradan çok geçmeden bu defasında da,CHP Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç,
Meclis'te başka önemli bir konu da çıkış yaptı Yunanistan'ın Ege ve Akdeniz'de
bulunan 16 Adamızı işgal ettiğini söyledikten ve bu konu da bazı bilgiler
verdikten vebazı eleştirilerden sonra, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan'a hitaben
şöyle dedi:
İmralı Adası'ında, Abdullah Öcalan'a
tahsis ettiğin gemiyi bize tahsis et de, Yunanlıların işgal ettiği adalarımıza
bir gidelim ;durumu yerinde tespit edelim gibi şeyler söyledi.
Tabi ki, böyle bir söze kimse tepki
göstermemiş olsa bile, böylesine önemli bir konu da, eğer işin takipçisi
olunursa, Hükümeti çok zora sokacak gelişmeler yaşanabilir, hatta Hükümet
istifa etmek zorunda bile kalabilir
Böylesine önemli bir konuyu gündeme getirmiş olmasından dolayı, eminim
ki, Hükümet Yetkilileri sayın Kamer Genç'e çok kızmışlardır. Ve muhtemelen
şöyle demişlerdir:
Abdullah Öcalan'la, diğer PKK lılarla,
müzakerelerin, pazarlıkların son süratle yapıldığı bir zaman da, bu gibi gündem
dışı konuların gündeme getirilmesi ve pişmiş aşa su konmasının şimdi zamanı mı
demişlerdir.
Hükümet Yetkilileri kızmış olsalar
bile yerinde ve zamanında yapılan bu çıkışından dolayı, bu haberi duyan, okuyan
vatansever vatandaşlarımız, Sayın Kamer Genç'e hak vermişler ve teşekkür
etmişlerdir. Bu vesile ile ben de, Sayın Kamer Genç'i kutluyorum ve bravo diyorum
Zira bu konu, Abdullah Öcalan ve
diğer PKK lılarla yapılan görüşmeler ve pazarlıklar ile, yine bölücü bir
Anayasa yapmaya yönelik çalışma ve pazarlıklardan daha önemlidir, daha acildir.
İyi ki, CHP li Milletvekilleri var Önemli
konularda doğru bilgileri genelde onlardan alıyoruz, doğru yerde ve doğru
zamandaki önemli çıkışları da, yine onlardan görüyoruz. Eğer CHP Genel Başkanı
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile, onun yönetime getirdiği Yöneticiler de, Sayın
Birgül Ayman Güler, Kamer Genç ve bu gibiler paralelinde olsalar, CHP nin
misyonu çizgisinde olsalar, her halde, AKP ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan,
şimdiki gibi öyle kolay hareket edemezdi. Kıssadan Hisse ile söylemek istediğim
husus şudur.
16 Adamızın Yunanlılar tarafından,
2004 ten itibaren işgal edilmiş olması ve Hükümetin bu konuda bir şey
yapmaması, hatta unutturmaya çalışması, son derece vahim bir olaydır. Bu husus,
topraklarımızın yabancı bir devlet tarafından işgal edilmiş olmasının dışında,
şimdi ve ilerde güvenliğimizi tehlikeye sokacak, Ege ve Akdeniz'deki hak ve
menfaatlerimizi ciddi bir şekilde, tehlikeye sokacak konulardır.
Bu itibarla, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Türkiye'nin bölünüp parçalanması ile sonuçlanacak yasal çalışmalarla
meşgul olmak yerine, öncelikle bu gibi konularla ilgilenmelidir.
Eğer, isimlerinden saygı ile, övgü ile
bahsettiğim bu CHP li Milletvekilleri gibi, diğer tüm Milletvekilleri de
görevlerini yapar ve ettikleri yemine sadık kalırlarsa, Adaların nasıl işgal
edildiği bütün yönleri ile araştırılabilir ve bunun gereğini yapmak daha kolay
olur
Böyle bir husus, Hükümeti çok rahatsız
etse bile, bundan böyle Hükümet herkesin gözünün içine baka yanlış işler
yapmaya devam edemez. Böyle bir husus, Yetkililerin belki kendilerine
gelmelerine de, vesile olur.
EĞER SİYASETÇİLER, KENDİ İÇ
SORUNLARIMIZ HAKKINDA YABANCI DEVLETLERİN GÖRÜŞÜNÜ ALMAK, YA DA ONLARI BİLGİLENDİRMEK GEREĞİNİ DUYUYORLARSA;
SORUNLARIN KAYNAĞI ANLAŞILMIŞ DEMEKTİR.
Burada 2 hususa dikkat çekmek istiyorum.
Birinci husus; Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, her vesile BOP Eş Başkanı
olduğunu söylüyordu. Bizim gibiler bunun ne anlama geldiğini biliyordu ama,
AKP’ ye oy veren çoğu sade ve saf vatandaşımız, bu BOP Eş Başkanlığı’nın
Türkiye’nin yararına bir şey olduğunu zannediyordu. Ama zaman içerisinde,
uygulamaların ve bazı gelişmelerin de işığı altında, böyle bir şeyin
Türkiye’nin yararına olmadığını, bu gibi vatandaşlarımızın bir kısmı da gördü
ve olup bitenleri anlamaya başladı
Bu çerçevede Başbakan Sayın Tayyip
Erdoğan, Oslo’da PKK Önderleri ile gizli yapılan görüşme ve pazarlıkların
deşifre olmasından sonra, bu görüşmeyi gündeme getirenlere şöyle diyordu: İspat
edemeyen alçaktır, şerefsizdir.
Gün geldi, bu görüşmeler ve pazarlıklar
gizlenmeden, saklanmadan doğrudan yapılmaya başlandı. Ve Sayın Başbakan Oslo’da
daha önce yapılan gizli görüşmeleri de bu arada itiraf etti
Peki, iddiaların doğru olduğu, Sayın
Başbakanın itirafları ile de, doğrulandığına göre; acaba Sayın Başbakan
muhataplarından bir özür dileme gereğini duydu mu? Hayır.Hukuki bir müeyyide
uygulandı mı, hayır!. Bu gibi şeyler ancak Türkiye’de olur.
Peki mevcut durum bu ise,Sayın
Başbakanın Anayasa hazırlanması gibi ciddi bir konuda, yapmak istediklerinin
doğru olduğuna nasıl inanacağız.?...
Şimdi, Abdullah Öcalan ile İmralı
Adası’ında ki görüşme trafiği son sürat devam ediyor. Barış ve Demokrasi
Partisi BDP Milletvekilleri, İmralı’ya gidebilmek için, sıraya girmiş durumda.
İmralı Adası’na yapılan
ziyaretlerin,yapılan görüşmelerin asıl amacının ne olduğunu biliyoruz Asıl
amacın Türkiye’yi bölüp parçalamaya çalışan, bir Anayasa suçu işleyen terörist
başı Abdullah Öcalan’ı barışın sağlanması, terörün durması için tek umutmuş
gibi gösterip parlatmak, sonrasında ev hapsine almak, nihayetinde de, bir af
ile serbest kalmasını sağlamak ve bir lider olarak Meclis’e sokmak.Yapılmak
istenen şey, aslında bu!...
Tüm bu girişimler ve yapılmak
istenenlerle, bir Anayasa suçu işlendiğini, işlemeye devam edildiğini, burada
tekrar hatırlatmış olalım
Ortaya çıkan yol haritası konusunda,
daha önceleri Amerikalılarla görüşüldüğü de, deşifre olmuştu.
İmralı’ya yapılan ziyaretlerin
sıklaştırılması ve Anayasa çalışmalarının Mart ayında sonuçlandırılması gibi
ısrarların da, bir planın parçası olduğu, ısrar edenin de, aslında Amerika
Birleşik Devletleri olduğu anlaşılıyor.
Aslında Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın
Amerika’ya her gidişinde bu gibi konuların konuşulduğu biliniyordu. Şubat
ayında, bir ziyaretin daha gerçekleşeceğini, önceden duymuştuk.
Yapılması beklenen bu ziyaret de,
Abdullah Öcalan’la yapılan temaslarda gelinen nokta ile, yeni bir Anayasa
hazırlanması konusunda gelinen nokta gibi hususların masaya yatırılacağını
söyleyebiliriz. Demek istediğim husus
şudur.
Eğer Siyasetçiler, Türkiye’nin iç
sorunlarını yabancı bir devletin istekleri doğrultusunda çözmeye
çalışıyorlarsa, onlara danışıyorlarsa, gelişmelerin, yapılmak istenenlerin
hayrımıza olmayacağını bilmek gerek. Bu notada, bu gibi siyasetçilerin,
Halkımızdan bir şeyleri saklamaya, gizlemeye çalıştıklarını söyleyebiliriz.
İkinci husus ta şu: Ana muhalefet lideri
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun da, Amerika Birleşik Devletleri tarafından
desteklenip, bir amaç doğrultusunda CHP’nin başına getirildiğini tahmin
ediyorduk; son gelişmelerin ışığı altında bu hususun da, doğru olduğunu gördük
ve anladık.
Sayın Kıçdaroğlu İlgiltere’ye yaptığı ziyarette, İngiliz
Parlamentosunda ki konuşmasında; yeni Anayasa konusunda, AKP ile çoğu konuda
anlaştık dedi. Türkiye’nin yönünün Batı olduğuna vurgu yaptı ve Avrupa Birliği
konusunda Türkiye’ye yardımcı olunmasını talep etti Peki şimdi soru şu:
Amerika Birleşik Devletleri, ya da İngiltere’yi
idare edenler, yapacakları Anayasa konusunda ve başka konularda, gelip bize mi
danışıyorlar?...
Bu gibi insanların siyasette tepe
noktalarına gelmesinde, Halkımızın kandırıldığını söyleyebiliriz.Bu hususu
şöylede özetleyebiliriz: Takke Düştü, Kel Göründü
Ama önemli olan, bundan sonra ne
yapılacağıdır.
Bu itibarla şu sonucu söyleyebiliriz:
Türkiye’nin her konuda ki sorunlarını yabancı bir devlete anlatmak, onlardan
görüş, ya da direktif almak gerektiğini hisseden, ya da zorunda olan
siyasetçiler, hele lider konumunda iseler, ya da Hükümeti idare ediyorlarsa,
derhal görevlerinden istifa etmelidirler.
Sadece lider konumunda olanların değil,
daha alt kademedeki siyasetçilerin, ya da Devletin önemli kurumlarının başında
bulunan bazı bürokratların, örneğin Anayasa Mahkemesi Başkanı, ya da Polis
Teşkilatının başı gibi kişilerin de, kendi sorumluluk alanı dahilindeki
konularda, başta Amerikalılara bilgi verdikleri hususu, daha önceleri
Basınımızda yer alan konular. Ama bu gibi suç teşkil eden, ya da doğru olmayan
konularda, bu gibi fiilleri işleyen yetkililer, Türkiye’de maalesef istifa etme
gereğini duymuyorlar. Meclisimiz, ya da Halkımız, bu konularda maalesef,
görevini de yapmıyor Ama yapmalılar
Gelişmiş ülkelerde bu gibi fiilleri
işleyenler, deşifre oldukları zaman, kendiliklerinden istifa ederler.
Etmezlerse, Meclisleri gereğini yapar, eğer Meclisleri görevini yapmaz ise, o
zaman da, halk ayaklanır.
Türkiye’nin bölünme noktasına gelmiş
olması da, bu gibi siyasetçiler sayesinde olmuştur
Gelişmiş ülkelerde sadece bu gibi
konularda değil, kendisinin başarısız olduğuna inandığı dururmlarda,
kendiliğinden istifa eden siyasetçilere de rastlamak mümkün Örneğin Rusya’nın
eski devlet başkanlarından Boris Yeltsin gibi.
Gelişmiş ülkelerde eğer bir başbakan bir
iddia karşısında, bizde olduğu gibi, önce ispat edemeyen alçaktır, şerefsizdir
dese, sonrasında iddianın doğru olduğu ortaya çıkınca, işi pişkinliğe vurup
itiraf etmesi,hatta işi daha da ileri götürmesi durumunda, ya da, halkını
azarladığı, hakaret ettiği durumlarda,bir başbakan asla görevde kalamaz.
YENİ BİR ANAYASA HAZIRLAMA ÇALIŞMALARI
DERHAL RAFA KALDIRILMALIDIR.
Sayın Başbakanın söyledikleri ve yapmak
istedikleri deşifre olduğu gibi, yeni bir Anayasa hazırlanmasını isteyen, şu
tarihe kadar yapılmasını istiyorum diyenin de, Amerika Birleşik Devleri olduğu
da, artık deşifre olmuştur.
Anayasanın değiştirilemez,
değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinin değiştirilmesini isteyenin de,
yine Amerika Birleşik Devletleri olduğu da, deşifre olmuştur; anlaşılmıştır.
Amaç Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter
yapısını bozmak, eyalet sistemine geçmesini sağlamak, sonrasında Türkiye
Cumhuriyeti’ni bölüp parçalamak.
Dolayısı ile, sözde demokratikleşme adı
altında yapılmak istenen Anayasa, bir bölünme Anayasasıdır. Ve Böyle bir
Anayasa hazırlanması, Halkımızın talebi de, değildir. Bu itibarla, bu yöndeki
çalışmaların derhal durdurulması, rafa kaldırılması gerekir.
Referanduma sokulmasına bile, gerek yok.
Hatta bu husus ta engellenmelidir.
Halkımızın büyük çoğunluğu aç ve perişan
iken, işsiz iken, bize bir fayda sağlamayacağı anlaşılan bölücü bir Anayasanın
referanduma sokulup, milyarlarca para sarf etmeye de hiç gerek yok.
Öyle anlaşılıyor ki,AKP li
Milletvekillerinin arasında da,bu konuya muhalefet eden, hassaslık gösteren
epeyce Milletvekili var.Bu sayının 40 kadar olduğunu söylüyorlar ama, gerçekte
muhalif Milletvekili sayısının 68 olduğunu iddia edenler var..
Ben önceki yazımda, AKP nin içinde
sadece 57 Merkez Sağ kökenli Milletvekilinin bulunduğunu yazmıştım. Dolayısı
ile 68 rakamı daha doğru imiş gibi gözüküyor.
1 Mart 2003 tezkeresi, bütün zorlamalara
rağmen, nasıl ki Meclisten geçmedi ise ,Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın
geçmesini hayal ettiği yeni Anayasa da, Meclisten geçmeyebilir. Böyle bir
husus, Dimyad’a Pirinçe Giderken, Evdeki
Bulgurdan Olmak diye de yorumlanabilir. Sayın Başbakanın bu ihtimali göz ardı
etmemesi gerekir.
Anayasa, milli mutabakat metni dir diye
de, özetlenebilir. Ama durum bu iken,CHP ve MHP’nin Anayasa oylamasında, AKP’ye
destek vermeyecekleri anlaşılmaktadır.Bundan dolayı Başbakan Sayın Tayyip
Erdoğan, BDP ile anlaşacaklarını söyledi. BDP Yetkilileri bu işbirliğine karşı
olmadıklarını da, açıkladı. Bu noktada, BDP ve onunla işbirliği konusunda biraz
durmak istiyorum
Barış ve Demokrasi Partisi BDP, her
fırsatta PKK terör örgütünü destekliyor ve PKK bizim silahlı örgütümüzdür
diyor.
PKK, Türkiye’yi bölüp parçalamaya
çalışıyor. BDP ‘de bu konu da bastırıyor, bölücü, parçalayıcı yönde tekliflerde
bulunuyor.
İmralı’da Abdullah Öcalan ile başlatılan
süreçte ve deşifre olan, daha önceki Oslo’ da PKK- Hükümet görüşmelerinde,
yapılan pazarlıklarda, işin içinde yine BDP’’nin de olduğu anlaşılıyor.Eğer
mevcut durum bu ise;yeni Anayasayı, BDP’nin desteği ile referanduma götüreceğiz
demek, Türkiye’nin bölünüp parçalanması konusunda Adalet ve Kalkınma Partisi
AKP,Barış ve Demokrasi Partisi BDP ile anlaştı demek. Bu noktada şu soruyu
soralım:
Sadece Dindar göründüklerinden dolayı
AKP’’ye oy veren aslında iyi niyetli, saf ve sade vatandaşlarımız ve onların
seçtikleri Sayın Milletvekilleri,kökü dışarıda olan ve Türkiye’nin bölünüp
parçalanmasına neden olacak böyle bir Anayasaya oy verecek mi siniz,yoksa,
AKP’den istifa edip, oynanmak istenen böyle bir oyunu bozacak mı sınız!?...
Bu arada yeni bir Anayasa yapılmasının,
ayrı bir yolu yöntemi olduğunu, bu yol ve yöntemi AKP’nin uygulamak istemediğini,
işi oldu bittiye getirmek istediğini belirtelim.
Ayrıca AKP’nin, Anayasanın temel
hükümlerinden Laikliği söylem ve eylemleri ile ihlal ettiği noktasında, AKP’yi
kapatma davasında, Anayasa Mahkemesinin gerekçeli bir kararı olduğunu,
kapatılma noktasında;topun direkten döndüğünü, AKP’nin sadece para cezası ile,
kurtulduğunu belitmiş olalım.Böyle bir kusur ortada iken, AKP’nin yeni bir
Anayasa yapmak istemesi, bu konuda dayatması, muhalefet partileri CHP ve MHP’ye
meydan okuması da, hukuki açıdan yetersizliğin,ehliyetsizliğin başka bir
boyutu.
Bu itibarla böyle bir ortamda, AKP ile
yeni bir Anayasa hazırlamak, Türkiye’ye faydadan çok, zarar getirir. Bu nedenle
yeni bir Anayasa hazırlama çalışmaları, şimdilik rafa kaldırılmalıdır
Saygılarımla..
(Anayurt Gazetesi
19 Şubat 2013 Salı)
biz pluto güven şirketiyiz,% 3 faiz oranında kredi sunuyoruz. kredi arıyorsanız, daha fazla bilgi için bize ulaşın.
YanıtlaSile-posta: plutocreditfinancier@gmail.com
Whatsapp: +1 (847) 453 9904