12 Şubat 2014 Çarşamba

BU İŞ BÖYLE DEVAM EDEMEZ

BU İŞ BÖYLE DEVAM EDEMEZ-1
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
          Sevgili Anayurt Okurları,bu gün, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP İktidarı sayesinde, Suriye krizi ile gelinen son noktayı, sözün bittiği yer olarak tanımlaya biliriz
         Zira, Suriye krizine bulaşmamamız, doğrudan müdahil olmamamız konusunda, ben ve benim gibi ulusal menfaatlerimizi ön planda tutan yazarlar tarafından sıkça dile getirildi, televizyon programları yapıldı.Bu yöndeki aydınlatma çalışmalarına bazı Milletvekilleri de katıldı. Sivil Toplum kuruluşları da bu gibi çalışmalara katıldı, destek verdi; Hükümeti uyarmaya çalıştı. Ama ne var kl, İktidar Partisi, Toplumun önemli bir kesiminin uyarılarına, tepkilerine kulaklarını tıkadı, bildiği yolda devametti
          Önceden PKK Terör Örgütü ile, daha ziyade Kuzey Irak sınırında mücadele ediyorduk, şimdi birde Suriye sınırında mücadele etmekle karşı karşıyayız.
          Suriye sınırımız, Irak sınırından çok daha uzun. 877 Kilometre. PKK bu mesafede yapılanmış durumda. Yani şimdi işimiz eskisinden daha zor.
         Orta Doğudaki ve bizdeki karışıklıkların Büyük Orta Doğu Projesi BOP kapsamında yürütüldüğü, bölünmüş haritalarla anlatılmaya çalışıldı. Bu projenin sahibi Amerika Birleşik Devletleri idi. Ve Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan da her fırsatta bu projenin Eş Başkanı olduğunu söylüyordu.
          Suriye de bir karışıklık çıkarmanın asıl amacının, Türkiye- Suriye sınırında  Kürtlerin kontrolünde bir tampon bölge oluşturmak, sonrasında ise, Kuzey Irak ta oluşturulan Mesut Barzani nin Özerk Kürt Bölgesini, oluşturulan bu koridor sayesinde Akdeniz e bağlamak, snrasında Türkiye den, İran dan ve Suriye den de toprak parçası kopararak Büyük Kürdistan Devletini  kurmak!...
       Bu hususlar da tekrar tekrar anlatıldı, yurgulandı. Ama değişen bir şey olmadı, Hükümet ve özellikle de Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, bütün söylenenlere kulaklarını kapadı ve bildiğini yapmaya devametti. İşte bu nedenle, başta Suriye Krizi olmak üzere, AKP Yönetimi ile gelinen nokta, sözün bittiği yerdir diyoruz.
          Umarım ki, Suriye krizi ile tırmanan gelişmeleri, bir kazaya, belaya uğramadan, milli birlik ve beraberliğimizi bozmadan atlatırız.
          İşin en tehlikeli yanı ise şu: Bu gün, TSK   mensubu muvazzaf  68  general ve amiralin, Balyoz, Ergenekon, 28 Şubat Muhtırası gibi nedenlerle içerde, terfisi gelen ve özelliklede çoğu Deniz Kuvvetleri mensubu 100 kadar Kurmay Albayın tutuklu olduğu söyleniyor. Uçağımızın düşürülmesi ve sonrasında yaşananlarda da gördük; Türk Silahlı Kuvvetlerinin özellikle üst düzey kademesinde bir boşluk olduğu anlaşılmıştır. Durum bu iken, genişleme ihtimali bulunan  Suriye Krizine nasıl doğrudan müdahil olabiliriz!?...Bunları da yazılarımda sık sık vurguladım
          Bilgili, tecrübeli, dirayetli, vatansever üst düzey komutanların şu anda içeride olmalarının asıl nedeninin Amerika ya karşı olmaları olduğunu da vurgulamıştım. Bu itibarla bu gibi subaylarımızın içeri alınmalarının nedeni, sadece Hükümetin tasarrufu olamaz. Zira Sayın Başbakan, BOP Eş Başkanı olduğunu kendisi söylüyor
        Keşke Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, siyasette yükselmek için, Amerika nın desteğine ihtiyaç duyup, onlarla işbirliğine girip BOP Eş Başkanı olmasaydı, kendini ve Türkiye yi riske sokmasaydı!...Ama bu husus onun tercihi. Ve bu noktada, istese de, Sayın Başbakan BOP Eş Başkanlığından ayrılamaz!...
        Bizler aslında saf ve iyi niyetli bir toplumuz. Uygulamalarımızda genellikle hissi davranıyoruz. Bu yüzden başımıza örülmek istenen çorabın çoğu kez farkında olamıyoruz, ta ki, başımızı bir duvara, bir taşa vurunca, ya da, bir musibetle karşılaşınca anlıyoruz.
        Siyasi partileri bir takım tutma zihniyeti içerisinde destekliyoruz.
        Ama siyasilerin erişilmez insanlar olduğunu düşünüyor, ve bizlere hizmet için, sorunlarımızı çözmek için var olduklarını unutuyoruz.
          Osmanlı İmparatorluğu, Büyük Britanya İmparatorluğundan daha önce kurulmuştu. Ama sonuçta, Osmanlı İmparatorluğu da, Büyük Britanya İmparatorluğu da zamanın şartları dahilinde dağıldı, Ama İngilizlerin ana vatanı; Büyük Britanya Adası, Ana Yurdumuz olan Anadolu Yarımadası gibi, yabancıların işgaline uğramadı. Anayurdumuzu kurtarmak için, emperyalist güçlerle bir kurtuluş savaşı vermek zorunda kaldık. Umarım ki, bir daha böyle bir savaş vermek zorunda kalmayız!...
         İşte İngiliz Halkı ile, Türk Halkı arasındaki en büyük fark burada
        Benim bu noktada, Türk tarihi ile ilgilenen bilim adamları ile, ulusal sorunlarımıza ilgi duyan, bir şeyler yapmak ihtiyacı duyan televizyon kanallarından bir istirhamım var. Eğer, Türkiye Cumhuriyetinden önce kurulup yıkılmış olan Türk devletleri ve imparatorlukları ile ilgili çalışmalalar yapıp, Halkımıza duyururlarsa; bu devlet ve imparatorlukların kaç sene yaşadıkları ve nasıl yıkıldıklarını ortaya koyarlarsa, Ülkemiz adına önemli bir hizmet yapmış olurlar. Ben şahsen, Muhteşem Yüzyıl dizi filminden çok istifade ettim.
          Eğer tarihimizi bilmezsek, Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Celal Bayar…gibi ulusal kahramanlarımızın yaptıklarını bilmez, onlara sahip çıkmazsak, okumaya ve araştırmaya önem vermezsek, çağdaş bilimi kendimize rehber edinmezsek, pozitif bilimlerde ilerlemezsek,bu yollardan geçmezsek, yada geçmeden siyasete soyunursak, Milleti idare etmeye kalkarsak, her şeyi dini kurallar çerçevesinde çözmeye çalışırsak, hiçbir sorunumuzu çözemeyiz, hiçbir yere de varamayız!...
          Sizlere daha önceleri yazılarımda anlatmıştım; Çanakkale Savaşlarını yerinde görmek için, Gelibolu yarımadasını yaya olarak dolaştım, Türk Şehitliklerini, Tabyaları, İngiliz, ve Fransız mezarlıklarını da dolaştım. Burada şu hususu özellikle vurgulamak istiyorum:
          Bizim şehitliklerimiz bakımsız ve ot içinde, mezar taşlarında isimler bile yok. Ama İngilizlerin, Fansızların mezarlıkları bakımlı, otlar, bu Hükümetler tarafından gönderilen paralarla temizletiliyor, anıtlarda ve mezar taşlarında, ölen yabancıların ve paralı askerlerinde isimleri yazılı. Bizim Çanakkale Anıtında da isimler yazılı değil. Bu konuyu, orada birilerine sordum. Söyledikleri şu:
        Çanakkale de şehit olanların hepsinin isimleri Genel Kurmayda varmış, ama varisleri hak talebinde bulunurlar gerekçesi ile ,isimler Anıta yazılmamış Gezim sırasında gördüklerim karşısında, bende şöyle bir duygu oluştu:
          Türkiye yi işgale gelen Anzaklar, İngiliz ve Fansız askerleri birer kahraman, ama kendi vatanını canı ile, kanı ile savunan Türk askerleri bir katliamcı,bir Apaçi sanki!...
          Şimdi Kurtuluş Savaşımızın önderlerinden Mustafa Kemal  Atatürk ve İsmet İnönü, ne yapmışlarda, bizleri idare edenler tarafından, Milletimizin gönlünden silinmeye çalışılıyor, yazıklar olsun!...
          Unutmayalım ki; Kahramanlarına sahip çıkmayan uluslar ayakta kalamaz Demek istediğim husus şudur.
          Bu gün Din ve Dindarlık görünümü içinde, emperyalist devletlerinde işbirliği, yönlendirme, ya da emirleri ile, ulusal değerlerimiz ve güvenliğimiz büyük bir tehdit ve tehlike altındadır. Bunu anlamamız, uyanık olmamız lazım.
         Benim, vatandaşlarımızdan talebim şu: Hükümetin, kömür, patates, soğan, makarna, şeker, yağ, gibi ihtiyaç maddeleri ile, bedava otobüs kartı, ya da yeşil kart verme gibi uygulamalarla, değişik adlar altında dağıtılan yardım paralarına kanmayın. Bunlar kimseye kara kaş- kara göz için verilmiyor. Bu gibi yardımları aslında bir oy avcılığı, bir seçim rüşveti olarak düşünürseniz, olup bitenler ve yapılmak istenenler daha kolay anlarsınız. Devlet yoksullara elbette destek olalı, ama Devletin ilk görevi, öncelikle kendi vatandaşlarına iş imkanı sağlamalıdır.
          Bu güne kadar yazdığım makalelerle, olmamız gereken yerde niçin olamadığımızın nedenlerini; gerekli performansı niçin gösteremediğimizi, değişik başlıklar altında tahlil etmeye; sonuçta sizlere faydalı olmaya çalıştım. Arzu edenler, bu makaleleri Anayurt un internet sayfasından indirip yararlanabilirler.
         Bundan sonrasında, AKP İktidarı ile, sadece güvenliğimiz konusunda değil, her alanda çöküşe doğru nasıl yaklaştığımızı ortaya koymaya çalışacağım
        İktidar Partisi AKP ye eleştirileri mi de, yine aynı şekilde, faydalı olur umudu ile yapıyorum Ama dikkate aldıkları, ya da alacakları kanaatinde değilim.. Ayrıca İktidarın,  muhalif başka yazarların da, eleştiri ve önerilerine kulak verdiği kanaatinde maalesef değilim
          Aslında İktidar Partisi, kendisi gibi düşünmeyen hiçbir kimsenin görüş ve önerilerinden yararlanmak niyetinde değil. Zaten en önemli sorunda, buradan kaynaklanıyor.
                   SÖYLENENLERE Mİ İNANALIM, YOKSA GÖRDÜKLERİMİZE Mİ İNANALIM?
          Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, Her şehit haberi geldiğinde, askerlerimizin kanı yerde kalmayacak, PKK Terör Örgütü hakkında gerekenler mutlaka yapılacak diyordu. Böyle bir beyanat, belki ilk zamanlarda ,Devlete güvenmek açısından etkili olmuştur ama, terörün bir türlü önlenememesi, hatta artarak devam etmesi gibi nedenlerden dolayı, Halkımız artık Hükümetin şunu yapacağız, bunu yapacağız gibi beyanlarına artık inanmamaktadır, ciddiye almamaktadır.
         Bu noktada bizde Hükümete şu soruyu yöneltelim:
         Daha kısa olan Irak sınırında, güvenliği sağlayamadınız, gerekeni yapamadınız, peki şimdi 877 Kilometre uzunluğundaki Suriye sınırında güvenliği nasıl sağlayacak sınız!?...
          Amerika Birleşik Devletlerinin PKK yı koruyup kolladığını sizlerde dahil, artık herkes biliyor. Şimdi soru şu: Peki, Amerika Birleşik Devletlerine rağmen, hemen burnumuzun dibinde 877 Kilometre boyunca konuşlanmış olan PKK lılara karşı bir operasyon yapıp, onları etkisiz hale nasıl getireceksiniz!?
         Suriye den gelen, yada gelmelerini özendirdiğiniz mültecilerin, bayrağımızı indirip, kendi bayraklarını dikmeleri ve güvenlik güçleri ile çatışmaları üzerine, ne yaptınız?
          Bunlar sakın, ABD adına çalışan paralı askerler, ya da PKK lı teröristler olmasın!?...
          Basına yansıyan haberlerden de gördük ve öğrendik ki, kamplarda kalan mülteci görünümünde ki erkeklerin, sabahtan Suriye ye geçip, orada çatışmalara kadıldıkları, akşam kamplara geri döndükleri haberlerine, ne diyorsunuz!?...
           ABD nin önceki Dış İşleri Bakanı Condeleezza Rice, 7 Ağustos 2003 Tarihinde, içinde Türkiye Cumhuriyeti de dahil olduğu, bölünmüş Ortadoğu haritası eşliğinde verdiği beyananatla; 22 Devletin sınırları değişecek sözleri karşısında bir tepki ortaya konuldu mu!?...
           Eğer mevcut durum bu ise, son verdiğiniz beyanatla; hayali haritalara asla itibar etmeyiz sözlerine, nasıl ve niçin inanacağız!?...
          Nihayetinde, Türkiye nin de bölünmesi söz konusu olduğuna göre, buna nasıl engel olacaksınız!?...
          Önceleri gizleyip, inkar etmeye çalıştığınız bir çok hususa,,sonrasında ortaya çıktığında kabul edip bir kılıf uydurdunuz, ya da, söylediklerinizin tamamen tersi uygulamaları yaptınız
           Eğer Suriye düşerse, sıranın Türkiye ye geleceğini, Türkiye nin de, bölünüp parçalanacağını bilmiyor mu sunuz!?...
            Hiç olmaz sa, sizlere yürekten inanıp, oy veren  insanlara biraz saygılı olun,onların ümit ve hayallerini yıkmayın!?...
          Bu gün Türkiye nin en önemli sorunu, Hükümet sorunudur!...
Saygılarımla. (Anayurt Gazetesi 30 Temmuz 2012 Pazartesi)
            ***
BU İŞ BÖYLE DEVAM EDEMEZ-6
                                                                                           Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
          Sevgili Anayurt Okurları, bir haftalık aradan sonra, tekrar sislerle beraberiz. Didim de idim, biraz tatil yapmış olduk.
          Bu vesile ile, öncelikle yabancılara mülk ve arazi satışları hakkında bir şeyler söylemek istiyorum .     Didim de, başta İngilizler olmak üzere yabancılara çok sayıda mülk satıldığını söylüyorlar. Yabancılara mülk satışının, Kuşadası, Bodrum, Marmaris, Antalya, Alanya gibi tatil yörelerinde de yoğun olduğu belirtiliyor.yoğun olduğu belirtiliyor.,
        Güney Doğu da ise, arazi satışlarının yoğun olduğu söyleniyor. Buralarda toprak alanların ekseriyeti İsrailliler
        Nevşehir- Kapadokya ya yaptığım gezide de, yabancıların bu bölgemizde de çok sayıda mülk ve arazi aldıklarını duymuştum. Bu gibi bilgileri ve daha başka hususları da, o zaman köşemde yazmıştım. Burada vurgulamak istediğim püf noktası şu:
         Tatil yörelerinde yabancıların mülk almaları bazılarına normalmiş gibi gelebilir, ama Kapadokya bir tatil yeri değil ki; buraları bir tarihi yer ve bir doğa harikası. Buralarda Rum asıllı insanlarda yaşıyordu, ama 1924 yılında Yunanistan la yapılan nüfus mübadelesi sonucunda, Kapadokya da yaşayanlar, Yunanistan a, Yunanistan da yaşayan bazı Türk nüfus da Kapadokya ya getirilip yerleştirildi. Şimdi soru şu:
         Eğer, Yunanlıların Kapadokya da, İzmir de, Bozca Adada, Gökçe Adada, Ermenilerin Kahraman Maraş ta, Kars ta, Ardahan da arazı aldıklarını düşünürseniz, bu ne anlama gelir!?...Ben söyleyeyim; böyle bir şey, ileriye dönük bir yatırımdır, siyasi sonuçları mutlaka ileri de ortaya çıkacak olan bir husustur.
         40-50 Yıl sonrasını düşünün; Türkiye de mülk ve arazi alanların torunları olacak ve sayıları artacak ve Türkiye den yeni talepleri olacak. Yahudilerin, Araplardan verimsiz toprakları bile büyük paralar karşılığı satın alıp,sonrasında satın alınan bu topraklarda İsrail devletini kurduklarını biliyoruz. Şimdi aynı Yahudiler, Filistinde Araplara nasıl bir zulüm uyguladıklarını görüyoruz ve biliyoruz.
         Şimdi aynı Yahudi bizede kafa tutmaya başladı. Akdeniz de uluslar arası sularda, Gazze ye yardım malzemesi götüren Mavi Marmara gemisini basıp, 9 vatandaşımızı katlettiğini unuttuk mu!?...
        40-50 Yıl sonrasında, Arapların başına gelenlerin benzerinin bizim başımıza gelmeyeceğini kim garanti edebilir!?...
         Yabancılara mülk ve arazi satışı, devletler arasında karşılıklı mütekabiliyet esasına dayanır. Peki, Aynı Yunanistan, Ermenistan, aynı İsrail, bize Türkiye den satın aldıkları oranda mülk ve arazi verecekler mi?
        Yunanlıların 2004 yılında, Ege Denizinde bulunan Eşek Adası, Bulamaç Adası ve nihayetinde Nergizcik Adamızı da işgal ettiğini, yerleşime açtığını, geri alınması hususunda bir girişimde bulunmadığını biliyoruz.
        Bu gibi örneklerden de anlaşılacağı üzere, AKP Hükümetinin topraklarımızı koruyup kollamak gibi bir niyetinin olmadığı ortada. Yani topraklarımızın parsel parsel satıldığını söyleyebiliriz.
        Eğer Halkımız bu konuda duyarlı olursa, ve   Muhalefet Partileri de Hükümet üzerinde gerekli baskıyı oluşturabilirse, belki o zaman, yabancılara mülk ve toprak satışı frenlenebilir.
         Yabancılara mülk ve toprak satışı konusuna, araştıurmaları tamamladıktan sonra ayrıca değineceğim. Özelleştirme kapsamında satılan Devlet mallarının bir listesini de sizlere sunmak istiyorum.
         Hükümetin toprak satışlarını kolaylaştırmak için, ürkütücü sorular sorulmasını bile yasakladığını bu konuda yeni bir kanunda çıkartıldığını bu vesile ile hatırlatmış olalım.
         Bu noktada, AKP iktidarından  oy avcılığına bağlı olarak, değişik adlar altında yakacak kömür, ceşitli gıda maddeleri, yada para yardımı alan vatandaşlarımız, bu suyun kaynağı nereden geliyor diye kendilerine bir sorsunlar.İşte bu kaynaklardan biri de, yabancılara mülk ve arazi satılmasıdır
      .AKP iktidarı, Anayasa Mahkemesinin yabancılara toprak satışı konusunda gerekçeli red kararına rağmen, Anayasa ve kanunların arkasından dolanarak, yada hiç dinlemeyerek satışlara devam etmektedir.
        Buradan da anlaşılacağı üzere, AKP iktidarı gözünü karartmış, ne pahasına olursa olsun İktidarını devam ettirmek istiyor. Acaba neden!?...
        Halkımıza bedava dağıtılan kömürlerin paraları ile, başta Güney Doğu bölgesinde hat safhada olan kaçak elektrik kullanım bedellerinin de, Devlete borcunu ödeyenlerin faturalarına eklendiğini, hem televizyonlarda söylemiştim, hemde, Köşemde defalarca yazmıştım
        Peki bu mu, Müslümanlık!?...
        Didim de bir şey daha öğrendim; Belediye seçimlerinde BDP oyları, CHP nin oylarına çok yaklaşmış. Fark 2500 kadarmış. Yani Didim de, çok sayıda Güney Doğulu vatandaşlarımız yaşıyormuş. Diğer tatil yörelerinde de, durumun benzer olduğu söyleniyor.Böyle bir durumu şunun için hatırlatmak istiyorum:
        Başta Barış ve Demokrasi Partisi BDP Yöneticileri ve Milletvekilleri, Güney Doğu Bölgesinin Kürtlere ait olduğuna vurgu yapıyor, tabi ki bu yaklaşım doğru bir yargı değil, PKK militanları da, yol kesip, sanki yabancı bir memlekette imiş gibi kimlik kontrolü yapıyorlar.Peki vurguladığım üzere, başta tatil yörelerinde ve Türkiye nin büyük şehirlerinde yerleşmiş olan Güney Doğulu vatandaşlarımıza ne demeli!?...
       Yani demek istediğim husus şu ki; işinde gücünde olan Kürt vatandaşlarımızın, ayrılık gayrılıkla, terörle bir ilişkileri yok. Bu gibi vatandaşlarımız, Devletin birlik ve beraberliğinden yanadırlar.
        Bu hususu, PKK militanlarının Halkı isyana teşvik etmek için, Şemdinli de başlattıkları geniş çaplı saldırılarda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 19 gün süren karşı operasyonlarında, yöre halkı, PKK nın yanında yer almadı. Ve sonuçta bu girişimde bastırılmış oldu ve PKK amacına ulaşamadı.
        Bu itibarla,bazı vatandaşlarımız, BDP ye oy verseler bile, BDP nin ve PKK nın, Kürt vatandaşlarımızı temsil ettiğini maalesef söyleyemeyeceğiz.
       Terör faaliyetlerinin artarak devam etmesinin nedeni dış kaynaklı olup, AKP İktidarının da kendine düşen görevi yapmamasından kaynaklanmaktadır.
        10 Ağustos 2012 tarihinde İzmir-Foça da PKK militanları askeri konvoya saldırı düzenlemişlerdi. Sonuçta 1 askerimiz şehit olmuş, 11 kişide yaralanmıştı. Syın Başbakanımızın Gavur İzmir diye hakaret vari sözler sarfettiği yöre halkı, ihtiyaç duyulan kanı temin etmek için hastanelere koştu ve kısa sürede ihtiyaçtan daha fazla kan temin edildi. Sonrasında, toplanan müthiş bir kalabalıkla, PKK ve terör faaliyetleri kınandı. Bravo kahraman İzmir!...Bunun gibi güzel  ve asil ömrneklerden sonra, şu kanaatimi sizlerle paylaşmak istiyorum:
         Terör belasının önlenmesinde, en büyük umudumuz ve güvencemiz, her şehit haberinin gelmesi sonucunda, esip gürleyen,ama bir şey yapmayan AKP İktidarı değil; Sağduyulu, milli birlik ve beraberliğimizden yana olan asil ve duyarlı vatandaşlarımızdır.
                                                        GEZİP GÖRMENİN ÖNEMİ
         Bizde toplum olarak genelde tatil yapma alışkanlığımız yok .Halkımızın gelir seviyesi genelde düşük ve dolayısı ile tatil yapmaya müsait değil, ama tek sorun para konusu da değil.Bu iş birazda alışkanlık sorunu; bir kültür sorunu
        Tatil konusunu, sadece denize gitmek olarak da anlamamak lazım; gezmeye gittiğimiz yerde; eğer varsa, tarihi yerleri, tarihi eserleri görmek, değişik insanlarla konuşup tanışmak imkanlanının da ortaya çıktığını düşünürsek, fikri gelişmemize de katkı sağlayacağını söyleyebiliriz.
       Batının gelişmesinde, insanlarda gezip görme merakının fazla olmasının önemli bir etken olduğunu söyleyebiliriz.Bir Alman, bir İngiliz, bir Fransız, bir Amerikalı sıradan bir kişi, her yıl bir yada birkaç yabancı ülkeyi gezip, tatilini oralarda yapabilmektedir.Burada insanlarımızın,  AKP ye ve özellikle de Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan a toz kondurmak istemeyenlerin, kendilerine şu soruyu sormalarını istiyorum: Acaba bizler, değil Türkiye de,bir yabancı ülkede niye tatil yapamıyoruz, gezip görme imkanına niye sahip olamıyoruz!?...
        Ben Almanya ya otobüsle gittim. Giderken Bulgaristan, Yugoslavya, Avusturya topraklarından geçtim. Tabi ki bu topraklar, Atalarımızın, Osmanlının at koşturduğu yerler. Saatlerce bu topraklarda otobüsle yol alıyorsunuz. Ve sonuçta kendinize şu soruyu soruyorsunuz: 700 Yıl öncesinin imkanları ile, Osmanlı buralara nasıl gelmiş, değişik din ve inançtan, değişik ırklardan insanları yüz yıllar boyunca nasıl idare etmiş diye düşündüğünüzde, kendinize sorular yönelttiğinizde, heyecanlanıyor ve gurur duyuyoruz  Tabi ki gümrüklerde ve yol boyunca karşılaştıklarız, gördüklerimiz ayrı bir yazı konusu. Ama konumuz bu değil Günümüzde yaşadığımız olaylarla da, bir bağlantı kurabilmek açısından, bir şeyler söyleyerek asıl konumuza girmek istiyorum.
        Eğer vatandaşlarımızın büyük bir bölümü ve özelliklede, düşük gelirli vatandaşlarımız, atalarımızın at koşturdukları, yada yönettikleri bu torakları gezip görme imkanına sahip olsalar, bu toprakları nasıl ve niçin kaybettiğimiz hususunda kendilerine sorular yöneltir ve sonuçta kendi topraklarımıza sahip çıkmamız gerektiği sonucuna daha kolay varırlardı ve İktidarın her söylediğine, gözleri kapalı inanmazlardı!...
        Osmanlı İmparatorluğu da dahil, tarih boyunca değişik adlar altında devletler kurmuşuz. Değişik din ve inançtaki ve değişik ırklardaki toplumları, yüzlerce, binlerce yıl boyunca hakla adaletle idare etmişiz. Ve büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin bu üstün vasfını, Ne Mutlu Türküm Diyene öz deyişi ile özetlemişken; şu anda Türkiye Cumhuriyeti, tarihimizi bilmeyen, ya da inanmayan insanlar tarafından idare edilmektedir. Sorunun başlangıç noktası bura da!...
       Anayasada Türkün tanımı şu: Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.Ama Türk ün, bu Cumhuriyeti kuran esas unsur olduğunu da hatırlatmak lazım.
        Ama burada en önemli konunun, etnik köken ne olursa olsun, iyi bir vatandaş olma bilincine sahip olmak, Türkiye Cumhuriyetinin kalkınmasına, gelişmesine, birlik ve beraberliğine katkı koymaktır
        Türk ü ve Türklüğü aşağılayan, Türklüğü Anayasadan çıkarma girişimlerini de kınıyorum, bunları birlik ve beraberliğimizi bozma, Cumhuriyetimizi yıkma girişimleri olarak değerlendiriyorum.
        Saygılarımla. (Anayurt Gazetesi 15 Ağustos 2012 Çarşamba)
            ***
BU İŞ BÖYLE DEVAM EDEMEZ-10
Mak. Yük. Müh .Ahmet YALVAÇ
           Sevgili Anayurt Okurları bu gün yazmaya başlarken, bu başlık altında neyi anlatmak istediğimi, hatırlatmak açısından, bir kaç cümle ile tekrar özetlemek istiyorum
          Bu başlık altında, AKP İktidarının uygulamaları ile, sözün bittiği yerde olduğumuzu  örneklerle ortaya koymak, çözüm konusunda önerilerde bulunmak istiyorum.
        Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, ara vermeden 10 Yıldan beri İktidarda. Şimdi 11 inci Yıldan Gün sayıyor AKP Hükümetinin, Yandaş Medyanın,bazı Kesimlerin,AKP yi,özellikle de Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ı gözü kapalı destekleyen, ona oy veren bazı insanların iddia ettiklerinin aksine, AKP iktidarının, bu Güne kadar Türkiye nin hiç bir sorununu çözemediğini, bilakis, işlerin her geçen gün daha da kötüye gittiğini örneklerle ortaya koymak mümkün.; Daha doğrusu AKP iktidarının Türkiye yi iyi idare edemediğini, İktidar avantajını da  kötüye kullandığını söyleyebiliriz.
         Ekonomik sorunları ve parasal kayıplarımızı ve daha başka bazı sorunlarımızı ilerde de bir şekilde telafi edebiliriz ama, Türkiye Cumhuriyeti bu gün bölünme ve parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya. Bu konu da bilerek, ya da bilmeyerek yapılan bir hatanın ilerde telafisi maalesef mümkün değil Bu İtibarla şu anda maruz kaldığımız en büyük tehlike bu
        Bu Gün, 21 Ağustos 2012 Salı Günü, Gazi Antep İlimizde, PKK militanları tarafından, bomba yüklü bir aracın patlatılması neticesinde,9 vatandaşımızın ölümü, 64 vatandaşımızın da yaralanması ile sonuçlanan ve artarak devam eden başka terör olayları ile de nihai kanaatimi açıklayarak konuya girmek istiyorum
         Fatih Terim bile sonunda isyan etti; futbolla ilgili olarak beklenen basın açıklamasını yapmayarak, son olarak Gazi Antep de yaşanan ve bir türlü önlenemeyen  terör olaylarına isyan ederek, yeter artık dedi ve salonu terk etti. Aslında toplumda bu sözü söyleyen çok insan var. Aklı selim vatandaşlarımız, Hükümetin artarak devam eden terör olayları karşısında bir şey yapmaması, ya da yapamaması karşısında çok rahatsız, çok tepkili
     Bizleri idare edenler, Ülkesi adına kaygı duyan vatandaşlarımızın tepkilerini bir şey yapmadan, esip gürlemelerle önleyebileceklerini sanıyorlarsa, bir yanılgı içinde olduklarını söyleyebilirim.
        Ben şahsen, PKK terör eylemlerinin artarak devam edeceğini düşünüyorum. Sorunun kaynağı Amerika Birleşik Devletleri ve onun peşine takılan AKP Hükümetinin kendisi. Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, Amerika tarafından hazırlanıp uygulamaya konulan, Kuzey Afrika ülkelerini, içinde Türkiye nin de bulunduğu Orta Doğu lkelerini bölmeye parçalamaya yönelik olan ve adına Genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesi kısaca BOP diye adlandırılan projede Eş Başkan olduğunu kendisi söylüyor. Bu husus ve BOP kapsamında sınırları değişmesi ön görülen ülkelerin haritası, ortalarda dolaşıyor. Sayın Başbakan hemen hayali haritalara itibar etmeyiz desin. Bu haritayı çizenin, kendisini ve partisi AKP yi de İktidar yapanın Amerika olduğunu bilmiyor mu!?...
         Amerika birleşik Devletleri, petrol kaynaklarının üstüne oturmak, Rusya yı güneyden kuşatmak için, bir bahane ile Irak ı işgal etti.Kuzey Irakta ki Mesut Barzani yönetimindeki özerk Kürt bölgesini Akdeniz e bağlaması için, Türkiye nin Güney sınırında, ya da Suriye nin Kuzeyinde bir koridor açması gerekiyordu, bu kapsamda Suriye nin içinde karışıklık yaratıldı.Asıl amaç Suriye ye Demokrasi getirmek falan değil.
       Suriye ile aramızda hiçbir sorun yokken düşman olmamız ve Hükümetin Beşşar Esad Yönetimini devirmek maksadıyla tertip ve düzen içinde olmasını, Amerikanın yanında yer almasını da BOP kapsamında değerlendirmek lazım.
          Amerika Birleşik Devletleri kendi menfaatleri gereği PKK terör örgütünün yok edilmesini istemiyor. Bu nedenle, Amerika nın izni olmadan Kuzey Irak a giremiyorduk, sızmaları önleyemiyorduk Irak sınırımızı kontrol edemezken, şimdi çok daha uzun olan ve Suriye deki Yönetim boşluğundan dolayı Kuzeye de yerleşen PKK ve PYD militanlarına karşı, Güney sınırımızı nasıl koruyacağız!?...
         BDP Milletvekillerinin Şemdinli olaylarından sonra, Şemdinli de PKK lı militanlarla samimi bir hava içerisinde nasıl sarılıp öpüştüklerini, ne gibi sözler sarf ettiklerini, ekranlardan hep beraber gördük duyduk.  Sonrasında PKK lılar, bir gazeteciyi de tehdit ederek, ellerini, kollarını sallayarak, geldikleri yere, dağlara çekip gittile.
        Orada BDP liler vardı, PKK lılar vardı, Medya vardı, Halk vardı, ama Devlet yoktu
         Devleti hançerleyenlere hiçbir şey yapılmazken, PKK ile mücadele eden vatansever TSK mensupları, gazeteciler, bilim adamları, Milletvekilleri içeride tutulurken, bizleri idare edenlerin, terör eylemleri karşısında esip gürlemelerine kim inanır!?...Artık mızrak çuvala sığmıyor.
        Dış güçler 30 Yıldan beri bizi birbirimize düşüremediler. Bunu İzmir- Foça da, Şemdinlide, Gazi Antep te,son olarak Hakkari- Günyazı Köyünde gördük. Askerleri taşıyan ninibüsün devrilmesi sonucunda, yardıma ilk koşanlar gün yazılılar oldu. Kürt kadınlar ölen askerlerimiz için ağladılar, Kürtçe ağıtlar yaptılar.Demek istediğim husus şu:
         AKP ye samimi duygularla inanıp oy veren düşük eğitimli vatandaşlarımız durumun farkına bir varırlarsa, PKK yıönelttikleri protestoları fazlası ile Yetkililere yöneltirlerse, bunun altından AKP asla kalkamaz. Tabi bu husus ta arzu edilen bir yöntem değil, olmamalıdır da. Ne yapılabileceğinde bundan sonraki yazımda anlatacağım
Saygılarımla. (Anayurt Gazetes 23 Ağustos 2012 Perşembe)
            ***
BU İŞ BÖYLE DEVAM EDEMEZ.-12
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
          Sevgili Anayurt Okurları, aynı adı taşıyan bundan önceki makalede, AKP ye samimi duygularla oy veren düşük eğitimli vatandaşlarımız işin aslını öğrendiklerinde, PKK ya gösterdikleri tepkiyi fazlasıyla AKP ye yöneltirlerse, bunun altından AKP kalkamaz diye bir uyarıda bulunmuştum.Bu söz ile kastettiğim husus şudur:
         PKK ile mücadelede şehit olan askerlerimiz genelde orta halli, yada, yoksul vatandaşlarımızın çocukları .Tepedeki siyasetçilerin, yada zenginlerin çocukları bedelli, yada başka adlar altında askerlik yapmaktan bir şekilde kurtuluyorlar.Ateş düştüğü yeri yakar. Çatışmada evlatlarını, ya da yakınlarını kaybeden ailelerin duydukları acıyı, çocuklarını askere göndermeyenler bilemez.
        Vatan savunması kutsal bir görevdir. Askerlik yapmaya engel bir sakatlığı, ya da başka bir sağlık sorunu yoksa, siyasetçilerde dahil herkes, çocuğunu askere göndermelidir  .Eğer siyasetçiler de çocuklarını askere gönderirlerse, PKK ile çıkan her çatışmada,hop oturup, hop kalkarlar, Amerika  PKK lılara dokunmayın dese bile, terörün kökünün kazınmasında hiç bir kimseye taviz vermezler.Bu itibarla her terör faaliyetleri sonucunda ölen askerlerimiz ve vatandaşlarımız için, siyasilerin çok üzüldük, gereken yapılacaktır gibi beyanat vermelerini ben samimi bulmuyorum
         Vicdani ret, paralı askerliği taksite bağlama gibi kolaylık sağlama imkanlarını da ben doğru bulmuyorum. Eğer işler böyle devam ederse, bir gün gelir; askere gönderecek ne bir genç bulunabilir, nede kimse çocuğunu bir askeri okula göndermek ister. Acaba neden!?..
         AKP Hükümeti terörle  mücadele edeceği yerde, teröristlerle  müzakereyi tercih ediyor, vatansever,görevini yapan, PKK terör örgütü ile mücadele eden kahraman  subaylarımızı bir bahane ile hapse atıyor da ondan!... .
         Bu itibarla hiç bir kişi, ya da kurum, güvenliğimizi tehlikeye düşürecek bir girişimde bulunmamalıdır.
         Bu itibarla şu görüşümü  tekrar hatırlatmak  istiyorum: Şemdinli de Şeker Bayramında BDP Milletvekillerinin, sözde PKK militanlarının dağ yolunda yollarını kesmeleri ve bu olay sonrasında, PKK lılarla BDP Milletvekillerinin samimi bir hava içinde, basın mensupları, gazeteciler ve Halkın gözü önünde birbirlerine sarılıp koklaşmalarına seyirci kalınırken, bu Milletvekillerinin Anayasa ve Devleti hançerleyen sözler sarf etmeleri karşısında, dokunulmazlıklarını kaldırmayan, ama, PKK ile mücadele eden Komutanlarımızı, yada, vatansever gazeteci, bilim adamı, yada Milletvekillerini içerde tutan bir İktidarın, terörü önlemek için gereken yapılacaktır, mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir gibi sözlerine hangi aklı selim vatandaşımız inanır!?...
         Peki, BDP li Milletvekillerinin PKK militanları ile sarılıp öpüşmeleri, koklaşmaları karşısında, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın, gazetecilerin bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz sorusuna, bu ne muhabbet diye işi geçiştirmesine, hafife almasına ne demeli!...
        Başbakanlık koltuğunda oturan bir kişinin, terör faaliyetleri  ve teröristler karşısında bir durum tespiti yapma yerine, bunun gereğini yapmalıdır…
         BDP Milletvekillerinin, PKK lıların,  Hakkari-Şemdinli de samimi bir hava içinde buluşup, öpüşüp koklaşma olayını biraz açmak istiyorum
          Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın hoşuna gitmeyen bir fiil,bir hareket, ya da bir soru karşısında çok sinirlendiğini,muhataplara ağzına geleni söylediğini, bu konuda bir sınır tanımadığını herkes biliyor. Bu itibarla, Oslo da PKK  terör örgütü yöneticileri ile, yandaşları arasında bazı konularda anlaşılmış olmalı ki, BDP Milletvekilleri ile, teröristlerin buluşmasına, samimi bir hava içinde öpüşüp, kpklaşmalarına musaade edliyor.
         O esnada herkesin bulunduğu bir ortamda, Özel Harekat Polislerinin, Jandarmanın, Askerin orada bulunmaması, bu işin, Hükümetin bilgisi dahilinde yapılan organize bir iş olduğu ortaya çıkıyor. Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan nın, Bu ne muhabbet sözünden, aslında bilgisi dahilinde yapılan bir işten dolayı, mutlu olduğunu da anlatan bir ifade şekli olaqbilir…
         Eğer bu iş danışıklı döğüş olmasa, ne BDP Milletvekilleri,ne de PKK lı teröristler, bu kadar rahat davranamazlar, Halkımızla ve Türkiye Cumhuriyeti ile böylesine alay edemezler, meydan okuyamazlardı.
         Daha önceki Hükümetler zamanında gördük; BDP li aynı Milletvekilleri, ya da o paraleldeki başka Milletvekilleri, bir terör olayı vukuu bulduğunda, PKK  terör örgütünü kınamak istemezlerdi ama, doğruda şimdiki gibi, PKK terör örgütü bizim silahlı gücümüz deme cesaretini gösteremezlerdi.
         Başta Leyla Zana ve aynı görüşteki Milletvekşleri, şimdi işlenen suçların daha hafifinden dolayı, önceki Hükümetler zamanında hapse mahkum olmuşlardır.
         Ama şimdiki Hükümet zamanında Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, bölücü Leyla Zana ile sözde barışın nasıl sağlanacağını konuşmak için randevu verip konuşuyor ve PKKya meşruluk tanınmasına zemin hazırlıyor…
         PKK terör örgütünün faaliyetleri karşısında evlatlarını, ya da yakınlarını kaybeden, ya da, terörden bir şekilde zarar gören ailelerin sayıları her geçen gün daha da artıyor. Eğer İktidar, bu durum karşısında gerekeni yapmayıp da, sonuç vermeyen vaadlerde bulunarak, gaz almaya yönelik sözler sarfederek, toplumu uzun süre kandıracağını sanıyorsa,Türkiye yi idare edenlerin büyük bir yanılgı içinde olduklarını vurgulamak istiyorum. İşte o zaman; Müslüman dır, dürüst tür, şudur, budur...gibi gerekçelerle AKP ye samimi duygularla oy veren vatandaşlarımız, anlattığım üzere olup bitenleri anlayıp da, Hükümeti, sorumluları protesto eden 10 binlerin, 100 binlerin karşısında hiç bir kimse, yada iktidar duramaz diyorum. Ama bu yöntemi tasvip etmiyorum ve alınacak başka önlemler var diyorum
        KÜRT VATANDAŞLARIMIZIN DA BÜYÜK BİR ÇOĞUNLUĞU, BİRLİK VE BERABERLİKTEN YANA İSE;PKK MİLİTANLAR KİMDEN!?...
      Basın yayından izlediklerimiz ve gördüklerimizin dışında ben, bu güne kadar Halkımızla hep iç içe yaşayan bir kişiyim, ayrıca, Enerji Bakanlığında çalıştığım esnada bir Sendika yöneticisi idim,2007 Milletvekili seçimlerinde Demokrat Partiden K. Maraş Milletvekili  adayı idim, özellikle Makine Mühendisleri Odası camiasında tanınan bir kişiyim, demek istediğim husus şudur :Kürt olup ta, ayrılık gayrılık yanlısı olan değişik sınıflardaki Kürt vatandaşlarımızın sayısı % 1-2 yi geçmez. Eğer Türkiye yi idare eden Siyasiler iyi çalıssalar, görevlerini tam yapmış olsalar belki bu oran, % 0 a doğru yaklaşır. Peki o halde ortalığı karıştıran, terörü azdıran, askerlerimize silah çeken teröristler kim!?...
       Şu husu da ayrıca belirtmeliyim: PKK terör örgütünün içinde elbette Kürt kökenli vatandaşlarımızın çocukları da vardır. Son zamanlarda terör örgütünün faaliyetlerinin artması ile, yönlendirmeler neticesinde Kürt kökenli gençlerin PKK ya katılımlarında belki bir artış olduğu düşünülebilir.. Ama bu hususu tüm Kürt vatandaşlarımıza maletmek doğru bir yaklaşım olmaz.
       Bu hususu Amerika Birleşik Devletlerinin terörü desteklemesine, ve Türkiye yi idare eden Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin, Amerika Birleşik Devletlerinin arzu ve istekleri doğrultusunda hareket eden bir görüntü vermesine bağlayabiliriz.
        Öldürülen PKK militanlarının içinde sünnetsiz olanların bulunduğu söyleniyor. Bu gibilerin sayısını ve milliyetlerini bizler bilemeyiz; gerçek rakamları ve milliyetlerini ancak PKK ile mücadele eden Türk Silahlı kuvvetleri bilir. Bu vesile ile Genel Kurmay Başkanlığına bir çağrıda bulunmak istiyorum; çatışmalarda öldürülen, ya da yakalanan, yada teslim olanların içerisinde, sünnetsiz olan bu gibilerin sayısı ve milliyetleri hakkında net bilgiler verirlerse, ancak o zaman kimlerle mücadele ettiğimizi anlayabiliriz. Çözüm ondan sonrasında daha kolay dır.
         Ermeni Agos Gazetesi yazarı Hırand Dink neden öldürüldü; öldürenler bulundu ama, bu işin arkasındakiler ve suça azmettirenler hala açıklanmış değil!?...Bu konuyu zamanında yazmıştım, yeri geldiği için, hatırlatmak maksadıyla tekrar özetlemek istiyorum:
        Hırant  Dink; Türkler 1.5 Milyon Ermeni yi katlettiler gibi iddialarla, Atalarımıza kara çalma girişimlerine, ve bu konuda başta Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Dünyanın bir çok ülkesinde kabul gören, nihai amaç, Türkiye yi köşeye sıkıştırmak olan bu iddialalar karşısında, herkesi şaşırtan, şoke eden bir araştırmanın sonucunu ortaya koydu.
        Hırant  Dink Şöyle diyor. 1.5 Milyon rakamı doğru değil. 500-600 bin Ermeni, tehcire yani sürgüne uğramamak için, Müslüman oldu, Kürt kılığına girdi, Alevi oldu…Bu yöndeki açıklamaları, şu anda MHP den Milletvekili olan Prof. Dr Sayın Yusuf Halaçoğlu da söylüyor. Bu yöndeki açıklamaların bir Ermeni gazeteci tarafından söylenmiş olması çok önemli.
        Hırant Dink şöyle devam ediyor: Asıl kimliğini gizleyen bu gibi Ermeniler, şu anda Türkiye Cumhuriyeti nin önemli Kurumlarında hizmet veriyorlar. Bunun gibi asıl kimliğini gizleyen Ermeni kökenli vatandaşlarımızın listesini açıklayacağı  zamanda, bir cinayete kurban gitmesi, sizce de ilginç değil mi?
         Deniliyor ki, Hırant  Dink i, bu gizli Ermeniler öldürdü. Varmak istediğim sonuç şudur: İşinde gücünde olan, vergisi ödeyen, Türkiye Cumhuriyeti nin  kanun ve yasalarına uyan Ermeni kökenli vatandaşlarımızla, bizlerin bir sorunu olmadığını burada özellikle vurgulamak istiyorum.Bizlerin sorunu, Türkiye nin altını oymak isteyenlerle…
         Ben Köşemde de yazdım. Başka Yazarlarda gündeme getirdi; PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan ın Ermeni kökenli olduğu ve asıl adının da Artin  Agopyan olduğu söyleniyor. Abdullah Öcalan ın, Kürtçe bilmediği belirtiliyor. Aynı iddialar, bazı BDP Milletvekilleri içinde dillendiriliyor. Peki şimdi sorulması gereken asıl soru şu: Ermeni kökenli olup da, ayrıca Kürtçe bilmeyen  insanlar, nasıl olup da, Kürtler adına hareket edebilir, siyasi sonuçları olan ve Türkiye Cumhuriyetini yıkmayı hedef alan girişimlerde bulunabilirler!?...Bu konunun araştırılması açıklığa kavuşturulması lazım.
         CHP Milletvekili Hüseyin Aygün ün sözde kaçırılmak için yolu kesildiğinde, teröristlere Zazaca bir şeyler söylediğinde, teröristlerin biz bu lisanı anlamıyoruz demeleri üzerine, Aygün ün Türkçe konuşmak zorunda kaldığını sizlerde herhalde duymuşsunuzdur.
        Hatta teröristlerin dağda bile kendi aralarında Türkçe konuştukları söyleniyor.Peki buna ne demeli!?...
        Oslo görüşmelerinde, Hükümetin PKK temsilcileri ile müzakere yaptıkları, ve tavizler verdikleri yaşanan olaylarla da orya çıktı. Abdullah Öcalan ı herkes İmralı Adasında hapis yattığını sanarken, MİT tarafından, İmralı açıklarında Amerikalı ajanlarla görüştürüldüğü haberlerini, ve yine ayrıca zaman zaman Abdullah Öcalan ın, MİT in helikopteri ile İmralı dan alınıp, Bursa da  MİT in misafir hanesinde ağırlandığını, yine basından hayretler içinde duyduk, öğrendik.Yaşanan bu gibi olaylarların da ışığı altında, PKK nın Amerikanın himayesinde korunup geliştiğini, İktidarında Amerikanın bu planlarını uygulamasında yardımcı olduğu, yada böyle bir görüntü vermesi sonucunda, Ülkemizi bölüp, parçalamaya yönelik terör faaliyetlerinin azalacağına, kökünün kazınacağına nasıl inanabiliriz!?...
         GAZİANTEP DEKİ BOMBALAMA OLAYININ ARKASINDA AMERİKANIN OLDUĞU ANLAŞILDI
         23 Ağustos 2012 Cuma günü, Hürriyet Gazetesinde bu haber manşetten verilmiş. Deniliyor ki, 2 Ay kadar önce Amerika da bir düşünce kuruluşu tarafından, Suriye de Beşşar Esad Yönetiminin nasıl devrileceği hususunda, Nisan Ayınının ortasını ön gören bir planlamada fikir çalışması yapmışlar.Burada detaylar var da, ben Gaziantep le ilgili olanını söylemek istiyorum
         Bu plana göre, Kürt vatandaşlarımızla, Türk vatandaşlarımızın aralarını bozmak, bir iç savaş çıkmasına zemin hazırlamak için, Gaziantep, ya da Kahraman Maraş da, büyük çaplı bir bombalama işleminin yapılmasını ön görüyorlar ve nihayet bu iş gerçekleşiyor. Sonunda patlayıcı yüklü aracı patlatanda tespit ediliyor… Peki şimdi soru şu:
         Hürriyet Gazetesinin manşetten verdiği bu habere karşı, AKP Hükümeti konuyu araştırıp, Amerika Birleşik Devletlerine bir Nota verecek mi, ya da verebilecek mi!?...Bence veremez…
        Eğer bu haber yanlış ise, Hürriyet Gazetesini sorguya çekin, gereğini yapın! Ben şahsen böyle bir haberin yanlış olduğunu hiç sanmıyorum. Zira böylesine hassas bir konuda, hiçbir kimse yalan, ya da yanlış bir haber yazmaya cesaret edemez.
         Peki, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP böyle bir girişim neticesinde, Amerika Birleşik Devletleri ile  ilişkileri gözden geçirebilir, ya da dondurma kararı alabilir mi!?... Bence almazda, alamazda. Zira böyle bir girişim neticesinde Amerika bütün gizli bilgileri ortaya döker, kısa sürede İktidar Partisi AKP yi alaşağı eder.
                      GÜNEY SINIRIMIZDA  OLUŞAN FİİLİ BİR TAMPON BÖLGE
         Güney Doğu illerimizde oluşturulan mülteci kamplarında barınanların, güvenlik güçleri ile çatıştıklarını, onları yaraladıklarını, bayrağımızı indirip kendi bayraklarını çektiklerini yazılı ve görsel basından okuduk, gördük. Ayrıca bu kampta kalanlardan yerli halk da, rahatsızlık verdikleri,i,hırsızlık yaptıkları…gibi gerekçelerle şikayetçi.
         Ayrıca bu kamplarda kalanların Suriye den kaçan madur insanlar olmadığı, bilakis sabahtan Suriye de çatışmaya gidip, akşam geri dönen paralı askerler, ya da teröristler olduğu söyleniyor. Burada Türkiye Cumhuriyetinin kanunlarının geçerli olmadığına vurgu yapılıyor
        Bu kamplarda kalanların her türlü ihtiyaçlarının karşılanmasının dışında, son zamanlarda öğrendiğimize göre; bunlara Türkiye Cumhuriyetinin nüfus  kimlik kartı da verilmeye başlanmış. Buradan anlaşıldığına göre, bu mülteci görünümlü kişilerin, Türk vatandaşlığına geçirilecekleri anlaşılıyor.
       Böyle bir uygulamadan, Güney Doğu sınırımızda PKK militanlarının yerleştirilmek istendiği sonucunu da çıkarmak  mümkün. Zira şu anda Suriye nin Kuzeyinde PKK ve PYD nin denetiminde fiili bir Tampon Bölge oluşmuş durumda!
        Hükümetin böyle bir durum neticesinde oluşacak bir Tampon Bölgenin, Kuzey Irakta olduğu gibi, Türkiye den de bir parça kopmasına neden olacağını bilmeleri gerekir.
        Suriye nin Kuzeyinde bir Tampon Bölge oluşturulması husunda, Amerikalılar bastırıyor, Hükümette Amerika ya yardımcı olmaya çalışıyor.Gidişat çok kötü…
                    AMERİKA İLE İLİŞKİLERİMİZ MUTLAKA MASAYA YATIRILMALI
         Bu gün net olarak ortaya çıkmış ve anlaşılmıştır ki; PKK terör örgütünü en fazla destekleyen, bu yolla Türkiye yi bölüp parçalamaya çalışan, dost ve müttefik görünümündeki düşman, Amerika Birleşik Devletleridir.Eğer Suriye Lideri Beşşar  Esad ve Yönetimi, Batı karşısında kaybederse, sıranın Türkiye ye geleceğini unutmamak lazım.
          Amerika ilişkilerimizi kesip, bu defasında da, Rusyanın, ya da Çin in kucağına oturalım demiyorum ama, yabancı devletlerle ilişkilerimizi karşılıklı çıkar esaslarına dayandırmamız gerektiğini vurgulamak istiyorum.
        Dış politikada özellikle, komşularımızın toprak bütünlüğüne karşılıklı olarak saygı gösterilmesinden, ve öncelikle Amerika ile değil, komşularımızla iyi ilişkiler içinde olmamızın gerektiğini vurgulamak istiyorum.
                     TERÖR ANCAK MİLLİ BİR HÜKÜMET KURULABİLİRSE ÖNLENEBİLİR.
         Şu anda Meclisteki Muhalefet Partilerinin Liderlerine  baktığınızda, bir Milli Birlik Hükümetinin kurulabilmesi bile mümkün gözükmüyor. Zira Ana Muhalefet  Partisi Lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile, MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli, Hükümetin uygulamalarına karşı imiş gibi gözükseler bile, aslında AP ile anlaşmış gibi, yada aynı paralelde görünmelerinden dolayı güven vermiyorlar. Ancak CHP, MHP
 Ve AKP den ayrılacak bazı ulusalcı  Milletvekillerinin birlik içinde davranan bir gurup oluşturmaları halinde, Hükümetin yanlış uygulamalarına karşı bir set oluşturulabileceği, kulislerde söyleniyor. Gerekli kanun, ya da yönetmelikler çıkartıldıktan sonra, muhtemelen 2013 te bir erken Genel Seçim…
Saygılarımla. (Anayurt Gazetesi 27 ağustos 2012 Pazartesi)
            ***
BU İŞ BÖYLE DEVAM EDEMEZ-18
Mak. Yük. Müh Ahmet YALVAÇ
            TÜRKİYEYİ İDARE EDENLERE SORUYORUM; MİLLİ BAYRAMLARIMIZ YABANCI BİR DEVLETİN Mİ BAYRAMI!?...
            Sevgili Anayurt Okurları ,PKK Terör Örgütü militanlarının askerle, jandarmayla, polisle ve korucu gibi güvenlik güçlerimizle mücadele etmesini, ve onların canlarına kastetmelerini, Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya çalışmalarını, ideolojileri ve nihai hedefleri bilindiğinden dolayı fazla yadırgamıyoruz.
         PKK sadece Güvenlik Güçlerimize değil, bomba patlatmak ve baskınlar yapmak suretiyle şehirlerde ve köylerde yaşayan sivil vatandaşlarımızın da malına ve canına kastetmektedirler.
         PKK militanlarının söylem ve eylemlerini destekleyen BDP Milletvekillerini ve aynı paraleldeki başka yandaş ve işbirlikçileri de fazla yadırgamıyoruz 
      Milletimiz bu terör faaliyetleri ve yandaşlarından bıkmış bunalmış bir durumda iken; Bizleri İdare Edenlerin, sanki yeteri kadar sorunumuz yokmuş da, Milli Bayramlarımızda resmi kutlamaları yasaklamalarını ya da asgariye indirmelerini, Halkımızın, ve Sivil Toplum Örgütlerinin, Siyasi Partilerimizin Atatürk anıtlarına çelenk koymalarını niye engelliyor, niye  sorun çıkartıyorsunuz!?...
        Geçen sene de bu konuda büyük gerginlikler yaşanmıştı, demek ki, bu konu da çıkartılan gerginliğin bilerek yapılan bir iş ve bir amaca yönelik olduğu anlaşılıyor.
         Peki, Hükümet tarafından çıkartılan ve uygulamaya konulması istenen bu katı, anlamsız kuralları ısrarla uygulamaya çalışan, vali, kaymakam, emniyet müdürü gibi yöneticiler, acaba üst makamları hiç uyarmıyorlar mı!?...Bence uyaramazlar!... Peki, ne yapmaları lazım; vatandaşa yardımcı olmak istediklerinde eğer ist makamlar bir ceza vermeye kalkarlarsa; gerçek bir vatansever iseler, o koltuğu bırakıp rütbesiz, makamsız olarak görevlerine devam etmelidirler. Ama şu kanaatımı burada belirtmeliyim ki, kendilerinden olmayan, ya da emirlerinin dışına çıkma ihtimali olanların, bu gibi görevlere getirilmeleri imkansız gibi bir şey
        Bu makaleyi yazmaya 30 Ağustos Zafer Bayramından sonra yazmaya başladım. Bayram öncesi ve sonrasında ulusal menfaatlerimiz yönünde yayın yapan ve sayıları bir elin parmakları kadar bile olmayan azsayıdaki televizyon kanalları, Bayram öncesi ve sonrasında gereken ihtimamı gösterdiler.31 Ağustos sabahında ise, gazete manşetlerine baktığımda manzara şu idi
         Yine sayıları ancak bir elin parmakları, ya da daha az sayıdaki ulusal yönde yayıncık yapan bazı gazelerin dışında, çoğunlukta ki, Yandaş Gazetelerin ilk sayfalarında 30 Ağustos Zafer Bayramı ile ilgili hiçbir haber yoktu Pekli böylesine milli duygulardan yoksun bir Basın Grubuna ne demeli!?...
         Daha önceleri de bizim gibilere ters gelen, Atatürk İlke ve İnkilaplarına, Laikliğe inanmayan, Atatürk ü sevmeyen ve bu gibi istikamette yayın yapan bazı Gazeteler vardı. Şimdi eskiye yeni ilavelerle, bu gibi Gazetelerin sayılarında bir artış olduğu da gözlenmektedir. Ama Aydın Doğan grubunun gazete ve televizyonları, AKP nin, özelliklede Başbakan  Sayın Tayyib Erdoğan ın kıskacında olduklarından, doğru bildikleri yönde yayıncılık yapamamaktadırlar.Bu itibarla Hürriyet Gazetesinin 31 Ağustos tarihli sayısında da, Atatürk ve Onun Milletimize armağan ettiği 30 Ağustos Zafer Bayramı ile ilgili bir haber yoktu.
         Bazıları Sayın Fethullah Gülen i, Dünyanın her tarafındaki Fethullah Okullarının eğitime katkıları, ve her Yıl düzenlenen uluslar arası Türkçe Olimpiyatlarından dolayı, öve öve bitiremezler Bu husus güzel bir şey . Ama aynı Fethullah Gülen in gazetesi Zaman da, Atatürk ve 30 Ağustos Zafer Bayramından hiç bahsetmiyordu.
     Peki mevcut durum bu ise, Fethullah Gülen in, Dünyanın her yerinde okullar açmasının ve Türkçe Olimpiyatlarının yapılmasının arkasında, gizlenen başka bir amaç olamaz mı!?...
         Örneğin Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın ,Demokrasi hakkındaki düşüncelerini biliyoruz. Sayın Başbakan şöyle diyor: Demokrasi amaç değil, bir araçtır. Demokrasi bir tranvay gibidir . zamanı geldiğinde istediğimiz durakta ineriz…gibi. Bu sözler canlı görüntülerle Ceviz Kabuğu programında yayınlanmıştı.
        Bunun gibi, Başbakan Sayın Erdoğan ve Ekibinin, bazı basın yayın organlarının… kısaca Dini ve Dini kuralları ön plana çıkaran bir grubun, Atatürk ü sevmediklerini, Cumhuriyet ve Kazanımları ile, laiklik… vs gibi temel konularda olumlu yönde bir düşlünce, bir görüşe sahip olmadıklarını, değişik yer ve zamanlarda söylediklerinden ve uygulamalarından anlıyoruz.
         AKP nin söylemlerine samimi duygularla inanıp oy veren çoğu düşük eğitimli Dindar vatandaşlarımızın,İktidar Partisi tarafından bilinçli olarak yaratılmaya çalışılan Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığı yönündeki söylem ve uygulamalardan olumsuz yönde etkilenmiş olduklarını düşünebilir ve bu hususu normal karşılayabiliriz.Ama Türkiye yi yönetenler hakkında bu gibi konularda müsamaha gsterilemez ve bu gün geldığımız, getirildiğimiz nokta asla hafife alınamaz!...
         30 Ağustos Zafer Bayramı, Yurdumuzu işgal eden İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların, Yunanlıların yurdumuzdan kovulduğu, zor zamanlarımızda bizleri emperyalist devletlerin yönlendirmeleri ile arkadan vuran Ermeni çetelerine derslerinin verildiği, Türk Ulusunun bağımsızlığına kavuştuğu bir gündur Bize bu mutlu günü kazandıran, yaşatan ise, Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşları dır.
       .Eğer bu savaş kazanılmamış olsaydı, Türkiye Cumhuriyeti de olmazdı Sonrasında esaret altında kurulan belki bir Devlet de Yönetici olanlar, şimdi olduğu gibi istedikleri şekilde Türkiye yi yönetemezler, yabancıların kuklası konumunda olurlardı.Onun için şu anda Türkiye yi yönetenlerin, bu gerçeğin farkında olmaları gerekir!...
        Yurdumuzu işgal ede emperyalist devletlerin ve onlarla iş birliği yapanların, Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşlarını sevmemelerini, nefret etmelerini,  Kurtuluş Savaşında yenilmiş olmanın ezikliği, ya da kini ile Türkiye Cumhuriyetini yıkmak istemelerini de anlayabilirim. Ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup da, Atatürk ve Silah Arkadaşlarından nefret eden dolayısı ile, başta 30 Ağustos Zafer Bayramı ve diğer Milli Bayramlarımızı iptal eden, ya da kısıtlama getiren, Atatürk anıt ve heykellerine vatandaşlarımızın ve  Sivil Toplum Kuruluşlarının  çelenk koymalarına yasak getiren Yöneticilerin tutum ve davranışlarını  normal karşılayamayız. Demek istediğim husus şudur:
         Kimsenin doğmadan önce, anasını babasını seçme imkanı maalesef yok.Rum, Ermeni, Yahudi..vs gibi anadan babadan doğmak, ya da kısmen başka bir etnik kökenden gelmek asla bir suç unsuru değildir. Esas olan, Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlanmış olan herkesin, Milli değerlerimize sahip çıkması, Ulusal Kahramanlarımıza gereken saygıyı göstermesi, Cumhuriyetimizi yaşatmaya çalışması, kendi eğitimi, bilgi ve becerisi dahilinde, Cumhuriyetimizi yüceltip, refah seviyesinin yükseltilmesinde katkı koyması gerekir.
          Türk Milleti büyük bir ulustur, kadir şinastır. Kendisine hizmet eden yöneticiler, başka bir etnik kökenden olsalar bile, asla ayrım yapmaz. Bu gibileri de başına taç yapar.
         Onun için şu hususu özellikle vurgulamak istiyorum:
          Rütbesi, makamı ne olursa olsun; eğer Atatürk düşmanlığının asıl nedeni, etnik köken ise, geçmişten gelen kin ve  nefret duygularını bir tarafa bırakıp, bu Millete daha fazla hizmet vermenin yollarını ararlarsa, çok daha uygun bir davranış olur.
          ATATÜRK VE Silah Arkadaşlarını sevmeyen, hata onlardan nefret eden herkesin başka bir etkin kökenden geldiğini de söyleyemeyiz. Ama şu husus muhakkak; Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı maalesef, Cumhuriyet kurulduğundan bu yana, her dönemde olmuştur. Şimdilerde ise bu beyin yıkama işi maalesef daha fazla, daha büyük boyutlarda. Tabi böyle bir organizasyonun asıl arkasında olanların, yukarda isimlerini saydığım emperyalist devletler olduğunu söyleyebilirim.
         Bu gün Türkü Kürdü birbirine düşürmeye çalışan, Yurdumuzu bölmeye çalışan, Türkiye yi yönetenleri kışkırtarak, sırtını sıvazlayarak, komşularımızla ilişkilerimizi bozmaya çalışan, bizi Suriye ye müdahale etmeye zorlayan, dost ve müttefik görünümündeki baş emperyalist ve baş düşmanımız maalesef Amerika birleşik devletleridir.
         Şu anda Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır. Ama ben, Büyük Türk Milletinin bu sorunun da üstesinden geleceğine yürekten inanıyorum.
         Bizleri idare edenlere son sözüm şudur.Kendilerine samimi duygularla inanıp oy veren, iktidar yapan Halkımızın kıymetini bilsinler. Kendilerine böylesine asil bir Millete hizmet etme şerefini kısmet ettiği için, Tanrıya şükretsinler!...
         Burada çok önemli bir hususa daha işaret etmek istiyorum: Benim ne AKP,ne de Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ile, şahsi bir sorunum yor. Eleştirilerimi, ya da önerilerimi, Türkiye yi yönettikleri için, iyi yada kötü uygulamaları hayatımızı etkilediği için yazıyorum.
          Bunun gibi eleştirileri keşke bizim gibi yazarların dışında, Sayın Başbakanın yanındakiler yapsalar çok daha yararlı olur. Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan bilsin ki, kendisinin her uygulamasına alkış tutan yakınındaki kişiler, aslında kendisine en fazla zarar veren, kötülük yapan kişlerdir.
              SURİYELİ MÜLTECİLER SORUNU GÜVENLİĞİMİZİ TEHDİT EDER BOYUTA ULAŞTI
        Konuya öncelikle güvenliğimizi ilgilendirdiği ve Hükümetin bir Anayasa suçu işlediği Apaydın Mülteci Kampı konusu ile girmek istiyorum.
         Bu kampta, Suriyeli muhaliflere, paralı askerlere, teröristlere askeri eğitim verildiği,silah ve cephanelik olduğu yönündeki haberleri,bazı Televizyonlarda ve gazetelerde izledik ve okuduk. Hatta bu gibi kamplara, Milletvekillerinin giremediklerini de biliyoruz.Bazı  Hükümet  Yetkilileri  Apaydın mülteci kampının Askeri kamp olduğu, bu itibarla buraya kimsenin giremeyeceği anlamına gelen beyanatlar verdiğini biliyoruz. Bu bir Anayasa ihlalidir.Bu itibala bu konu,İktidar Partisi AKP nin kapatılmasını gerektiren Anayasal bir suçtur. Daha önemlisi ulusal güvenliğimizi tehlikeye sokan vahim bir durumdur. Bu itibarla bu konunun Mecliste acilen tartışılması lazımdır.Mülteciler ve kamplarla ilgili diğer hususları şöylece özetlemek mümkün:
         Son haberlere göre Suriyeli muhaliflerin sayılarının 100 Bin olduğu, bu sayının daha da artacağı söyleniyor.Bu kadar ve daha yüksek sayıdaki mültecinin, ekonomimizi olumsuz yönde etkilediğini, etkileyeceğini söyleyebiliriz. Ben şahsen mültecilere harcandığı söylenen paranın, aslında gerçekleri yansıtmadığı; daha yüksek olduğu kanaatini taşıyorum.
        Ben burada başka bir hususa dikkat çekmek istiyorum Van ilimizde kış ortasında yaşanan depremde, depremzede vatandaşlarımızın çadırlarda yaşadıkları çileleri maalesef hep beraber gördük. Kendi vatandaşlarımıza göstermediğimiz ihtimamı, Suriyeli mültecilere göstermemizin acaba asıl nedeni ne!?...
         Sığınmacılara kısa sürede prefabrik konutlar yapıldığını, her türlü ihtiyaçlarının karşılandığı, hatta cinsel ihtiyaçlarının karşılanması için prezervatif bile dağıtıldığı haberlerini okuduk. Suriyeli mültecilere,250-300 ABD Doları harcama kapasiteli kredi kartları dağıtıldığı haberlerini daha önceleri duymuştuk. Peki bu paraların kaynağı nereden!...Aceba bu kolaylık ve imkan, Van deprem zedelerine yapıldımı!?
        Suriyeli mültecilere harcanan paralar, Amerika Birleşik Devletleri Hükümetinden, ya da Birleşmiş Milletlerden talep edildi mi? Daha doğrusu bu iki yerden bir para yardımı geldi mi? Eğer gelmedi ise, hala niye gel gel yapıyoruz!?...
          Güneydeki sınır İllerimizin dışında, aralarında İzmir inde bulunduğu 9 İlimizde daha sığımacı konutlarının yapılmaya başlandığı, bazıların  inşasına da yakında başlanacağı söyleniyor. Buradaki en önemli hususun ise, bu sığınmacı konutlarının kalıcı olmasıdır.
          Peki sığınmacılara sınırda değil de, daha yukarılarda, ya da daha iç bölgelerde kalıcı barınma yerlerinin yapılması, yapılmak istenmesi, aceba hangi amaca yönelik bir husus? Yetkililerin bu konuda Halkımıza bir açıklama yapmalarını bekliyorum
        Sığınmacılara Türkiye Cumhuriyetinin nüfus kartlarının dağıtıldığı haberlerini de, daha önceleri duymuştuk. Peki böyle bir uygulamaya geçildiğine ne demeli!?... Suriyeli mültecilere kalıcı barınma yerleri yapıldığına, yapılacağına göre; T.C Kimlik Kartlarının dağıtıldığı haberinin doğru olduğu anlaşılıyor.
          SURİYELİ MÜLTECİLER, CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNİNDE OY KULLANABİLİR Mİ!?....
         Suriyeli mültecilere TC kimlik kartları dağıtılıyorsa, böyle bir uygulamanın, Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy avcılığına yönelik olduğunu da düşünebiliriz.
         Zira Cumhurbaşkanlığı, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan için, olmazsa olmaz niteliğinde hayati  bir konudur.Bu itibarla Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın Yüce Divandan kurtulmak için, Suriyeli mültecileri bir oy potansiyeli olarak gördüğü düşünülebilir.
         Bazıları diyebilir ki, mültecilerin sayısı artsa,200 Bin 300 Bin, hatta daha yüksek rakamlara çıksa bile, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın ,seçimlerde Cumhurbaşkanı olmasında nasıl bir katkı sağlayabilir!?... Bu sorunun en kısa cevabı şu: İçerisi ve dışarısı için bulunmaz bir propaganda malzemesi de ondan
         AKP Hükümetinin ve özelliklede Sayın Başbakan ın başı, ekonomik sorunları görmesek bile, PKK ve dış politikada izlenen yol ve alınan kötü sonuçlar nedeni ile, başları fena halde dert de.Ve AKP VE Sayın Başbakan sürekli oy kaybediyor. Muhalefet cephesi ise, her geçen gün genişliyor, çember daralıyor.İşte bu noktada Sayın Başbakan bir çıkış yolu arıyor, mülteciler sorununu bir fırsata dönüştürmek istiyor.
          Konu işin sözde insani boyutu ile ilgili. İlk zamanlar Sayın Başbakan ın, Suriye Lideri Beşşar  Esad hakkında atıp tutması, esip gürlemesi, tehditler savurması, ilk zamanlarda bazı vatandaşlarınız tarafından bir kahramanlık, bir bir dünya lideri gibi algılanmasına neden oldu.Ama şartlar değişti, işler düşünüldüğü gibi olmadı Türkiye nin başına yeni dertler açtı, kahramanlık ve dünya liderliği imajı tehlikeye düştü
        Şimdi aslında yapılmak istenen husus :Sayın Başbakan, işin sözde insani boyutunu ön plana çıkararak; zalim ve acımasız Suriye Lideri Beşşar  Esad ın, ülkelerinden kovduğu sözde gariban insanlara kucak açan, onlara her türlü imkanları sağlayan bir insan, bir Lider konumuna girmek ve bu hususu şeçimlerde bir iç politika malzemesi yapmak! İstiyor....Bu gibi konularda Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın, kalfalık döneminden ustalık dönemine geçtiğini, kendisini daha da geliştirdiğini söyleyebiliriz.
         İşin birde Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ayağı var. Her iki tarafta kendi emperyalist emelleri doğrultusunda Suriye krizini bilerek çıkardılar.Rusya,Çin, İran, Hindistan gibi devletlerin karşı çıkmaları neticesinde, hem Batı hem de onun Destekçileri fena halde çuvalladı, hesaplar tutmadı Bu ayrı bir husus.
        Ama aynı Amerika ve aynı Avrupa, kendi çıkarları doğrultusunda, mülteci akınlarının devam etmesini, Türkiye nin de, bu mültecileri kabul etmesini, onlara sorun çıkarmamasını istiyor. Sayın Başbakan da, İktidarda kalmayı çok istediğinden, buna ihtiyacı olduğundan,başta  Amerika Birleşik Devletleri ile ters düşmek yerine, onlarında desteğini alarak, İktidarını devam ettirmek, hezimeti bir fırsata dönüştürmek istiyor.
        Şimdi meseleye birde Suriye Lideri Beşşar Esad tarafından bakalım. Mülteciler konusunda Beşşar Esad ne dedi: Ülkemizi vatanını sevmeyenlerden kurtardık Ve biz, çoğu mülteci görünümünde olan terörist ve paralı asker olan insanlardan, siyasal amaçlı çıkar uğruna onlara göz yuımuyoruz, kendi insanımıza sağlamadığımız imkanları onlara tanıyoruz.
          Öyle inanıyorum ki, muhtemelen Beşşar Esad ı deviremeyecekler ve Türkiye bu işten çok zararlı çıkacak
Saygılarımla. (Anayurt Gazetesi 3 Eylül 2012 Pazartesi)
            ***
BU İŞ BÖYLE DEVAM EDEMEZ-24
Mak. Yük. Müh.Ahmet YALVAÇ
          Sevgili Anayurt Okurları,6 Eylül 2012 Perşembe günü Türkiye,Afyonkarahisarda tatbikat dönüşü cephaneliğin patlaması neticesinde, 25 Askerimizin şehit olduğu haberi ile sarsıldı.Bu tarihten bir Gün öncesinde de Şırnak ın Beytüşşebab ilçesinde, PKK lılar tarafından şehit edilen 10 Askerimizin acısı ile yüreklerimiz yanmıştı Halkınız bu gibi terör faaliyetlerinden hem çok rahatsız, hem de PKK ya karşı çok öfkeli Ve Hükümetten bir şeyler yapmasını bekliyor.Eğer bu terör faaliyetleri ne zaman bitecek diye merak edip soruyorsanız, maalesef bitmeyecek ve artarak devam edecek.Zira bu işin içinde Amerika Bileşik Devletleri var, onun arzu istek ve emirleri doğrultusunda hareket eden bir Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti var..
       Bu gün bu bağlamda tırmanan terör konusunu, nasıl önleneceğini ve komşularımızla bozulan ilişkilerimizi ele alacağım
       Önceki yazılarımda terör faaliyetlerinin, bundan böyle artarak devam edeceğini söylemiştim.
       Bu gün bu başlık altında 24 üncü makaleyi okuyorsunuz. Bu iş böyle devam edemez başlığı altında sizlere anlatmak istediklerim, aslında Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin, Türkiye nin hiçbir sorununu çözmediğini,  çözemeyeceğini, AKP nin artık bittiğini tükendiğini, yaşadığımız güncel olaylardan da yararlanarak ortaya koymaya, anlatmaya çalışıyorum. Ne demek istediğimi merak edip öğrenmek isteyenler, Anayurt Gazetesinin internet sayfasına girip, benim gerek bu başlık altında, gerekse başka başlıklar altında yazdığım makaleleri ekrana getirip okuyabilirler
      Terör faaliyetlerinin niçin artarak devam ettiğini şöyle de özetleyebiliriz:
      Ameri Birleşik Devletleri, Türkiye yi bölebilmek ve eyalet sistemine geçebilmek için, silahlı mücadele ile terörün önlenemeyeceği olgusunu Halkımızın belleğine yerleştirebilmek için, Türk Silahlı Kuvvetlerinin başarılı olmasını istemiyor. Bu konu da, PKK terör örgütünün başarılı olması için her türlü istihbarat bilgisini, silah ve teknik yardımı yapıyor da, ondan dolayı terör bir türlü önlenemiyor.
      Bilgili, tecrübeli, vatansever Türk Subaylarının bir bahane ile tutuklanıp içeri atılmalarının asıl nedeni de aslında bu.TSK yı terörle mücadelede başarısız kılmak, daha büyük emperyalist emellerde önündeki engelleri temizlemek, önlem almak!…Maalesef Hükümette, Amerika nın bu oyununa alet oluyor!...
      Bu gün Türkiye de neler olup bittiğini, ne kadar büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu anlayabilmek için, her gün gelen şehit haberleri karşısında Hükümet Yetkililerinin ne yaptıklarına, ne söylediklerine bir bakalım
      Her çatışma, yada mayınlı tuzak neticesinde hayatını kaybeden asker, yada subaylarımızın bazan cenaze törenlerine katılıyorlar, gazete ve televizyonlara beyanat verip; terörü kınadıklarını, bu işe karışanların, bu işe destek verenlerin akıttıkları kanın içinde mutlaka boğulacaklarını, Hükümetin gerekeni yapacağını vurgulayıp duruyorlar. Her şehit haberi, yada bomba patlatılması sonucunda ölen yaralanan, yada maddi zarar uğrayan vatandaşlarımız için, daha önce söylenenler aynen tekrarlanıp duruyor.
       Bu gibi olaylar karşısında önemli olan nutuk atmak değil, elindeki imkanları kullanarak gereğini yapması, ve kararlılığını bu şekilde ortaya koyması gerekir.Ama maalesef böyle bir şeyi göremiyoruz.
       Bu güne kadar yaşananlardan gördük ve anladık ki,gereken yapılacaktır gibi söylenen sözler, tehditler, Halkımızın gazını almaya yönelik olmaktan başka bir şey değil.
       Hükümetin terör konusunda bir tespit yapması, Halkımız nezdinde bu gibi işlerin arkasında duranları da açıklaması, Halka şikayet etmesi de sorunu çözmüyor. Zira Hükümet laf üretme, ya da laf yetiştirme makamı değil, çözüm makamıdır.Zira tüm silahlı, ya da silahsız güçler,; ilgili tüm makamlar Hükümetin  emir ve komutası altındadır.
       Şemdinli de BDP Milletvekillerinin sözde, PKK militanları tarafından yollarının kesilmesi neticesinde,BDP Milletvekilleri ile PKK lı teröristlerin birbirlerine nası sarılıp öpüştüklerini, Türkiye Cumhuriyeti ne tehditler savurduklarını hep beraber televizyonlardan izledik, gazetelerden okuduk.
       Peki bu işe yol kesme denilebilir mi ? Bu doğrudan bir buluşma. Orada Milletvekillerinden ve teröristlerden başka, Halk var, gazeteciler var, basın mensupları var; Asker ve Polis gibi güvenlik güçlerinin dışında; yani Dsvletin dışında herkes orada. Bu iş, planlanan bir iş olmasa; PKK lılarla bir buluşma olmasa, niye herkes dere boyunda dağa doğru yürüyüşe geçmiş olsun!?...Bu iş bir planlı buluşmada ondan Yaşananlardan Hükümetin ve İlgili birimlerinin haberi olmadığı söylenemez!?...Şimdi Hükümete sorulması gereken husus şu:
      Halkk tan bu manzara karşısında büyük bir tepki gelmesi üzerine, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ne dedi; BDP Milletvekilleri hakkında gereken yapılacaktır dedi. Nedir bu yapılacak olanlar: BDP Milletvekillerinin sözde dokunulmazlıkları kaldırılacakmış .Kaldırılsın da görelim!
      Diyelim ki kaldırıldı, ve BDP liMilletvekilleri Hakim karşısına çıkartıldı. Peki sizler, bu Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılacağını, sorgulandıktan sonra suçlu bulunup, Milletvekilliklerinin düşürüleceğine, hapise atılacaklarına inanıyormusunuz!?...Ben şahsen inanmıyorum.Kendi yandaş eli kanlı azılı katilleri, Sivas ta Madımak Otelinde 34 insanımızı göz göre göre yakan katilleri bir yolunu bulup, sözde kitabına uydurup dışarı çıkaran Hükümet ve Yargı, elbette Devlete karşı bir Anayasa suçu işleyen BDP li Milletvekillerini mi serbest bırakmayacak!?....
      Demek istediğim husus şu dur: Bu gün PKK ya ve teröre karşı imiş gibi görünüp de, PKK Terör Örgütü ve yandaşları ile iş birliği içinde olan bir Hükümet, teröre karşı nasıl olurda etkin bir önlem alabilir!?...
      Başka sorunlarımız da var ama; bu gün Türkiye nin en büyük sorunu terör belası ve bölünme tehlikesidir. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, başta olduğu sürece bu gibi sorunlardan maalesef
kurtulamayacağız. Eğer AKP nin, Irak ın işgali öncesinde, o günün şartları dahilinde Amerika Birleşik Devletleri tarafından desteklenip kurdurulouğu düşünülürse, sorunun nereden ve nasıl kaynaklandığı ortaya çıkar.Bunları ben de tekrar tekrar anlattım, başka yazarlar ve gazeteler de anlattı; Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan; ben büyük Orta Doğu Projesi BOP Eş Başkanıyım diye defarca söylemedi mi ? Bunun ne anlama geldiğini söylemeye gerek var mı!?...
         Aralarında içinde Türkiye nin de bulunduğu 22 İslam ülkesini bölmeyi ön gören ve bir Amerikan projesi olan BOP a Eş Başkan olurken, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın Türkiye adına ne gibi taahhütlerde bulunduğunu tam olarak bilebiliyor mu yuz1?...
Hayır!...
        Bunların bir kısmını yabancı basından ya da basına sızdırılan belgelerden anlıyoıruz. Wikileaks belgeleri ve Oslo da basına sızan PKK-Hükümet görüşmelerinden... vs gibi. Yada, Hükümetin gözünü karartıp Haburda Kandil den gelen PKK militanlarını Habur da bayram havası içinde karşılaması gibi doğrudan görüyor, haberdar oluyoruz....
        PKK bitirilmek istenmediği için, Hükümet gereğini yapmıyor. Amerika istemediği için Kandile girilemiyor. Sayın Başbakanda BOP Eş Başkanı olduğu için Amerkanın istemediği bir konu da ısrarcı olamıyor.
       EĞER TERÖRLE GERÇEKTEN MÜCADELE EDİLİP,HALKINIZIN HUZURU İSTENİYORSA, GNEY DOĞU DA OHAL İLAN EDİLMELİDİR.
        OHAL ın ne anlama geldiğini biliyorsunuz; Olağan Üstü hal demektir.Ohal AKP nin İktidara geldiğinde kaldırılmıştı. Ohal döneminde Güney Doğu bölgemizde huzur ve güven vardı, terör faaliyetleri minimum seviyede idi.Peki AKP Hükümeti Güney Doğu da Ohal ilan edebilir mi? İsterse edebilir ama. buna Amerika müsaade etmez, Oslo da PKK ile yapılan müzakerelerde varılan anlaşmaya aykırı olur da ondan!...
       OHAL ilanını gerektiren husus Anayasamızda şöyle:
        Normal yöntimle bir bölgede halkın huzur ve güveninin sağlanamadığı durumlarda, Devlet Otoritesinin zayıfladığı durumlarda, Devlete Kalkışma olaylarının yaşanmaya başlanmasında, Anayasa hükümlerinin geçersiz kılınmaya çalışılması gibi gibi durumlarda Ohal ilan edilebilir diyor.
      OHAL ın metni aynen böyle olmasa da, özeti bu.
       SAYIN BAŞBAKAN SURİYEDE EMEVİ CAMİ İNDE NAMAZ KILACAKMIŞ, HİCAZ DEMİR YOLUNDA DUA EDECEKMİŞ
       Nihayetinde Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan dan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye ye askeri müdahalede bulunup, Suriye yi işgal edeceği anlamına gelen bu sözleri de duyduk. Sayın Başbakan bu sözleri AKP nin genişletilmiş İl Başkanları toplantısında söylemiş.Bu konuda gazetelerde çıkan haberleri okumuş, ya da duymuşsunuzdur.
       Peki Beşşar Esad Yönetimini devirip, Suriye yi kendi çıkarları doğrultusunda işgal etmek isteyen Devler Amerika Birleşik Devletleri olduğuna göre; Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, niye böyle bir söz ediyor, ya da etmek zorunda kalıyor?
      Peki Türkiye Suriye ye doğrudan müdahale edebilir mi; edemez. Zira özellikle Rusya ve İran buna müsaade etmeyecekleri konusunda açıkça tavırlarını ortaya koydular. Bu konuda Çin de arkalarında. Bu itibarla Amerika Birleşik Devletleri bile, Suriye ye doğrudan müdale etmyi göze alamıyorsa, onun istekleri doğrultusunda hareket eden AKP Hükümeti doğrudan bu işe müdahil olma cesaretini gösterebilir!?...Zira böyle bir durumda, savaşın genişlemesi ve 3 üncü Dünya Savaşının çıkma ihtimali varda ondan.
      Bu hususu, Syın Başbakan da dahil, herkes biliyor.Peki mevcut durum bu ise, Sayın Başbakan niye böyle bir söz etme gereğini duyuyor? Suriye krizi ile başı, özelliklede iç politikada başı çok sıkıştıda ondan. Böyle bir yöntemle, oylarını aldığı genelde düşük eğitimli  insanlara mesaj verip;Suriye Şam fatihi imiş gibi algılanmak!...
      Oy avcılığı gibi nedenlerle, özünde Avrupa Birliği devletlerini sevmediği halde, seviyormuş gibi görünüp,oy avcılığı için, ulusal çıkarlarımızın aleyhine Avrupalılara akıl almaz tavizler verip yıllarca Avrupa Birliği masalı ile insanlarımızı kandıranda AKP Hükümeti. Sonunda kocaman bir hiç!...İşte Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın Suriye Şam Fatihliği hayali de böyle bir şey!...
      Bu gibi demecler ve beyanlar, Türkiye yi dış politikada, yabancı devletler nezdinde bizleri zor durumda bırakacak çok mahzurlu, çok tehlikeli sözlerdir. Fatihlik konusunda Syın Başbakana benim bir önerim var:
    Yunanistan ın 2004 Yıkında Ege Denizinde bulunan 2 Adamızı; Bulamaç ve Eşek Adasını işgal ettiğini bazı basın yazdı, bende kaç defa bu konuya Köşemde yer verdim. Nihayetinde Nergizcik Adasının da Yunanistan tarafından işgal edildiğini öğrendik. Hükümet bu konuda da sessiz kaldı.Onun için diyorum ki, Sayın Başbakan Suriye Fatihi gibi görünmek yerine, Yunanistan a kaptırdığımız Adalarımızı geri alsın! Sonrasında konuşuruz!...
             EĞER DEMOKRASİ İLE YÖNETİLEN  BAŞKA BİR ÜLKEDE OLSA!?...
      Terörle şöyle mücadele ediyoruz, gereğini şöyle yapıyoruz gibi laflar edip Irak sınırımızı kontrol edemezken, Amerikanın Türkiye yi kışkırtması, Suriye de gerilimi tırmandırması neticesinde beklenmeyen gelişmeler oldu, Beşşar  Esad istemese de, Suriye nin Kuzeyinden kuvvetlerini çekti ve oraya PKKlılar ve onların Suriye deki kolu PYD militanları yerleşti.Şimdi daha uzun olan Güney sınırımızı nasıl koruyacağız!?...
      Ben güney sınırımızı şimdi nasıl koruyacağız diyorum ama, korumak isteyen, korumaya çalışan kim!?
      Sözde  Mülteci kamplarındaki durum malum. Belki içlerinde mazlum olan ve can korkusu nedeniyle Türkiye ye sığınmak zorunda kalanlar vardır ama, bunların önemli bir kısmı, sabahtan Suriye ye geçip, Esad güçleri ile çarpışıp, akşama geri dönen muhalifler, ya da değişik ülkelerden paralı askerler.Bu kamplara, özellikle Apaydın Kampına Milletvekillerinin bile giremediği ve bu konuda ortaya çıkan tartışmaları bilyoruz.
      Bu kampların özellikle de Apaydın gibi askeri eğitim verilen kampların Türkiye nin kontrolunda olmadığı, aksine Amerika Birleşik Devletleri nin kontrolunda olduğu söyleniyor. Bu konuda yazılı ve görsel basında çok şeyler yazıldı söylendi, deliller ortaya kondu. Ama Hükümet hiçbir şey yapmadı.
     Amerika Birleşik Devletleri doğrudan Suriye ye müdahaleyi göze alamadığı için, Türkiye deki sözde mülteci kamplarından yararlanmak istiyor, paralı askerlerin, yada muhalif görünümündeki teröristlerin Suriye ye giriş çıkışlarını kolaylaştırmak için, sınır birliklerimizin görev yapmalarını istemiyor. İşte bu yüzden Suriye sınırımız boşaltıldı ve Türkiye yol  geçen hanına döndü. Bu yüzdendir ki, sızma demiyorum, Türkiye ye giren teröristleri kontrol edemiyoruz, terörü önleyemiyoruz. Her halde Demokrasi ile yönetilen başka bir ülkede, Hükümet böyle bir durum karşısında çoktan istifa ederdi, ya da istifa etmek zorunda kalırdı
     BAŞBAKAN, BAZI BASIN MENSUPLARINA VE PAMUKOĞLU GİBİ PAŞALARA NEDEN ÇOK KIZIYOR!?...
       Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın kızdığı basın mensupları; Yandaş Basın diye adlandırdıklarımız değil; Muhalif Gazeteler ve Yazarları. Aslında muhalif konusuna biraz açıklık getirmek lazım. Hükümetin yanlış uygulamalarına muhalif olan ve tavır koyan, ama Türkiye nin Vatanı ve Milleti ile bölünmez bütünlüğünü savunan, Türkiye nin çıkarların her zaman ön planda tutan, ve bu gibi konularda ısrarla mücadelesine devam eden Gazeteler ve Yazarlarıdır.
      Muhalif gazetelerin sayıları 5-6 kadar.Bu gibi gazetelerin bir kısmı sağ, bir kısmı merkez sağ, bir kısmı da sol çizgi de. Ama ortak noktaları, Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğü ve Türkiye Cumhuriyeti nin menfaatleri.
       Aslında yandaş olan gazete ve televizyonların sayısı, muhalif olanlara oranla 3-4 kat daha fazla.Örneğin yandaş gazete ile muhalif gazeteyi şöyle de anlamak mümkün:
     Milli Bayramlarda, PKK ile yaşanan çatışmalarda şehit haberlerinin olduğu günlerde, yada bomba patlatılarak sivil vatandaşlarımızın can ve mallarına zarar geldiği günlerde, gazete standlarına şöyle bir bakın.Yandaş gazetelerde Hükümeti kızdıracak haberlere raslayamazsınız. Örneğin 30 Ağustos Zafer Bayramı ile ilgili olarak, yandaş gazetelerde hiçbir haber, resim yokken, muhalif gazeteler, Mustafa Kemal Atatürk posterleri ve Bayram kutlamaları ile ilgili haberlerle dolu idi…
      Yandaş Basında yine Hükümeti kızdıracak olan Deniz Feneri, RÜTÜK ve Yolsuzluk gibi haberlere de raslayamazsınız.
      Biliyorsunuz, Hakkari-Şemdinli de PKK ile  Türk Silahlı Kuvvetleri arasında19 gün devam eden bir çatışma yaşandı. O bölgeye basın mensupları sokulmadı. Ne Genel Kurmay Başkanlığı, ne de Hükümet, Şemdinli de ne olp bittiği hakkında Halkımıza hiç bir bilgi vermedi. Aradan çok geçmeden aynı yerde BDP Milletvekilleri ile teröristler buluşup, şarmaş dolaş oldular. Devletin yetkilileri ve TSK, bu olanlardan haberleri yokmuş gibi davrandılar ve PKK militanları buluşmadan sonra, ellerini kollarını sallayarak geldikleri yere geri gittiler.Bu olay ve detayları Halkımız tarafından duyulunca Hükümet çok zor durumda kaldı.
      Emekli Tüm General Sayın Osman Pamukoğlu, Hakkari- Şemdinli bölgesinde 400 Kilometre kare lik bir alanın PKK nın kontrolunda olduğunu televizyonda söyledi ve bu konuda Hükümete eleştirilerde bulundu. Ben o tarihlerde Didim de tatilde idim.Çoğu insan Sayın Pamukoğlunun konuşmasını beğendiğini, doğruları dile getirdiğini söylüyordu.
       Halkımız, Oslo da PKK Terör Örgütü Yetkilileri ile, Hükümet Yetkililerinin yaptıkları pazarlıkları,PKK Lideri Abdullah Öcalanı, MİT Yetkililerinin Bursa da kendi misafir hanelerinde ağırladıklarını, sonra Marmara denizinde, İmralı açıklarında Abdullah Öcalan ı Amerikalılarla bir yatta görüştürdüklerini, yine bir muhalif gazete ortaya çıkardı Demek istediğm husus:
      Hükümetin gizli kapaklı işlerini, Ülkemizin aleyhine çevirilen dolapları ortaya çıkaran muhalif gazetelerle, askeri konularda Hükümetin ve diğer yetkililerin bilerek, yada bilmeyerek yaptıkları yanlışları ortaya döken, sert eleştirilerde bulunan Sayın Pamukoğlu gibi emekli Askerlerden, bilhassa Başbakan Sayın Recep Tayyib Erdoğan çok rahatsız.
      Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın bütün numaraların ortaya dökülmsinden asıl rahatsızlığı, ve korkusu, çok istediği ve ihtiyacının da olduğu, Cumhurbaşkanı olma hayalinin suya düşeceği, boşa çıkacağı ihtimalinin belirmesi…

Saygılarımla. (Anayurt Gazetesi 10 Eylül 2012 Pazartesi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder