TÜRKİYE CUMHURİYETİ
NEDEN BÜYÜK BİR TEHLİKE ALTINDA-1
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları,bundan
önceki yazı dizisi Bu İş Böyle Devam Edemez başlığı altında yazdıklarımla,
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP , Ülkemizin hiç bir sorununu çözemediği gibi,
uyguladığı yanlış politikalarla terörü hortlattığını,Türkiye yi bölünme
noktasına getirdiğini örneklerle ortaya koymaya çalıştım.Bunların bir kısmı,
AKP Kurmaylarının Devlet Yönetimi konusunda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip
olmadıklarından kaynaklansa bile, özellikle terör ve Dış Politika konularında
bzlere göre yanlış olanları, bilerek yaptığına inanıyorum
Türkiye Cumhuriyeti Büyük Bir Tehlike
altında yazılarım da, aslında ana hatları ile öncekilerin bir devamı
niteliğindedir ama,ben bu başlık altında daha çok bu badirelerden nasıl
kurtulacağımız konusuna ışık tutmak istiyorum.
Yargı ve Emniyet Teşkilatı Fethullah
Gülen Cemaatinin kontrolünde olduğu söyleniyor.İşe yarar ne kadar vatansever
Subay. Bilim Adamı, Gazeteci, Televizyoncu varsa hepsi içerde.Orada hak,
adalet, hukuk işlemiyor, Devletin tüm Kurumları ele geçirilmiş durumda.Önceleri
Siyasiler Anayasa ihlali yaptıklarında, bildikleri yolda devam ettiklerinde,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Paşaları parmağını sallasa, Siyasiler üzerinde büyük
bir caydırıcılık etkisi yapardı. Ama TSK akıl almaz tertiplerle sindirildi.
İşinin ehli ve otoriter olaları ya emekliye sevkedildi, yada içeri
alıındı.Hatta bazı Milletvekilleri bile hala içeride.
Ama Hükümet isterse, hırsızları,
uğursuzları, eli kanlı azılı katilleri, bir yolunu bulup, kitabına uydurup
salıvermektedir.
Eğer Ülkemizde hak ve adalet duygusu kaybolmuş ise,Türkiye
Cumhuriyeti büyük bir tehlike altındadır demektir.
Bu itibarla Halkımızı, gerektiğinde
Siyasilerin zulmünden ve keyfi uygulamalarından kurtaracak bir güç de kalmadı
İşte bu nedenledir ki gerek Halkımız, gerekse Türkiye Cumhuriyeti şimdi
eskisinden çok daha büyük baskı altındadır ve tehlike içerisindedir.İşte bundan
dolayı işimiz şimdi eskisinden daha zordur.
Eğer Halkımızın çoğunluğu pozitif yönde
bilgilendirilirse, ancak ozaman, bu gibi sorunların üstesinden gelebiliriz.Bu
konuda özellikle vatanını seven herkese büyük bir sorumluluk ve görev düşüyor.
EĞER TÜRKİYE YUNANİSTANIN BİR ADASINI
İŞGAL ETSE, YUNAN HÜKÜMETİ,YUNAN HALKI VE YUNAN SİYASETÇİLERİ NE YAPAR, NASIL
DAVRANIR DI?...
Bu sorunun cevabı, aslında bu gün
yaşadığımız olumsuzluklara ve başımıza gelen belaların nereden kaynaklandığına
da ışık tutacağından dolayı, çok önemlidir Zayıf yanlarımızı, nelerden
hoşlandığımızı, genetik yapımızı merak edenlerin, Niçin Olmamız Gereken Yerde
Değiliz adlı makalelerimi Anayurt Gazetesinin internet sayfasına girip, Ahmet
YALVAÇ yazarlarsa,buradan ekrana getirebilirler
Önce böyle bir başlık atmama neden olan
habere yer vermek, ondan sonra yukarıdaki soruya cevap vermek istiyorum.
13 Eylül 2012 Perşembe, Yeniçağ Gazetesi
birinci sayfasında şöyle bir habere yer vermiş:Yunan a 16 ıncı. Adayı
kaptırdık. Ben bu adalardan 3 ünü daha önce kaç defa yazmış ve Yetkililerin bu
konuda Halkımıza açıklama yapmalarını istemiştim. Ama maalesef cevap veren,
doğruyu söyleyen bir Yetkili çıkmadı.
Şimdi Yunanistan ın işgal ettiği
adalarımızın tamamının ismini veriyorum:
Ege Denizinde Koyun, Hurşit,
Fornoz,Eşek, Nergizcik.Bulamaç, Kololimnoz,Keçi, Sakarçılar,Koçbaba,Ardacık.
Akdenizde ise;Gavdos, Dhia,Dionisades, Geidhouronisi ve Koufonisi adlı
adalarımızı işgal etmiş. Eğer inanmayanlar varsa,Bizleri idare edenler Vatan
Haini mi dir ki, diyerek inanmak istemeyenler varsa, özellikle Başbakan Sayın
Tayyib Erdoğan a toz kondurmak istemeyen birileri varsa, Hükümeti temsilen
birilerinin de bulunduğu, Mecliste ve Meclis Dışıdaki Siyasi Partilerden ve
Sivil Toplum Örgütü temsilcilerinden oluşan bir heyetle, örneğin Türk Deniz
Kuvvetlerine bağlı silahlı bir deniz aracının korumasında bu adalara durum
tespiti için gidilsin. Eğer, Yunanistana ait, hücum botları, yada başka bir
silahlı deniz aracının müahalesi olmadan, bu adalara çıkabiliyorlarsa mesele
yok. Ama çıkamıyorlarsa, yada, Yunanlıların bu adalara yerleştikleri tespit
edilirse, görevini yapmayan Yetkililerden hesap sorulmalı ve gereği mutlaka
yapılmalıdır.
Eğer bizler bu adaların Yunanlılar
tarafından işgal edilmesine sessiz kalırsak; geri almazsak,yakın bir gelecekte,
yada 40-50 Yıl sonra, daha büyük problemler ortaya çıkar. Zira bu adaların kıta
sahanlığı ve hava sahası da sözkonusu olduğundan,denize açılma, sivil ve askeri
uçaklarımız için yeni sorunlar ortaya çıkar.
Zaten bu gibi konularda şu anda
Yunanlılarla yeteri kadar problemimiz var; yok adalarımıza yaklaştın, yok,
adalarımızın üstünden uçtun…vs gibi.Bu gibi konularda zaman zaman havada Yunan
savaş uçakları ile, Türk savaş uçakları arasında İt Dalaşı yaşandığını
biliyoruz. Hatta bu yüzden bir savaş uçağımız, Yunan savaş uçakları tarafından
düşürüldü ve pilotumuz Ege denizinin derinliklerinde yatıyor…
Ayrıca, Yunanlılar tarafından işgal
edilen bu adaları geri almazsak; bu adaların kıta sahanlığı içinde, denizin
dibindeki petrol, doğal gaz… gibi yer altı zenginliklerinden de bir hak iddia edemeyiz.
Sonrasında Yunanlılar bu adaları
silahlandırabilirler ve burnumuzun dibinde yeni tehlikeler ortaya çıkar. Eğer
durup dururken yeni sorunlar ortaya çıkıyorsa, Yunanlılar adalarımızı işgal
edebiliyor ve Yetkililer buna sessiz kalıyorlarsa, Türkiye Cumhuriyeti büyük
bir tehlike altındadır demektir.
Bu noktada Halkımıza şu soruyu
soralım:Bu Memlekette Başbakan, Cumhurbaşkanı, Dış İşleri Bakanı, Genel Kurmay
Başkanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı yok mu!?...Elbette var. Peki sorun
nerede!?...
Peki bu sorunları çözmek,
saydığım bu Makamlarda oturanların görevi değil mi!?...
Yunanlılar Bodrum da deniz açıklarında bulunan,
ada diyemeyeceğim, Kardak kayalıklarını işgal ettiklerinde, o zaman Başbakan
olan Sayın Tansu Çiller, Yunanlılar buradan gidecek, buraya tekrar Türk bayrağı
yeniden dikilecek demişti. Ve nitekim öyle oldu. Ertesi sabah Yunanlılar bu
kayalıklardan kovuldu ve Türk bayrağı yeniden oraya dikildi.
1974 Yılında, o zaman Başbakan olan
rahmeti Sayın Bülent Ecevit, doğru ve hızlı bir diplomatik atakla, Amerika
Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği devletlerinin oyalama ve uyutma
taktiklerine karşın, hiç beklenmedik bir anda, Kıbrıslı Rumların orada yaşayan
Türkleri katletmeye başlamaları üzerine, Türkiye nin garantörlük haklarını
kullanarak, Kıbrıs adasına çıkarma yaptı. Kıbrıs Türk Halkı 1974 Yılından bu
yana demokrasi ve özgürlük içinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Bizlere bu
mutlulukları yaşattıkları için, Sayın TANSU Çiller e ve Sayın Bülent Ecevit e
sonsuz saygılar, sonsuz teşekkürler…
Yunanlılar tarafından işgal edilen
adalarımızı sıkça gündeme getirmemin ve bu adalara dururm tespiti için bir
ziyaret yapılması önerimin nedeni şu:
Daha önceleri de söyledim, ben çok gezen
bir kişiyim; Halkımızla hep iç içeyim.:Ben maalesef çok rastlıyorum; AKP
Yanlıları, özellikle de Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan Hayranları, böyle bir
habere inanmak istemiyorlar, Vatan Haini mi ki, öyle bir şey yapsın
diyorlar!...Bende diyorum ki, Halep orada ise, Arşın burada!...
Şimdi başlıktaki sorunun cevabına
geliyorum
1960 Da yapılan bir anlaşma ile,
Kıbrıs ta yaşayan Rumlar ile Türkler in eşitlik ilkesine dayanan kurallar
çerçevesinde bir Kıbrıs Devleti kurulmuştu. Türkiye de bu Devletin
garantörlerinden biri idi Ama Kıbrıslı Rumlar, Yunanistanın, Avrupa Birliğinin,
Amerika Birleşik Devletlerinin de desteğine güvenerek, Anlaşmanın hükümlerine uymadılar
ve yukarıda da vurguladığım üzere Rumların Türkleri katletmeye başlaması
üzerine o zaman ki Başbakan bütün imkanları kullanarak Kıbrıs a çıkarma yaptı
Eğer şimdiki gençlerimiz, Kıbrıs da ki
soydaşlarımızın çektikleri acıları ve Kıbrıs a Türk askerinin çıkışını bütün
yönleri ile araştırıp öğrenirlerse, o zaman
Başbakan olan Sayın Bülent Ecevit ile, Ekibinin şimdikilerden ne kadar farklı olduklarını
görür ve anlarlar. Zira onlar bilgisi, tecrübesi, ciddiyeti ve de cesaretleri
ile gerçek bir Devlet Adamı idiler. Ölenlere Tanrıdan rahmet diliyorum, ruhları
şad olsun!.
Eğer 1974 de ki Başbakan Sayın Bülent
Ecevit ile Ekibi bu gibi işleri başarı ile yaptılarsa, acaba şimdiki Başbakan
ve Ekibi Kıbrıs konusunda ne yaptılar!?...
Milli kahraman ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti kurucu başkanı Sayın Rauf Denktaşı, Kıbrıslı Rumlarla Birleşmiş
Milletler gözetiminde yapılan görüşmelerde yalnız bıraktılar ve hedef tahtasına
oturttular. Ver kurtul politikası ile, Kıbrıs sorununun halledileceğini
sandılar, Güneye geçen Rumların, tekrar Kuzeye yerleşmeleri için şartları
gereksiz yere zorladılar
Birlikte yaşamayı istiyor musunuz diye
yapılan referandumda, Kıbrıslı Türklerin evet demelerıi için, Kıbrıs Türk
Halkını ve Yöneticilerini baskı altına aldılar. %64 Evet çıkmasına karşın,
Rumlar bir arada yaşamaya sanıyorum daha büyük oranda hayır demişlerdi. Eğer
Allah o zaman Rumları şaşırtıp hayır dedirtmeseydi, Birleşmiş Milletlerin
hazırlamış olduğu şartlara göre, Adada ne Türk Askeri kalırdı, ne Türkiye nin
garantörlüğü kalırdı ve Kıbrıs ve orada ki haklarımızı tamamen kaybederdik.
Eğer Kıbrıs da referandumda, oradaki Türk
Halkı evet derlerse, Avrupa Birliği, Türk Halkına uygulanan ambargoları
kaldıracağına söz vermişti. Ama Avrupa Birliği sözünde de durmadı.
Eğer Türkiye nin hak ve menfaatlerini,
Bizleri Yönetenler değil de, tesadüfen ve Tanrının yardımı ile tehlikelerin
eşiğimden dönüyorsak, Türkiye Cumhuriyeti büyük bir tehlike altında
demektir.!?..Bu durumda daha ne kadar devam edebiliriz!?....
Eğer 1974 de Başbakan Sayın Bülent Ecevit
ve Ekibi bu gibi işleri başarı ile yaptılarsa, Şimdiki Hükümet ne yaptı!?...
Komşularımızla sıfır sorun politikası diye diye,, tüm Komşularımızla düşman olduk.
Kuzey Irak ta askerlerimizin başına Amerikalılar çuval geçirdi, Siyasiler bir
şey yapamadı, İsrail Devleti Akdeniz de Kıbrıs açıklarında, uluslar arası
sularda Mavi Marmara adlı yardım gemimize baskın yapıp 9 vatandaşımızı
katlettiler. Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan esip gürledi ama, arkası
gelmedi!...Bu gibi örneklere daha önceleri çok değindik. Bir iki cümle ile
sözümü tamamlamak istiyorum
Terörle mücadele konusunda ve dış
ilişkilerde sürekli dayak yiyen Somun pehlivanlarına döndük,Siyasiler sayesinde
İçeride ve dışarıda devlete güven kalmadı İşte bunun için Türkjye
Cumhuriyeti şimdi büyük bir tehlike
altında!...
Amerika da ısıtılıp ısıtılıp her yıl
önümüze konan Türkler Ermenilere katliam yaptı tasarısının gündeme
getirilmesinde, Birleşmiş Milletler Teşkilatında ve Avrupa Birliğinde
aleyhimize kararların çıkartılmasında, en önemli etkenlerden biri de, Rum ve
Yunan Lobileri ve onların olumsuz yöndeki propagandalarıdır.
Şimdi başlıktaki sorunun cevabına
geliyorum:
Tabi ki, Kıbrıs Rum tarafında da,
Yunanistan da da muhalefet partileri var.Orada da halkın içinde sağcısı var,
solcusu var, hatta Komünist partilisi var, basın var. Eğer biz Yunanistan a ait
bir adayı işgal etmiş olsak, Yunanlılar ve Rumlar, İktidar Partisi ile,
Muhalefet Partileri ile, basınları ile
herkes tek yumruk olurlar ve Türkiye ye karşı ne yapabileceklerse, yapmaya
çalışırlar.
Bunun gibi hususları, buraya kadar anlatmaya çalıştığım
üzere, Kıbrıslı Rumların ve Yunanlıların bize karşı tutum ve davranışlarından
açıkça gördük ve yaşadık. Ama bizde durum tamamen tersi…
Biz de Millet olarak başkasının toprağına
göz dikelim, işgal edelim demiyorum ama, hiç olmazsa, kendi toprağımıza sahip
çıkmasını öğrenelim diyorum
Eğer Yunanistan da ve Kıbrıs Rum
Kesiminde Hükümetler, mili davaları konusunda yan çizse, tavizler verse, halk
ayaklanır, ortada ne hükümet kalır, nede silahlı kuvvetlerin komuta heyeti…Ama
bizde birisi, örneğin Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, ya da başka birisine
yürekten inansa, o kişi hakkında olumsuz şeyler söyletemezsiniz. Zira bu gibi
şeylere inanmazlar, daha doğrusu inanmak istemezler. İşte asıl sorunumuz
buradan kaynaklanıyor.
Demek istediğim husus şu: Yunanistan ve
Kıbrıs Rumları örneği ile, toprak kaybı ya da toprak kazanımı konusunda ortaya
konan topyekün bir tavır koyma gibi milli konularda bizlerde parti ve ideoloji
farkı gözetmeksizin duyarlı olmamız lazım diyorum
Yunanlılar ya da Kıbrıslı Rumlar, sadece
toprak kaybedilmesi ya da kazanılması konularında değil, zam konularında,
eğitim gibi kötü giden her konuda hükümetlerine kök söktürürler. Bizdeki gibi
sineye çekmek yok. Hiç kimse unutmasın ki, Siyasiler, Halkın sorunlarını çözmek
vaadi ile iş başına gelmişlerdir. İnsanlarımızın yaşamını kolaylaştırmak ile
yükümlüdürler. Ve en önemlisi Siyasiler, yaptıkları işin karşılığında para
alıyorlardır. Onun için düşünce şekli şöyle olmalı.
Sorunları çözen, yaşamı daha kolay hale
getirenler, işlerine devam ederler, çalışmayanlar, ya da işinin erbabı
olmayanlar, ise Halk tarafından azledilmelidir.
Ben bu anlattıklarımla bizim insanımızın
yapısını ve zaaflarını ortaya koymaya çalıştım.Ama bir durum tespiti yapmak
sorunu çözmüyor. Ağlayıp sızlanmadan, mazeret üretmeden hoşlanan biri de
değilim. Bu yazıları okuyan herkes kendisine şu soruyu sormalı: Ben tek bir
fert olarak ne yapabilirim!?...
Örneğin ben İşçi Partili değilim ama,
İşçi Partisinin Suriye krizinde, sözde Türkiye deki mülteci kampları
konusunda,, Türk Silahlı Kuvvetleri Mensuplarına Balyoz Tertibi ile ceza
yağdırılıp hapse atılmaları konusunda mitingler tertiplemesini doğru bir
yaklaşım olarak görüyorum.İnsanlar bu gibi siyasal içerikli mitinglere
katılabilirler. Ne demişler; Birlikten Kuvvet doğar…Keşke diğer Partiler de
Milli Sorunlarımız ve problemler karşısında aynı hassasiyeti gösterseler!...
Bence Milliyetçi Hareket Partisi MHP
ile, Cumhuriyet Halk Partisi CHP de, isteseler İşçi Partisinin öncülük ettiği
konularda da mitingler tertipleyebilirler ama, liderleri istemediği için, böyle
şeyler yapmıyorlar. Demekki bu partilerin liderlerinin Amerika Birleşik
Devletlerinden ya bir beklentileri var, ya da görevliler.
Eğer Halkımız,yapılabilecek şeyleri
yapmayan siyasi parti liderlerini sorgulamaya başlarsa, işlern düzelmesinde
önemli bir adım atılmış olur.
Bu gibi konularda, Halkımız maalesef
yeterli bilince sahip olmadığı, gereğini yapmadığı için, bu gün gelinen
noktanın demokrasi ile ilgisinin olmadığını söylemek zorundayım
Milli Davalarımız konusunda ve uluslar
arası meselelerde, Vurdum Duymaz olmamızın ve gerektiği gibi davranmamızın
sebebi,Halkımızın kültür seviyesi ile ilgili olsa bile, ben genetik
faktörlerden de kaynaklandığına inanıyorum
Bu itibarla Halkımızın kültür
seviyesinin yükseltilmesi ve bilinçlendirilmesi ile, sorunlarımız tamamen çözülmese
bile, minimuma indirilebileceğine inanıyorum
Türkiye Cumhuriyetinden önce 16 Türk
devleti kurulmuş ve yıkılmış. Eğer tarihçiler ve Toplum Bilimcileri bunun
nedenlerini araştırıp ortaya koyarlarsa, yukarıda anlattığım hususlarda genetik
yapımızın payını ortaya koymak mümkün olur.Sonrasında en uygun çözüm daha kolay
bulunur.
AYDIN DİN ADAMLARINA VE CAMİ
İMAMLARINA İHTİYACIMIZ VAR
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP yi
iktidara taşıyanlar, Dindar kesim ile, Merkez Sağ görüşlü insanlardır.
Eğer camilerden çıkan insanlar arasında
bir anket düzenleseler ve oyunuzu hangi partiye verdiniz, ya da verirsiniz diye
soru yöneltseler, ben eminim ki, AKP ye diyeceklerdir. Böyle bir cevabın nedeni
elbette ki, duygusallıktır,peşin hükümlülüktür.
Bizim insanımız, konusunda uzman bir
Bilim Adamının söylediklerine değil, cami imamının söylediklerine, daha çok
inanır.
Ben çok dikkat ettim; cami imamlarının
içinde AKP yi, özellikle de Başbakan Tayyib Erdoğan ı sevmeyen, ya da aleyhte
konuşan birine pek rastlamadım. Cemaat te öyle.
Hocalar, sadece namazdan, oruçtan,
zekattan bahsediyorlar. Bunlar yanlış şeyler değil de, Hocalar güncel
olaylardan hiç bahsetmiyorlar. Eğer hocalar, terör belasından,
vatanseverlikten, şehitlerimize saygıdan, toprağımıza sahip olmaktan,
Hıristiyanlarla işbirliği içinde olmanın günah olduğunu anlatsalar,her halde
AKP bu kadar uzun süre iktidarda kalmazdı.
Hocalarımız, yalan ve iftiranın günah
olduğundan hareketle, Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşlarına çamur
atılmasının yanlış ve günah olduğunu mantık kurallarından da hareketle
söylemeliler,anlatmalılar, Cumhuriyetimize sahip çıkılmasını öğütlemeliler…O
zaman her şey daha güzel olur. Benim anlayamadığım husus şu:
Hıristiyanların
Müslümanları öldürmesine karşı çıkanlar, soyguna, vurguna karşı çıkanlar, Vatan
ın ve Milletin bölünmez bütünlüğüne karşı çıkanlar,Amerika yı, İsraili,PKK yı
protesto edenler, Türkiye nin hak ve menfaatlerini savunanlar, hep Solcular ile
Merkez Sağcılar…Peki, Dindarlar nerede!?...
İşte
bunun için aydın Din Adamlarına ve cami imamlarına ihtiyaç var…
Saygılarımla.
(Anayurt
gazetesi 17 Eylül 2012 Pazartesi,)
***
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ NEDEN BÜYÜK BİR TEHLİKE İÇİNDE-?
Mak.
Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, Türkiye de
artan terör faaliyetleri ve neredeyse her gün duyduğumuz şu kadar asker, şu
kadar polisimiz şehit oldu, teröristler şurada bomba patlattı,şu kadar sivil
öldü, şu kadar maddi hasar var gibi haberler artık hayatımızn bir parçası gibi
oldu.Bu gibi haberler bir yandan yüreğimizi yakarken, diğer yandan da, bölünme
tehlikesi gibi nedenlerle ülkemiz adına geleceğimizden kaygı duyuyoruz Bu
bölümde bu zor durumdan nasıl kurtulacağımız hususunda somut önerilerde
bulunmaya devam edeceğim
Şu kanaatimi burada sizlerle tekrar
paylaşmak istiyorum. Terör faaliyetleri bundan sonrasında da maalesef artarak
devam edecektir. Kimse bu Hükümetle,terör faaliyetlerinin azalacağını
zannetmesin,, kökünün kazınacağını ise hiç düşünmesin Zira bu işin arkasında
Amerika Birleşik Devletleri var ve Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan da bir bölme
parçalama planı olan Büyük Orta Doğu Projesinin Eş Başkanı olduğunu kendisi
söylüyor.Ve bu projenin sahibi de, Amerika Birleşik Devletleridir.
Bu itibarla çözüm önerilerim de, daha ziyade
bu husus etrafında yoğunlaşacaktır
Başbakan BOP Eş Başkanı olduğuna göre, Amerika Birleşik
Devletlerini dediğini yapmak zorunda.Eğer ABD nin dediğini yapmazsa, yan
çizerse,kendisini alaşağı ederler.
Başbakan Yardımcısı Egemen Bağış,Amerika
Birleşik Devletleri ile işler sapa sarınca ne demişti; Sayın Erdoğan ı deliğe
süpürmeyin, onu kullanmaya çalışın.Ve de öyle oldu, Amerikalılar Başbakan Sayın
Tayyib Erdoğan ı deliğe süpürmediler, ondan istifade etme yolunu tercih
ettiler.
Amnerika Birleşik Devletleri Türkiye yi
bölüp parçalamak için, terör faaliyetlerinin artmasını istiyor. Bu noktada ise,
PKK nın bitirilmesini değil,bilakis desteklenmesini ve daha da güçlenmesini
istiyor.Eğer bu gerçeği görürsek, olup bitenleri daha kolay anlarız.Ondan
sonrasında çözüm daha kolay olur.
Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, siyasette
yükselmek ve Başbakan olmak için,Amerika Birleşik Devletleri ve Yahudi Lobisi
ile iş birliği içine olmayı, daha başlangıçta kendiine bir hedef olarak seçmiş
Bu onun tercihi. Bizlere düşen ise, ulusal çıkarlarımız doğrultusunda hareket
etmek, milli birlik ve beraberliğimizi korumak için gerekeni yapmak.
Buradaki asıl sorun, olup bitenler
hususunda toplumun büyük çoğunluğunu doğru yönde bilgilendirmek ve bu yönde
çaba sarfetmek. Bundan önceki yazımda, aydın Din Adamlarına ve cami imamlarına
ihtiyaç var demiştim.Zira AKP yi İktidara taşıyan asıl faktörün, cami cemaati
olduğu gerçeğini vurgulamıştım Bu kesim Müslüman ve Dindar olduğu inancı ve
gerçeği ile, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan a gözleri kapalı inanıyorlar, ve
Sayın Erdoğan a yöneltilen haklı eleştirileri de, Sayın Erdoğan ı devirmeye
çalışıyorlar şeklinde algılıyorlar. İşte sorun buradan kaynaklanıyor.
SAYIN ERDOĞAN CUMHUR BAŞKANI OLMAMALI,
SAYIN GÜL DE İKİNCİ DEFA ADAY OLMAMALI…
AKY ye oy verenler, özellikle de,
Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ile, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül e sempati
ya da hayrankık duyanlar şöyle diyebilirler. Bu memlekette demokrasi var; Halk
isterse, Sayın Erdoğan ı Cumhurbaşkanı yapar, Sayın Gül de ikinci defa
Cumhurbaşkanı olabilir.Bu pratikte mümkün olsa bile, ben olmamalılar
diyorum.Nedenini ise şöyle izah etmek mümkün
İleri demokrasiye geçtiğimizi sık sık
ben söylemiyorum, Bunlar söylüyor.Eğer İleri Demokrasi, Amanya, İngiltere,
Fransa, İsveç, Norveç, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya gibi Batı
Standartlarında gelişmiş olan ve kendimize örnek aldığımız, yada örnek almak
istediğimiz, ekonomide, sanayide, sağlıkta, eğitimde, siyasal yaşamda…vs de
gelişmiş ülkeler ise, bu gibi ülkelerde uzun süre İktidarda kalmak maalesef
yok.
Bu itibarla, eğer bir ülkede bir
Başbakan, ya da bir Cumhurbaşkanı,
siyasal yaşamlarını daha üst makamlarda sevam ettirmek istiyorlarsa, ya da,
siyasl yaşamlarını sürekli kılmak için şartları ve sınırları zorluyorlarsa, her
türlü yola baş vurmak istiyorlarsa, o ülkede değil demokrasiden bahsetmek,
ileri demokrasiden hiç bahsedilemez Demek istediğim husus şudur:
Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan 11 Yıldan
beri Türkiye yi idare ediyor, bir başbakan Böyle bir husus siyasal yaşamda uzun
bir süre. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ün siyasal yaşamı da böyle. Onun
için diyorum ki, Sayın Erdoğan ve Sayın Gül,normal süreleri bitene kadar
götevlerinde kalmalı, yeni bir seçimde aday olmamalılar, ikinci Adam olarak
siyasal yaşamlarına devam etmeliler.Böyle bir yol, ya da yöntem, hem kendileri
hem de ülkemiz açısından daha yararlı, daha hayırlı olur.
CUMHURBAŞKANI SEÇİMİNDE
ESKİ USULE DÖNÜLMELİ
Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı
seçildikten sonra, Anayasa da yapılan değişiklik ile, Cumhurbaşkanının Halk
tarafından seçilmesine karar verilmişti İleri de Padişahlık ya da Krallık gibi
tek adamın iradesinin hakim olduğu bir yönetime dönüşme ihtimalinin ortaya
çıkması tehlikesi bulunduğundan, böyle bir sistem Türkiye açısından uygun bir
yöntem değil dir Bu itibarla böyle bir sistemin hayata geçirilmesinin
mahzurları Hükümetin uygulamaları ile de ortaya çıktığından, yeni bir Anayasa
değişikliği ile eski sisteme geri dönülmesinin faydasını burada hatırlatmak
istiyorum Bozulan siyasal yaşamımızı yeniden düzene sokmak için, Türkiye Büyük
Millet Meclisi yeni yasama döneminde bu
konuyu gündeme almalı, halletmek için çaba sarfetmelidir
Anayasada yapılan bir değişiklik ile,
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine karar verilmesini, aslında Türkiye
nin ihtiyaçlarından kaynaklandığını maalesef söyleyemeyiz. Böyle bir
değişıklik, o günün siyasi şartları altında ve Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın
ileri de Cumhurbaşkanı olmasının yolunu açabilmek için, yine Başbakan Sayın
Tayyib Erdoğan ın bastırması sonucu yapılmıştır. O günün şartları,bu gün için
gelip çatmıştır.Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan bundan sonraki siyasal yaşamını
Cumhurbaşkanı olarak sürdürmek istemektedir.Bunun en başta gelen nedeni ise,
başbakanlık koltuğundan indikten sonra, muhtemel bir Yüce Divan
soruşturmasından kurtulmak için mutlaka Cumhurbaşkanı olmayı gerekli
görmektedir.Uygulamalar ile olmasa bile,lafla, yeni vaadlerle Halkı etkileyip
bu işi başaracağına inanmaktadır. Dolayısı ile, Cumhurbaşkanının Halk
tarafından seçilmesini ön gören Anayasa değişikliğinin kişiye özel yapıldığını
söyleyebiliriz. Diğer bir önemli husus ise şu:
Bu konuda Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan
ın kendi özel ihtiyaçlarının ve kafasının arkasında bazı planlarının olduğunu düşünsek bile, bazı dış güçlerin,
özellikle de Amerika Birleşik Devletlerinin talebi ve ihtiyaçlarının da etkili
olduğunu söyleyebiliriz
Amerika Birleşik Devletleri Türkiye yi
bölüp parçalamak için, PKK terör örgütünü sürekli destekliyor, bunu her fırsatta söylüyorum. Diğer taraftan Kürt
vatandaşlarımızı sürekli kışkırtıyor, ayrılık hareketlerini körüklüyor,
Türkiyenin Federal bir yapıya dönüşmesini öneriyor Sözde ileri Demokrasi
görünümü altında bölünmeye, Üniter Yapımızın bozulmasına zemin hazırlayacak
yeni bir Anayasanın yapılmasını dayatıyor.Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan nın da
bu gibi konularda özel bir gayret içinde olduğunu artık Sağ Duyulu çoğu vatandaşımız artık biliyor,
anlıyor.
Bu noktada, Amerika Birleşik
Devletlerinin bazı planları ile,
Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın bazı planlarının örtüştüğünü söylemek mümkün.
Başbakan Sayın Erdoğan ın Cumhuriyet
hakkında, Atatürk hakkında, demokrasi ve laiklik hakkında ki düşüncelerini,
gerek geçmişteki söylem ve eylemlerinden, gerekse şimdiki söylem ve
eylemlerinden ve ortaya çıkan uygulamalardan biliyor ve görüyoruz.
Bu itibarla Başbakan Sayın Tayyib
Erdoğan ın, belli bir süre içerisinde hizmet için değil, kendi kafasında bir yönetim oluşturuncaya
kadar, ve kendisi bırakana kadar iktidarda kalmak istediğini, bütün planlarını
bu varsayım üzerine kurduğunu söyleyebiliriz
Reklamlardaki hedef 2023 ifadesinden
böyle bir niyet anlaşılmakta idi. Ancak AKP nin genişletilmiş İl Başkanları
toplantısında Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan böyle bir niyetini resmen açığa
vurdu ve kendisini Padişah ilan ederek şöyle dedi : Ben Padişah mıı yım; evet
Padişahım, öyleyse emrediyorum…
Başkanlık Sistemi tam olarak Amerika
Birleşik Devletlerinde vardır, bir de yarı başkanlık sidtemi ile Fransa da
vardır.Diyeceğim şudur ki,Başkanlık Sistemi dünyada yaygın bir yönetim şekli
değildir.Hele bizim yapımıza hiç uygun bir yönetim şekli değildir.Onun için
henüz yol yakınken bu sevdadan vaz geçilmelidir. Hele hele şu hususu hiç
unutmayalım.Eğer Başkanlık Sistemine geçilirse, ve Başbakan Sayın Tayyib
Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse, bu günleri de mumla arar hale geleceğimizi
kimse unutmasın!... (Anayurt Gazetesi 1 Ekim 2012 Pazartesi)
***
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ NEDEN BÜYĞK BİR TEHLİKE ALTINDA-10
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
BAŞBAKAN VE CUMHURBAŞKANI NEDEN GÖREV DEĞİŞİKLİĞİ YAPMAMALI
Bu başlıktaki söze aslında bir ilave
daha yapmak lazım; Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, ikinci beş yıl için uzatma
talebinde bulunmamalı.
Öncelikle şu hususu tekrar
belirtmeliyim: Benim ne Başbakan Sayın
Recep Tayyib Erdoğan, nede Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ile kişisel olarak
alıp veremediğim her hangi bir şey yok.Devleti ve Hükümeti yönettikleri için
eleştiri yapıyorum ve önerilerde bulunuyorum Zira yapılan her yanlış hayatımızı
olusuz yönde etkilediğinden, doğru bildiklerimizi söylemek, yazmak zorunda
kalıyoruz
Eğer Devleti ve Hükümeti yönetmemiş olsalar,
normal hayatta benim ne Sayın Erdoğanla, ne de Sayın Gül ile, konuşacak her
hangi bir konumuz olamaz. Ş.mdi başlıktaki soruyu biraz açmak istiyorum
Saplantı halinde aşırı ideolojileri
olan kişilerin, Devlet ve Hükümet Yönetiminin tepe noktasında bulunmalarını ben
şahsen doğru bulmuyorum. İster Din
eksenli aşırı bir ideolojik görüşlü, ister aşırı sağ görüşlü, ister ki
Marksist- Leninist çizgide aşırı sol görüşlü olsun, benim için bir şey
farketmez; benim için hepsi de aynı kapıya çıkar.
Sorunlara ve çözümlerine aşırı ideolojik
açıdan bakmak ve hemen halledilebileceğini sanmak; meseleye at gözlğü ile
bakmak gibi bir şey. Aşırı ideolojik bir görüşün hakim olduğu bir yerde,bilim
ve nantık kuralları maalesef çalışmaz.
Aşırı ideolojik bit görüşün mantığında,
bazılarına göre amaca ulaşmak için takiye yapmakta da bir mahzur
görülmeyebilir. Ama devleti ve hükümeti yönetenler böyle olmamalı
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile
Cumhurbaşkanı yaklaşık 11 Yıldan beri Türkiye yi idare ediyorlar. Göreve
başlamadan önce Anayasaya bağlı kalacaklarına namuş ve şerefleri üzerine yemin
etmiş olmalarına rağmen, yeminlerine bağlı kaldıklarını söyleyebilir mi
yiz….Her fırsat ta Türkiye Cumhuriyetinin altını oymaya çalışıyorlar, Devletin temel kurum ve kuruluşlarının
yapıları ile oynuyorlar, kendilerine benzetmeye çalışıyorlar. Bu konularda çgk
örnekler var ve bu gibi konulara çok değindim. Onun için tekrar yazmayı gerekli
görmüyorum.
Bu gibi nedenlerden dolayı Sayın
Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı görev değişikliği yapmamalı diyorum.
Sonra Sayın Başbakan bir Amerikan
projesi olan BOP ta Eş Başkan olduğunu tekrar tekrar söyledi.Yabancı bir
Devletin memuru konumundaki bir kişi, nasıl olurda Türkiye nin hak ve
menfaatlerini koruyup, kollayabilirl?...Bunun gibi hususların çok örneklerini
gördük, görmeye de devam ediyoruz. Bu gibi konuların öeneklerini de çok yazdım
Sonra çzellikle Başbakan Sayın Tayyip
Erdoğan ın Devlette çalışmışlığı yok.Eğitimi de yeterli ve uygun değil.
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ile,
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Türkiye Cumhuriyeti nin her alanda kalkınıp
gelişmesine katkı sağlamadılar, sağlayamadılar. Onun için görevlerine daha uzun
süre devam etmemeliler diyorum.
Sözün özü şu: Eğer Başbakan Syın Tayyip
Erdoğan gerçekten Cumhurbaşkanı olmak istiyorsa, ki istiyordur, o zaman ön
dokunulmazlığını kaldırmalı, sonrasında hakkında düzenlenmiş olan dosyalardan
dolayı hakim karşısına çıkmalı, aklandıktan sonra Cumhurbaşkankığına aday
olmalıdır.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ YENİ TASAMA
DÖNEMİNDE HANGİ KONULARI ÖNCELİKLE GÜNDEME ALMALIDIR?,
1-Önceki yazılarımda bu konuya değinmiştim,
şimdi hatırlatmak için tekrar yazıyorum. Cumhurbaşkanının seçimini eski haline
döndürmek için, yeniden bir Anayasa değişikliği yapılmalı
Bir Genel Görüşme açılarak, aşağıdaki
hususlar özellikle gündeme getirilmeli ve Hükümet hakkında bir Gensoru önergesi
verilmelidir.
2-16 Adamızın, 2004 ten itibaren
Yunanlılar tarafından işgal edilmesi gündeme getirilerek, buna niçin göz
yumulduğu, ve geri almak hususunda niçin bir şey yapılmadığı sorulmalı
3-BDP Milletvekillerinin Hakkari Şemdinli
de, PKK militanları ile buluşup şarmaş dolaş olmaları ile ilgili olarak
dokunulmazlıklarını kaldırıp hakim önüne çıkarılmaları sağlanmalıdır
4- Tutuklu Milletvekillerinin hapisten
kurtulup Mecliste görevlerine başlamalarını sağlamak için, gerekli yasal
düzenlemeler in yapılması acilen sağlanmalıdır.
5-Hükümetin dış politikası tartışılmalı,
özellikle bir sorunumuz olmadığı halde, Suriye ile kanlı bıçaklı olmamızın
nedeni sorulmalı, doğrudan müdahil olmakla, Türkiye nin çıkarının ne olduğu
sorulmalı, Suriye sınırında sınır güvenliğinin neden sağlanmadığı, sağlanmak
istenmediği sorgulanmalıdır. Suriye krizinin bize faturası ne kadardır? Amerika
Birleşik Devletleri nden bizim maddi kayıplarımızın karşılanması talep edilmiş
mi dir.
Sözde Suriyeli mülteciler adına, yada
Suriye ye doğrudan mudahil olmakla yapılan masrafları hangi kalemden
karşıladınız?
Bütçe açığında, ya da Örtülü Ödeneğin
artmasında ve gelen zamlarda, Suriye krizinin bir etkisi var mı dır.
6-Hükümetin Meclisin onayını almadan,
Malatya- Kürecikte kurulmasına müsaade ettiği
Amerikan radar üssü sorgulanmalı, Türkiye nin güvenliğine hizmet edip
etmediği tartışılmalı, bu radar üssünün sökülmesi gündeme getirilmelidir.
7- Artan terör faaliyetleri gündeme
getirilmeli, Oslo da Hükümet- PKK müzakereleri tartışmaya açılmalı, Abdullah
Öcalan ın İmralı açıklarında Amerikalılarla görüştürülmesi, ve Abdullah Öcalan
ın sık sık neden İmralı dışına çıkarılarak, Bursa da MİT misafir hanesinde
misafir edilmesine neden ihtiyaç duyulduğu sorgulanmalıdır.
8- Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ın Büyük
Ortadoğu Projesi BOP Eş Başkanlığı tartışmaya açılmalı, Türkiye Cumhuriyeti
adına ne gibi taahhütlerde bulunduğu sorgulanmalı, artan terör faaliyetlerinin
ve Suriye ye doğrudan müdahil olmanın, bu BOP Eş Başkanlığı ile bir ilgisinin
olup olmadığı sorulmalı ve tartışılmalıdır.
9-Seçim barajı daha aşağılara çekilmeli,
örneğin % 7 gibi olmalı Seçim kanunu değiştirilmeli, seçim sonuçlarının
güvenliğini artırıcı tedbirler alınmalı, kullanılan mevcut bilgisayar
sisteminin güvenliği tartışmalı olduğundan, bu sistemden vaz geçilmelidir.
(Anayurt Gazetesi 4 Ekim 2012 Perşembe)
***
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
NEDEN BÜYÜK BİR TEHLİKE ALTINDA
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları,Adalet ve
Kalkınma Partisi AKP nin büyük kongresi, Türkiye de önemli gelişmelerin
yaşandığı bir dönemde, kongredeki manzara ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ın
söyledikleri, bizlere çok önemli ipuçları verdi Bu yazımda kısaca bu ipuçlarına
değinmek ve Sayın Erdoğan ın niçin Cumhurbaşkanı olmaması gerektiği hususunda
ki sözlrerimi tamamlamak istiyorum.
Anlaşılan odur ki, prestij kaybı
yaşanan bir dönemde, yeniden imaj tazelemek için, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan
Çoğu Devlet ve Hükümet Başkanını davet etmiş. Ama savete icabet edenler
belli.Mısır Cumhurbaşkanı, Hizbullah Lideri Halit Maşal, ve Kuzey Irak Kürt
Yönetimi Lideri Mesut Barzani Bu gibi davetlilerin AKP yi özellikle de Başbakan
Sayın Tayyip Erdoğan ı övmekren başka bir şey değildi. Oysa biz bu gibi
konuşmaları Sayın Başbakan ve Yandaş Basından sık sık duyuyoruz.
İran, Irak, Suriye gibi komşularımızdan
kimse yoktu. Demek ki, AKP nin uyguladığı dış politika, ki komşularımızla sıfır
sorun politikası diye yola çıkmıştı, bunun doğru olmadığını, bilakisi izlenen
politikaların, bizi komşularımızla düşman haline getirdiğini gördük.
Kongre tarihinden bir Ay kadar önce,
Mısır a 1 Milyar ABD Doları kredi açtığımız haberini öğrendik Bunu çoğu Basın, Mısır Cumhurbaşkanının
kongreye gelmesi için verilen bir rüşvet olarak yorumladı.
Sonra Mesut Barzani için, Türkiye
seninle gurur duyuyoy sloganını duyduk. Şimdi bu noktada şu soruyu soralım:
Türkiye Mesut Barzani nin acaba nesi ile gurur duyuyor? Kuzey Irak ta PKK
militanlarını koruyup kollayan, o Mesut Barzani değil mi!?...Sayın Başbakan
bunu bilmiyor mu, elbette biliyor. Daha önceleri Mesut Barzani için, onu
muhatap almam demişti. Buradan anlaşılan şudur ki, Sayın Başbakan aslında çok
zorda, ve Teröristlerden bile medet umar hale geldiğinin gösteriyor.
Konuşması, çoğu yazarında işaret
ettiği gibi bir veda konuşması niteliğinde idi. Cumhurbaşkanlığını ilan etmiş
gibi idi. Demek ki bu işi Çantada Keklik
gibi görüyor.Ve yine anlaşılan odur ki, Sayın Başbakan Demokrasiyi kendi
düşünceleri ile eş değer görüyor ve 2023 hatta 2071 Yılı için, kendi politikalarının nasıl uygulanacağını
işaret ediyor.Böyle bir düşünce şekli Tek Partili bir yönetimin planlandığının
açık bir göstergesi
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan,2023 ve
2071 rakamlarını bence bilinçli olarak kullanıyor ve bazı önemli mesajlar vermek istiyor. Peki nedir bunlar?
2023 Yılı, Türkiye Cumhuriyetinin 100
üncü Yil dönümüdür.Bu Cumhuriyeti de kuran Mustafa Kemal Atatürk tür Sayın
Başbakan ın, Mustafa Kemal Atatürk ü sevmediğini artık herkes biliyor Buradan,
kurmayı düşündüğü yeni sistemle, Mustafa Kemal Atatürk kurduğu Cumhuriyetin
2023 Yılına kadar tasfiye olacağını anlatmak istediği düşünülebilir.
2071 Yılı, Selçuklu Sultanı Alp Arslan
nın Bizans İmparatoru Romen Diyojeni yendiği ve Türklerin bu tarihten itibaren
Anadoluya tamamen yerleştiklerinin 1000 inci Yıl dönümüdür. Syın Başbakan ın,
bu güne kadar ben Türküm dediği duyulmadığına göre ve Türklüğü de Anayasa dan
çıkarmak istediğine göre, 2071 Yılı hedefi için de, Türklük adına her halde iyi
şeyler düşündüğünü var sayamayız her halde…
Sonra Türklerin yeniden diriliş ve Dünya
sahnesine çıkışını anlatan destan
Ergenekonu, özünden saptırarak bir terör örgütü ile eş değer yaptı ve bu
ad altında uyduruk bahanelerle, şerefli,
vatansever Türk Silahlı Kuvvetleri Üst Düzey Komutanlar içeri alındı.
Başbakan Sayın Erdoğan,seçimi üçüncü
defa kazandığında, bu benim kalfalıktan, ustalığa geçtiğim dönemdir demişti. O
zaman çoğu insan böyle bir benzetme ile, Sayın Başbakanın neyi kastettiğini
belki anlamamış olabilir; bence bununla asıl kastedilmek istenen husus
şudur:başbakan Syın Erdoğan, kendisini Dahi Mimar ve gururumuz, Sayın Mimar
Sinan yerine koyuyor,ona benzemek istiyor.Böyle bir yaklaşımla vurgulamak
istediğim husus şudur.
Ünlü birisinin fikirlerinden
yararlanmak, ona saygı duymak doğru ve normal, ama ünlü birisine benzemek, ya
da, kendini onun yerine koymak, koymaya çalışmak, son derece yanlış bir
tutumdur. Yada, İsmet İnönü, Mustafa Kemal Atatürk gibi tarihi şahsiyetlere
sataşmak, onları Milletin kalbinden silmeye çalışmak, sağlıklı bir ruh yapısı
değildir.
Sayın Başbakan, hizmet vererek sorunları
çözeceği yerde, sürekli derginlik yaratarak milli değerlerimizle,tarihi şahsiyetlerimizle
uğraşmayı, bir şeylerle hesaplaşmayı tercih etmektedir.
Bu itinarla Türklükle, Milli
Değerlerimizle sorunu olan bir kimsenin Cumhurbaşkanı olması, hiçbir sorunumuzu
çözmez ve Türkiye yi ileri değil, bilakis geriye götürür diye düşünüyorum.
Bu nedenle, Sayın Erdoğan,Cumhurbaşkanlığına aday
olmamalı yönündeki görüşümü burada tekrarlamal istiyorum
CUMHURBAŞKANI KİM
OLMALI?
Cumhurbaşkanının hangi meslekten
olması hususundaki görüşümü daha önceleri de yazmıştım, Şimdi tekrar
hatırlatarak vurgu yapmak istiyorum.Kesin bir kural yoktur ama, bence
cumhurbaşkanı bir hukukçu olmalı. Ama her hangi bir hukukçu da değil. Bu kişi
daha ziyade, Danıştay, Yargıtay, ya da Anayasa Mahkemesi başkanlığı yapmış kişilerden
olmalıdıydı Şimdi Yargının siyasallaştığını düşünürsek, böyle bir düşüncede
olmanın da artık fazla bir yararı yok. Evet hukukcu olmalı ama, daha başka
özelliklerinin de olması lazım.
İçinde bulunduğumuz dönemin
zorluklarını da gözönünde bulundurursak, bu kşi bu gne kadarki uygulamaları
ile, yamuk yapan bir kişi olmamalı.Tüm bu saydıklarımı da gözönünde
bulundurursak, bence en uygun 2 aday; Syın Deniz BAYKAL ve Sayın Hüsamettin
CİNDORUK tur. Nedenini şöyle izah etmek mümkün:
Biliyorsunuz Deniz Baykal, Cumhuriyet
Halk Partisi CHP nin Genel Başkanı idi.1 Mart 2003 Teskeresinin Mecliste
geçmemesinde, en fazla etkisi ve katkısı olanlardan bir tanesi.Ulusal
menfaatlerimizden yana bir tavır koyduğu ve ABD karşıtı olduğu için bir komplo
ile, bir şekilde genel başkanlıktan istifa etmek zorunda kaldı.Eğer Sayın
Baykal, CHP nin başında olsa idi, AKP nin işi, çok daha zor olurdu, bizleri
rahatsız eden çoğu şeyler olmayabilirdi. Onun için Sayın Baykal,
Cumhurbaşkanlığı için en uygun aday diyorum
Syın Hüsamettin CİNDORUK ise, Meclis
Başkanlığı ve Demokrat Parti Başkanlığı da yapmış deneyişmli bir kişi. Adalet
ve Kalkınma Partisi AKP nin bölücü Anayasa çalışmalarına set olmak için, Mili
Anayasa Formu çalışmaları ile, Türkiye çapında başka yurt sever insanlarla,
konferanslaer şeklinde halkı aydınlanmaya ve bilinçlendirmeye çalışmaktadır. Bu
itibarla Sayın Cindoruk ta, Cumhurbaşkanlığını hakedenlerden biri diyorum
ADALET VE KALKINMA PARTİSİ;
NASIL FRENLENEBİLİR?
CHP ve AKP nin içinde bir kaynamanın
olduğunu biliyoruz. Bu Partilerin içindeki ulusalcı Milletvekilleri, kendi
genel başkanlarının tutumundan ve Türkiye
nin özellikle bölünmez bütünlüğüne aykırı tutum ve davranışlarından dolayı
çok rahatsızlar. Buna bazı Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekillerini de
dahil edebiliriz.Bu önemli faktörü gözönünde bulundurduğumuzda şöyle bir tablo
ortaya çıkabilir.
Eğer CHP, AKP ve MHP den ayrılacak
ulusalcı bir grup Milletvekili, partilerinden ayrılıp bağımsız hale gelirlerse
ve bu grup organize olur, ulusal menfaatlerimiz karşısında birlikte hareket
ederlerse, AKP nin bilinçli olarak
yaptığı uygulamalara ve de oylamalara karşı önemli bir engelleme yada, frenleme
etkisi yapabilirler
Eğer böyle bir grup oluşursa, AKP nin
geçmesi için çok çaba sarfettiği, ama Türkiye nin çıkarlarına ve ulusal
bütünlüğümüze zarar vereceği kesin olan Anayasa değişikliği, Meclisten
geçmez.Eğer Anayasa değişikliği Meclisten geçmezse bu, AKP nin sonu olur. Zira herkesten önce AKP yi
Amerika Birleşik Devletleri defterden siler ve alaşağı eder.
YAKIN BİR GELECEKTE NASIL BİR SİYASİ
TABLO ORTAYA ÇIKABİLİR?
AKP sonrasında, ben şahsen İslam
referanslı başka bir partinin bir daha tek başına iktidara gelebileceğini hiç
sanmıyorum. Bu itibarla Dini bütün inançlı Müslümanlara en büyük kötülüğü
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin yaptığını söyleyebiliriz.
Yakın bir gelecekte iktidara en yakın
siyasi Partinin Demokrat Parti olduğunu söyleyebiliriz. Ama bu kadro ile
değil.Bu itibarla Merkez sağ seçmenin bu hususun farkında olması, gereğini
yapması, iş bilen ve Partiyi Meclise ve İktidara taşıyacak bir kadroyu,
Yönetime getirmesi lazım. Bu konuda eski, yeni herkese önemli görev ve
sorumluluğun düştüğünü söyleyebilirim.
Görevini yaptığı ve vatansever çizgide
etkin bir mücadele örneği ortaya koyduğu için, İşçi Partisini kutluyorum ve
onunda Meclise girmesini temenni ediyorum.
Demokrat Parti ve Türkiye nin Kurtuluşu
için önerim şu dur:
Yurt Partisi Genel Başkanı Sayın
Saadettin Tantan ve Hepar Genel Başkanı Emekli Tüm General Sayın Osman
Pamukoğlu ile, ittifaklada olsa bir birliktelik sağlanmalı, muhtemel bir
İktidar durumunda, Sayın Tantan İç İşleri Bakanı, Sayın Pamukoğku da Milli
Savunma Bakanı olabilir. Böyle bir yöntemle bazı kişler, ya da Partiler tek
başlarına Meclide belki giremezler ama, vatanseverliği ve başarısını kanıtlamış
olan bazı kişileri bu yöntemle Meclise sokmak Mümkün Bu itibarla YENİ BİR
Demokrat Parti Yönetimi, toplumda kabul görmüş ve Bakanlık yapabilecek
insanlarla vitrini süslemek ve takviye etmek suretiyle gelecek için bir umut
olduğunu ortaya koymalıdır.
Ben şahsen Demokratik Sol Parti Genel
Başkanı Sayın Msum Türkeri de çok başarılı buluyor ve beğeniyorum. Bu nedenle
BEN, Sayın Türker inde Meclis dışında kalmasını doğru bulmuyorum. Sayın Masum
Türker de bir şekilde Mecliste olmalı, Ekonomiden sorumlu bir Bakan olarak,
Kabinede yerini almalı. Demek istediğim husus şudur: Demokrat Parti seçim
ittifakı ile de olsa, Demokratik Sol Parti ilede bir anlaşma yapıp bir araya
gelebilir ve seçim kazanmada önemli bir avantaj elde etmiş olabilir.
Sonra CHP den ayrılacak Milletvekilleri
eğer böyle bir ittifak oluşturulursa, DSP ye geçebilir ve bu ittifakın seçimi
kazanma şansı daha da artar
Saygılarımla..
(Anayurt Gazetesi 9 Ekim 2012 Salı)
***
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
NEDEN BÜYÜK BİR TEHLİKE ALTINDA - 19
Mak.
Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
SURİYE YOLCU UÇAĞININ İNDİRİLMESİ İLE
TÜRKİYE BAŞINI BÜYÜK BİR DERDE SOKTU
Sevgili Anayurt Okurları,yazacak çok
şey var, ama gündem çok hızlı değişiyor.Konu çok önemli ve de acil olduğu için,
Suriye yolcu uçağının indirilmesi ile,
zaten altından kalkayamayacağımız boyutlara ulaşan Suriye krizi, bu defasında,
Suriye nin dışında, İran,Rusya gibi komşularımızla, olayları başlatan Amerika
Birleşik Devleri arasında yeni sürtüşmelere ve sorunlara neden olacak nitelikte
olduğundan, çok kritik bir döneme girmiş bulunuyoruz.
Bazılarınız diyebilir ki, Rusya dan
kalkıp, Suriye ye gitmekte olan, Suriye
Hava Yollarına ait bir yolcu uçağınn, askeri malzeme taşıdığı bahanesi ile,
Türk Semalarında 2 tane F16 savaş uçağı tarafından Ankara da Esenboğa ya
indirilmesi ile, Türkiye Cumhuriyeti neden büyük bir tehlike içinde olsun?
Bunu şöyle izah etmek mümkün:
Bu gün, Türkiye nin çıkarları, hak ve
menfaatleri doğrultusunda değil de, Amerika Birleşik Devletlerinin arzu, istek,
hatta emir ve çıkarları doğrultusunda hareket eden, bu bakımdan komşuları ile
de ilişkilerini bozmaktan, düşman olmaktan çekinmeyen, rotasından çıkmış bir
görüntü sergileyen bir Hükümetle karşı karşıya bulunuyoruz.Meseleye bu açıdan
bakarsak olup bitenleri daha kolay anlarız.:
Birde bütün olumsuz gelişmelere rağmen,
sadece İslami bir görüntü vererek yola çıkan bir İktidara hala gözü kapalı
inanan,ya da, aldığı kömür, gıda,para ve Yeşil Kart gibi bedavaya gelen
imkanlardan dolayı hala iktidarı destekleyen ve oranları azımsanmayacak boyutta
olan insanlar var. Bu da tehlikenin boyutunu daha da büyüten önemli bir
faktör.Milli menfaatlerimizi, hak ve çıkarlarımızı korumaya çalışan, Hükümetin
yanlış uygulamalarına karşı dik duruş sergileyen vatanlarımızın çoğu, maalesef
Dindar kesim değil, daha ziyade Sol ve Merkez Sağ görüşteki insanlar…Bu husus,
Vatan mücadelesinin başarıya ulaşması, Türkiye nin tekrar huzur ve sükuna
ulaşması için, çözümlenmesi gereken hususlardan biri
Önceki yazılarımda belirttim, faydalı
olur düşüncesi ile şimdi tekrar hatırlatmak için söylüyorum. Aydın Din
adamlarına ve aydın cami imamlarına ihtiyacımız var. Eğer vatan severlik,
toprağına sahip çıkma, emperyalist sevletlerleittifak halinde olmanın
yanlışlığı gibi konularda, Dinimizin bir gereği olduğu, televizyon kanallarında
anlatılursa, Cuma vaizlerinde işlenirse çok yararlı olur diye düşümüyorum. Bu
itibarla bu gibi taleplerin Din Adamlarına ve cami hocalarına birileri
tarafından öncelikle iletilmesi, anlatılması lazım.
Türkiye olarak, başımızın neden büyük bir
belada olduğunu, indirilen Suriye örneği ile, önceki yazdıklarımdan da kısa bir özet sunarak
toparlamak, neden çok uyanık olmamız gerektiğine vurgu yapmak istiyorum
Eğer Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti,
yanlış uygulamalarına devam ederse,ki her şarta devam etmek istediği
anlaşılıyor, hak ve çıkarlarımızı korumazsa, terör eylemleri de artar, Milli
Birlik ve Beraberliğimizi de koruyamayız Dolayısı ile böyle bir ortamda,
Türkiye Cumhuriyeti zaten büyük bir tehlike altında, ve Bu tehlike, her geçen
gün biraz daha artıyor, ve yaklaşıyor.
Şimdi bu bağlamda konuyu biraz açmaya
çalışayım
Türk Halkının, Suriye ile hiç bir sorunu
yokken,sadece Amerika nın arzu ve isteği doğrultusunda ve AKP Hükümetinin
klışkırtılmasıyla, Suriye ile düşman olduk.Hükümetin Beşar Esad Yönetimini
devirmek için, elinden gelen her şeyi yapmaya çalıştığını, doğrudan müdahil
duruma düştüğünü biliyoruz
Suriye deki gelişmeleri doğrudan bir
demokrasi mücadelesi olarak ta değerlendirmek maalesef mümkün değil. Sorun
Amerika Birleşik Devletlerinin, enerji kaynaklarının üstüne oturmak için
hazırladığı senaryoyu uygulamaya sokmasından kaynaklanmaktadır.Surriye de ki
karışıklığın asıl nedeni de budur. Irak bu maksatla işgal edilmiştir, Kuzey
Afrikada ki ayaklanmalar bunun için başlatılmıştır
Eğer Suriye düşerse, sıra Türkiye ve İran
a gelecektir.PKK terör örgütünü koruyup kollayan da Amerika Birleşik
Devletleridir. Kürt vatandaşlarımızı kışkırtan da Amerika Birleşik
Devletleridir.
Ve en vahimi de, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümetinin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, içinde Türkiye nin de
bulunduğu, Orta Doğu ülkelerini bölüp parçalamayı ön gören Büyük Orta Doğu
Projesi BOP Eş Başkanı olduğunu kendisi söylemektedir.Amerika Birleşik
Devletleri adına hareket etmenin, onunla iş birliği içinde olduğu görüntüsü
vermenin, bu Eş Başkanlıktan kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Bizler bir yazar olarak elimizden geleni
yapmaya çalışıyoruz.Buna benzer bilgilerin Din adamları ve cami imamları
tarafından da Halkımıza anlatılması halinde çok yararlı olacağına inanıyorum
Suriye krizinin diğer Arap ülkelerinde daha önceleri, yine
Amerika Birleşik Devletleri tarafından çıkartılan karışıklıklardan farkı şudur.
Başta Rusya olmak üzere, Çin ve Hindistan da, Suriye ye bir dış müdahaleye
karşı olduklarını müteaddit defalar söylemişlerdir. Bu itibarla Amerika
Birleşik Devletleri, doğrudan müdahale yerine, Türkiye yi piyon olarak
kullanmakta, ve öne çıkarmaktadır. Suriye ile düşman olmamızın asıl nedeni de
budur.
Daha kötüsü ise, Suriye krizinin bir
bölgesel savaşa dönüşebilme tehlikesi, ya da bir üçüncü Dübya Savaşının çıkma
ihtimali vardır.
Eğer Türkiye bu Suriye krizinden uzak
durmadığı sürece, Amerika Birleşik Devletlerinin dümen suyunda gittiği
müddetçe, savaş genişlemese bile, eğer Beşar Esad düşerse, Türkiye nin
güvenliğini de sağlayabilmek maalesef mümkün olamayacaktır.
Plan öyle yapılnış ki, bir Kürt
kalkışmasında, ya da bir bölgesel savaşta, Türk Ordusunun başarısız olması
için, tecrübeli ve vatan sever komutanlar, uyduruk bahanelerle bu gün
hapistedirler Çünkü BOP projesinin
başarılı olması için, Türk Ordusunun imkan ve kabiliyetinin azaltlması
gerekiyor Amerika Birleşik Devletleri maalesef
öyle uygun görmektedir. Ne var ki bazı vatandaşlarımız oynanan oyunun
maalesef henüz farkında değillerdir..Onun için Türkiye Suriye krizinden uzak
durmalı diyorum.
Vatanın ve Milletin Bölünmez Bütünküğü
tehlikede ise, Türkiye Cumhuriyeti de Tehlike de demektir.
Şimdi Suriye uçağının Esenboğa ya
indirilmesi konusunu biraz açmaya çalışalım
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan doğrudan
söylemedi ama, Suriye uçağının askeri malzeme taşıdığı yönüde istihbarat
aldıklarını ve bunun için uçağı indirdiklerini söyledi Ama istihbaratı Amerika
Birleşik Devletleri nin verdiği anlaşılmaktadır.
Bu iddia doğru ya da yanlış; okadar
önemli değil.Biz Suriye uçağını silah taşıdığı gerekçesi ile indirdiğimize
göre, Rusya yı silah kaçakçılığı ile suçlamış oluyoruz.Bu husus, Rusya ile
ilişkilerimizin bozulmasına neden olabilir.Zira, enerji üretiminde ve petrolde
büyük oranda Rusya ve İran a bağımlı haldeyiz. Eğer, soğuk günlerin yaklaştığı
bir zamanda, Rusya doğal gaz ve petrol sevkiyatını kesecek olursa, halimiz nice
olur.?...Sonra Rusya ya sebze meyve ihracatı ile, başka ticari ilişkilerimiz de
var. Rusya ile gereksiz yere ipleri koparmamız, ekonominin de çökmesine neden
olabilir.Diğer önemli huaus ta şu:
Bu gün Suriye sınırında, sınır
güvenliği kalmamış durumda. Daha doğrusu Suriye sınırında,sınır birliklerimizin
giriş çıkışlara engel olmadığı, buraların Yol Geçen Hanına döndüğü ifade
edilmektedir. Bunu Hükümetin bilerek yaptığı söyleniyor. Zira Amerikalı
ajanların, paralı askerlerin, cephanenin ve silahların buralardan Suriye ye
sokulduğu belirtiliyor. Sonra, güney sınırımızdaki yerleşim yerlerinde, sözde
mülteci kamplarında, mülteci adı altında bu kamplarda teröristlerin barındığı,
askeri eğitim verildiği, sözde muhaliflerin sabahtan Suriye ye çatışmaya
gittikleri, akşama geri döndükleri söylenmektedi Bu husus Anayasamıza da aykırıdır.
Zira fiili durum; yabancı askerlerin
Türkiyede kalmasına müsaade etmek şeklindedir.Bu ise ancak Türkiye Büyük Millet
Meclisi kararı ile yapılabilecek bir husustur.
Sözde Mülteci Kıamplarında muhaliflere
askeri eğitim verilmesi, ve buradan komşu bir ülkenin torraklarına geçip, meşru
bir iktidarı devirmeye çalışmak ta, bizi uluslar arası camiada çok zorda
bırakacak bir durumdur.
Eğer Güney Komşumuzda mevcut durum bu
ise, AKP Hükümetinin muhaliflere silah ve cephane dahil her türlü yardımı
yapıyorsa, Beşar Esad ın, ülkesini korumak için Rusya dan, ya da bir başka
ülkeden silah almasına engel olmaya kimin hakkı olabilir?
Suriye ye karşı Sayın Başbakanın tutum
ve davranışı belli. Peki durum bu ise, Sayın Başbakan nasıl olurda, Amerikanın
bir Eyaletinin valisi imiş gibi, Amerikalıların çıkarlarını korumaya çalışır,
onlarla birlikte hareket eder, Suriye nin uçağını indirir?...
Suriyeli mültecilere harcanan paranın
450 Milyon ABD Doları olduğu söyleniyor. Ben aslında daha fazla olduğunu
düşünüyorum.AKP İktidarı, Amerika Birleşik Devletlerine yaranmak için,sözde
mültecilere kucak açtı ama, masrafı Türkiye ye kaldı.Amerika sadece 65 Milyon
Dolar yardım etmiş.
Elektriğe, foğal gaza, akar yakıta, daha
bir çok şeye zam yapılmasının asıl nedeni, Suriye hrizi, ve boş yere yapılan
masraflar.Halkımızın bu sorunu görmesi ne bilmesi lazım.
Sonra, mültecilerin her bitine300-400
Dolar kredi limitli banka kartlarının dağıtıldığını daha önceden duymuştuk.
Sonra Mültecilere Türkiye Cumhuriyeti nin kimlik kartlarının dağıtıldığını
duyduk. Daha sonraları da, bu mültecilere kalıcı konutların yapıldığı
haberlerini duyduk. Anlaşılan odur ki, mülteciler üzerinden gelecekte bir
şeyler planlanıyor. Böyle bir planlamanın Türkiye nin yararına olduğunu kimse
iddia edemez.
Mültecilere seçimlerde oy kullandırmak
planlanıyor olabilir.Sonra terörist
yetiştirmek için planlanıyor olabilir.Tabi ki böyle bir şey Amerika nın arzu ve
isteği olabilir…Yani bilinmeyenler çok.
Bu itibarla, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, yeni Anayasa çalışmalarını da bir tarafa bırakarak, öncelikle Başbakan
Sayın Tayyip Erdoğan ın BOP Eş Başkanlığını gündeme almalı, Sayın Başbakan ın
Türkiye adına yabacı devletlere, başta Amerikaya ne gibi taahhütlerde bulunduğunu
sorgulamalı, artan terör faaliyetleri, PKK lılarla Oslo da yapılan müzakereler
ve Suriye krizinin bu BOP Eş Başkanlığı ile ilgisi olup olmadığı araştırılmalı
ve sorgulanmalıdır.
HALKIMIZ CUMHURİYET BAYRAMINA
VE CUMHURİYET MİTİNGLERİNE MUTLAKA KATILMALIDIR.
Eğer Türkiye Cumhuriyetinin,
Hükümetin uygulamalarından dolayı tehlikede olduğuna inanıyorsak,, Atatürk İlke
ve İnkilaplarından uzaklaşıldığını düşünüyorsak, Suriye ye ve emperyalist
saldırılara karşı isek, Ülkemizin terörist faaliyetlerden temizlenmesini
istiyorsak, Hükümetin uyguladığı iç ve dış politikalardan memnun değilsek,
hayat pahalılığından ve zamlardan şikayetçi isek, ve en önemlisi darbelere
karşı isek, demokratik haklarımızı kullanıp alanlara çıkmamız gerekir.
Eğer toplum, yanlışlara,adaletsizliğe
karşı şiddete baş vurmadan sesini yükseltirse, Hükümetin kendisine bir çeki
düzen vermesinde mutlaka olumlu bir etkisi olur.Eğer böyle bir etki olmazsa,
zaten uzun süre ayakta kalması mümkün olamaz.
Unutulmamalı ki,Siyasiler maaşlarını
Halkın öbediği vergilerden alıyorlar, ve yaşadıkları ayrıcalıklı hayatı Halka
borçkudurlar. Bu itibarla Halka hizmet edenler, onların sesine kulak verenler
görevde kalır, hizmet etmeyenler, başarısız olanlar, ya da Halkı ile
zıdlaşanlar gider.Bu itibarla demokratik haklarımızı da kullanmasını
bilmeliyiz.
TARİHTE 16 TÜRK DEVLETİ NASIL
KURULDU, NASIL YIKILDI?
Eğer bu sorunun cevabını bilirsek,şu
anda karşı karşıya bulunduğumuz tehlikenin ne kadar büyük, ne kadar sinsi
olduğunu görür ve anlarız.
Ben bu konunun cevabını ana hatları ile
biliyorum ama,bu konuda kafa yoran, bilimsel araştırmaları olan uzman
tarihçiler, televizyonlarda bu gibi konulara yer verirler ve soruları
cevaplandırırlarsa, TÜRKİYE Cumhuriyeti adına, Halkımız adına önemli bir görevi
yerine getirmiş olurlar.
Ben yazılarımda zaman zaman bu gibi
konulara anahatları ile değindim.Şimdi kısa hatırlatmalarla,yeri geldiği için
tekrar değinmek istiyorum.
Çin Seddi o kadar uzun, o kadar görkemli
ki, uzaydan Dünya ya bakıldığında, net olarak görülenlerden biri.Bu günün
teknolojisi ile yapılması cok zor, altından kalkılamayacak kadar da çok para
ister. Çin seddi, ziyaretçilerin hayranlıkla,şaşkınlıkla gezip gördükleri bir
Dünya eseri.Şimdi soru şu: Acaba Çinliler, bu kaç bin Kilometre uzunluğundaki
seddi, neden inşa etmek zorunda kaldılar; cevap şu: Orta Asyadaki Türk
kavimlerinin akınlarından korunabilmek için.Peki Çin Seddi ile korunabildiler
mi;korunamadılar. Nihayetinde, çareyi Türk devletlerini içten yıkmakta buldular
Türk saraylarına güzel ve akıllı
cariyeler sokmuşlar, Türk hakanlarının aklını çelmeye çalışmışlar, kardeşleri
birbirine düşürmüşler, sonuçta Türk devletlerini içten yıkmışlar.
Tabi ki örnekler sadece Çinliler ilede
ilgili değil, bu güne kadar başkaları ilede yaşanmış, hatta yaşanmakta olan
başka çok örneklerde var.Ama bu gibi hususlar ayrı, ve detaylı programlarla ve
tarihçilerle ortaya konulmalı…
Şimdilerde ise, Türk Milletini bölüp
parçalamak için, emperyalist devletler tarafından önümüze Din tuzağı, Atatürk
karşıtlığı, İleri Demokrasi gibi sinsi tuzalar kurulmaya çalışıyorlar.
Halkımızın çok uyanık olması, dolduruşa gelmemesi lazım
Benim tespit ettiğim çok önemli bir husus
da şu:
İdarecilik, yöneticilik aslında Türk
Milletinin genlerinde var. Türkiye Cumhuriyeti de dahil, Türk Devletlerini
hanlar,hakanlar gibideğişik adlarla anılan lider konumundaki insanlar öncülük
etmiştir.Liderler her toplumda azdır ama, Türk Milletinde, diğer toplumlardan
biraz daha fazladır
Liderlere ve sevdiği insanlara çok bağlı
olmak, onlara inanmakta, bizlerin genlerinde vardır.Aslında duygusal bir
toplumuz.Liderlere ve İnandığı insanlara bağlı olmak genlerimizde olduğundan,
Türk Devletlerinin yıkılması da, liderlerin karakteri, kapasitesi, düşünce
yapısı ile ilgilidir.Bu gün karşı karşıya bulunduğumuz tehlike de böyle bir
sorunla ilgilidir.Bazı insanların gözü kapalı, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ı
desteklemesinin nedeni aslında, genlerimizde bulunan duygusallıktır.
Çözüm, Halkımızın aydınlanmasını
sağlamak, bilgi ve kültür seviyesinin yükselmesine katkı koymak, pozitif
bilimlerden yeterince istifade etmek.
(Anayurt
Gazetesi 15 Ekim 2012 Pazartesi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder