BU İŞ BÖYLE DEVAM EDEMEZ-1
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili
Anayurt Okurları,bu gün, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP İktidarı sayesinde,
Suriye krizi ile gelinen son noktayı, sözün bittiği yer olarak tanımlaya
biliriz
Zira,
Suriye krizine bulaşmamamız, doğrudan müdahil olmamamız konusunda, ben ve benim
gibi ulusal menfaatlerimizi ön planda tutan yazarlar tarafından sıkça dile
getirildi, televizyon programları yapıldı.Bu yöndeki aydınlatma çalışmalarına
bazı Milletvekilleri de katıldı. Sivil Toplum kuruluşları da bu gibi
çalışmalara katıldı, destek verdi; Hükümeti uyarmaya çalıştı. Ama ne var kl,
İktidar Partisi, Toplumun önemli bir kesiminin uyarılarına, tepkilerine
kulaklarını tıkadı, bildiği yolda devametti
Önceden
PKK Terör Örgütü ile, daha ziyade Kuzey Irak sınırında mücadele ediyorduk,
şimdi birde Suriye sınırında mücadele etmekle karşı karşıyayız.
Suriye
sınırımız, Irak sınırından çok daha uzun. 877 Kilometre. PKK bu mesafede
yapılanmış durumda. Yani şimdi işimiz eskisinden daha zor.
Orta
Doğudaki ve bizdeki karışıklıkların Büyük Orta Doğu Projesi BOP kapsamında
yürütüldüğü, bölünmüş haritalarla anlatılmaya çalışıldı. Bu projenin sahibi
Amerika Birleşik Devletleri idi. Ve Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan da her
fırsatta bu projenin Eş Başkanı olduğunu söylüyordu.
Suriye de
bir karışıklık çıkarmanın asıl amacının, Türkiye- Suriye sınırında Kürtlerin kontrolünde bir tampon bölge
oluşturmak, sonrasında ise, Kuzey Irak ta oluşturulan Mesut Barzani nin Özerk
Kürt Bölgesini, oluşturulan bu koridor sayesinde Akdeniz e bağlamak, snrasında
Türkiye den, İran dan ve Suriye den de toprak parçası kopararak Büyük Kürdistan
Devletini kurmak!...
Bu hususlar
da tekrar tekrar anlatıldı, yurgulandı. Ama değişen bir şey olmadı, Hükümet ve
özellikle de Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, bütün söylenenlere kulaklarını
kapadı ve bildiğini yapmaya devametti. İşte bu nedenle, başta Suriye Krizi
olmak üzere, AKP Yönetimi ile gelinen nokta, sözün bittiği yerdir diyoruz.
Umarım ki, Suriye krizi ile tırmanan
gelişmeleri, bir kazaya, belaya uğramadan, milli birlik ve beraberliğimizi
bozmadan atlatırız.
İşin en
tehlikeli yanı ise şu: Bu gün, TSK
mensubu muvazzaf 68 general ve amiralin, Balyoz, Ergenekon, 28
Şubat Muhtırası gibi nedenlerle içerde, terfisi gelen ve özelliklede çoğu Deniz
Kuvvetleri mensubu 100 kadar Kurmay Albayın tutuklu olduğu söyleniyor.
Uçağımızın düşürülmesi ve sonrasında yaşananlarda da gördük; Türk Silahlı
Kuvvetlerinin özellikle üst düzey kademesinde bir boşluk olduğu anlaşılmıştır.
Durum bu iken, genişleme ihtimali bulunan
Suriye Krizine nasıl doğrudan müdahil olabiliriz!?...Bunları da
yazılarımda sık sık vurguladım
Bilgili,
tecrübeli, dirayetli, vatansever üst düzey komutanların şu anda içeride
olmalarının asıl nedeninin Amerika ya karşı olmaları olduğunu da vurgulamıştım.
Bu itibarla bu gibi subaylarımızın içeri alınmalarının nedeni, sadece Hükümetin
tasarrufu olamaz. Zira Sayın Başbakan, BOP Eş Başkanı olduğunu kendisi söylüyor
Keşke
Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, siyasette yükselmek için, Amerika nın desteğine
ihtiyaç duyup, onlarla işbirliğine girip BOP Eş Başkanı olmasaydı, kendini ve
Türkiye yi riske sokmasaydı!...Ama bu husus onun tercihi. Ve bu noktada, istese
de, Sayın Başbakan BOP Eş Başkanlığından ayrılamaz!...
Bizler
aslında saf ve iyi niyetli bir toplumuz. Uygulamalarımızda genellikle hissi
davranıyoruz. Bu yüzden başımıza örülmek istenen çorabın çoğu kez farkında
olamıyoruz, ta ki, başımızı bir duvara, bir taşa vurunca, ya da, bir musibetle
karşılaşınca anlıyoruz.
Siyasi
partileri bir takım tutma zihniyeti içerisinde destekliyoruz.
Ama
siyasilerin erişilmez insanlar olduğunu düşünüyor, ve bizlere hizmet için,
sorunlarımızı çözmek için var olduklarını unutuyoruz.
Osmanlı
İmparatorluğu, Büyük Britanya İmparatorluğundan daha önce kurulmuştu. Ama
sonuçta, Osmanlı İmparatorluğu da, Büyük Britanya İmparatorluğu da zamanın
şartları dahilinde dağıldı, Ama İngilizlerin ana vatanı; Büyük Britanya Adası,
Ana Yurdumuz olan Anadolu Yarımadası gibi, yabancıların işgaline uğramadı.
Anayurdumuzu kurtarmak için, emperyalist güçlerle bir kurtuluş savaşı vermek
zorunda kaldık. Umarım ki, bir daha böyle bir savaş vermek zorunda kalmayız!...
İşte
İngiliz Halkı ile, Türk Halkı arasındaki en büyük fark burada
Benim bu
noktada, Türk tarihi ile ilgilenen bilim adamları ile, ulusal sorunlarımıza
ilgi duyan, bir şeyler yapmak ihtiyacı duyan televizyon kanallarından bir
istirhamım var. Eğer, Türkiye Cumhuriyetinden önce kurulup yıkılmış olan Türk
devletleri ve imparatorlukları ile ilgili çalışmalalar yapıp, Halkımıza
duyururlarsa; bu devlet ve imparatorlukların kaç sene yaşadıkları ve nasıl
yıkıldıklarını ortaya koyarlarsa, Ülkemiz adına önemli bir hizmet yapmış
olurlar. Ben şahsen, Muhteşem Yüzyıl dizi filminden çok istifade ettim.
Eğer
tarihimizi bilmezsek, Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Kazım
Karabekir, Celal Bayar…gibi ulusal kahramanlarımızın yaptıklarını bilmez,
onlara sahip çıkmazsak, okumaya ve araştırmaya önem vermezsek, çağdaş bilimi
kendimize rehber edinmezsek, pozitif bilimlerde ilerlemezsek,bu yollardan
geçmezsek, yada geçmeden siyasete soyunursak, Milleti idare etmeye kalkarsak,
her şeyi dini kurallar çerçevesinde çözmeye çalışırsak, hiçbir sorunumuzu
çözemeyiz, hiçbir yere de varamayız!...
Sizlere
daha önceleri yazılarımda anlatmıştım; Çanakkale Savaşlarını yerinde görmek
için, Gelibolu yarımadasını yaya olarak dolaştım, Türk Şehitliklerini,
Tabyaları, İngiliz, ve Fransız mezarlıklarını da dolaştım. Burada şu hususu
özellikle vurgulamak istiyorum:
Bizim
şehitliklerimiz bakımsız ve ot içinde, mezar taşlarında isimler bile yok. Ama
İngilizlerin, Fansızların mezarlıkları bakımlı, otlar, bu Hükümetler tarafından
gönderilen paralarla temizletiliyor, anıtlarda ve mezar taşlarında, ölen
yabancıların ve paralı askerlerinde isimleri yazılı. Bizim Çanakkale Anıtında
da isimler yazılı değil. Bu konuyu, orada birilerine sordum. Söyledikleri şu:
Çanakkale de
şehit olanların hepsinin isimleri Genel Kurmayda varmış, ama varisleri hak
talebinde bulunurlar gerekçesi ile ,isimler Anıta yazılmamış Gezim sırasında
gördüklerim karşısında, bende şöyle bir duygu oluştu:
Türkiye yi
işgale gelen Anzaklar, İngiliz ve Fansız askerleri birer kahraman, ama kendi
vatanını canı ile, kanı ile savunan Türk askerleri bir katliamcı,bir Apaçi
sanki!...
Şimdi
Kurtuluş Savaşımızın önderlerinden Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü, ne yapmışlarda,
bizleri idare edenler tarafından, Milletimizin gönlünden silinmeye çalışılıyor,
yazıklar olsun!...
Unutmayalım ki; Kahramanlarına sahip çıkmayan uluslar ayakta kalamaz
Demek istediğim husus şudur.
Bu gün Din
ve Dindarlık görünümü içinde, emperyalist devletlerinde işbirliği, yönlendirme,
ya da emirleri ile, ulusal değerlerimiz ve güvenliğimiz büyük bir tehdit ve
tehlike altındadır. Bunu anlamamız, uyanık olmamız lazım.
Benim,
vatandaşlarımızdan talebim şu: Hükümetin, kömür, patates, soğan, makarna,
şeker, yağ, gibi ihtiyaç maddeleri ile, bedava otobüs kartı, ya da yeşil kart
verme gibi uygulamalarla, değişik adlar altında dağıtılan yardım paralarına
kanmayın. Bunlar kimseye kara kaş- kara göz için verilmiyor. Bu gibi yardımları
aslında bir oy avcılığı, bir seçim rüşveti olarak düşünürseniz, olup bitenler
ve yapılmak istenenler daha kolay anlarsınız. Devlet yoksullara elbette destek
olalı, ama Devletin ilk görevi, öncelikle kendi vatandaşlarına iş imkanı
sağlamalıdır.
Bu güne kadar yazdığım makalelerle,
olmamız gereken yerde niçin olamadığımızın nedenlerini; gerekli performansı
niçin gösteremediğimizi, değişik başlıklar altında tahlil etmeye; sonuçta
sizlere faydalı olmaya çalıştım. Arzu edenler, bu makaleleri Anayurt un
internet sayfasından indirip yararlanabilirler.
Bundan
sonrasında, AKP İktidarı ile, sadece güvenliğimiz konusunda değil, her alanda
çöküşe doğru nasıl yaklaştığımızı ortaya koymaya çalışacağım
İktidar
Partisi AKP ye eleştirileri mi de, yine aynı şekilde, faydalı olur umudu ile
yapıyorum Ama dikkate aldıkları, ya da alacakları kanaatinde değilim.. Ayrıca
İktidarın, muhalif başka yazarların da,
eleştiri ve önerilerine kulak verdiği kanaatinde maalesef değilim
Aslında
İktidar Partisi, kendisi gibi düşünmeyen hiçbir kimsenin görüş ve önerilerinden
yararlanmak niyetinde değil. Zaten en önemli sorunda, buradan kaynaklanıyor.
SÖYLENENLERE Mİ İNANALIM, YOKSA GÖRDÜKLERİMİZE Mİ İNANALIM?
Başbakan
Sayın Tayyib Erdoğan, Her şehit haberi geldiğinde, askerlerimizin kanı yerde
kalmayacak, PKK Terör Örgütü hakkında gerekenler mutlaka yapılacak diyordu.
Böyle bir beyanat, belki ilk zamanlarda ,Devlete güvenmek açısından etkili
olmuştur ama, terörün bir türlü önlenememesi, hatta artarak devam etmesi gibi
nedenlerden dolayı, Halkımız artık Hükümetin şunu yapacağız, bunu yapacağız
gibi beyanlarına artık inanmamaktadır, ciddiye almamaktadır.
Bu noktada
bizde Hükümete şu soruyu yöneltelim:
Daha kısa
olan Irak sınırında, güvenliği sağlayamadınız, gerekeni yapamadınız, peki şimdi
877 Kilometre uzunluğundaki Suriye sınırında güvenliği nasıl sağlayacak
sınız!?...
Amerika
Birleşik Devletlerinin PKK yı koruyup kolladığını sizlerde dahil, artık herkes
biliyor. Şimdi soru şu: Peki, Amerika Birleşik Devletlerine rağmen, hemen
burnumuzun dibinde 877 Kilometre boyunca konuşlanmış olan PKK lılara karşı bir
operasyon yapıp, onları etkisiz hale nasıl getireceksiniz!?
Suriye den
gelen, yada gelmelerini özendirdiğiniz mültecilerin, bayrağımızı indirip, kendi
bayraklarını dikmeleri ve güvenlik güçleri ile çatışmaları üzerine, ne
yaptınız?
Bunlar
sakın, ABD adına çalışan paralı askerler, ya da PKK lı teröristler olmasın!?...
Basına
yansıyan haberlerden de gördük ve öğrendik ki, kamplarda kalan mülteci
görünümünde ki erkeklerin, sabahtan Suriye ye geçip, orada çatışmalara
kadıldıkları, akşam kamplara geri döndükleri haberlerine, ne diyorsunuz!?...
ABD nin
önceki Dış İşleri Bakanı Condeleezza Rice, 7 Ağustos 2003 Tarihinde, içinde
Türkiye Cumhuriyeti de dahil olduğu, bölünmüş Ortadoğu haritası eşliğinde
verdiği beyananatla; 22 Devletin sınırları değişecek sözleri karşısında bir
tepki ortaya konuldu mu!?...
Eğer mevcut
durum bu ise, son verdiğiniz beyanatla; hayali haritalara asla itibar etmeyiz
sözlerine, nasıl ve niçin inanacağız!?...
Nihayetinde, Türkiye nin de bölünmesi söz konusu olduğuna göre, buna
nasıl engel olacaksınız!?...
Önceleri
gizleyip, inkar etmeye çalıştığınız bir çok hususa,,sonrasında ortaya
çıktığında kabul edip bir kılıf uydurdunuz, ya da, söylediklerinizin tamamen
tersi uygulamaları yaptınız
Eğer
Suriye düşerse, sıranın Türkiye ye geleceğini, Türkiye nin de, bölünüp
parçalanacağını bilmiyor mu sunuz!?...
Hiç
olmaz sa, sizlere yürekten inanıp, oy veren
insanlara biraz saygılı olun,onların ümit ve hayallerini yıkmayın!?...
Bu gün
Türkiye nin en önemli sorunu, Hükümet sorunudur!...
Saygılarımla. (Anayurt
Gazetesi 30 Temmuz 2012 Pazartesi)
***
BU İŞ BÖYLE DEVAM EDEMEZ-6
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili
Anayurt Okurları, bir haftalık aradan sonra, tekrar sislerle beraberiz. Didim
de idim, biraz tatil yapmış olduk.
Bu vesile
ile, öncelikle yabancılara mülk ve arazi satışları hakkında bir şeyler söylemek
istiyorum . Didim de, başta
İngilizler olmak üzere yabancılara çok sayıda mülk satıldığını söylüyorlar.
Yabancılara mülk satışının, Kuşadası, Bodrum, Marmaris, Antalya, Alanya gibi
tatil yörelerinde de yoğun olduğu belirtiliyor.yoğun olduğu belirtiliyor.,
Güney Doğu
da ise, arazi satışlarının yoğun olduğu söyleniyor. Buralarda toprak alanların
ekseriyeti İsrailliler
Nevşehir-
Kapadokya ya yaptığım gezide de, yabancıların bu bölgemizde de çok sayıda mülk
ve arazi aldıklarını duymuştum. Bu gibi bilgileri ve daha başka hususları da, o
zaman köşemde yazmıştım. Burada vurgulamak istediğim püf noktası şu:
Tatil
yörelerinde yabancıların mülk almaları bazılarına normalmiş gibi gelebilir, ama
Kapadokya bir tatil yeri değil ki; buraları bir tarihi yer ve bir doğa
harikası. Buralarda Rum asıllı insanlarda yaşıyordu, ama 1924 yılında
Yunanistan la yapılan nüfus mübadelesi sonucunda, Kapadokya da yaşayanlar,
Yunanistan a, Yunanistan da yaşayan bazı Türk nüfus da Kapadokya ya getirilip
yerleştirildi. Şimdi soru şu:
Eğer,
Yunanlıların Kapadokya da, İzmir de, Bozca Adada, Gökçe Adada, Ermenilerin
Kahraman Maraş ta, Kars ta, Ardahan da arazı aldıklarını düşünürseniz, bu ne
anlama gelir!?...Ben söyleyeyim; böyle bir şey, ileriye dönük bir yatırımdır,
siyasi sonuçları mutlaka ileri de ortaya çıkacak olan bir husustur.
40-50 Yıl
sonrasını düşünün; Türkiye de mülk ve arazi alanların torunları olacak ve
sayıları artacak ve Türkiye den yeni talepleri olacak. Yahudilerin, Araplardan
verimsiz toprakları bile büyük paralar karşılığı satın alıp,sonrasında satın
alınan bu topraklarda İsrail devletini kurduklarını biliyoruz. Şimdi aynı
Yahudiler, Filistinde Araplara nasıl bir zulüm uyguladıklarını görüyoruz ve
biliyoruz.
Şimdi aynı
Yahudi bizede kafa tutmaya başladı. Akdeniz de uluslar arası sularda, Gazze ye
yardım malzemesi götüren Mavi Marmara gemisini basıp, 9 vatandaşımızı
katlettiğini unuttuk mu!?...
40-50 Yıl
sonrasında, Arapların başına gelenlerin benzerinin bizim başımıza gelmeyeceğini
kim garanti edebilir!?...
Yabancılara
mülk ve arazi satışı, devletler arasında karşılıklı mütekabiliyet esasına
dayanır. Peki, Aynı Yunanistan, Ermenistan, aynı İsrail, bize Türkiye den satın
aldıkları oranda mülk ve arazi verecekler mi?
Yunanlıların
2004 yılında, Ege Denizinde bulunan Eşek Adası, Bulamaç Adası ve nihayetinde
Nergizcik Adamızı da işgal ettiğini, yerleşime açtığını, geri alınması
hususunda bir girişimde bulunmadığını biliyoruz.
Bu gibi
örneklerden de anlaşılacağı üzere, AKP Hükümetinin topraklarımızı koruyup
kollamak gibi bir niyetinin olmadığı ortada. Yani topraklarımızın parsel parsel
satıldığını söyleyebiliriz.
Eğer
Halkımız bu konuda duyarlı olursa, ve
Muhalefet Partileri de Hükümet üzerinde gerekli baskıyı oluşturabilirse,
belki o zaman, yabancılara mülk ve toprak satışı frenlenebilir.
Yabancılara
mülk ve toprak satışı konusuna, araştıurmaları tamamladıktan sonra ayrıca
değineceğim. Özelleştirme kapsamında satılan Devlet mallarının bir listesini de
sizlere sunmak istiyorum.
Hükümetin
toprak satışlarını kolaylaştırmak için, ürkütücü sorular sorulmasını bile
yasakladığını bu konuda yeni bir kanunda çıkartıldığını bu vesile ile
hatırlatmış olalım.
Bu noktada,
AKP iktidarından oy avcılığına bağlı
olarak, değişik adlar altında yakacak kömür, ceşitli gıda maddeleri, yada para
yardımı alan vatandaşlarımız, bu suyun kaynağı nereden geliyor diye kendilerine
bir sorsunlar.İşte bu kaynaklardan biri de, yabancılara mülk ve arazi
satılmasıdır
.AKP iktidarı,
Anayasa Mahkemesinin yabancılara toprak satışı konusunda gerekçeli red kararına
rağmen, Anayasa ve kanunların arkasından dolanarak, yada hiç dinlemeyerek
satışlara devam etmektedir.
Buradan da
anlaşılacağı üzere, AKP iktidarı gözünü karartmış, ne pahasına olursa olsun
İktidarını devam ettirmek istiyor. Acaba neden!?...
Halkımıza
bedava dağıtılan kömürlerin paraları ile, başta Güney Doğu bölgesinde hat
safhada olan kaçak elektrik kullanım bedellerinin de, Devlete borcunu
ödeyenlerin faturalarına eklendiğini, hem televizyonlarda söylemiştim, hemde,
Köşemde defalarca yazmıştım
Peki bu mu,
Müslümanlık!?...
Didim de bir
şey daha öğrendim; Belediye seçimlerinde BDP oyları, CHP nin oylarına çok
yaklaşmış. Fark 2500 kadarmış. Yani Didim de, çok sayıda Güney Doğulu vatandaşlarımız
yaşıyormuş. Diğer tatil yörelerinde de, durumun benzer olduğu söyleniyor.Böyle
bir durumu şunun için hatırlatmak istiyorum:
Başta Barış
ve Demokrasi Partisi BDP Yöneticileri ve Milletvekilleri, Güney Doğu Bölgesinin
Kürtlere ait olduğuna vurgu yapıyor, tabi ki bu yaklaşım doğru bir yargı değil,
PKK militanları da, yol kesip, sanki yabancı bir memlekette imiş gibi kimlik
kontrolü yapıyorlar.Peki vurguladığım üzere, başta tatil yörelerinde ve Türkiye
nin büyük şehirlerinde yerleşmiş olan Güney Doğulu vatandaşlarımıza ne
demeli!?...
Yani demek
istediğim husus şu ki; işinde gücünde olan Kürt vatandaşlarımızın, ayrılık
gayrılıkla, terörle bir ilişkileri yok. Bu gibi vatandaşlarımız, Devletin
birlik ve beraberliğinden yanadırlar.
Bu hususu,
PKK militanlarının Halkı isyana teşvik etmek için, Şemdinli de başlattıkları
geniş çaplı saldırılarda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 19 gün süren karşı
operasyonlarında, yöre halkı, PKK nın yanında yer almadı. Ve sonuçta bu
girişimde bastırılmış oldu ve PKK amacına ulaşamadı.
Bu
itibarla,bazı vatandaşlarımız, BDP ye oy verseler bile, BDP nin ve PKK nın,
Kürt vatandaşlarımızı temsil ettiğini maalesef söyleyemeyeceğiz.
Terör
faaliyetlerinin artarak devam etmesinin nedeni dış kaynaklı olup, AKP
İktidarının da kendine düşen görevi yapmamasından kaynaklanmaktadır.
10 Ağustos
2012 tarihinde İzmir-Foça da PKK militanları askeri konvoya saldırı
düzenlemişlerdi. Sonuçta 1 askerimiz şehit olmuş, 11 kişide yaralanmıştı. Syın
Başbakanımızın Gavur İzmir diye hakaret vari sözler sarfettiği yöre halkı,
ihtiyaç duyulan kanı temin etmek için hastanelere koştu ve kısa sürede
ihtiyaçtan daha fazla kan temin edildi. Sonrasında, toplanan müthiş bir
kalabalıkla, PKK ve terör faaliyetleri kınandı. Bravo kahraman İzmir!...Bunun
gibi güzel ve asil ömrneklerden sonra,
şu kanaatimi sizlerle paylaşmak istiyorum:
Terör
belasının önlenmesinde, en büyük umudumuz ve güvencemiz, her şehit haberinin
gelmesi sonucunda, esip gürleyen,ama bir şey yapmayan AKP İktidarı değil;
Sağduyulu, milli birlik ve beraberliğimizden yana olan asil ve duyarlı
vatandaşlarımızdır.
GEZİP GÖRMENİN ÖNEMİ
Bizde
toplum olarak genelde tatil yapma alışkanlığımız yok .Halkımızın gelir seviyesi
genelde düşük ve dolayısı ile tatil yapmaya müsait değil, ama tek sorun para
konusu da değil.Bu iş birazda alışkanlık sorunu; bir kültür sorunu
Tatil
konusunu, sadece denize gitmek olarak da anlamamak lazım; gezmeye gittiğimiz
yerde; eğer varsa, tarihi yerleri, tarihi eserleri görmek, değişik insanlarla
konuşup tanışmak imkanlanının da ortaya çıktığını düşünürsek, fikri gelişmemize
de katkı sağlayacağını söyleyebiliriz.
Batının
gelişmesinde, insanlarda gezip görme merakının fazla olmasının önemli bir etken
olduğunu söyleyebiliriz.Bir Alman, bir İngiliz, bir Fransız, bir Amerikalı
sıradan bir kişi, her yıl bir yada birkaç yabancı ülkeyi gezip, tatilini
oralarda yapabilmektedir.Burada insanlarımızın,
AKP ye ve özellikle de Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan a toz kondurmak
istemeyenlerin, kendilerine şu soruyu sormalarını istiyorum: Acaba bizler,
değil Türkiye de,bir yabancı ülkede niye tatil yapamıyoruz, gezip görme
imkanına niye sahip olamıyoruz!?...
Ben Almanya
ya otobüsle gittim. Giderken Bulgaristan, Yugoslavya, Avusturya topraklarından
geçtim. Tabi ki bu topraklar, Atalarımızın, Osmanlının at koşturduğu yerler.
Saatlerce bu topraklarda otobüsle yol alıyorsunuz. Ve sonuçta kendinize şu
soruyu soruyorsunuz: 700 Yıl öncesinin imkanları ile, Osmanlı buralara nasıl
gelmiş, değişik din ve inançtan, değişik ırklardan insanları yüz yıllar boyunca
nasıl idare etmiş diye düşündüğünüzde, kendinize sorular yönelttiğinizde,
heyecanlanıyor ve gurur duyuyoruz Tabi
ki gümrüklerde ve yol boyunca karşılaştıklarız, gördüklerimiz ayrı bir yazı
konusu. Ama konumuz bu değil Günümüzde yaşadığımız olaylarla da, bir bağlantı
kurabilmek açısından, bir şeyler söyleyerek asıl konumuza girmek istiyorum.
Eğer
vatandaşlarımızın büyük bir bölümü ve özelliklede, düşük gelirli
vatandaşlarımız, atalarımızın at koşturdukları, yada yönettikleri bu torakları
gezip görme imkanına sahip olsalar, bu toprakları nasıl ve niçin kaybettiğimiz
hususunda kendilerine sorular yöneltir ve sonuçta kendi topraklarımıza sahip
çıkmamız gerektiği sonucuna daha kolay varırlardı ve İktidarın her söylediğine,
gözleri kapalı inanmazlardı!...
Osmanlı
İmparatorluğu da dahil, tarih boyunca değişik adlar altında devletler kurmuşuz.
Değişik din ve inançtaki ve değişik ırklardaki toplumları, yüzlerce, binlerce
yıl boyunca hakla adaletle idare etmişiz. Ve büyük önder Mustafa Kemal Atatürk,
Türk Milletinin bu üstün vasfını, Ne Mutlu Türküm Diyene öz deyişi ile
özetlemişken; şu anda Türkiye Cumhuriyeti, tarihimizi bilmeyen, ya da inanmayan
insanlar tarafından idare edilmektedir. Sorunun başlangıç noktası bura da!...
Anayasada
Türkün tanımı şu: Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes
Türktür.Ama Türk ün, bu Cumhuriyeti kuran esas unsur olduğunu da hatırlatmak
lazım.
Ama burada
en önemli konunun, etnik köken ne olursa olsun, iyi bir vatandaş olma bilincine
sahip olmak, Türkiye Cumhuriyetinin kalkınmasına, gelişmesine, birlik ve
beraberliğine katkı koymaktır
Türk ü ve
Türklüğü aşağılayan, Türklüğü Anayasadan çıkarma girişimlerini de kınıyorum,
bunları birlik ve beraberliğimizi bozma, Cumhuriyetimizi yıkma girişimleri
olarak değerlendiriyorum.
Saygılarımla. (Anayurt Gazetesi 15 Ağustos 2012 Çarşamba)
***
BU İŞ BÖYLE DEVAM EDEMEZ-10
Mak. Yük. Müh .Ahmet YALVAÇ
Sevgili
Anayurt Okurları bu gün yazmaya başlarken, bu başlık altında neyi anlatmak
istediğimi, hatırlatmak açısından, bir kaç cümle ile tekrar özetlemek istiyorum
Bu başlık
altında, AKP İktidarının uygulamaları ile, sözün bittiği yerde olduğumuzu örneklerle ortaya koymak, çözüm konusunda
önerilerde bulunmak istiyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi AKP, ara vermeden 10 Yıldan beri İktidarda. Şimdi 11 inci
Yıldan Gün sayıyor AKP Hükümetinin, Yandaş Medyanın,bazı Kesimlerin,AKP
yi,özellikle de Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ı gözü kapalı destekleyen, ona oy
veren bazı insanların iddia ettiklerinin aksine, AKP iktidarının, bu Güne kadar
Türkiye nin hiç bir sorununu çözemediğini, bilakis, işlerin her geçen gün daha
da kötüye gittiğini örneklerle ortaya koymak mümkün.; Daha doğrusu AKP
iktidarının Türkiye yi iyi idare edemediğini, İktidar avantajını da kötüye kullandığını söyleyebiliriz.
Ekonomik
sorunları ve parasal kayıplarımızı ve daha başka bazı sorunlarımızı ilerde de
bir şekilde telafi edebiliriz ama, Türkiye Cumhuriyeti bu gün bölünme ve
parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya. Bu konu da bilerek, ya da bilmeyerek
yapılan bir hatanın ilerde telafisi maalesef mümkün değil Bu İtibarla şu anda
maruz kaldığımız en büyük tehlike bu
Bu Gün, 21
Ağustos 2012 Salı Günü, Gazi Antep İlimizde, PKK militanları tarafından, bomba
yüklü bir aracın patlatılması neticesinde,9 vatandaşımızın ölümü, 64
vatandaşımızın da yaralanması ile sonuçlanan ve artarak devam eden başka terör
olayları ile de nihai kanaatimi açıklayarak konuya girmek istiyorum
Fatih Terim
bile sonunda isyan etti; futbolla ilgili olarak beklenen basın açıklamasını
yapmayarak, son olarak Gazi Antep de yaşanan ve bir türlü önlenemeyen terör olaylarına isyan ederek, yeter artık
dedi ve salonu terk etti. Aslında toplumda bu sözü söyleyen çok insan var. Aklı
selim vatandaşlarımız, Hükümetin artarak devam eden terör olayları karşısında
bir şey yapmaması, ya da yapamaması karşısında çok rahatsız, çok tepkili
Bizleri idare
edenler, Ülkesi adına kaygı duyan vatandaşlarımızın tepkilerini bir şey
yapmadan, esip gürlemelerle önleyebileceklerini sanıyorlarsa, bir yanılgı
içinde olduklarını söyleyebilirim.
Ben şahsen,
PKK terör eylemlerinin artarak devam edeceğini düşünüyorum. Sorunun kaynağı
Amerika Birleşik Devletleri ve onun peşine takılan AKP Hükümetinin kendisi.
Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, Amerika tarafından hazırlanıp uygulamaya
konulan, Kuzey Afrika ülkelerini, içinde Türkiye nin de bulunduğu Orta Doğu
lkelerini bölmeye parçalamaya yönelik olan ve adına Genişletilmiş Büyük Orta
Doğu Projesi kısaca BOP diye adlandırılan projede Eş Başkan olduğunu kendisi
söylüyor. Bu husus ve BOP kapsamında sınırları değişmesi ön görülen ülkelerin
haritası, ortalarda dolaşıyor. Sayın Başbakan hemen hayali haritalara itibar
etmeyiz desin. Bu haritayı çizenin, kendisini ve partisi AKP yi de İktidar
yapanın Amerika olduğunu bilmiyor mu!?...
Amerika
birleşik Devletleri, petrol kaynaklarının üstüne oturmak, Rusya yı güneyden
kuşatmak için, bir bahane ile Irak ı işgal etti.Kuzey Irakta ki Mesut Barzani
yönetimindeki özerk Kürt bölgesini Akdeniz e bağlaması için, Türkiye nin Güney
sınırında, ya da Suriye nin Kuzeyinde bir koridor açması gerekiyordu, bu
kapsamda Suriye nin içinde karışıklık yaratıldı.Asıl amaç Suriye ye Demokrasi
getirmek falan değil.
Suriye ile
aramızda hiçbir sorun yokken düşman olmamız ve Hükümetin Beşşar Esad Yönetimini
devirmek maksadıyla tertip ve düzen içinde olmasını, Amerikanın yanında yer
almasını da BOP kapsamında değerlendirmek lazım.
Amerika
Birleşik Devletleri kendi menfaatleri gereği PKK terör örgütünün yok edilmesini
istemiyor. Bu nedenle, Amerika nın izni olmadan Kuzey Irak a giremiyorduk,
sızmaları önleyemiyorduk Irak sınırımızı kontrol edemezken, şimdi çok daha uzun
olan ve Suriye deki Yönetim boşluğundan dolayı Kuzeye de yerleşen PKK ve PYD
militanlarına karşı, Güney sınırımızı nasıl koruyacağız!?...
BDP
Milletvekillerinin Şemdinli olaylarından sonra, Şemdinli de PKK lı militanlarla
samimi bir hava içerisinde nasıl sarılıp öpüştüklerini, ne gibi sözler sarf
ettiklerini, ekranlardan hep beraber gördük duyduk. Sonrasında PKK lılar, bir gazeteciyi de
tehdit ederek, ellerini, kollarını sallayarak, geldikleri yere, dağlara çekip
gittile.
Orada BDP
liler vardı, PKK lılar vardı, Medya vardı, Halk vardı, ama Devlet yoktu
Devleti
hançerleyenlere hiçbir şey yapılmazken, PKK ile mücadele eden vatansever TSK
mensupları, gazeteciler, bilim adamları, Milletvekilleri içeride tutulurken,
bizleri idare edenlerin, terör eylemleri karşısında esip gürlemelerine kim
inanır!?...Artık mızrak çuvala sığmıyor.
Dış güçler
30 Yıldan beri bizi birbirimize düşüremediler. Bunu İzmir- Foça da, Şemdinlide,
Gazi Antep te,son olarak Hakkari- Günyazı Köyünde gördük. Askerleri taşıyan
ninibüsün devrilmesi sonucunda, yardıma ilk koşanlar gün yazılılar oldu. Kürt
kadınlar ölen askerlerimiz için ağladılar, Kürtçe ağıtlar yaptılar.Demek istediğim
husus şu:
AKP ye
samimi duygularla inanıp oy veren düşük eğitimli vatandaşlarımız durumun
farkına bir varırlarsa, PKK yıönelttikleri protestoları fazlası ile Yetkililere
yöneltirlerse, bunun altından AKP asla kalkamaz. Tabi bu husus ta arzu edilen
bir yöntem değil, olmamalıdır da. Ne yapılabileceğinde bundan sonraki yazımda
anlatacağım
Saygılarımla. (Anayurt
Gazetes 23 Ağustos 2012 Perşembe)
***
BU İŞ BÖYLE DEVAM EDEMEZ.-12
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili
Anayurt Okurları, aynı adı taşıyan bundan önceki makalede, AKP ye samimi
duygularla oy veren düşük eğitimli vatandaşlarımız işin aslını öğrendiklerinde,
PKK ya gösterdikleri tepkiyi fazlasıyla AKP ye yöneltirlerse, bunun altından
AKP kalkamaz diye bir uyarıda bulunmuştum.Bu söz ile kastettiğim husus şudur:
PKK ile
mücadelede şehit olan askerlerimiz genelde orta halli, yada, yoksul
vatandaşlarımızın çocukları .Tepedeki siyasetçilerin, yada zenginlerin
çocukları bedelli, yada başka adlar altında askerlik yapmaktan bir şekilde
kurtuluyorlar.Ateş düştüğü yeri yakar. Çatışmada evlatlarını, ya da yakınlarını
kaybeden ailelerin duydukları acıyı, çocuklarını askere göndermeyenler bilemez.
Vatan
savunması kutsal bir görevdir. Askerlik yapmaya engel bir sakatlığı, ya da başka
bir sağlık sorunu yoksa, siyasetçilerde dahil herkes, çocuğunu askere
göndermelidir .Eğer siyasetçiler de
çocuklarını askere gönderirlerse, PKK ile çıkan her çatışmada,hop oturup, hop
kalkarlar, Amerika PKK lılara dokunmayın
dese bile, terörün kökünün kazınmasında hiç bir kimseye taviz vermezler.Bu
itibarla her terör faaliyetleri sonucunda ölen askerlerimiz ve vatandaşlarımız
için, siyasilerin çok üzüldük, gereken yapılacaktır gibi beyanat vermelerini
ben samimi bulmuyorum
Vicdani
ret, paralı askerliği taksite bağlama gibi kolaylık sağlama imkanlarını da ben
doğru bulmuyorum. Eğer işler böyle devam ederse, bir gün gelir; askere
gönderecek ne bir genç bulunabilir, nede kimse çocuğunu bir askeri okula
göndermek ister. Acaba neden!?..
AKP Hükümeti
terörle mücadele edeceği yerde,
teröristlerle müzakereyi tercih ediyor,
vatansever,görevini yapan, PKK terör örgütü ile mücadele eden kahraman subaylarımızı bir bahane ile hapse atıyor da
ondan!... .
Bu itibarla
hiç bir kişi, ya da kurum, güvenliğimizi tehlikeye düşürecek bir girişimde
bulunmamalıdır.
Bu itibarla
şu görüşümü tekrar hatırlatmak istiyorum: Şemdinli de Şeker Bayramında BDP
Milletvekillerinin, sözde PKK militanlarının dağ yolunda yollarını kesmeleri ve
bu olay sonrasında, PKK lılarla BDP Milletvekillerinin samimi bir hava içinde,
basın mensupları, gazeteciler ve Halkın gözü önünde birbirlerine sarılıp
koklaşmalarına seyirci kalınırken, bu Milletvekillerinin Anayasa ve Devleti
hançerleyen sözler sarf etmeleri karşısında, dokunulmazlıklarını kaldırmayan,
ama, PKK ile mücadele eden Komutanlarımızı, yada, vatansever gazeteci, bilim
adamı, yada Milletvekillerini içerde tutan bir İktidarın, terörü önlemek için
gereken yapılacaktır, mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir gibi sözlerine
hangi aklı selim vatandaşımız inanır!?...
Peki, BDP
li Milletvekillerinin PKK militanları ile sarılıp öpüşmeleri, koklaşmaları
karşısında, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın, gazetecilerin bu konuyu nasıl
değerlendiriyorsunuz sorusuna, bu ne muhabbet diye işi geçiştirmesine, hafife
almasına ne demeli!...
Başbakanlık
koltuğunda oturan bir kişinin, terör faaliyetleri ve teröristler karşısında bir durum tespiti
yapma yerine, bunun gereğini yapmalıdır…
BDP
Milletvekillerinin, PKK lıların,
Hakkari-Şemdinli de samimi bir hava içinde buluşup, öpüşüp koklaşma
olayını biraz açmak istiyorum
Başbakan
Sayın Tayyib Erdoğan ın hoşuna gitmeyen bir fiil,bir hareket, ya da bir soru
karşısında çok sinirlendiğini,muhataplara ağzına geleni söylediğini, bu konuda
bir sınır tanımadığını herkes biliyor. Bu itibarla, Oslo da PKK terör örgütü yöneticileri ile, yandaşları
arasında bazı konularda anlaşılmış olmalı ki, BDP Milletvekilleri ile, teröristlerin
buluşmasına, samimi bir hava içinde öpüşüp, kpklaşmalarına musaade edliyor.
O esnada
herkesin bulunduğu bir ortamda, Özel Harekat Polislerinin, Jandarmanın, Askerin
orada bulunmaması, bu işin, Hükümetin bilgisi dahilinde yapılan organize bir iş
olduğu ortaya çıkıyor. Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan nın, Bu ne muhabbet
sözünden, aslında bilgisi dahilinde yapılan bir işten dolayı, mutlu olduğunu da
anlatan bir ifade şekli olaqbilir…
Eğer bu iş
danışıklı döğüş olmasa, ne BDP Milletvekilleri,ne de PKK lı teröristler, bu kadar
rahat davranamazlar, Halkımızla ve Türkiye Cumhuriyeti ile böylesine alay
edemezler, meydan okuyamazlardı.
Daha önceki
Hükümetler zamanında gördük; BDP li aynı Milletvekilleri, ya da o paraleldeki
başka Milletvekilleri, bir terör olayı vukuu bulduğunda, PKK terör örgütünü kınamak istemezlerdi ama,
doğruda şimdiki gibi, PKK terör örgütü bizim silahlı gücümüz deme cesaretini
gösteremezlerdi.
Başta Leyla
Zana ve aynı görüşteki Milletvekşleri, şimdi işlenen suçların daha hafifinden
dolayı, önceki Hükümetler zamanında hapse mahkum olmuşlardır.
Ama şimdiki
Hükümet zamanında Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, bölücü Leyla Zana ile sözde
barışın nasıl sağlanacağını konuşmak için randevu verip konuşuyor ve PKKya
meşruluk tanınmasına zemin hazırlıyor…
PKK terör
örgütünün faaliyetleri karşısında evlatlarını, ya da yakınlarını kaybeden, ya
da, terörden bir şekilde zarar gören ailelerin sayıları her geçen gün daha da
artıyor. Eğer İktidar, bu durum karşısında gerekeni yapmayıp da, sonuç vermeyen
vaadlerde bulunarak, gaz almaya yönelik sözler sarfederek, toplumu uzun süre
kandıracağını sanıyorsa,Türkiye yi idare edenlerin büyük bir yanılgı içinde
olduklarını vurgulamak istiyorum. İşte o zaman; Müslüman dır, dürüst tür,
şudur, budur...gibi gerekçelerle AKP ye samimi duygularla oy veren
vatandaşlarımız, anlattığım üzere olup bitenleri anlayıp da, Hükümeti,
sorumluları protesto eden 10 binlerin, 100 binlerin karşısında hiç bir kimse,
yada iktidar duramaz diyorum. Ama bu yöntemi tasvip etmiyorum ve alınacak başka
önlemler var diyorum
KÜRT
VATANDAŞLARIMIZIN DA BÜYÜK BİR ÇOĞUNLUĞU, BİRLİK VE BERABERLİKTEN YANA İSE;PKK
MİLİTANLAR KİMDEN!?...
Basın yayından
izlediklerimiz ve gördüklerimizin dışında ben, bu güne kadar Halkımızla hep iç
içe yaşayan bir kişiyim, ayrıca, Enerji Bakanlığında çalıştığım esnada bir
Sendika yöneticisi idim,2007 Milletvekili seçimlerinde Demokrat Partiden K.
Maraş Milletvekili adayı idim, özellikle
Makine Mühendisleri Odası camiasında tanınan bir kişiyim, demek istediğim husus
şudur :Kürt olup ta, ayrılık gayrılık yanlısı olan değişik sınıflardaki Kürt
vatandaşlarımızın sayısı % 1-2 yi geçmez. Eğer Türkiye yi idare eden Siyasiler
iyi çalıssalar, görevlerini tam yapmış olsalar belki bu oran, % 0 a doğru yaklaşır.
Peki o halde ortalığı karıştıran, terörü azdıran, askerlerimize silah çeken
teröristler kim!?...
Şu husu da
ayrıca belirtmeliyim: PKK terör örgütünün içinde elbette Kürt kökenli
vatandaşlarımızın çocukları da vardır. Son zamanlarda terör örgütünün
faaliyetlerinin artması ile, yönlendirmeler neticesinde Kürt kökenli gençlerin
PKK ya katılımlarında belki bir artış olduğu düşünülebilir.. Ama bu hususu tüm
Kürt vatandaşlarımıza maletmek doğru bir yaklaşım olmaz.
Bu hususu
Amerika Birleşik Devletlerinin terörü desteklemesine, ve Türkiye yi idare eden
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin, Amerika Birleşik Devletlerinin arzu ve
istekleri doğrultusunda hareket eden bir görüntü vermesine bağlayabiliriz.
Öldürülen
PKK militanlarının içinde sünnetsiz olanların bulunduğu söyleniyor. Bu
gibilerin sayısını ve milliyetlerini bizler bilemeyiz; gerçek rakamları ve
milliyetlerini ancak PKK ile mücadele eden Türk Silahlı kuvvetleri bilir. Bu
vesile ile Genel Kurmay Başkanlığına bir çağrıda bulunmak istiyorum;
çatışmalarda öldürülen, ya da yakalanan, yada teslim olanların içerisinde,
sünnetsiz olan bu gibilerin sayısı ve milliyetleri hakkında net bilgiler
verirlerse, ancak o zaman kimlerle mücadele ettiğimizi anlayabiliriz. Çözüm
ondan sonrasında daha kolay dır.
Ermeni Agos
Gazetesi yazarı Hırand Dink neden öldürüldü; öldürenler bulundu ama, bu işin
arkasındakiler ve suça azmettirenler hala açıklanmış değil!?...Bu konuyu
zamanında yazmıştım, yeri geldiği için, hatırlatmak maksadıyla tekrar özetlemek
istiyorum:
Hırant Dink; Türkler 1.5 Milyon Ermeni yi
katlettiler gibi iddialarla, Atalarımıza kara çalma girişimlerine, ve bu konuda
başta Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Dünyanın bir çok
ülkesinde kabul gören, nihai amaç, Türkiye yi köşeye sıkıştırmak olan bu
iddialalar karşısında, herkesi şaşırtan, şoke eden bir araştırmanın sonucunu
ortaya koydu.
Hırant Dink Şöyle diyor. 1.5 Milyon rakamı doğru
değil. 500-600 bin Ermeni, tehcire yani sürgüne uğramamak için, Müslüman oldu,
Kürt kılığına girdi, Alevi oldu…Bu yöndeki açıklamaları, şu anda MHP den
Milletvekili olan Prof. Dr Sayın Yusuf Halaçoğlu da söylüyor. Bu yöndeki
açıklamaların bir Ermeni gazeteci tarafından söylenmiş olması çok önemli.
Hırant Dink
şöyle devam ediyor: Asıl kimliğini gizleyen bu gibi Ermeniler, şu anda Türkiye
Cumhuriyeti nin önemli Kurumlarında hizmet veriyorlar. Bunun gibi asıl
kimliğini gizleyen Ermeni kökenli vatandaşlarımızın listesini açıklayacağı zamanda, bir cinayete kurban gitmesi, sizce
de ilginç değil mi?
Deniliyor
ki, Hırant Dink i, bu gizli Ermeniler
öldürdü. Varmak istediğim sonuç şudur: İşinde gücünde olan, vergisi ödeyen,
Türkiye Cumhuriyeti nin kanun ve
yasalarına uyan Ermeni kökenli vatandaşlarımızla, bizlerin bir sorunu
olmadığını burada özellikle vurgulamak istiyorum.Bizlerin sorunu, Türkiye nin
altını oymak isteyenlerle…
Ben Köşemde
de yazdım. Başka Yazarlarda gündeme getirdi; PKK terör örgütü lideri Abdullah
Öcalan ın Ermeni kökenli olduğu ve asıl adının da Artin Agopyan olduğu söyleniyor. Abdullah Öcalan
ın, Kürtçe bilmediği belirtiliyor. Aynı iddialar, bazı BDP Milletvekilleri
içinde dillendiriliyor. Peki şimdi sorulması gereken asıl soru şu: Ermeni
kökenli olup da, ayrıca Kürtçe bilmeyen
insanlar, nasıl olup da, Kürtler adına hareket edebilir, siyasi
sonuçları olan ve Türkiye Cumhuriyetini yıkmayı hedef alan girişimlerde
bulunabilirler!?...Bu konunun araştırılması açıklığa kavuşturulması lazım.
CHP
Milletvekili Hüseyin Aygün ün sözde kaçırılmak için yolu kesildiğinde,
teröristlere Zazaca bir şeyler söylediğinde, teröristlerin biz bu lisanı
anlamıyoruz demeleri üzerine, Aygün ün Türkçe konuşmak zorunda kaldığını
sizlerde herhalde duymuşsunuzdur.
Hatta
teröristlerin dağda bile kendi aralarında Türkçe konuştukları söyleniyor.Peki
buna ne demeli!?...
Oslo
görüşmelerinde, Hükümetin PKK temsilcileri ile müzakere yaptıkları, ve tavizler
verdikleri yaşanan olaylarla da orya çıktı. Abdullah Öcalan ı herkes İmralı
Adasında hapis yattığını sanarken, MİT tarafından, İmralı açıklarında Amerikalı
ajanlarla görüştürüldüğü haberlerini, ve yine ayrıca zaman zaman Abdullah
Öcalan ın, MİT in helikopteri ile İmralı dan alınıp, Bursa da MİT in misafir hanesinde ağırlandığını, yine
basından hayretler içinde duyduk, öğrendik.Yaşanan bu gibi olaylarların da
ışığı altında, PKK nın Amerikanın himayesinde korunup geliştiğini, İktidarında
Amerikanın bu planlarını uygulamasında yardımcı olduğu, yada böyle bir görüntü
vermesi sonucunda, Ülkemizi bölüp, parçalamaya yönelik terör faaliyetlerinin
azalacağına, kökünün kazınacağına nasıl inanabiliriz!?...
GAZİANTEP
DEKİ BOMBALAMA OLAYININ ARKASINDA AMERİKANIN OLDUĞU ANLAŞILDI
23 Ağustos
2012 Cuma günü, Hürriyet Gazetesinde bu haber manşetten verilmiş. Deniliyor ki,
2 Ay kadar önce Amerika da bir düşünce kuruluşu tarafından, Suriye de Beşşar
Esad Yönetiminin nasıl devrileceği hususunda, Nisan Ayınının ortasını ön gören
bir planlamada fikir çalışması yapmışlar.Burada detaylar var da, ben Gaziantep
le ilgili olanını söylemek istiyorum
Bu plana
göre, Kürt vatandaşlarımızla, Türk vatandaşlarımızın aralarını bozmak, bir iç
savaş çıkmasına zemin hazırlamak için, Gaziantep, ya da Kahraman Maraş da,
büyük çaplı bir bombalama işleminin yapılmasını ön görüyorlar ve nihayet bu iş
gerçekleşiyor. Sonunda patlayıcı yüklü aracı patlatanda tespit ediliyor… Peki
şimdi soru şu:
Hürriyet
Gazetesinin manşetten verdiği bu habere karşı, AKP Hükümeti konuyu araştırıp,
Amerika Birleşik Devletlerine bir Nota verecek mi, ya da verebilecek
mi!?...Bence veremez…
Eğer bu
haber yanlış ise, Hürriyet Gazetesini sorguya çekin, gereğini yapın! Ben şahsen
böyle bir haberin yanlış olduğunu hiç sanmıyorum. Zira böylesine hassas bir
konuda, hiçbir kimse yalan, ya da yanlış bir haber yazmaya cesaret edemez.
Peki,
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP böyle bir girişim neticesinde, Amerika Birleşik
Devletleri ile ilişkileri gözden
geçirebilir, ya da dondurma kararı alabilir mi!?... Bence almazda, alamazda.
Zira böyle bir girişim neticesinde Amerika bütün gizli bilgileri ortaya döker,
kısa sürede İktidar Partisi AKP yi alaşağı eder.
GÜNEY SINIRIMIZDA OLUŞAN FİİLİ
BİR TAMPON BÖLGE
Güney Doğu
illerimizde oluşturulan mülteci kamplarında barınanların, güvenlik güçleri ile
çatıştıklarını, onları yaraladıklarını, bayrağımızı indirip kendi bayraklarını
çektiklerini yazılı ve görsel basından okuduk, gördük. Ayrıca bu kampta
kalanlardan yerli halk da, rahatsızlık verdikleri,i,hırsızlık yaptıkları…gibi
gerekçelerle şikayetçi.
Ayrıca bu
kamplarda kalanların Suriye den kaçan madur insanlar olmadığı, bilakis sabahtan
Suriye de çatışmaya gidip, akşam geri dönen paralı askerler, ya da teröristler
olduğu söyleniyor. Burada Türkiye Cumhuriyetinin kanunlarının geçerli
olmadığına vurgu yapılıyor
Bu kamplarda
kalanların her türlü ihtiyaçlarının karşılanmasının dışında, son zamanlarda
öğrendiğimize göre; bunlara Türkiye Cumhuriyetinin nüfus kimlik kartı da verilmeye başlanmış. Buradan
anlaşıldığına göre, bu mülteci görünümlü kişilerin, Türk vatandaşlığına
geçirilecekleri anlaşılıyor.
Böyle bir
uygulamadan, Güney Doğu sınırımızda PKK militanlarının yerleştirilmek istendiği
sonucunu da çıkarmak mümkün. Zira şu
anda Suriye nin Kuzeyinde PKK ve PYD nin denetiminde fiili bir Tampon Bölge
oluşmuş durumda!
Hükümetin
böyle bir durum neticesinde oluşacak bir Tampon Bölgenin, Kuzey Irakta olduğu
gibi, Türkiye den de bir parça kopmasına neden olacağını bilmeleri gerekir.
Suriye nin
Kuzeyinde bir Tampon Bölge oluşturulması husunda, Amerikalılar bastırıyor,
Hükümette Amerika ya yardımcı olmaya çalışıyor.Gidişat çok kötü…
AMERİKA İLE İLİŞKİLERİMİZ MUTLAKA MASAYA YATIRILMALI
Bu gün net
olarak ortaya çıkmış ve anlaşılmıştır ki; PKK terör örgütünü en fazla
destekleyen, bu yolla Türkiye yi bölüp parçalamaya çalışan, dost ve müttefik
görünümündeki düşman, Amerika Birleşik Devletleridir.Eğer Suriye Lideri
Beşşar Esad ve Yönetimi, Batı karşısında
kaybederse, sıranın Türkiye ye geleceğini unutmamak lazım.
Amerika
ilişkilerimizi kesip, bu defasında da, Rusyanın, ya da Çin in kucağına oturalım
demiyorum ama, yabancı devletlerle ilişkilerimizi karşılıklı çıkar esaslarına
dayandırmamız gerektiğini vurgulamak istiyorum.
Dış
politikada özellikle, komşularımızın toprak bütünlüğüne karşılıklı olarak saygı
gösterilmesinden, ve öncelikle Amerika ile değil, komşularımızla iyi ilişkiler
içinde olmamızın gerektiğini vurgulamak istiyorum.
TERÖR ANCAK MİLLİ BİR HÜKÜMET KURULABİLİRSE ÖNLENEBİLİR.
Şu anda
Meclisteki Muhalefet Partilerinin Liderlerine
baktığınızda, bir Milli Birlik Hükümetinin kurulabilmesi bile mümkün
gözükmüyor. Zira Ana Muhalefet Partisi
Lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile, MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli, Hükümetin
uygulamalarına karşı imiş gibi gözükseler bile, aslında AP ile anlaşmış gibi,
yada aynı paralelde görünmelerinden dolayı güven vermiyorlar. Ancak CHP, MHP
Ve AKP den
ayrılacak bazı ulusalcı
Milletvekillerinin birlik içinde davranan bir gurup oluşturmaları
halinde, Hükümetin yanlış uygulamalarına karşı bir set oluşturulabileceği,
kulislerde söyleniyor. Gerekli kanun, ya da yönetmelikler çıkartıldıktan sonra,
muhtemelen 2013 te bir erken Genel Seçim…
Saygılarımla. (Anayurt
Gazetesi 27 ağustos 2012 Pazartesi)
***
BU İŞ BÖYLE DEVAM EDEMEZ-18
Mak. Yük. Müh Ahmet YALVAÇ
TÜRKİYEYİ İDARE EDENLERE SORUYORUM; MİLLİ BAYRAMLARIMIZ YABANCI BİR
DEVLETİN Mİ BAYRAMI!?...
Sevgili
Anayurt Okurları ,PKK Terör Örgütü militanlarının askerle, jandarmayla, polisle
ve korucu gibi güvenlik güçlerimizle mücadele etmesini, ve onların canlarına
kastetmelerini, Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya çalışmalarını, ideolojileri ve
nihai hedefleri bilindiğinden dolayı fazla yadırgamıyoruz.
PKK sadece
Güvenlik Güçlerimize değil, bomba patlatmak ve baskınlar yapmak suretiyle
şehirlerde ve köylerde yaşayan sivil vatandaşlarımızın da malına ve canına
kastetmektedirler.
PKK
militanlarının söylem ve eylemlerini destekleyen BDP Milletvekillerini ve aynı
paraleldeki başka yandaş ve işbirlikçileri de fazla yadırgamıyoruz
Milletimiz bu
terör faaliyetleri ve yandaşlarından bıkmış bunalmış bir durumda iken; Bizleri
İdare Edenlerin, sanki yeteri kadar sorunumuz yokmuş da, Milli Bayramlarımızda
resmi kutlamaları yasaklamalarını ya da asgariye indirmelerini, Halkımızın, ve
Sivil Toplum Örgütlerinin, Siyasi Partilerimizin Atatürk anıtlarına çelenk
koymalarını niye engelliyor, niye sorun
çıkartıyorsunuz!?...
Geçen sene
de bu konuda büyük gerginlikler yaşanmıştı, demek ki, bu konu da çıkartılan
gerginliğin bilerek yapılan bir iş ve bir amaca yönelik olduğu anlaşılıyor.
Peki,
Hükümet tarafından çıkartılan ve uygulamaya konulması istenen bu katı, anlamsız
kuralları ısrarla uygulamaya çalışan, vali, kaymakam, emniyet müdürü gibi
yöneticiler, acaba üst makamları hiç uyarmıyorlar mı!?...Bence uyaramazlar!...
Peki, ne yapmaları lazım; vatandaşa yardımcı olmak istediklerinde eğer ist
makamlar bir ceza vermeye kalkarlarsa; gerçek bir vatansever iseler, o koltuğu
bırakıp rütbesiz, makamsız olarak görevlerine devam etmelidirler. Ama şu
kanaatımı burada belirtmeliyim ki, kendilerinden olmayan, ya da emirlerinin
dışına çıkma ihtimali olanların, bu gibi görevlere getirilmeleri imkansız gibi
bir şey
Bu makaleyi
yazmaya 30 Ağustos Zafer Bayramından sonra yazmaya başladım. Bayram öncesi ve
sonrasında ulusal menfaatlerimiz yönünde yayın yapan ve sayıları bir elin
parmakları kadar bile olmayan azsayıdaki televizyon kanalları, Bayram öncesi ve
sonrasında gereken ihtimamı gösterdiler.31 Ağustos sabahında ise, gazete manşetlerine
baktığımda manzara şu idi
Yine
sayıları ancak bir elin parmakları, ya da daha az sayıdaki ulusal yönde
yayıncık yapan bazı gazelerin dışında, çoğunlukta ki, Yandaş Gazetelerin ilk
sayfalarında 30 Ağustos Zafer Bayramı ile ilgili hiçbir haber yoktu Pekli
böylesine milli duygulardan yoksun bir Basın Grubuna ne demeli!?...
Daha
önceleri de bizim gibilere ters gelen, Atatürk İlke ve İnkilaplarına, Laikliğe
inanmayan, Atatürk ü sevmeyen ve bu gibi istikamette yayın yapan bazı Gazeteler
vardı. Şimdi eskiye yeni ilavelerle, bu gibi Gazetelerin sayılarında bir artış
olduğu da gözlenmektedir. Ama Aydın Doğan grubunun gazete ve televizyonları,
AKP nin, özelliklede Başbakan Sayın
Tayyib Erdoğan ın kıskacında olduklarından, doğru bildikleri yönde yayıncılık
yapamamaktadırlar.Bu itibarla Hürriyet Gazetesinin 31 Ağustos tarihli sayısında
da, Atatürk ve Onun Milletimize armağan ettiği 30 Ağustos Zafer Bayramı ile
ilgili bir haber yoktu.
Bazıları
Sayın Fethullah Gülen i, Dünyanın her tarafındaki Fethullah Okullarının eğitime
katkıları, ve her Yıl düzenlenen uluslar arası Türkçe Olimpiyatlarından dolayı,
öve öve bitiremezler Bu husus güzel bir şey . Ama aynı Fethullah Gülen in
gazetesi Zaman da, Atatürk ve 30 Ağustos Zafer Bayramından hiç bahsetmiyordu.
Peki mevcut
durum bu ise, Fethullah Gülen in, Dünyanın her yerinde okullar açmasının ve
Türkçe Olimpiyatlarının yapılmasının arkasında, gizlenen başka bir amaç olamaz
mı!?...
Örneğin
Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın ,Demokrasi hakkındaki düşüncelerini biliyoruz.
Sayın Başbakan şöyle diyor: Demokrasi amaç değil, bir araçtır. Demokrasi bir
tranvay gibidir . zamanı geldiğinde istediğimiz durakta ineriz…gibi. Bu sözler
canlı görüntülerle Ceviz Kabuğu programında yayınlanmıştı.
Bunun gibi,
Başbakan Sayın Erdoğan ve Ekibinin, bazı basın yayın organlarının… kısaca Dini
ve Dini kuralları ön plana çıkaran bir grubun, Atatürk ü sevmediklerini,
Cumhuriyet ve Kazanımları ile, laiklik… vs gibi temel konularda olumlu yönde
bir düşlünce, bir görüşe sahip olmadıklarını, değişik yer ve zamanlarda
söylediklerinden ve uygulamalarından anlıyoruz.
AKP nin
söylemlerine samimi duygularla inanıp oy veren çoğu düşük eğitimli Dindar
vatandaşlarımızın,İktidar Partisi tarafından bilinçli olarak yaratılmaya
çalışılan Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığı yönündeki söylem ve uygulamalardan
olumsuz yönde etkilenmiş olduklarını düşünebilir ve bu hususu normal
karşılayabiliriz.Ama Türkiye yi yönetenler hakkında bu gibi konularda müsamaha
gsterilemez ve bu gün geldığımız, getirildiğimiz nokta asla hafife alınamaz!...
30 Ağustos
Zafer Bayramı, Yurdumuzu işgal eden İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların,
Yunanlıların yurdumuzdan kovulduğu, zor zamanlarımızda bizleri emperyalist
devletlerin yönlendirmeleri ile arkadan vuran Ermeni çetelerine derslerinin
verildiği, Türk Ulusunun bağımsızlığına kavuştuğu bir gündur Bize bu mutlu günü
kazandıran, yaşatan ise, Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşları dır.
.Eğer bu
savaş kazanılmamış olsaydı, Türkiye Cumhuriyeti de olmazdı Sonrasında esaret
altında kurulan belki bir Devlet de Yönetici olanlar, şimdi olduğu gibi
istedikleri şekilde Türkiye yi yönetemezler, yabancıların kuklası konumunda
olurlardı.Onun için şu anda Türkiye yi yönetenlerin, bu gerçeğin farkında
olmaları gerekir!...
Yurdumuzu
işgal ede emperyalist devletlerin ve onlarla iş birliği yapanların, Mustafa
Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşlarını sevmemelerini, nefret etmelerini, Kurtuluş Savaşında yenilmiş olmanın ezikliği,
ya da kini ile Türkiye Cumhuriyetini yıkmak istemelerini de anlayabilirim. Ama
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup da, Atatürk ve Silah Arkadaşlarından nefret
eden dolayısı ile, başta 30 Ağustos Zafer Bayramı ve diğer Milli Bayramlarımızı
iptal eden, ya da kısıtlama getiren, Atatürk anıt ve heykellerine
vatandaşlarımızın ve Sivil Toplum
Kuruluşlarının çelenk koymalarına yasak
getiren Yöneticilerin tutum ve davranışlarını
normal karşılayamayız. Demek istediğim husus şudur:
Kimsenin
doğmadan önce, anasını babasını seçme imkanı maalesef yok.Rum, Ermeni,
Yahudi..vs gibi anadan babadan doğmak, ya da kısmen başka bir etnik kökenden
gelmek asla bir suç unsuru değildir. Esas olan, Türkiye Cumhuriyetine
vatandaşlık bağı ile bağlanmış olan herkesin, Milli değerlerimize sahip
çıkması, Ulusal Kahramanlarımıza gereken saygıyı göstermesi, Cumhuriyetimizi
yaşatmaya çalışması, kendi eğitimi, bilgi ve becerisi dahilinde,
Cumhuriyetimizi yüceltip, refah seviyesinin yükseltilmesinde katkı koyması
gerekir.
Türk
Milleti büyük bir ulustur, kadir şinastır. Kendisine hizmet eden yöneticiler,
başka bir etnik kökenden olsalar bile, asla ayrım yapmaz. Bu gibileri de başına
taç yapar.
Onun için
şu hususu özellikle vurgulamak istiyorum:
Rütbesi,
makamı ne olursa olsun; eğer Atatürk düşmanlığının asıl nedeni, etnik köken
ise, geçmişten gelen kin ve nefret
duygularını bir tarafa bırakıp, bu Millete daha fazla hizmet vermenin yollarını
ararlarsa, çok daha uygun bir davranış olur.
ATATÜRK VE
Silah Arkadaşlarını sevmeyen, hata onlardan nefret eden herkesin başka bir
etkin kökenden geldiğini de söyleyemeyiz. Ama şu husus muhakkak; Atatürk ve
Cumhuriyet düşmanlığı maalesef, Cumhuriyet kurulduğundan bu yana, her dönemde
olmuştur. Şimdilerde ise bu beyin yıkama işi maalesef daha fazla, daha büyük
boyutlarda. Tabi böyle bir organizasyonun asıl arkasında olanların, yukarda
isimlerini saydığım emperyalist devletler olduğunu söyleyebilirim.
Bu gün
Türkü Kürdü birbirine düşürmeye çalışan, Yurdumuzu bölmeye çalışan, Türkiye yi
yönetenleri kışkırtarak, sırtını sıvazlayarak, komşularımızla ilişkilerimizi
bozmaya çalışan, bizi Suriye ye müdahale etmeye zorlayan, dost ve müttefik
görünümündeki baş emperyalist ve baş düşmanımız maalesef Amerika birleşik
devletleridir.
Şu anda
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır. Ama ben,
Büyük Türk Milletinin bu sorunun da üstesinden geleceğine yürekten inanıyorum.
Bizleri
idare edenlere son sözüm şudur.Kendilerine samimi duygularla inanıp oy veren,
iktidar yapan Halkımızın kıymetini bilsinler. Kendilerine böylesine asil bir
Millete hizmet etme şerefini kısmet ettiği için, Tanrıya şükretsinler!...
Burada çok
önemli bir hususa daha işaret etmek istiyorum: Benim ne AKP,ne de Başbakan
Sayın Tayyib Erdoğan ile, şahsi bir sorunum yor. Eleştirilerimi, ya da
önerilerimi, Türkiye yi yönettikleri için, iyi yada kötü uygulamaları
hayatımızı etkilediği için yazıyorum.
Bunun gibi
eleştirileri keşke bizim gibi yazarların dışında, Sayın Başbakanın yanındakiler
yapsalar çok daha yararlı olur. Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan bilsin ki,
kendisinin her uygulamasına alkış tutan yakınındaki kişiler, aslında kendisine
en fazla zarar veren, kötülük yapan kişlerdir.
SURİYELİ MÜLTECİLER SORUNU GÜVENLİĞİMİZİ TEHDİT EDER BOYUTA ULAŞTI
Konuya
öncelikle güvenliğimizi ilgilendirdiği ve Hükümetin bir Anayasa suçu işlediği
Apaydın Mülteci Kampı konusu ile girmek istiyorum.
Bu kampta,
Suriyeli muhaliflere, paralı askerlere, teröristlere askeri eğitim
verildiği,silah ve cephanelik olduğu yönündeki haberleri,bazı Televizyonlarda
ve gazetelerde izledik ve okuduk. Hatta bu gibi kamplara, Milletvekillerinin
giremediklerini de biliyoruz.Bazı
Hükümet Yetkilileri Apaydın mülteci kampının Askeri kamp olduğu,
bu itibarla buraya kimsenin giremeyeceği anlamına gelen beyanatlar verdiğini
biliyoruz. Bu bir Anayasa ihlalidir.Bu itibala bu konu,İktidar Partisi AKP nin
kapatılmasını gerektiren Anayasal bir suçtur. Daha önemlisi ulusal güvenliğimizi
tehlikeye sokan vahim bir durumdur. Bu itibarla bu konunun Mecliste acilen
tartışılması lazımdır.Mülteciler ve kamplarla ilgili diğer hususları şöylece
özetlemek mümkün:
Son
haberlere göre Suriyeli muhaliflerin sayılarının 100 Bin olduğu, bu sayının
daha da artacağı söyleniyor.Bu kadar ve daha yüksek sayıdaki mültecinin,
ekonomimizi olumsuz yönde etkilediğini, etkileyeceğini söyleyebiliriz. Ben
şahsen mültecilere harcandığı söylenen paranın, aslında gerçekleri
yansıtmadığı; daha yüksek olduğu kanaatini taşıyorum.
Ben burada
başka bir hususa dikkat çekmek istiyorum Van ilimizde kış ortasında yaşanan
depremde, depremzede vatandaşlarımızın çadırlarda yaşadıkları çileleri maalesef
hep beraber gördük. Kendi vatandaşlarımıza göstermediğimiz ihtimamı, Suriyeli
mültecilere göstermemizin acaba asıl nedeni ne!?...
Sığınmacılara kısa sürede prefabrik konutlar yapıldığını, her türlü
ihtiyaçlarının karşılandığı, hatta cinsel ihtiyaçlarının karşılanması için
prezervatif bile dağıtıldığı haberlerini okuduk. Suriyeli mültecilere,250-300
ABD Doları harcama kapasiteli kredi kartları dağıtıldığı haberlerini daha
önceleri duymuştuk. Peki bu paraların kaynağı nereden!...Aceba bu kolaylık ve
imkan, Van deprem zedelerine yapıldımı!?
Suriyeli
mültecilere harcanan paralar, Amerika Birleşik Devletleri Hükümetinden, ya da
Birleşmiş Milletlerden talep edildi mi? Daha doğrusu bu iki yerden bir para
yardımı geldi mi? Eğer gelmedi ise, hala niye gel gel yapıyoruz!?...
Güneydeki
sınır İllerimizin dışında, aralarında İzmir inde bulunduğu 9 İlimizde daha
sığımacı konutlarının yapılmaya başlandığı, bazıların inşasına da yakında başlanacağı söyleniyor.
Buradaki en önemli hususun ise, bu sığınmacı konutlarının kalıcı olmasıdır.
Peki sığınmacılara
sınırda değil de, daha yukarılarda, ya da daha iç bölgelerde kalıcı barınma
yerlerinin yapılması, yapılmak istenmesi, aceba hangi amaca yönelik bir husus?
Yetkililerin bu konuda Halkımıza bir açıklama yapmalarını bekliyorum
Sığınmacılara
Türkiye Cumhuriyetinin nüfus kartlarının dağıtıldığı haberlerini de, daha
önceleri duymuştuk. Peki böyle bir uygulamaya geçildiğine ne demeli!?...
Suriyeli mültecilere kalıcı barınma yerleri yapıldığına, yapılacağına göre; T.C
Kimlik Kartlarının dağıtıldığı haberinin doğru olduğu anlaşılıyor.
SURİYELİ
MÜLTECİLER, CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNİNDE OY KULLANABİLİR Mİ!?....
Suriyeli
mültecilere TC kimlik kartları dağıtılıyorsa, böyle bir uygulamanın,
Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy avcılığına yönelik olduğunu da düşünebiliriz.
Zira
Cumhurbaşkanlığı, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan için, olmazsa olmaz niteliğinde
hayati bir konudur.Bu itibarla Başbakan
Sayın Tayyib Erdoğan ın Yüce Divandan kurtulmak için, Suriyeli mültecileri bir
oy potansiyeli olarak gördüğü düşünülebilir.
Bazıları
diyebilir ki, mültecilerin sayısı artsa,200 Bin 300 Bin, hatta daha yüksek
rakamlara çıksa bile, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın ,seçimlerde
Cumhurbaşkanı olmasında nasıl bir katkı sağlayabilir!?... Bu sorunun en kısa
cevabı şu: İçerisi ve dışarısı için bulunmaz bir propaganda malzemesi de ondan
AKP
Hükümetinin ve özelliklede Sayın Başbakan ın başı, ekonomik sorunları görmesek
bile, PKK ve dış politikada izlenen yol ve alınan kötü sonuçlar nedeni ile,
başları fena halde dert de.Ve AKP VE Sayın Başbakan sürekli oy kaybediyor.
Muhalefet cephesi ise, her geçen gün genişliyor, çember daralıyor.İşte bu
noktada Sayın Başbakan bir çıkış yolu arıyor, mülteciler sorununu bir fırsata
dönüştürmek istiyor.
Konu işin
sözde insani boyutu ile ilgili. İlk zamanlar Sayın Başbakan ın, Suriye Lideri
Beşşar Esad hakkında atıp tutması, esip
gürlemesi, tehditler savurması, ilk zamanlarda bazı vatandaşlarınız tarafından
bir kahramanlık, bir bir dünya lideri gibi algılanmasına neden oldu.Ama şartlar
değişti, işler düşünüldüğü gibi olmadı Türkiye nin başına yeni dertler açtı,
kahramanlık ve dünya liderliği imajı tehlikeye düştü
Şimdi
aslında yapılmak istenen husus :Sayın Başbakan, işin sözde insani boyutunu ön
plana çıkararak; zalim ve acımasız Suriye Lideri Beşşar Esad ın, ülkelerinden kovduğu sözde gariban
insanlara kucak açan, onlara her türlü imkanları sağlayan bir insan, bir Lider
konumuna girmek ve bu hususu şeçimlerde bir iç politika malzemesi yapmak!
İstiyor....Bu gibi konularda Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın, kalfalık
döneminden ustalık dönemine geçtiğini, kendisini daha da geliştirdiğini
söyleyebiliriz.
İşin birde
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ayağı var. Her iki tarafta kendi
emperyalist emelleri doğrultusunda Suriye krizini bilerek çıkardılar.Rusya,Çin,
İran, Hindistan gibi devletlerin karşı çıkmaları neticesinde, hem Batı hem de
onun Destekçileri fena halde çuvalladı, hesaplar tutmadı Bu ayrı bir husus.
Ama aynı Amerika
ve aynı Avrupa, kendi çıkarları doğrultusunda, mülteci akınlarının devam
etmesini, Türkiye nin de, bu mültecileri kabul etmesini, onlara sorun
çıkarmamasını istiyor. Sayın Başbakan da, İktidarda kalmayı çok istediğinden,
buna ihtiyacı olduğundan,başta Amerika
Birleşik Devletleri ile ters düşmek yerine, onlarında desteğini alarak,
İktidarını devam ettirmek, hezimeti bir fırsata dönüştürmek istiyor.
Şimdi
meseleye birde Suriye Lideri Beşşar Esad tarafından bakalım. Mülteciler
konusunda Beşşar Esad ne dedi: Ülkemizi vatanını sevmeyenlerden kurtardık Ve
biz, çoğu mülteci görünümünde olan terörist ve paralı asker olan insanlardan,
siyasal amaçlı çıkar uğruna onlara göz yuımuyoruz, kendi insanımıza
sağlamadığımız imkanları onlara tanıyoruz.
Öyle inanıyorum ki, muhtemelen Beşşar Esad ı
deviremeyecekler ve Türkiye bu işten çok zararlı çıkacak
Saygılarımla. (Anayurt
Gazetesi 3 Eylül 2012 Pazartesi)
***
BU İŞ BÖYLE DEVAM EDEMEZ-24
Mak. Yük. Müh.Ahmet YALVAÇ
Sevgili
Anayurt Okurları,6 Eylül 2012 Perşembe günü Türkiye,Afyonkarahisarda tatbikat
dönüşü cephaneliğin patlaması neticesinde, 25 Askerimizin şehit olduğu haberi
ile sarsıldı.Bu tarihten bir Gün öncesinde de Şırnak ın Beytüşşebab ilçesinde,
PKK lılar tarafından şehit edilen 10 Askerimizin acısı ile yüreklerimiz
yanmıştı Halkınız bu gibi terör faaliyetlerinden hem çok rahatsız, hem de PKK
ya karşı çok öfkeli Ve Hükümetten bir şeyler yapmasını bekliyor.Eğer bu terör
faaliyetleri ne zaman bitecek diye merak edip soruyorsanız, maalesef bitmeyecek
ve artarak devam edecek.Zira bu işin içinde Amerika Bileşik Devletleri var,
onun arzu istek ve emirleri doğrultusunda hareket eden bir Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti var..
Bu gün bu
bağlamda tırmanan terör konusunu, nasıl önleneceğini ve komşularımızla bozulan
ilişkilerimizi ele alacağım
Önceki
yazılarımda terör faaliyetlerinin, bundan böyle artarak devam edeceğini
söylemiştim.
Bu gün bu
başlık altında 24 üncü makaleyi okuyorsunuz. Bu iş böyle devam edemez başlığı
altında sizlere anlatmak istediklerim, aslında Adalet ve Kalkınma Partisi AKP
nin, Türkiye nin hiçbir sorununu çözmediğini,
çözemeyeceğini, AKP nin artık bittiğini tükendiğini, yaşadığımız güncel
olaylardan da yararlanarak ortaya koymaya, anlatmaya çalışıyorum. Ne demek
istediğimi merak edip öğrenmek isteyenler, Anayurt Gazetesinin internet
sayfasına girip, benim gerek bu başlık altında, gerekse başka başlıklar altında
yazdığım makaleleri ekrana getirip okuyabilirler
Terör
faaliyetlerinin niçin artarak devam ettiğini şöyle de özetleyebiliriz:
Ameri Birleşik
Devletleri, Türkiye yi bölebilmek ve eyalet sistemine geçebilmek için, silahlı
mücadele ile terörün önlenemeyeceği olgusunu Halkımızın belleğine
yerleştirebilmek için, Türk Silahlı Kuvvetlerinin başarılı olmasını istemiyor.
Bu konu da, PKK terör örgütünün başarılı olması için her türlü istihbarat
bilgisini, silah ve teknik yardımı yapıyor da, ondan dolayı terör bir türlü
önlenemiyor.
Bilgili,
tecrübeli, vatansever Türk Subaylarının bir bahane ile tutuklanıp içeri
atılmalarının asıl nedeni de aslında bu.TSK yı terörle mücadelede başarısız
kılmak, daha büyük emperyalist emellerde önündeki engelleri temizlemek, önlem
almak!…Maalesef Hükümette, Amerika nın bu oyununa alet oluyor!...
Bu gün Türkiye
de neler olup bittiğini, ne kadar büyük bir tehlike ile karşı karşıya
olduğumuzu anlayabilmek için, her gün gelen şehit haberleri karşısında Hükümet
Yetkililerinin ne yaptıklarına, ne söylediklerine bir bakalım
Her çatışma,
yada mayınlı tuzak neticesinde hayatını kaybeden asker, yada subaylarımızın
bazan cenaze törenlerine katılıyorlar, gazete ve televizyonlara beyanat verip;
terörü kınadıklarını, bu işe karışanların, bu işe destek verenlerin akıttıkları
kanın içinde mutlaka boğulacaklarını, Hükümetin gerekeni yapacağını vurgulayıp
duruyorlar. Her şehit haberi, yada bomba patlatılması sonucunda ölen yaralanan,
yada maddi zarar uğrayan vatandaşlarımız için, daha önce söylenenler aynen
tekrarlanıp duruyor.
Bu gibi
olaylar karşısında önemli olan nutuk atmak değil, elindeki imkanları kullanarak
gereğini yapması, ve kararlılığını bu şekilde ortaya koyması gerekir.Ama
maalesef böyle bir şeyi göremiyoruz.
Bu güne kadar
yaşananlardan gördük ve anladık ki,gereken yapılacaktır gibi söylenen sözler,
tehditler, Halkımızın gazını almaya yönelik olmaktan başka bir şey değil.
Hükümetin
terör konusunda bir tespit yapması, Halkımız nezdinde bu gibi işlerin arkasında
duranları da açıklaması, Halka şikayet etmesi de sorunu çözmüyor. Zira Hükümet
laf üretme, ya da laf yetiştirme makamı değil, çözüm makamıdır.Zira tüm
silahlı, ya da silahsız güçler,; ilgili tüm makamlar Hükümetin emir ve komutası altındadır.
Şemdinli de
BDP Milletvekillerinin sözde, PKK militanları tarafından yollarının kesilmesi
neticesinde,BDP Milletvekilleri ile PKK lı teröristlerin birbirlerine nası
sarılıp öpüştüklerini, Türkiye Cumhuriyeti ne tehditler savurduklarını hep
beraber televizyonlardan izledik, gazetelerden okuduk.
Peki bu işe
yol kesme denilebilir mi ? Bu doğrudan bir buluşma. Orada Milletvekillerinden
ve teröristlerden başka, Halk var, gazeteciler var, basın mensupları var; Asker
ve Polis gibi güvenlik güçlerinin dışında; yani Dsvletin dışında herkes orada.
Bu iş, planlanan bir iş olmasa; PKK lılarla bir buluşma olmasa, niye herkes
dere boyunda dağa doğru yürüyüşe geçmiş olsun!?...Bu iş bir planlı buluşmada
ondan Yaşananlardan Hükümetin ve İlgili birimlerinin haberi olmadığı
söylenemez!?...Şimdi Hükümete sorulması gereken husus şu:
Halkk tan bu
manzara karşısında büyük bir tepki gelmesi üzerine, Başbakan Sayın Tayyib
Erdoğan ne dedi; BDP Milletvekilleri hakkında gereken yapılacaktır dedi. Nedir
bu yapılacak olanlar: BDP Milletvekillerinin sözde dokunulmazlıkları
kaldırılacakmış .Kaldırılsın da görelim!
Diyelim ki
kaldırıldı, ve BDP liMilletvekilleri Hakim karşısına çıkartıldı. Peki sizler,
bu Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılacağını, sorgulandıktan
sonra suçlu bulunup, Milletvekilliklerinin düşürüleceğine, hapise
atılacaklarına inanıyormusunuz!?...Ben şahsen inanmıyorum.Kendi yandaş eli
kanlı azılı katilleri, Sivas ta Madımak Otelinde 34 insanımızı göz göre göre
yakan katilleri bir yolunu bulup, sözde kitabına uydurup dışarı çıkaran Hükümet
ve Yargı, elbette Devlete karşı bir Anayasa suçu işleyen BDP li
Milletvekillerini mi serbest bırakmayacak!?....
Demek
istediğim husus şu dur: Bu gün PKK ya ve teröre karşı imiş gibi görünüp de, PKK
Terör Örgütü ve yandaşları ile iş birliği içinde olan bir Hükümet, teröre karşı
nasıl olurda etkin bir önlem alabilir!?...
Başka
sorunlarımız da var ama; bu gün Türkiye nin en büyük sorunu terör belası ve
bölünme tehlikesidir. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, başta olduğu
sürece bu gibi sorunlardan maalesef
kurtulamayacağız. Eğer AKP nin, Irak ın işgali öncesinde,
o günün şartları dahilinde Amerika Birleşik Devletleri tarafından desteklenip
kurdurulouğu düşünülürse, sorunun nereden ve nasıl kaynaklandığı ortaya
çıkar.Bunları ben de tekrar tekrar anlattım, başka yazarlar ve gazeteler de
anlattı; Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan; ben büyük Orta Doğu Projesi BOP Eş
Başkanıyım diye defarca söylemedi mi ? Bunun ne anlama geldiğini söylemeye
gerek var mı!?...
Aralarında
içinde Türkiye nin de bulunduğu 22 İslam ülkesini bölmeyi ön gören ve bir
Amerikan projesi olan BOP a Eş Başkan olurken, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın
Türkiye adına ne gibi taahhütlerde bulunduğunu tam olarak bilebiliyor mu
yuz1?...
Hayır!...
Bunların bir
kısmını yabancı basından ya da basına sızdırılan belgelerden anlıyoıruz.
Wikileaks belgeleri ve Oslo da basına sızan PKK-Hükümet görüşmelerinden... vs
gibi. Yada, Hükümetin gözünü karartıp Haburda Kandil den gelen PKK
militanlarını Habur da bayram havası içinde karşılaması gibi doğrudan görüyor,
haberdar oluyoruz....
PKK
bitirilmek istenmediği için, Hükümet gereğini yapmıyor. Amerika istemediği için
Kandile girilemiyor. Sayın Başbakanda BOP Eş Başkanı olduğu için Amerkanın
istemediği bir konu da ısrarcı olamıyor.
EĞER TERÖRLE
GERÇEKTEN MÜCADELE EDİLİP,HALKINIZIN HUZURU İSTENİYORSA, GNEY DOĞU DA OHAL İLAN
EDİLMELİDİR.
OHAL ın ne
anlama geldiğini biliyorsunuz; Olağan Üstü hal demektir.Ohal AKP nin İktidara
geldiğinde kaldırılmıştı. Ohal döneminde Güney Doğu bölgemizde huzur ve güven
vardı, terör faaliyetleri minimum seviyede idi.Peki AKP Hükümeti Güney Doğu da
Ohal ilan edebilir mi? İsterse edebilir ama. buna Amerika müsaade etmez, Oslo
da PKK ile yapılan müzakerelerde varılan anlaşmaya aykırı olur da ondan!...
OHAL ilanını
gerektiren husus Anayasamızda şöyle:
Normal
yöntimle bir bölgede halkın huzur ve güveninin sağlanamadığı durumlarda, Devlet
Otoritesinin zayıfladığı durumlarda, Devlete Kalkışma olaylarının yaşanmaya
başlanmasında, Anayasa hükümlerinin geçersiz kılınmaya çalışılması gibi gibi
durumlarda Ohal ilan edilebilir diyor.
OHAL ın metni
aynen böyle olmasa da, özeti bu.
SAYIN
BAŞBAKAN SURİYEDE EMEVİ CAMİ İNDE NAMAZ KILACAKMIŞ, HİCAZ DEMİR YOLUNDA DUA
EDECEKMİŞ
Nihayetinde
Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan dan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye ye askeri
müdahalede bulunup, Suriye yi işgal edeceği anlamına gelen bu sözleri de
duyduk. Sayın Başbakan bu sözleri AKP nin genişletilmiş İl Başkanları
toplantısında söylemiş.Bu konuda gazetelerde çıkan haberleri okumuş, ya da
duymuşsunuzdur.
Peki Beşşar
Esad Yönetimini devirip, Suriye yi kendi çıkarları doğrultusunda işgal etmek
isteyen Devler Amerika Birleşik Devletleri olduğuna göre; Başbakan Sayın Tayyib
Erdoğan, niye böyle bir söz ediyor, ya da etmek zorunda kalıyor?
Peki Türkiye
Suriye ye doğrudan müdahale edebilir mi; edemez. Zira özellikle Rusya ve İran
buna müsaade etmeyecekleri konusunda açıkça tavırlarını ortaya koydular. Bu
konuda Çin de arkalarında. Bu itibarla Amerika Birleşik Devletleri bile, Suriye
ye doğrudan müdale etmyi göze alamıyorsa, onun istekleri doğrultusunda hareket
eden AKP Hükümeti doğrudan bu işe müdahil olma cesaretini gösterebilir!?...Zira
böyle bir durumda, savaşın genişlemesi ve 3 üncü Dünya Savaşının çıkma ihtimali
varda ondan.
Bu hususu,
Syın Başbakan da dahil, herkes biliyor.Peki mevcut durum bu ise, Sayın Başbakan
niye böyle bir söz etme gereğini duyuyor? Suriye krizi ile başı, özelliklede iç
politikada başı çok sıkıştıda ondan. Böyle bir yöntemle, oylarını aldığı
genelde düşük eğitimli insanlara mesaj
verip;Suriye Şam fatihi imiş gibi algılanmak!...
Oy avcılığı
gibi nedenlerle, özünde Avrupa Birliği devletlerini sevmediği halde, seviyormuş
gibi görünüp,oy avcılığı için, ulusal çıkarlarımızın aleyhine Avrupalılara akıl
almaz tavizler verip yıllarca Avrupa Birliği masalı ile insanlarımızı
kandıranda AKP Hükümeti. Sonunda kocaman bir hiç!...İşte Başbakan Sayın Tayyib
Erdoğan ın Suriye Şam Fatihliği hayali de böyle bir şey!...
Bu gibi
demecler ve beyanlar, Türkiye yi dış politikada, yabancı devletler nezdinde
bizleri zor durumda bırakacak çok mahzurlu, çok tehlikeli sözlerdir. Fatihlik
konusunda Syın Başbakana benim bir önerim var:
Yunanistan ın
2004 Yıkında Ege Denizinde bulunan 2 Adamızı; Bulamaç ve Eşek Adasını işgal
ettiğini bazı basın yazdı, bende kaç defa bu konuya Köşemde yer verdim.
Nihayetinde Nergizcik Adasının da Yunanistan tarafından işgal edildiğini
öğrendik. Hükümet bu konuda da sessiz kaldı.Onun için diyorum ki, Sayın
Başbakan Suriye Fatihi gibi görünmek yerine, Yunanistan a kaptırdığımız
Adalarımızı geri alsın! Sonrasında konuşuruz!...
EĞER
DEMOKRASİ İLE YÖNETİLEN BAŞKA BİR ÜLKEDE
OLSA!?...
Terörle şöyle
mücadele ediyoruz, gereğini şöyle yapıyoruz gibi laflar edip Irak sınırımızı
kontrol edemezken, Amerikanın Türkiye yi kışkırtması, Suriye de gerilimi
tırmandırması neticesinde beklenmeyen gelişmeler oldu, Beşşar Esad istemese de, Suriye nin Kuzeyinden
kuvvetlerini çekti ve oraya PKKlılar ve onların Suriye deki kolu PYD
militanları yerleşti.Şimdi daha uzun olan Güney sınırımızı nasıl
koruyacağız!?...
Ben güney
sınırımızı şimdi nasıl koruyacağız diyorum ama, korumak isteyen, korumaya
çalışan kim!?
Sözde Mülteci kamplarındaki durum malum. Belki
içlerinde mazlum olan ve can korkusu nedeniyle Türkiye ye sığınmak zorunda
kalanlar vardır ama, bunların önemli bir kısmı, sabahtan Suriye ye geçip, Esad
güçleri ile çarpışıp, akşama geri dönen muhalifler, ya da değişik ülkelerden
paralı askerler.Bu kamplara, özellikle Apaydın Kampına Milletvekillerinin bile
giremediği ve bu konuda ortaya çıkan tartışmaları bilyoruz.
Bu kampların
özellikle de Apaydın gibi askeri eğitim verilen kampların Türkiye nin
kontrolunda olmadığı, aksine Amerika Birleşik Devletleri nin kontrolunda olduğu
söyleniyor. Bu konuda yazılı ve görsel basında çok şeyler yazıldı söylendi,
deliller ortaya kondu. Ama Hükümet hiçbir şey yapmadı.
Amerika
Birleşik Devletleri doğrudan Suriye ye müdahaleyi göze alamadığı için, Türkiye
deki sözde mülteci kamplarından yararlanmak istiyor, paralı askerlerin, yada
muhalif görünümündeki teröristlerin Suriye ye giriş çıkışlarını kolaylaştırmak
için, sınır birliklerimizin görev yapmalarını istemiyor. İşte bu yüzden Suriye
sınırımız boşaltıldı ve Türkiye yol geçen
hanına döndü. Bu yüzdendir ki, sızma demiyorum, Türkiye ye giren teröristleri
kontrol edemiyoruz, terörü önleyemiyoruz. Her halde Demokrasi ile yönetilen
başka bir ülkede, Hükümet böyle bir durum karşısında çoktan istifa ederdi, ya
da istifa etmek zorunda kalırdı
BAŞBAKAN, BAZI
BASIN MENSUPLARINA VE PAMUKOĞLU GİBİ PAŞALARA NEDEN ÇOK KIZIYOR!?...
Başbakan
Sayın Tayyib Erdoğan ın kızdığı basın mensupları; Yandaş Basın diye
adlandırdıklarımız değil; Muhalif Gazeteler ve Yazarları. Aslında muhalif
konusuna biraz açıklık getirmek lazım. Hükümetin yanlış uygulamalarına muhalif
olan ve tavır koyan, ama Türkiye nin Vatanı ve Milleti ile bölünmez bütünlüğünü
savunan, Türkiye nin çıkarların her zaman ön planda tutan, ve bu gibi konularda
ısrarla mücadelesine devam eden Gazeteler ve Yazarlarıdır.
Muhalif
gazetelerin sayıları 5-6 kadar.Bu gibi gazetelerin bir kısmı sağ, bir kısmı
merkez sağ, bir kısmı da sol çizgi de. Ama ortak noktaları, Vatanın ve Milletin
bölünmez bütünlüğü ve Türkiye Cumhuriyeti nin menfaatleri.
Aslında
yandaş olan gazete ve televizyonların sayısı, muhalif olanlara oranla 3-4 kat
daha fazla.Örneğin yandaş gazete ile muhalif gazeteyi şöyle de anlamak mümkün:
Milli
Bayramlarda, PKK ile yaşanan çatışmalarda şehit haberlerinin olduğu günlerde,
yada bomba patlatılarak sivil vatandaşlarımızın can ve mallarına zarar geldiği
günlerde, gazete standlarına şöyle bir bakın.Yandaş gazetelerde Hükümeti
kızdıracak haberlere raslayamazsınız. Örneğin 30 Ağustos Zafer Bayramı ile
ilgili olarak, yandaş gazetelerde hiçbir haber, resim yokken, muhalif
gazeteler, Mustafa Kemal Atatürk posterleri ve Bayram kutlamaları ile ilgili
haberlerle dolu idi…
Yandaş Basında
yine Hükümeti kızdıracak olan Deniz Feneri, RÜTÜK ve Yolsuzluk gibi haberlere
de raslayamazsınız.
Biliyorsunuz,
Hakkari-Şemdinli de PKK ile Türk Silahlı
Kuvvetleri arasında19 gün devam eden bir çatışma yaşandı. O bölgeye basın
mensupları sokulmadı. Ne Genel Kurmay Başkanlığı, ne de Hükümet, Şemdinli de ne
olp bittiği hakkında Halkımıza hiç bir bilgi vermedi. Aradan çok geçmeden aynı
yerde BDP Milletvekilleri ile teröristler buluşup, şarmaş dolaş oldular.
Devletin yetkilileri ve TSK, bu olanlardan haberleri yokmuş gibi davrandılar ve
PKK militanları buluşmadan sonra, ellerini kollarını sallayarak geldikleri yere
geri gittiler.Bu olay ve detayları Halkımız tarafından duyulunca Hükümet çok
zor durumda kaldı.
Emekli Tüm
General Sayın Osman Pamukoğlu, Hakkari- Şemdinli bölgesinde 400 Kilometre kare
lik bir alanın PKK nın kontrolunda olduğunu televizyonda söyledi ve bu konuda
Hükümete eleştirilerde bulundu. Ben o tarihlerde Didim de tatilde idim.Çoğu
insan Sayın Pamukoğlunun konuşmasını beğendiğini, doğruları dile getirdiğini
söylüyordu.
Halkımız,
Oslo da PKK Terör Örgütü Yetkilileri ile, Hükümet Yetkililerinin yaptıkları
pazarlıkları,PKK Lideri Abdullah Öcalanı, MİT Yetkililerinin Bursa da kendi
misafir hanelerinde ağırladıklarını, sonra Marmara denizinde, İmralı
açıklarında Abdullah Öcalan ı Amerikalılarla bir yatta görüştürdüklerini, yine
bir muhalif gazete ortaya çıkardı Demek istediğm husus:
Hükümetin
gizli kapaklı işlerini, Ülkemizin aleyhine çevirilen dolapları ortaya çıkaran
muhalif gazetelerle, askeri konularda Hükümetin ve diğer yetkililerin bilerek,
yada bilmeyerek yaptıkları yanlışları ortaya döken, sert eleştirilerde bulunan
Sayın Pamukoğlu gibi emekli Askerlerden, bilhassa Başbakan Sayın Recep Tayyib
Erdoğan çok rahatsız.
Başbakan Sayın
Tayyib Erdoğan ın bütün numaraların ortaya dökülmsinden asıl rahatsızlığı, ve
korkusu, çok istediği ve ihtiyacının da olduğu, Cumhurbaşkanı olma hayalinin
suya düşeceği, boşa çıkacağı ihtimalinin belirmesi…
Saygılarımla. (Anayurt
Gazetesi 10 Eylül 2012 Pazartesi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder