HALKIMIZIN
BİLMESİNİ İSTEDİKLERİM - 1
Mak.
Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt
Okurları,eleştirilerimi, önerilerimi, toplumsal tahlillerimi, bir süre bu
başlık altında sizlere sunmaya, kaldığımız yerden devam edeceğim
Öncelikle şu hususu tekrar vurgulamak
istiyorum:
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP,
iktidara geldiğinden bu yana, nerede ise her hafta, başka bir gündem yaratarak,
toplumu sürekli germekte, ve böylece toplumun dikkatini başka tarafa çekerek,
asıl sorunları unutturmaya çalışmaktadır.
Uygulamaları ile, eylem ve söylemleri
ile kesin olarak görülmüş ve anlaşılmıştır ki, AKP nin asıl amacı; mevcut
Anayasa ve kanunlar çerçevesinde Hükümeti idare etmek, ve bu çerçevede
Vatandaşlarımızın günlük hayattaki sorunlarını çözmek, yaşamı daha kolay hale
getirmek değildir
AKP nin amacı; Cumhuriyet ve dolayısı
ile de demokrasinin sağladığı hak ve imkanlardan yararlanarak ,kendi
düşüncesinde İslami kuralların geçerli olduğu bir rejim yaratmak!
Yine görülmüş ve anlaşılmıştır ki; AKP
İktidarı, kapatılma davasında, Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararında; AKP
İktidarının eylem ve söylemleri ile ,Anayasanın Laiklik ilkesini ihlal ettiği
sonucuna varmasından gereken dersi almamış,ve almak niyetinde de değil.
Öylesine kötü bir zaman yaşıyoruz ki,
ekonomik sorunları, hayat pahalılığını..her şeyi unuttuk; Ülkesini seven aklı
başında olan hiç bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, gidişattan hiç memnun değil
Türkiye Cumhuriyeti bu gün bölünme
tehlikesi ile karşı karşıya! Amerika Birleşik Devletlerinin talebi, ve AKP
iktidarının da işbirliği ve uygulaması ile, bu gün komşularımızla ilişkilerimiz
ya bozuldu, ya da savaşın eşiğine geldik En büyük endişemiz bu!
İktidar Partisi AKP, kendisi gibi
düşünmeyen vatandaşlarının haklı isteklerini, arzularını , Ülke için duydukları
endişeleri göz önünde bulundurup gerekeni yapacağı yerde; bu gibileri düşman
gözü ile görüp, kendisini devirmeye çalışıyorlar gerekçesi ile her türlü
eziyet, işkence ve haksızlığı reva görmektedir
AKP, Devletin maddi, manevi bütün imkanlarını da sonuna kadar kullanıp, İktidar
yanlısı vatandaş, İktidar yanlısı basın, İIktidar yanlısı İşveren tabakası
yaratarak İktidarda kalmak istiyorsa da; asıl garantiyi daha çok, yabancı devletlerin
arzu istek ve taleplerini karşılamakta görmektedir.Asıl tehlikede burada!
Bu itibarla, bu bölümde güncel
olaylarında ışığı altında karşı karşıya bulunduğumuz tehlikelere dikkat çekmeye
öncelik vermek istiyorum
Yabancı devletler bizim zayıf
yanlarımızı, ya da zaaflarımızı bilyor ve bunu bizim aleyhimize kullanıyor .AKP
de, ne pahasına olursa olsun İktidarda kalmak istiyor.Ve o da, Halkın Din
duygularını istismar ediyor ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor.İşte bu
itibarla karşı karşıya bulunduğumuz tehlike çok yonlü ve çok büyük.Aynı ölçüde
işimiz de çok zor.
Zorluk, biraz da Toplumda gazete okuma
oranının düşük olmasından, yazılı ve görsel basının da, İktidarın baskı ve tehdidi altında
olmasından kaynaklanmaktadır.
Trımda, hayvancılıkta
sanayide,sağlıkta, ekonomide, iç ticarette, dış ticarette..vs gibi konularda
mevcut sorunlarımızı çözüp, gelişmiş ülkelerin seviyesine nasıl çıkabileceğimiz
hususunda tahlil ve önerilerimi sizlere sunmaya devam edeceğim ama önce
güvenlik!
Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN, ve
Onun Partisi AKP, üçüncü kez seçim kazanmış olmanın sarhoşluğu içinde.İleri
Demokrasi Kavramını dillerinden düşürmüyorlar ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Milli Eğitim Gençlik ve Spor Komisyonunda, Orta Öğretimde 4+4+4 Sisteminin
görüşülmesi sırasında, Muhalefet Milletvekillerine konuşma hakkı bile
vermediler, itiraz edenler darb edildi Bütün itirazlara, kavgaya rağmen bu
tasarı AKP Millet vekillerinin oyları ile alel acele kabul edilerek Meclise
sunuldu
Tüm eğitimciler, ve Halk,bu yasa
dolayısı ile Türkiye genelinde eylemde. Her taraf polis kaynıyor.Polis
göstericilere orantısız güç, çop, biber gazı..vs gibi her türlü şiddeti
uygulayabiliyor. Peki, değil İleri Demokrasi; Demokrasi bunun neresinde..!?
4+4+4 Yasası bütün itirazlara, eylemlere
rağmen Meclise sevkedildi, orada da kavgalı, gürültülü oturumlardan sonra 295
oyla kabul edildi Bu Sayı AKP Milletvekillerinin sayısından bile az.
Eğer, Milliyetçi Hareket Partisi MHP
destek vermeseydi, demek ki, tasarı kanunlaşmayacaktı.
Kabul oyları, AKP nin kendi
Milletvekillerinin sayısından bile az olduğuna göre; demek ki AKP
Milletvekillerinin içinde bile, bu Kanuna muhalefet eden, fayda getireceğine
inanmayan çok sayıda Milletvekili var.
CHP son çare olarak, bu kanunu Anayasa
Mahkemesine götüreceğini söyledi. Ve şimdi gözler, Sayın Cumhurbaşkanının bu
kanunu veto edip, etmeyeceğinde.
Aslında bu kanunun tasarısının
Komisyonda Muhalefet Milletvekillerine söz hakkı verilmeden, tartışılmadan,
alel acele kabul edilmesi; prosedür tamamlanmadığından yok hükmünde olan bir
karardır. Bu itibarla, yok hükmündeki bir Komisyon kararının Meclise sunulması,
ve de kabul edilmesi de, aslında yok hükmünde bir kanundur.
Peki, bu kadar ısrar, bu kadar aceleye
getirme, her yola baş vurma niye !? Eğer İktidar Partisi, her önemli konuda
böyle kavga çıkartıryorsa, Yurtta sulh ve sükunu nasıl sağlayabilir? Diğer
önemli konularda söylediklerinin doğru olduğuna da nasıl inanacağız!?
Büyük tartışmalar, kavgalar, gürültüler
neticesinde kabul edilen bu kanun kadar önemli olan bir konu daha var: MHP bu
kanun tasarısının oylamasında neden evet oyu verdi? Daha önceleri de MHP zor
zamanlarda hep AKP ye Can Simidi oldu.
Aslında Adalet ve Kalkınma Partisi AKP,
İktidara gelmesini de MHP ye borçlu. Eğer MHP Lideri Sayın Devlet BAHÇELİ, 2002
Yılında kimseye danışmadan bir erken seçim kararının alınmasına vesile
olmasaydı, koalisyon Hükümeti bozulmayacak ve sonuçta AKP İktidar olamayacaktı.
Buradan şu soruyu sormak lazım: Acaba
Sayın Devlet BAHÇELİ, her defasında AKP yi neden kurtarıyor; yoksa bizim
bilmediğimiz başka şeyler mi var?
Aslında çoğu MHP liler, Sayın Devlet
BAHÇELİ den dolayı MHP ye tepkili. 12 Haziran 2011 Milletvekili seçimlerinde,
MHPnin seçim barajı altında kalma ihtimali bile vardı.Adlet ve kalkınma Partisi AKP nin önünde set
oluştursun diye, Merkez Sağdan, hatta CHP tabanından MHP ye oy takviyesi
yapıldı. Ama bundan sonra ki seçimde MHP nin işi çok zor.
18 inci 19 uncu ve 20 inci makalelerde
4+4+4 sistemini detaylı olarak incelemeye çalışmış, bir çok belirsizliklerin
olduğuna işaret etmiş, detayların sonradan ortaya çıkacağını şöylemiştim.
Nihayetinde öylede oldu.
Bu tasarının Mecliste tartışılması
esnasında gördük; sonradan Tasarıya ilave yapıldı; Kur an-ı Kerim Mealinin ve
Hazreti Muhammed in hayatının Orta Okul ve Liselerde seçmeli ders olarak
okutulması eklendi ve tasarı bu hali ile kabul edildi
Bu yapılanlardan da anlaşılacağı
üzere, AKP nin asıl amacı Eğitimde
kalitenin yükseltilmesi değil; kendi amaçları doğrultusunda bir genç nesil
yetiştirmektir. Bu itibarla, bu yasaya karşı çıkan Eğitimcilerin, Sivil Toplum
Örgütlerinin ve Cumhuriyete ve onun Değerlerine sahip çıkan duyarlı
vatandaşlarımızın samimi eleştirilerine, tepkilerine, yaptıkları eylemlere
kimsenin kızmaya da hakkı yoktur.
BÖYLE BİR EĞİTİM YASASI ÇIKARTILMASINA
NE ZAMAN VE NİÇİN GEREK DUYULDU?
13 Mayıs 2011 tarihinde Eğitim
sistemimiz ve sorunları ile ilgili olarak, detaylı bir makale yazmıştım. Bu
konuya girmemin asıl nedeni, Öğrenci Seçme Ve Yerleştirme Merkezi ÖSYM de, 2
Yıl üst üste yaşanan sınav skandalı ile ilgili idi
Skandalın detayları çoğu
insanımızın hafızalarında. Konuyu, daha
öncesinden tespit edilmiş bir grup öğrencinin, istenilen Yüksek Öğrenim
Kurumlarına yerleştirilebilmesi için, akla hayale gelmeyen bir tertibin, o
zamanki mevcut yönetim ve ekip tarafından organizeli olarak yapılmış olması
diye de özetleyebiliriz.
Sorun, rüşvet karşılığı olarak işlenmiş
bir suçta değil. Belki böyle bir şeyde vardır ama, asıl amaç İktidar
yanlılarının çocuklarının daha ziyade, yüksek puan gerektiren Mühendislik ve
Tıp eğitimi veren okullara
yerleştirilebilmesine zemin hazırlamak! Malum; İmam Hatip Liselerinden mezun
olanların Dini eğitime ağırlık verilmesinden dolayı, normal Liselerden mezun
olanlara nazaran bilgi seviyelerinin düşük olduğu bilinen bir husus.Sonra bu
gibilere meslek okullarından mezun oldukları için katsayı engeli de var. Ama
skandal sadece İmam Hatip mezunları için hazırlanmışta değil.İşin içinde Cemaat
hesaplarının da olduğu anlaşılıyor.
Sonuç olarak ÖSYM de üst üste yaşanan
skandalı,siyasal bir amaç uğruna, kendi taraftarlarının iyi bir eğitim almalarını
sağlamak için yapılan bir organizasyon, bir suç unsuru olduğunu tekrar
vurgulayalım
Skandal ile ilgili olarak tüm Türkiye
çalkalanırken,ÖSYM nin Başkanı Prof Dr Sayın Ali DEMİR in Savcı tarafından
soruşturulmasına YÖK Başkanı Prof Dr Sayın Yusuf Ziya ÖZCAN izin vermedi, Hükümet te bir şey yapmadı.Ve
ÖSYM Başkanı da yerinde kaldı
Bu itibarla,mevcut ÖSYM sistemi ile
istediklerini yapamayacağını anlayınca, sorunu kökünden çözebilmek için, 4+4+4
Yasasını piyasaya sürdü. Meselenin aslı budur.
İktidardaki AKP Hükümetine oy veren
insanların çoğu, Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ın her söylediğini, her
yaptığını doğru buluyor, ona yürekten inan Bu gibiler, hala Sayın Başbakanın
İsviçre nin DAVOS kentinde İsrail Cumhurbaşkanına çektiği ONE MİNUTE nin
sarhoşluğu içinde. Umarın bu gibi vatandaşlarımız da olup bitenleri kısa zamanda anlar!
Saygılarımla,
(Anayurt Gazetesi 2 Nisan 2012 Pazartesi)
HALKIMIZIN
BİLMESİNİ İSTEDİKLERİM-5
Mak. Yük. Müh
.Ahmet YALVAÇ
DOĞAL GAZ VE ELEKTİĞE
ZAM YAPILMASA OLMAZ MIYDI?
Sevgili Anayurt Okurları, doğal gaz
ve elektriği zaten olması gerekenden daha pahalıya kullanıyoruz Bu itibarla
doğal gaz ve elektriğe zam yapmaya gerek yoktu diyeceğim Bu son zamların, İddia
edildiği gibi, döviz kurlarındaki artışla, ya da ham petrolün fiyatının artması
gibi bahanelerin de bir payı yoktur.Biz doğal gaz ve elektriği ucuz mu
kullanıyoruz k,dövizdeki küçük dalgalanmalardan, yada ham petroldeki küçük
artışlardan etkilen miş olalım!?
Eğer Amerika Birleşik Devletlerinin
arzusu ve isteği üzerine; İran dan temin edilen ham petrol, ve doğal gaz
miktarından bir azaltmaya gidilip,azaltılan miktar kadar daha uzaklardan,
sonuçta daha pahalıya ham petrol almak zorunda kaldık ise, ve bu yüzden ham
petrol, ya da, doğal gaz fiyatlarında bir artış oldu ise, bunun sorumlusu AKP
Hükümetidir.
Eğer böyle bir durum söz konusu ise;
uğranılan zararın ambargo konulmasını isteyen devletin, bu zararı tazmin etmesi
gerekir.Ya da, eğer bir Birleşmiş Milletler kararı varsa, o zaman da, uğranılan
zararın bu iş için ayrılan fondan karşılanması gerekir.
Gazete haberlerinden ABD nin arzu ve
isteği üzerine, İran dan temin edilen ham petrol miktarında % 10 luk bir
azaltmaya gidildiğini, ve azaltılan miktar kadar ham petrolün Libya dan
karşılanacağını duyduk.Libya, İran a
nazaran elbette çok uzaklarda. Bu itibarla maliyet artışlarından dolayı, böyle
bir durumda, elbette benzin, mazot, sıvılaştırılmış petrol gazı LPG ile, petrol
menşeli tüm ürünlerde bir artışın yaşanması muhtemel Bundan dolayı ham
petroldeki bir artışın, bütün hayatımızı olumsuz yönde etkileyeceği
kaçınılmaz.!
Elektriğe % 8.1, doğal gaza ise %18.7
oranlarında zam yapılmış olması,aşağı yukarı İran dan azaltılan ham petrol
oranına denk geliyor Ve aynı zamanda İran a karşı ambargo konulması
taleplerine, zararlarımızın karşılanması için bir maddi destek almadığımız
anlaşılıyor.
Uluslar arası ilişkilerde, devletlerin
karşılıklı çıkarları esastır. Peki biz Amerika Birleşik Devletleri istedi
diye,doğal gaz, ve elektriğe niçin daha çok para ödemek zorunda kalıyoruz,
niçin bütün hayatımız maliyet artışları, ya da zamlar yüzünden çekilmez bir
hale gelsin!
Bu konularda Enerji ve tabii Kaynaklar
Bakanı Sayın Taner YILDIZ, ya da Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN dan
Halkımıza bir açıklama yapmalarını bekliyorum.
DAVOS ta İsrail in Cumhurbaşkanına bir
ONE MİNUTE çekmişti. Birde ABD Başkanı Sayın Barak OBAMA ya ONE MİNUTE çekse nasıl olur!?...
Ben eminim ki, eğer biz komşularımızla
iyi ilişkiler içerisinde olmayı denesek,onlara sırtımızı çevirmesek; doğal gazı
ve ham petrolü daha ucuza temin etme imkanı ortaya çıkar.
Çoğu insanımızın hafızalarındadır;
Başbakan Sayın Mesut YILMAZ
zamanındaydı, biz doğal gazı o zaman sadece Rusya dan temin ediyorduk.O
sıralar Türkmenistan Cumhurbaşkanı Sayın Sapar Murat NİYAZOV, heyecanlanarak,
biraz da sinirlenerek ve üzülerek, Türkiye yi yönetenlere şöyle seslenmişti:
Ruslar bizden aldıkları doğal gazı
sizlere fahiş fiyatlarla satıyorlar, size doğal gazı doğrudan biz çok daha
ucuza verelim!
Ama bu söze itibar eden, her iki
tarafında yararına olan böyle bir teklife Yetkililer maalesef kulaklarını
tıkadılar.Acaba neden!?...
Şu hususu özellikle belirtmek
istiyorum: Bizi Yönetenler, he şeyden önce kendi Vatandaşlarının hak ve
menfaatlerini korumak ve kollamak zorundadırlar; Yabancıların hak ve menfaatlerini
değil!...
Bu gün yaşadığımız tüm sorunların
temelinde aslında, bizleri Yönetenlerin böyle bir tutum ve davranış içinde
olmalarının önemli bir payı vardır.
Bir
defa özellikle şu hususu tekrar vurgulamak istiyorum:
Doğal gaz ve elektrik temel tüketim
maddeleridir Bu itibarla % 18 KDV oranı çok yüksek Dolayısı ile önce bu oran
biraz aşağılara çekilebilirdi Ama Hükümet bütçe gelirlerinin önemli bir kısmını
dolaylı vergilerden elde ettiğinden,doğal gaz ve elektrikten alınan KDV oranlarını
aşağıya çekmez.Bu birinci husus.Diğer önemli hususları da şu şekilde
özetleyebiliriz.
Hükümetin keyfi uygulamaları ve
savurgan politikaları nedeniyle, harcamaların arttiğinı, bütçe açığının artarak
devam ettiğini biliyoruz.Bu itibarla ek kaynak yaratabilmek açısından elektrik
ve doğal gaza zam yaparak, ilave gelir temin etmek istenildiğini de
düşünebiliriz.
Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN
için, Başbakanlık emrinde kullanılmak üzere, Fransa dan 201 Milyon ABD Doları
değerinde Air Bus tipi lüks bir yolcu
uçağının satın alındığını burada tekrar hatırlatmış olalım.Bu son alınan uçak 7
inci uçak. Daha önceleri Başbakanın ve Cumhurbaşkanının ihtiyaç halinde
kullanması için Ana Ata adında 2 uçak bulunuyordu.. Fazladan 5 yeni uçak almak
niye!?...
Dış iİleri Bakanı Sayın
Ahmet DAVUTOĞLU nun Libya da KADDAFİ Muhaliflerine 300 Milyon ABD Doları
para dağıttığı daha önceleri basında yer aldı. Şimdilerde ise, Suriye deki
isyan olayında taraf olduğumuzdan, binlerce mülteci sınırlarımızdan Türkiye ye
giriş yaptı. Ve şimdi onları da besliyoruz.
Peki binlerce mültecinin masraflarının
karşılanması için, acaba Amerika Birleşik Devletlerinden, ya da Birleşmiş
Milletlerden bir yardım talebimiz oldu mu? 7 Nisan 2012 Cumartesi gazete haberine
göre mülteci sayısı 23 Bine ulaşmış.
Demek istediğim husus şudur ki,
Hükümetin keyfi uygulamaları ve Bütçe açığının nedenleri Mecliste masaya
yatırılmalı, Halkımızda olup bitenleri ve zamların gerçek nedenini, bu vesile
ile öğrenmeli.
Konu ile ilgili olduğu için ,verdiğim bu
örnekleri şimdilik yeterli buluyorum Savurganlık konularına, keyfi
uygulamalara, Ülkemizin güvenliği ile ilgili sorunlara, ilerde daha fazla
değineceğim.
Bundan önce, 9 Ocak 2012 tarihinden
başlamak üzere, Doğal Gaz ve Elektriğe Gelen Zamların Perde Arkasında Neler Var
başlığını taşıyan ve hafta da 3 makale olmak üzere toplam 12 makale yazdım.
Burada doğal gaz ve elektriğin niçin pahalı olduğunu, üretim sorunlarını, kayıp
kaçak oranlarını, Devletin gaz şirketi BOTAŞ ın ve Türkiye Elektrik Kurumu;
EÜAŞ, TEDAŞ, TETAŞ gibi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı kurumların
alacaklarını tahsil edememesinin, doğal gaz ve elektriğe yapılan zamlarda
önemli bir faktör olduğunu da vurgulamıştım. Bu itibarla konuya ilgi
duyanların, Gazetenin internet sayfasından bu makaleleri indirip okumalarını
öneririm.
Daha önce detaylı olarak incelediğim
konuları burada tekrarlamayacağım. Yalnız, doğal gaz ve elektriğin neden pahalı
olduğunu özet halinde ortaya koyup,Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına
yönelttiğim soruları, burada tekrar soracağım
1-
Devletin
santrallerinde üretilen elektriğin maliyeti ortalama 1.65 Cent/ Kwh Buna siz
deyin 5 Kuruş
2-
Özel
Kesim santrallerinde üretilen elektrik, Kamu santrallerinde üretilen elektriğe
nazaran 3.86 kat daha pahalıdır.
3-Türkiye de enerji sorunu, Kamu
santrallerinin düşük verimle çalıştırılmasından kaynaklanmaktadır.
4- Kamu santrallerindeki üretim ve işletme
sorunları halledilebilir ama, b u işe bilinçli olarak kimse kafasını
yormamaktadır.
Ve
ben diyorum ki, eğer biz Kamu santrallerindeki sorunları halleder ve üretimi
artırırsak, elektriği % 50 oranında ucuzlatabiliriz
Eğer,
Televizyon Kanalları bana ekranlarını açarlarsa, termik santrallerdeki
sorunları, nasıl çözüleceklerini, elektriği % 50 nasıl ucuzlatabileceğimizi
detaylı olarak anlatabilirim
5-
Bu itibarla elektrik üretiminde %50 oranında doğal gaza bağımlı hale gelmiş
olmamız tesadüfi değildir.
6-
BOTAŞ ın, EÜAŞ, TEDAŞ, TETAŞ gibi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı
kuruluşların, sattıkları doğal gaz ve elektrik paralarını tahsil
edememelerinden dolayı, tahsil edilemeyen parayı yı yerine koyabilmek için,
doğal gaz ve elektriğe sürekli zam yapma gereği duyulmaktadır.
7- Özellikle Güney Doğu Bölgemizde, kaçak
elektrik kullanımı bazı İllerimizde % 70 e kadar çıkmaktadır. Başkalarının
kaçak kullandığı elektrik,kaçak elektrik kullanmayanlara fatura edilmekte ve bu
da elektrik brim fiyatlarını artırmaktadır.
BOTAŞ IN
TAHSİL EDEMEDİĞİ ALACAKLARI
EÜAŞ-HEAŞ…………………………..10 Milyar 864 Milyon 800
Bin YTL
EGO…………………………………….676 Milyon 900 Bin YTL
İZGAZ…………………………………..73 Milyon 600 Bin YTL
TÜGSAŞ………………………………..22Milyon 300 Bin YTL
DİĞER…………………………………..99 Milyon 900 Bin YTL
Toplam…………………………………11Milyar 737 Milyon 500
Bin YTL
Tarih 16 Kasım 2007 Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurumu Başkanlığı raporu
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Sayın Taner
YILDIZ a soru:
1-Aradan 6 Yıla yakın bir zaman geçmiş
olmasına rağmen, BOTAŞ acaba alacaklarını tahsil edebildi mi?
2- Eğer edemedi ise, bu para nereden ve
nasıl karşılandı?
3- Bu hususun, doğal gaza zam yapılmasında
bir etkisi var mı?
4- EÜAŞ-HEAŞ, BOTAŞ a borcunu niye
ödeyemedi?
Acaba elektrik ve doğal gaz dağıtımını
yapan Özel Şirketler, topladıkları elektrişk ve doğal gaz paralarını, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının ilgili
birimlerine zamanında transfer etiler mi, ya da bu şirketlerden dolayı kayıp
hanesine yazılan bir para söz konusu mu?
5- Acaba Doğal gaz ve Elektrik Dağıtım
Şirketlerinden tahsil edilemeyen paraları yerine koyabilmek için, doğal gaz ve
elektriğe zam yapılmış olabilir mi?
YUNANİSTAN IN
TÜRKİYE YE DOĞAL GAZ BORCU
Biz
Yunanistan a 680 Milyon küsur ABD Doları tutarında doğal gaz satmışız, ama
iflas dolayısı ile, biz bu parayı Yunanistan dan tahsil edememişiz.Bu yıl kışın
soğuk günlerini gerekçe göstererek, Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
doğal gaz vanalarının açıldığını söyledi. Şimdi soru şu:
1-Komşular
birbirlerine elbette yardım etmelidirler. Ama Yunanistan, 2004 Yılında bize ait
olan Eşek Adası ile, Bulamaç adasını işgal etti, yerleşime açtı ve Hükümet bu
oldu bittiyi sineye çekti Durum bu iken, hangi iyi komşuluk ilişkileri için,
Yunanistan a borcunu ödemediği halde, doğal gaz vanalarını yeniden açtık?
2-
Yunanistan dan tahsil edilemeyen doğal gaz parası, hangi kalemden karşılandı?
Doğal
gaza yapılan zamda Yunanistan ın bir etkisi var mı?
DOĞAL GAZ
TÜRKİYE DE NİÇİN PAHALI?
Bize
Rus doğal gazı bağlantısı ilk olarak Bulgaristan üzerinden Trakya ya yapıldı.
Rus doğal gaz boru hattı, Bulgaristan dan Avrupa içlerine doğru devam ediyor,
İspanya ve Portekiz le Atlas Okyanusuna dayanıyor. Yani Avrupa devletleri de
Rus doğal gaz hattından besleniyor. Ama işin garibi, İspanya, Portekiz, Fransa
gibi Avrupa devletleri, bizden 2500- 3000 Kilo metre daha uzakta olmalarına
rağmen doğal gazı bizden daha ucuza kullanıyorlar. Bu durumu birilerinin
açıklaması lazım
DÜNYADA DOĞAL GAZ VE
LPG STOKLARINDA ARTIŞ VAR
Amerika
Birleşik Devletleri kendi ülkesinde bol miktarda bulunan, ama çıkartılması çok
zor olan kaya gazlarını, geliştirdiği yeni teknolojilerle çıkarabilmesi ve çok
daha ucuza gelmesi nedeniyle doğal gaz alım piyasasından çekildiğini
söyleyebiliriz Bu durum, başta Körfez ülkeleri olmak üzere, bir çok yerde
sıvılaştırılmış petrol gazı LPG ve sıvılaştırılmış doğal gaz CNG stoklarının
artmasına neden olduğundan, bu ürünlrin satış fiyatlarında da bir ucuzlama
olmuştur. Şimdi soru şu:
Biz
tanker gemilerle ucuzlayan LPG ve CNG gazlarını getirtip, halkımıza daha ucuza
gaz kullanma imkanını niçin sunmuyoruz? (Anayurt Gazetesi 9 Nisan 2012
Pazartesi)
Saygılarımla,
***
HALKIMIZIN
BİLMESİNİ İSEDİKLERİM-10
Mak.
Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
SURİYEDEKİ İÇ KARIŞIKLIK
TÜRKİYEYİ NE KADAR İLGİLENDİRİR?
Sevgili Anayurt Okurları, Başbakan Sayın
Recep Tayyib ERDOĞAN ve Onun Partisi AKP sayesinde, Güney komşumuz Suriye ile
ilişkilerimiz bozuldu, bu gün neredeyse savaşın eşiğine geldik.
Başlıktaki soruya cevap olması
bakımından konuyu şöyle de özetleyebiliriz: Komşumuzdaki iç karışıklık bizi
elbette olumsuz yönde etkiler. Orada ki katliamları onaylamak ta mümkün değil,
ama unutmayalım ki; Suriye bağımsız bir devlettir; yani bize bağlı değil Bu
itibarla, orada yaşananları bizim iç meselemizmiş gibi algılayıp, Suriye i
yönetenlere tehditler savurrnak; devletler arası ilişkiler açısından da yanlış
bir yöntemdir
Bu itibarla, yazılı ve görsel basında
yandaş bir grubun, meselenin sadece bir boyutunu görüp, özellikle de Başbakan
Sayın Tayyib ERDOĞAN ın Suriye ye
tehditler savurmasınıa, atıp tutmasına alkış tutmasını, olayları çarpıtmasını,
tehlikeli gidişatın bir başlangıcı olarak görüyorum
Başka önemli bir hususta şu: AKP ye oy
veren sade ve saf vatandaşlarımızın, yukarda işaret ettiğim üzere, yandaş Medya
tarafından Suriye de yaşananların çarpıtılması ve Sayın Başbakanın da aynı
şeyleri tekrarlaması ile, Sayın Başbakanı bir kurtarıcı, bir kahraman gibi
görmelerine neden olmaktadır. İşte asıl tehlike de burada!
Umarım Yandaş Medyanın kışkırtması ve
Sayın Başbakanın ısrarlı tutumu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye ye girmesine
ve Türkiye nin Suriye de yaşananlara doğrudan müdahil olmasına vesile olmaz.!
Hiç kimse, Amerika Birleşik Devletleri
tarafından, sözde İleri Demokrasiye geçme arzusu ile, Suriye de de başlatılan
iç isyan hareketlerinin, Tunus,Mısır ve Libya da olduğu gibi, ABD nin lehine
sonuçlanacağını zannetmesin. Zira, Başta Rusya ve Çin olmak üzere, Avrupa da
dahil, bir çok ülke, Suriye ye silahlı bir müdahaleye karşı.
Rusya nın Uçak gemisi Amiral Kuznetsov ile Rus savaş
gemileri Suriye açıklarında demirlemiş durumda. Rusya, Suriye ye bir askeri
müdahaleye müsaade etmeyeceğini açıkça söylemektedir. Bu itibarla, bölgemizde
büyük bir savaşın çıkma ihtimali ile, bu savaşın yayılma ihtimali de vardır Bu
itibarla uluslar arası bir ihtilafa konu olan çetrefilli bir sorunda, Türkiye
Hükümetinin ön plana çıkması son derece yanlış bir tutumdur
Dolayısı ile, Türkiye yi sonu belli
olmayan bir savaşa sürüklemenin bedelini kimse ödeyemez Böyle bir şey Türkiye
nin felaketi olur.
Eğer, konuya sadece Suriye de
muhaliflere uygulanan katliamlar açısından bakarsak, meselenin sadece bir
kısmını görmüş ve yanlış bir yargıya varmış oluruz.
Bu gün, güvenliğimizi ve Türkiye nin
Vatanı ve Milleti ile bölünmez bütünlüğünü de, sonuçta tehlikeye sokacak olan
Suriye krizinin nedenlerini biraz açmak istiyorum
YAKIN BİR ZAMANA KADAR SURİYE İLE
İLİŞKİLERİMİZ ÇOK İYİ İDİ,PEKİ ŞİMDİ NEDEN BİRDEN BİRE BOZULDU!?...
Suriye- Türkiye ilişkileri baba Hafız
ESAT döneminde çok kötü idi. Gün geldi, Dünya şartları değişti, oğul Beşar ESAT
ile hiç kimsenin tahmin edemeyeceği ölçüde düzeldi.
Sayın Beşar ESAT Türkiye ye geldi,
Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN Suriye yi ziyaret etti, gümrük indirimi yapıldı,
vizeler karşılıklı kaldırıldı, karşılıklı olarak ticaret hacmi artı…vs. Şİmdi
sorulması gereken soru şu:
Peki ilişkilerimiz böylesine
düzelmişken, nasıl oldu da birden bire Suriye
ile düşman oluverdik!?...
Cevap şu: Suriye önceden beri, İran ve
Rusya ya politik açıdan daha yakındı. Ama Amerika Birleşik Devletleri ABD nin
Büyük Orta Doğu Projesi BOP kapsamında, Suriye nin de parçalanması gerekiyordu.
İşte bu açıdan, muhaliflerin kışkırtılması gerekiyordu, ve bu da yapıldı
Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ın Suriye yi tehdit etmesini, Beşar ESAT ı,
kendi halkına katliam yapan bir lider olarak tanımlamasını da, bu nedene
bağlamak daha doğru bir yaklaşım olur.
Daha önceleri Libya ile ilişkilerimizde
çok iyi idi. Hatta Libya Lideri Muammer KADDAFİ, Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN
a sözde Barış ve Demokrasiye hizmetinden dolayı birde madalya vermişti.
Ama aynı Başbakan, Amerika Birleşik
Devletleri ABD, NATO vasıtası ile Libya yı bombalamaya başlayınca, önce NATO
nun Libya da ne işi var diye ters bir tutum içine girdi. Sonra zoru görünce
uçak ve gemilerimizle ABD nin, NATO nun yanında yer aldı Dış İşleri Bakanı
Sayın Ahmet DAVUTOĞLU muhaliflere para dağıttı
.Hatta bir adım daha ileri giderek,Sayın Muammer KADDAFİ nin başına ödül
koydu. Tabiî ki bu paralar şahsi paralar değil; Türkiye Cumhuriyeti nin
kasasından çıkan paralar; yani bizim paralarımız!
Peki, dış politikada bu zikzaklara, bu
yalpalamalara ne demeli, nasıl adlandırmalı!?...
İşte bu yazıda, tehlikenin boyutunu,
sade ve saf vatandaşlarımızdan gizlenen bazı gerçekleri de, ortaya koymak
istiyorum
Komşumuzdaki iç karışıklığın bize olumsuz
etkileri olmaya şimdiden başlamıştır. 9 Nisan 2012 tarihinde Dış İşleri Bakanı
Sayın Ahmet DAVUTOĞLU nun ifadesine göre, Suriye sınırından Türkiye ye giriş
yapan mülteci sayısı 23 Bini bulmuş Şimdi herhalde 25 Bin olmuştur.. Belkide
daha fazla. Şimdi bu hatırlatmadan sonra şu hususu tekrar vurgulamak istiyorum:
7 İnci ve 8 inci makalelerde doğal gaz ve
elektriğe gelen zamların nedenlerini incelerken, binlerce Suriyeli mültecinin
yiyecek, içecek ve barınma masraflarının karşılanması konusunun da, bu yeni
zamlarda bir etken olduğunu vurgulamaya çalışmıştım
Burada işin ilginç tarafı, Türkiye yi Suriye konusunda sürekli
kışkırtan, müdahaleye zorlayan tarafın Amerika Birleşik Devletleri olduğu açık
olarak bilinmesine rağmen; ne Amerika dan, ne de Birleşmiş Milletlerden,mültecilerin
zaruri ihtiyaçlarını karşılamak üzere, insani yardım adı altında Türkiye ye bir
ödemede bulunmadıkları, ya da Türkiye nin bir talepte bulunmadığı, ya da bu
konu da ısrarcı olmadığı anlaşılmaktadır.
İşin garibi benzer bir durum, İran dan
ham petrol alımında da bir azaltmaya gidilmesi, Amerika Birleşik Devletleri
tarafından istenirken, maddi
kayıplarının karşılanması için ABD yada Birleşmiş Milletler tarafından Türkiye
ye bir ödemede bulunulmamış olmasıdır, ya da Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bu
konu da ısrarcı olmamasından kaynaklanmaktadır. Yani İran a ambargo konulmasını
kim, ya da kimler istiyorsa, ambargoya uyan devletlerin zararlarının da, onlar
tarafından karşılanması gerekir.
Bu itibarla, İran dan ham petrol yada
doğal gaz alımının kısıtlanması sonucunda zararlı çıkan taraf yine Türkiye
oluyor.
Bu artan masraf ya da maliyetleri
karşılamak için demek ki, doğal gaz, elektrik, ya da petrol ürünlerine zam
yapmaktan başkaca bir alternatif kal mıyor
TÜRKİYE AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİNİN
TALEPLERİNİ YERİNE GETİRMEK ZORUNDA MI!?...
Türk Halkı, Amerika Birleşik Devletleri
ABD nin taleplerini yerine getirmek zorunda değildir ama, Başbakan Sayın Tayyib
ERDOĞAN zorunda.
Zira Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin,
Irak ın işgali öncesinde,o günün Dünya şartları dahilinde ABD tarafından
desteklenip kurulduğu ve İktidar yapıldığı
bilinmektedir. Eğer 2002 de İktidarda olan Sayın Bülent ECEVİT
başkanlığındaki Koalisyon Hükümeti, ABD nin taleplerini karşılayabilseydi, o
Hükümet yıkılmaz, ve erken bir genel seçim de olmaz, AKP de İktidara gelemezdi.
Meseleye bu açıdan baktığımızda olup bitenleri daha kolay anlayabiliriz.
Durum böyle olunca, Başbakan Sayın
Tayyib ERDOĞAN, daha o zaman Milletvekili bile değil iken, Amerika da Beyaz
Sarayda Başkan George W. BUSH tarafından kabul edildi
Burada önemli nokta şu: Başbakan Sayın
Tayyib ERDOĞAN ın, ABD Yetkilileri ile ne ilk görüşmesinde, ne de bundan
sonraki görüşmelerinde, Türk tarafınca bir kayıt tutulmadığı yönündeki
bilgilerdir. Bu itibarla, Sayın Başbakan ın Amerikalı yetkililerle ne
konuştuğu, onlara ne gibi vaadlerde bulunduğunu tam olarak bilemiyoruz. Asıl
sıkıntı, asıl sorunda burada!
Bu görüşmelerde nelerin konuşulduğunu,
ne gibi vaatlerde bulunulduğunu, ancak sonradan bir şekilde basına yansıyan
bilgilerden, ya da Hükümetin uygulamalarından anlayabiliyoruz.
Aslında olup bitenlerin ne olduğunu
anlayabilmek, başımıza örülmek istenen çorabı görebilmek için, Başbakan Sayın
Tayyib ERDOĞAN ın, yazılı ve görsel basında defalarca yer alan beyanlarına
bakmak lazım. ABD nin Büyük Orta Doğu
Projesi BOP ta Eş Başkan olduğunu kendisi söylüyor. Tabi ki, projenin sahibi
ABD olunca; Eş Başkan da Patronun dediğini yapmak zorunda. Eğer Sayın Başbakan
bu konu da yan çizecek olursa, ABD Hemen işini bitirir. Örneğin ekonomik kriz
çıkartır, Sayın Başbakanla ilgili olarak elindeki gizli bilgileri açıklar vs
gibi…
Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN ile,
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL ün geçmişte, değişik yer ve zamanlarda;
Mustafa Kemal ATATÜRK, Cumhuriyet, Laiklik, Demokrasi, Avrupa Birliği,
Yahudiler hakkında söyledikleri; dünkü söylemlerinin bazılarından bu gün niye
vazgeçtiklerini, ya da vaz geçmiş gibi göründüklerini de eklersek; bu gün
içinde bulunduğumuz tehlikenin ne kadar büyük olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu gün, PKK ile mücadele eden TSK
mensupları, Kuvvet Komutanları, hatta eski bir Genel Kurmay Başkanı sudan
bahanelerle; darbe yapacaklardı iddialarıyla içeri atılırken, PKK lılara her
fırsatta destek veren, Anayasa, ve Kanunları resmen çiğneyen, Vatanın ve
Milletin bölünmez bütünlüğünü hançerleyenlere, İleri Demokrasi söylemleri ile
bir şey yapılmazken, Ülkemiz adına nasıl olur da kaygı duymayız; nasıl olurda
Hükümetin uygulamalarına alkış tutabiliriz!?...
YİNE Mİ TAMPON
BÖLGE!?...
Irak ın işgali öncesinde de, sözde
Kürtleri Saddam HÜSEYİN in zulmünden korumak için, Kuzey Irak ta bir tampon
bölge kurulmasını, o zaman başbakan olan Sayın Turgut ÖZAL teklif etmişti. Bu
tampon bölge sayesinde, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Batılı
devletler tarafından PKK ya her türlü yardım yapılarak,silahlı eğitimle de
desteklenerek kuvvetlenmesi sağlandı, ve nihayetinde bu günlere gelindi
Başta Barış ve Demokrasi Partisi BDP,ve
daha önceleri kurulup, sonraları Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan BDP
benzeri Cumhuriyet karşıtı, ayrılık yanlısı partiler de, aynı devletler
tarafından desteklenmiş, faaliyetleri organize edilmiştir
Kuzey Irak ta kurulan ilk Tampon Bölge
ile, şimdi Suriye de Türkiye sınırında kurulması düşünülen Tampon Bölgelerin
asıl amacı; Kürtleri ya da muhalifleri Saddam ın, ya da Beşar ESAT ın
katliamlarından korumak için değil, Kuzey Irak ta ki Kürt Yönetimini İskenderun
Körfezine bağlamak amacı ile, karadan bir koridor açmak.
2009 Yılında Türkiye nin Güney
Doğusunda Suriye sınırındaki 500 Kilometre den fazla uzunluğa sahip mayınlı
arazinin, temizlenmesi karşılığında, 49 Yıllığına İsraile vermek için kanun
çıkartılması da,aslında yukarıda da vurguladığım üzere, Kuzey Irak ı İskenderun
Körfezine bağlamak için karadan bir koridor açma hedefine yönelik idi
Ama, gerek Muhalefet Partilerinin,
gerekse Sivil Toplum örgütlerinin ısrarlarına rağmen,Başbakan Sayın Recep
Tayyib ERDOĞAN ın ısrarı ile,AKP nin oy çokluğu ile Mecliste kanunlaştı,
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL ünde onayı ile yürürlüğe girdi. Ne varki
Anayasa Mahkemesinde açılan dava sonucunda bu kanun iptal edildi, ve Türkiye
böylece büyük bir tehlikenin eşiğinden
kıl payı ile döndü,
Koridor açma konusunda Türkiye den
toprak koparılamayınca, Suriye de karışıklık çıkartılıp, sözde insani yardım
altında Tampon bölge oluşturup, karadan denize koridor açmak!
Sonrasında Türkiye Cumhuriyetini de
parçalamak, Türkü ve Türklüğü de ortadan kaldırmak!
Amaç aynı, ama hamlelere devam!
Bakalım başımızı kumdan çıkartıp,
gerçekleri ne zaman göreceğiz!?...
Saygılarımla, (Anayur Gazetesi 16 Nisan
2012 Pazartesi)
Bu defasında
kongre, bir güne sığdırıldı. Onun için bu kongre, daha önce yapılanlara göre;
en sağlıksız olanı diyebiliriz.
Ben bu
kongrenin tamamını izleyemedim; acil bir işten dolayı saat 13 40 gibi salondan
ayrıldım ve seçim sonuçlarını da, akşam arkadaşlardan öğrendim
Yeni
Yönetime seçilenler hakkında kanaatimi açıklamadan önce, bu defasında da
Partiye bir operasyon yapıldığını vurgulamak istiyorum. Burada bunun ipuçlarını
vermek istiyorum.
Anayurt
Gazetesi yazarlarından Sayın Hüseyin Hakkı KAHVECİ Arkadaşımız, Genel Başkanlık
yarışının adaylar arasında nasıl cereyan ettiğini, ve seçimin nasıl
sonuçlandığını çok güzel özetlemiş. Bazıları bu yazıyı çok sert bulsalar bile,
ben şahsen, Sayın KAHVECİ nin söylediklerine, teşhisine aynen katılıyorum
Sayın KAHVECİ
şöyle diyor: Bu kongrenin galibi, kazananı yok; kaybeden Türkiye
Sayın
KAHVECİ, birinci tur seçim sonuçları için şu hususlara özellikle işaret ediyor:
Sayın Osman
ÇİLSAL, aldığı düşük oy nedeniyle, devam etmeme kararı almış, ve Sayın Nevzat
ERCAN lehine adaylıktan çekilmiş. Ve diyor ki, eğer Sayın ERCAN, ikinci turda
adaylıktan çekilmese, üçüncü turda güle oynaya Genel Başkan seçilirdi. Bu
görüşe ben de katılıyorum
Bir Demokrat
Partili ve bir yazar olarak böyle bir durumun nasıl ortaya çıktığı hakkında ben
de bir şeyler şöylemek istiyorum
Sayın Nevzat
ERCAN, insanlara yaklaşım tarzı, ilkeli bir partili oluşu, önü açık olduğu
halde menfaat karşılığı başka partilere gitmemiş oluşu, bilgisi ve tecrübesi
ile çok sevdiğim, değer verdiğim insanlardan biri idi. Sayın ZEYBEK le yaptığım
iki görüşme de de, başta Sayın Nevzat ERCAN, Turhan GÜVEN, Saffet KAYA, Mehmet
Arif DEMİRER gibi, partili, bilgili,tecrübeli, donanımlı arkadaşlardan,
Demokrat Partinin durağanlıktan kurtarılması hususunda mutlaka yararlanılması
gerektiğini söyledim. Bu husustaki görüşlerimi, yazılarımda da hep vurgulamaya
çalıştım. Ama Sayın ZEYBEK, bu arkadaşlarımızın
birini aramamış bile!
Eğer Sayın
ZEYBEK, bu arkadaşlarımıza görev verip onlardan yararlanma yoluna gitmiş
olsaydı, Parti daha iyi bir yerde olurdu; daha iyi şartlar altında kongreye
gidilirdi
Sayın ERCAN
için, belirtmiş olduğum olumlu görüşlerin bu gün içinde arkasındayım. Ama başta
Sayın ÇİLLER in, ve daha sonraları Partililerin, Sayın ERCAN a Partinin başına
geç önerilerine kayıtsız kalmasını hiç tasvip etmedim
Eğer Sayın
ERCAN, 10-15gün önce adaylığını açıklamış olsaydı, kurullara daha kaliteli,
daha sağlıklı elemanlar bulmak mümkün olurdu; sıkışıklık olmazdı.Bunu
geçtik!...
Eğer sayın
ERCAN, Sayın KAHVECİ ninde söylediği gibi,ikinci turda çekilmeyip de, devam
etseydi; üçüncü turda çok rahat olarak genel başkan seçilirdi.
Sayın ERCAN
ın, aday olup olmayacağı konusundaki zikzakları, adaylığını son gün açıklaması;
partiye gönül verenlerin, alternatif ve kazanması muhtemel bir başka grubun
oluşmasına da engel oldu. İkinci turda çekilmesi ile de, ümitler hayal oldu
Ben bu
noktada Demokrat Partiye gönül verenlere şunu söylemek istiyorum:
Kimse
ümitsizliğe kapılmasın; eğer yaşananlardan bir ders çıkartılıp, gereken
önlemler alınırsa, doğru bir yol haritası şimdiden çizilirse, ilerisi için
ümitsiz olmaya gerek yok.
Parti
tabanının istemesine rağmen, Sayın ERCAN ın, aday olup olmama konusunda neden
zikzaklar çizdiğini, eğer ikinci turda çekilmese, üçüncü turda mutlaka
seçileceğini bildiği halde, neden böyle yaptığını anlayabilmek için, sizlere
burada bazı gözlemlerimi ve ipuçlarını da vermek istiyorum. Bunlar çok önemli
Sayın Nevzat
ERCAN ın, Demokrat Partiye genel başkan adayı olduğunu açıklama aşamasında, bir
türlü karar verememesi, ya da zikzaklar yapma şeklindeki kararsızlığını;
kendisinin zengin olmadığına, ya da, Demokrat Partinin faaliyetlerini iyi bir
şekilde yürütebilmek için maddi imkanların çok kısıtlı olduğuna bağlayanlar
olsa bile, asıl nedenin bu olduğu kanaatinde değilim.
Bundan belki
15 gün, belki 20 gün kadar önce; Sayın ERCAN a adaylık teklifi yapıldıktan
sonra, karar verme aşamasında iken, partili bir arkadaşımdan; Sayın ERCAN ın
Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim KILIÇ ile görüşeceğini söyledi. Sayın
Haşim KILIÇ, Sayın ERCAN ın arkadaşı olabilir, eğer böyle bir durum varsa
burada yadırganacak bir şey yok. Ama Sayın Haşim KILIÇ ın bir tarikat mensubu
olduğunu ve özellikle de Sayın Fethullah GÜLEN e yakın olduğunu biliyoruz Meseleye bu açıdan
baktığımızda, Sayın Nevzat ERCAN ın, Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim
KILIÇ la görüşmek istemesini, Sayın
Haşim KILIÇ aracılığı ile, Sayın Fethullah GÜLEN den icazet almak istiyor şeklinde
de yorumlayabiliriz.
Başka bir
arkadaşım ise, Sayın Nevzat ERCAN için şöyle dedi: Kongre salonunda Sayın
Nevzat ERCAN ın yanında Nur Cemaat ı liderlerinden birinin oturduğunu söyledi
Başka bir
arkadaşım ise şöyle söyledi: Sayın ERCAN, Cemaatlere çok yakın. Ve bir
defasında da şöyle demiş: Eğer ben genel başkan olursam, AKP, Demokrat Parti
ile ittifak yapar
Bu noktada
şunu hatırlatmak istiyorum: Sayın Nevzat ERCAN ın, Cemaatlere ve onların
liderlerine sempati duymasında ne mahsur var diye düşünenler olabilir ama iş,
cemaat liderlerinden icazet alma noktasına geldi ise, durum çok vahim demektir.
Zira Demokrat Partiye genel başkan adayı olma aşamasında, Cemaatlerin tasvip ve
desteğini almak isterseniz, onlar kendi çıkarları doğrultusunda size destek
verirler
Cemaatlerle
de iyi ilişkiler içinde olmak lazımdır ama, bu ilişkiler yüzeysel olmalı. Eğer
ileri boyutta olursa, Demokrat Partiye, ve onun çıkarlarına zarar verir.
Demokrat Partinin, Merkez Sağ çizgisinde, ATATÜRK İlke ve İnkilaplarına bağlı
bir parti olduğunu unutmamamız lazım
Eğer biz
kendi tabanımıza sahip çıkarsak, Cemaatlerin desteğine ihtiyacımız kalmaz
Cemaatlerle
iyi ilişkiler içinde olmamız; tüm vatandaşlarımızı kucaklama prensibi
içerisinde olmalıdır.
Şimdi de,
ikinci turda Sayın Nevzat ERCAN ın niye adaylıktan çekildiği, Sayın GÜLTEKİN
uysal ın, niye kazandığı hususunda, Cemaat, ya da Cemaatlerin bir etkisi oldu
mu sorusuna açıklık getirmek istiyorum
Sayın Nevzat
ERCAN ın Cemaatlere yakın olduğu düşünülse bile, tabandan gelen sağlam bir
partili, tecrübeli ve de yaşlı olması dolayısı ile; tamamen kontrol altına
alınma noktasında, Cemaatin çıkarlarının
ön planda tutulduğunda, Sayın ERCAN ın desteklenmesi uygun
görülmeyebilir, yada bu noktada, Sayın ERCAN ın adaylıktan çekilmesi, yine aynı
çevreler tarafından istenmiş olabilir. Demek istediğim husus şu:
Sayın
Gültekin UYSAL ın, bu noktada desteklenmesi, genç ve tecrübesiz olmasından
dolayı, Cemaat çıkarları açısından daha uygun bulunmuş olabilir.
Böyle bir
durumun olduğunu, olabileceğini, daha önceleri başka bir arkadaşımın şu
şözlerinden anlıyorum
Sayın
Gültekin UYSAL, daha önceleri Amerika ya gitmiş, belli ki orada Sayın Fethullah
GÜLEN ile görüşmüş. Şöyle deniliyor:
Sayın UYSAL
bu noktada bir Üst Kurul delegesine, Hoca Efendiyi Türkiye ye getireceğiz
demiş.
Böyle bir
sözü, ya da buna benzer yaklaşımları, Sayın UYSAL ın, Hocadan destek aldığı
şeklinde yorumlamak daha doğru olur.
BAŞKA BİR
YAKLAŞIM: Sayın Fethullah GÜLEN ile, Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN ın
aralarının açık olduğunu, birbirleriyle restleştiklerini, sporda şike olayında
ceza indirimini ön gören yasanın, Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL tarafından
reddedilmesi ve bunun sonrasında, Sayın Fethullah GÜLEN in Saman yolu TV de yaptığı konuşmadan, ve bunun sonrasında,
Sayın Başbakanın takındığı tutumdan ve söylediklerinden anlıyoruz
Deniliyor
ki, Sayın Fethullah GÜLEN, AKP ye karşı, Demokrat Partiyi alternatif olarak
hazırlamak istiyor.
İşte bu
nedenden dolayı, Demokrat Partiye yeni genel başkan olarak, Sayın Gültekin
UYSAL desteklenmiş olabilir
DEVİR TESLİM TÖRENİ
10 Mayıs Cuma
günü,Genel Merkezde Devir-Teslim töreni var dediler; çağırdılar gittik.Binaya
vardığımda, kapının önünde yeni yöneticilerden 15-20 kadar insan vardı. Bir
koyun kesmişler, ve birisi yeni yönetimin başarısı için dua ediyordu.
Sonrasında içeri geçtiler. Orada da toplam belki 50-60 kadar insan vardı.
Davete
katılanların sayısına bakarak bir şeyler söylemek gerekirse, şahsen ben, bir
hayal kırıklığına uğradım. Belli kli, Parti tabanı kırgın, ümitsiz, ya da
öfkeli.
Önce Sayın
Mustafa Uğur ENER, bir devir teslim konuşması yaptı, ardından yeni Genel Başkan
Sayın Gültekin UYSAL söz aldı.. Hitabeti güzeldi ama, iç ve dış politika
konularında, Halkımızın temel sorunlarını nasıl çözecekleri konusunda ipuçları
vermedi
Yazılı olarak
tanıtıcı bir belge, broşür ya da CD gibi dökümanlar yoktu. Yani organizasyon
iyi değildi.
Eğer birkaç
Kg pasta ile, yeteri kadar kola, meyve suyu gibi meşrubatlarla, çay kahve gibi
sıcak içeceklerde konulmuş olsaydı daha iyi olurdu. Bu gibi ikramların
yapılmamış olmasını, kötü bir başlangıç olarak görüyorum.
Kesilen
kurbanın etinin ne yapıldığını bilmiyorum. Eğer kurban birkaç saat öncesinden
kesilip kavurma yapılıp ekmek arasında gelenlere ikram edilse daha güzel
olurdu. Malum; bizim insanımız bu gibi şeylere çok önem verir.
DEMOKRAT
PARTİ VE BU SON KONGRE NİÇİN O KADAR ÇOK ÖNEMLİ İDİ?
Bazılarınız
Demokrat Partili olmayabilir, bazılarınız da, 12 Haziran 2011 seçimlerinde
binde 36 oy alan bir siyasi partinin büyük kongresini önemsememiş
olabilirsiniz. Ama unutmayalım ki Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi ile
beraber, Türkiye nin temel 2 siyasi partisinden biridir Bu güne kadar kurulan
diğer siyasi partiler, bir şekilde bu 2 Partiden ayrılanlarla kurulmuştur
diyebiliriz
.Bugün
İktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin, üst üste 3 seçim kazanması
da, Merkez Sağı Temsil eden Demokrat Partinin çökertilmesi; daha doğrusu bu
Partiye operasyon yapılması neticesinde olmuştur.
Daha
önceleri de belirttiğim üzere; CHP de dahil sol partilerin oylarının toplamı % 35
i geçmez. Bu itibarla, önümüzde ki ilk seçimde iktidara en yakın aday Demokrat
Partisidir diyebiliriz. Öyle inanıyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP
önümüzdeki ilk seçimle beraber, siyasi hayatımızdan silinip gidecektir. Bu
itibarla, Demokrat Partının bu son kongresi ve sonuçları Türkiye nin yakın
gelecekteki siyasi hayatını önemli ölçü de etkileyecektir
Gerçi ben,
Demokrat Partinin yeni Genel Başkanının ve idari heyetinin genç ve tecrübesiz
olması dolayısı ile, başarılı olamayacaklarını ve bu yükü taşıyamayacakları
kanaatindeyim. Ve bu ekibin uzun süre görevde kalacağını da sanmıyorum
Genç olmak
iyi de; bir futbol ya da bir boks takımı kurmuyoruz ki; muhtemelen Türkiye yi
yönetecek bir siyasi partinin genel
başkanını ve onun idare heyetini seçiyoruz
İstisnalar
kaideyi bozmaz ama, lider öyle kolay yetişmiyor ve tecrübe de öyle kolaydan
kazanılmıyor.
Gençlerin
daha alt kademelerde ve bir bilenin yanında çalıştıktan ve tecrübe kazandıktan
sonra, kontrollü olarak yükselmesi, en doğru bir yöntemdir.
Genel İdare
Kurulu GİK üyelerinin ise; Partili, belli bir yaşın üstünde, bir konuda uzman
olması, en doğru olanıdır.
Demokrat
Partinin yeni Genel Başkanı Sayın Gültekin UYSAL ın daha önceleri Afyon İl
Başkanlığı, Mehmet AĞAR zamanında, Genel Başkan Yardımcılığı, Sayın ZEYBEK
zamanında GİK üyeliği yap*tığı söyleniyor. Peki şimdi soru şu: Bu gibi önemli
görevlerde bulunan birisi, nasıl olurda, tek başına bile olsa, Partide işlerin
kötü gitmesine engel olamaz, bir katkı koyamaz. Bu hususun mutlaka
aydınlatılması, açığa kavuşturulması gerekir.
Ben kendi
adıma, ve bir Demokrat Partili olarak da şu hususu özellikle belirtmek
istiyorum: Demokrat Partinin yeni Genel Başkanı Sayın Gültekin UYSAL a elbette
yardımcı olmaya çalışacağız, ama işlerde bir ilerleme sağlanmaz sa, Partinin ve
Türkiye nin menfaatleri için müsamaha göstermeyeceğiz, eleştirmeye devam
edeceğiz.
Ama şu
kanaatimi de, bura da sizlerle paylaşmak istiyorum:,
Büyük
Anadolu Oteli Ankara nın merkezine çok uzak, özel araba olmadan oraya gitmek
imkansız. Bu nedenle diyorum ki, bütün olumsuz faktörlere rağmen, toplantı
salonunun ve dışarısının dolu olması, beni çok umutlandırdı. Anladım ki,
bazılarının zannettiği gibi, Demokrat Partı hala ölmemiş, partili hala umutlu,
hala heyecanlı. Bu gördüklerimden sonra diyorum ki, şimdi olmasa da, yakın bir
gelecekte Demokrat Parti, olması gereken yere mutlaka gelecektir..Yaşanan tüm
olumsuzlukları da yeniden doğuşun sancıları olarak görüyorum. (Anayurt Gazetesi 15 Mayıs 2012 Pazartesi)
Saygılarımla.
***
DEMOKRAT PARTİ BÜYÜK KONGRESİ
ÖNCESİ VE SONRASI İÇİN DEĞERLENDİRMELER-5
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili
Anayurt Okurları .Demokrat Parti Büyük Kongresi ile ilgili tahlillere, bu günde
kaldığımız yerden devam edeceğiz.Demokrat Partili olmayan arkadaşlarımızın da,
Türkiye de siyasi hayatımızda olup bitenleri anlayabilmek için, bu yazıları
okumalarını öneririm.
Demokrat
Parti için önerdiklerimi, örnek aynısı olmasa bile, başka siyasi partiler
içinde yapılması gereken hususlar olarak kabul ederseniz, faydalı bir yaklaşım
olur.
Daha önce
verdiğim bilgileri, yaptığım eleştirileri, umarım ki Yeni Yönetim olgunlukla
karşılar, ve bundan yararlanmaya çalışır. Bu gün yazdıklarım içinde öyle
olmasını temenni ediyorum.
Gerek Kongre,
gerekse Parti için söylediklerimin, sadece benim kişisel düşüncelerim olduğunu
da kimse zannetmesin.Ben Partililerin ve Halkımızın nabzını tutmaya, ve
onlarında görüşünü yansıtmaya çalışıyorum.Tabi ki kendi görüşümü de ekliyorum.
Daha öncede
söylediğim gibi, Yeni Yönetime yardımcı olmaya çalışacağız, ama yaptığı
hataları, yapması gerekenleri de söyleyeceğiz; daha doğrusu, bundan böyle bu
işin sıkı takipçisi olacağız.
Demokrat Parti eski genel başkanlarından
Sayın Süleyman SOYLU nun seçilme nedenlerinden biri, onun genç olması idi.Ne
zaman partide gerekli ilerlemeyi sağlayamadı, üstelik söylem ve eylemlerinde
AKP yanlısı politika izlediği; onun değirmenine su taşıdığı anlaşıldı; o zaman
partinin tabanı tarafından ilk kongrede alaşağı edildi.
Benzer
hususu ve sonucu, yeni genel başkan ve heyeti için de hatırlatmak istiyorum.
Eğer kısa süre içerisinde, Demokrat Partide gerekli ilerlemeyi sağlayamazsa,
Partiye gönül verenlere, ilk seçimde Demokrat Partiyi Meclise taşıma inancını
veremezse; Sayın Gültekin UYSAL ve Ekibi de, ilk kongrede gider. Umarım herkes
bunun bilincinde, farkında olur
Hiç kimse,
2002 Yılından bu yana, partideki genel başkanlık yarışlarının ve genel başkan
değişikliklerinin, normal bir süreç içerisinde cereyan ettiğini, ve partinin
gittikçe küçülen bir süreç içerisine kendiliğinden girdiğini zannetmesin
.Demokrat Partiye 2002 Yılından bu yana, toparlanmaması için, Halkımızın
nezdinde yeni bir umut kaynağı olduğunu göstermemesi için, Demokrat Partiye, parti dışından
sürekli operasyonlar yapıldığını bu vesile ile söylemek istiyorum. Ben şahsen,
bu son kongrede de DP ye operasyon yapıldığı kanaatini taşıyorum
Benim bu
konulardaki endişem ve temel yaklaşımım şu:
Ben de
dahil, çoğu partili, genel başkanlığa aday olduğunu açıklaması aşamasında,
zamanında karar vermemesi, ya da verememesi, bu konudaki zikzakları, ve
nihayetinde, seçimde üçüncü turda genel başkan seçilmesi kesin gözükmesine
rağmen, ikinci turda adaylıktan çekilmesi nedeni ile, Sayın Nevzat Ercan a, hem
çok kırgın, hem de çok tepkiliyiz. Ama bu noktada Sayın ERCAN a haksızlık etmiş
olmamak için bir noktaya işaret etmek istiyorum
Demokrat
Partiye genel başkan adayı olma aşamasında, partinin yeteri kadar parasının
olmadığı, kendisinin ise, bir süre partinin masraflarını karşılayacak kadar
maddi imkanlarının olmadığı düşünülse bile,Sayın Nevzat ERCAN ın
kararsızlığını, sadece parasal nedenlere bağlamanın doğru olmadığı kanaatini
taşıyorum.
Bazı
duyumlar var ama; Sayın Nevzat ERCAN ın
karar verme aşamasında kimlerle ne konuştuğu, kendisine ne söylendiği hakkında
kesin bir bilgimiz yok. Bu husunun ayrıntılarının zaman içerisinde ortaya
çıkacağına inanıyorum.
Sayın Gültekin UYSAL ın, genç ve
tecrübesiz oluşu, Partinin gelişiminin engellenmesi, ele geçirilmesi konusunda;
yaşlı ve tecrübeli olması nedeni ile, Sayın Nevzat ERCAN a karşı bir tercih
nedeni olabilir.
Bu noktada,
Sayın ERCAN ın adaylıktan çekilmesi, birileri tarafından istenmiş olabilir.
Bunları da tam bilemiyoruz. Eğer varsa, bu gibi detaylarda zaman içinde ortaya
çıkabilir.
Bu
kongrede, Cemaat hesaplarının ön plana çıktığı anlaşılıyor
Önceki
hafta Demokrat Parti Kongresi ile ilgili olarak yazmış olduğum makalelerde,
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin üst üste üç dönemdir seçimi kazanarak
İktidar olmasını, Merkez Sağı temsil eden Demokrat Partiye operasyon yapılarak
çökertilmesine bağlamıştım
Bu
itibarla, bazı dış güçlerin çıkarları doğrultusunda, AKP nin bir süre daha
İktidarda kalması, desteklenmesi uygun görülmüş olabilir; böyle bir amaç
doğrultusunda, bu defasında da Demokrat Partiye operasyon yapılmış olabilir.
Dış Güçler
tarafından yapıldığı düşüncesi ağırlık kazanan Demokrat Partiye yapılan
operasyon, sadece Demokrat Parti ile de sınırlı değil .Ama Demokrat Partiye
yapılan operasyonun önemi, Türk Halkının çoğunlukla Merkez Sağ eğilimli, ve
dolayısı ile İktidara en yakın siyasi partinin, Demokrat Parti oılmasından
kaynaklanmaktadır.
Özellikle
milli menfaatlerimiz ve dış ilişkiler konusunda dik duruş sergileyen Cumhuriyet
Halk Partisi eski Lideri Sayın Deniz BAYKAL a yapılan operasyonu da, kaset
skandalı tertibi ile, Sayın BAYKAL sız bir CHP yaratmanın bir sonucu olduğunu
görmemiz ve anlamamız lazım
Miliyetçi
Hareket Partisi MHP de, kuruluş felsefesi nedeni ile, ulusal menfaatlerimizi
savunmasından dolayı mahzurlu bulundu ve bu kapsamda, MHP nin seçim barajı
altında kalması istendı. Ama Halkımız, bu noktada yapılmak istenen şeyin
farkına vardı, ve MHP nin seçim barajı altında kalmaması için, bazı CHP liler
bile MHP ye oy vererek oynanmak istenen oyunu bozdu.
Oyunun
başka bir parçası ise şu idi: Bundan önceki Kongrede, son hafta da, DP eski
Genel Başkanı Sayın Namık Kemal ZEYBEK ön plana çıkartıldı, ve sonuçta genel
başkan seçildi. Buradaki asıl amaç, Sayın ZEYBEK in eskli bir MHP li oluşu
nedeni ile, MHP den oy çalacağı düşünüyordu. Ama, bu oyun da tutmadı, sonuçta
MHP barajı geçti, ve Meclise girdi.
Türkiye de,
siyasi partilerin bir amaç doğrultusunda şekillendirilmesi çalışmaları, üniter
yapımızın bozulmasına, Türkiye nin eyalet sistemine geçmesini sağlayacak bir
Anayasa yapabilmenin yolunu açmaya yönelikti. Ve bunu özellikle Amerika
Birleşik Devletleri istiyordu. Ama yukarıda işaret ettiğim gibi, oynanmak
istenen oyun, bazı sağduyulu, hassas vatandaşlarımızın fark etmesi neticesinde
bozuldu
Şu anda,
Hükümetin yeni bir Anayasa hazırlanmasında zorlanması, Mecliste oluşan yeni
milletvekili tablosu ile, mili
unsurların ağır basması gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Bu hali ile de,
istenen değişikliklerin yapılabileceği zor gözükmektedir.
Eğer,
Anayasada ABD nin istediği değişiklikler yapılamazsa, bu Adalet ve Kalkınma
Partisi AKP nin de sonu olur.Bu itibarla 2013, ya da 2014 Yılının bir seçim
yılı olduğınu, şimdiden var sayabiliriz
Bu
itibarla, Demokrat Parti yeni Yönetiminin, bir erken genel seçimin
olabileceğini var sayarak, şimdiden ciddi bir çalışma içerisine girmesini
öneririm.
Şimdi de,
DP eski Lideri Sayın Namık Kemal ZEYBEK in niçin yeniden aday olmak istemediği
hakkında bir şeyler söylemek istiyorum
Sayın
ZEYBEK in Partide gerekli canlanmayı sağlayamadığı, ve 12 Haziran 2011
seçimlerinde Binde 36 gibi çok az bir oy almasına bağlayanlar olsa bile, gerçek
nedenin bu olduğu kanaatinde değilim
Aydın DOĞAN
ile, Sayın Namık Kemal ZEYBEK Gümüşhaneli, ve hanımları ise kardeş Yani Aydın
DOĞAN ile, Sayın Namık Kemal ZEYBEK bacanak.
Sayın Aydın
DOĞAN ın, yüklü vergi borcu nedeni ile
Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN ın kıskacında olduğu biliniyor. İşte bu
gibi nedenlerden dolayı, Sayın Aydın DOĞAN ın, Sayın ZEYBEK in gelişinde ve
yeniden aday olmayışında, bir şekilde devrede olduğu kanaati yaygın.
Sayın
ZEY7BEK, seçim kampanyası sırasında Ege
Denizinde bulunan 2 adamızı; Eşek Adası ile, Bulamaç Adasını, Yunanistan ın
2004 Yılında işgal ettiğini söylemişti. Daha sonraki televizyon konuşmalarında
da, Sayın ERDOĞAN ı sürekli eleştiriyordu. Bu yüzden Sayın ZEYBEK in yeniden
aday olması istenmemiş olabilir.
Ben şahsen
Sayın Namık Kemal ZEYBEK in başarılı olması husunda çok gayret sarfettim,
önerilerde bulundum Ama Sayın ZEYBEK, önerilerime hep kulaklarını tıkadı, hiç
birini yerine getirmedi. Böyle bir durumdan dolayı şöyle bir soru akla geliyor.
İnanması
zor ama; acaba, Sayın ZEYBEK ten, Demokrat Partiyi canlandırmaması, Meclise
sokmaması mı istendi ? Bu gibi sorularında cevabını zaman içerisinde
öğrenebileceğiz.
Ama şu
gözlemimi de, burada sizlere aktarmak zorundayım. Sayın ZEYBEK in dürüstlüğü
knusunda hiçbir kimse olumsuz bir beyanda bulunmadı Bende aynı kanaati
taşıyorum.
Sonuç
olarak, şu hususu vurgulamak istiyorum:
Birilerinin
Demokrat Partinin canlanmasını istememesi, ya da yöneticilerin bilerek, yada
bilmeyerek, Partiyi iyi idare etmedikleri, ya da çalışmadıkları gibi
gerekçelerle, DP nin ve Türkiye nin gelişmesi yolunda,10 Yılı çalındı
diyebiliriz. Herkesin bunun bilincinde olması ve gerekeni yapması gerekir.
Demokrat
Parti ile, diğer partilere yapılan operasyonların,Ergenekon ve Balyoz tertibi
ile, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının tutuklanıp içeri alınmaları…vs gibi
içimizi sızlatan bir çok uygulamaların da, başta ABD ve diğer emperyal güçlerin
istek ve arzuları doğrultusunda, AKP İktidarı tarafından uygulamaya konulduğunu
söyleyebiliriz. Zira, başta bizim de içinde olduğumuz Orta Doğu ülkelerini
bölmeye, parçalamaya yönelik, bir ABD projesi olan BOP ta Eş Başkan olduğunu,
Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN kendisi söylüyor.
DEMOKRAT PARTİ YENİ GENEL BAŞKANINA ÖNERİLER VE SORULAR.
1-Sizlere
yardımcı olmamı istiyorsanız; Partide iç
sorunların nasıl halledilip yükselişe nasıl geçileceği hususunda daha önceleri
yazmış olduğum, Demokrat Parti ve Siyaset başlığını taşıyan 6 makaleyi, Gazete
nin internet sayfasından indirip okumanızı ve gereğini yapmanızı öneririm
Eğer,
Başkanlık Divanına getirdiğiniz kişilerden her biri, bir konuda uzman değilse,
televizyonlarda uzmanlık alanı ile ilgili olarak bir tartışma programına
katılacak kadar,bilgili tecrübeli, donanımlı değilse işiniz gerçekten zor
demektir
Eğer,
Ankara, İstanbul, İzmir,Bursa, Adana…gibi Büyük Şehir İl Başkanları, partili
olmanın yanında bir holdingi yönetecek kaday,yüksek eğitimli,bilgili,
tecrübeli, donanımlı değilse, işiniz zor demektir…vs
2-Örneğin
haftada, 15 günde…vs gibi belirli zamanlarda, Genel Merkezde Sizin ve
Ekibinizin de hazır bulunduğu toplantılarda, Partililerin sorunlarını dinleyin,
varsa plan ve projelerinizi anlatın
Halkımız,
pahalılıktan, işsizlikten, geçim zorluğundan bunalmış bir durumda Bu sorunlara
çare olacak çalışmalar yapın, önerilerde bulunun
Bu gibi
önerilerinize, İktidardan eleştiri ve tepki gelse bile, Halkımız size
inanacaktır
Halkımız,
Siyasilerin sorunları çözme yerine, birbirlerine laf yetiştirmeye
çalışmalarından bıkmış ve usanmıştır. Bu itibarla sizin diğerlerinden farklı
olduğunuzu göstermeniz lazım
Eğer,
uygulamalarınızla, diğerlerinden farklı olduğunuzu gösterirseniz, Halkımız size
mutlaka inanacaktır.
3-Bende
dahil, basın mensupları, sizin hakkınızda fazla bir bilgimiz yok. Bu itibarla,
yakın bir zamanda bir basın toplantısı yapar, soruları cevaplandırırsanız çok
yararlı olur.
Eğer bu
basın toplantısında, sorulara makul ve mantıklı cevaplar verirseniz,
söyledikleriniz haber niteliği taşırsa, basın mensupları sizin diğerlerinden
farklı olduğunuzu görür ve anlarsa, muhalefette bile olsanız, size gösterilen
ilgi artarak devam eder.
Sayın
SOYLU, genel başkan seçildiğinde bir basın toplantısı yapmıştı.
Söylediklerinin
diğerlerinden farklı olmadığı anlaşılınca, kimse ne soru sordu, ne de bir daha
geldi
4- Amerika
da Huston da Siyaset Bilimi üzerinde ihtisas yaptığınız söyleniyor. Kongre
öncesinde birilerine, Hoca Efendiyi Türkiye ye getireceğinizi söylemişiniz Hoca
Efendinin, Türkiye ye gelmesinde bir yasak yok ki; buyusun gelsin. Peki bu sözü
hangi anlamda kullandınız
Bu söylenen
söz, doğru, ya da yanlış; işin aslını sizden öğrenmek istiyoruz. Cemaatlerle
bir ilişkiniz var mı, varsa onlara yakınlığınız ne ölçüde?
Cemaatlere
yaklaşım konusunda, bende sizlere faydalı olur düşüncesi ile bir şeyler
söylemek istiyorum
Cemaat
Liderleri ve mensupları da bizim vatandaşlarımız, ama onlarla ilişkilerimiz;
tüm vatandaşlarımızı kucaklama çerçevesi ve sınırları içerisinde olmalıdır.
Unutulmasın
ki Demokrat Parti, ATATÜRK İlke ve İnkilaplarına, Cumhuriyet ve onun
Kazanımlarına yürekten inanan bir partidir. Cemaat Liderleri ve onların
mensupları ile derin ilişkiler içerisinde olmak, Demokrat Partiye ve sonuçta
Türkiye ye zarar verir.
Demokrat
Partinin bir aşırı uç partisi olmadığı, sonuçta tüm Halkımızı kucaklayan bir
parti olduğu gerçeğini untmamak lazım
Eğer, biz
plan ve projelerimiz le Halkımızın karşısına çıkarsak, Cemaatlerin desteğine
ihtiyacımız olmaz. Başka partilere oy veren Demokrat Parti seçmeninin yeniden
desteğini kazanmak, bize yeter de, artarda!
5- Siyasi
konularda yaklaşımınız nedir. Bu sorunun da cevaplanması lazım
6- Bu
kapsamda Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ın BOP Eş Başkanlığı hakkında ne
düşünüyorsunuz?
7- Yeni
Anayasa ile yapılmak istenen değişiklikler hakkında ne düşünüyorsunuz0?
8- Terörün
nasıl önleneceği konusunda yaklaşımınız nedir?
9- Sayın
Başbakanın, önce inkar edip, sonrasında ortaya çıkınca, gerekirse Terörist Başı
ile de görüşülür şeklindeki ifadesine, Demokrat Partinin Genel Başkanı olarak
ne diyorsunuz, bu yaklaşımı nasıl karşılıyorsunuz?
10-
Uygulanan Kıbrıs politikası hakkında ne düşünüyorsunuz, sizce bu sorun nası
çözülebilir?
11-
Yunanistan ın, 2004 Yında, Ege Denizinde bulunan iki adamızı; Eşek Adası ile,
Bulamaç Adasını işgal etmesi husunda ne düşünüyorsunuz, sizce bu adalar nasıl
geri alınır?
12-
Türkiye Ermenistan ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkler, Ermenilere soy kırım yaptı iftiralarından nasıl kurtulacağız,
ne olabilir, ne yapmamız lazım? (Anayurt
Gazetesi 21 Mayıs 2012 Pazartesi
Saygılarımla.,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder