12 Şubat 2014 Çarşamba

TÜRKİYE CUMHURİYETİ NEDEN BÜYÜK BİR TEHLİKE ALTINDA?........

TÜRKİYE CUMHURİYETİ NEDEN BÜYÜK BİR TEHLİKE ALTINDA-1
                                Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
           Sevgili Anayurt Okurları,bundan önceki yazı dizisi Bu İş Böyle Devam Edemez başlığı altında yazdıklarımla, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP , Ülkemizin hiç bir sorununu çözemediği gibi, uyguladığı yanlış politikalarla terörü hortlattığını,Türkiye yi bölünme noktasına getirdiğini örneklerle ortaya koymaya çalıştım.Bunların bir kısmı, AKP Kurmaylarının Devlet Yönetimi konusunda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmadıklarından kaynaklansa bile, özellikle terör ve Dış Politika konularında bzlere göre yanlış olanları, bilerek yaptığına inanıyorum
          Türkiye Cumhuriyeti Büyük Bir Tehlike altında yazılarım da, aslında ana hatları ile öncekilerin bir devamı niteliğindedir ama,ben bu başlık altında daha çok bu badirelerden nasıl kurtulacağımız konusuna ışık tutmak istiyorum.
        Yargı ve Emniyet Teşkilatı Fethullah Gülen Cemaatinin kontrolünde olduğu söyleniyor.İşe yarar ne kadar vatansever Subay. Bilim Adamı, Gazeteci, Televizyoncu varsa hepsi içerde.Orada hak, adalet, hukuk işlemiyor, Devletin tüm Kurumları ele geçirilmiş durumda.Önceleri Siyasiler Anayasa ihlali yaptıklarında, bildikleri yolda devam ettiklerinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Paşaları parmağını sallasa, Siyasiler üzerinde büyük bir caydırıcılık etkisi yapardı. Ama TSK akıl almaz tertiplerle sindirildi. İşinin ehli ve otoriter olaları ya emekliye sevkedildi, yada içeri alıındı.Hatta bazı Milletvekilleri bile hala içeride.
        Ama Hükümet isterse, hırsızları, uğursuzları, eli kanlı azılı katilleri, bir yolunu bulup, kitabına uydurup salıvermektedir.
       Eğer Ülkemizde  hak ve adalet duygusu kaybolmuş ise,Türkiye Cumhuriyeti büyük bir tehlike altındadır demektir.
        Bu itibarla Halkımızı, gerektiğinde Siyasilerin zulmünden ve keyfi uygulamalarından kurtaracak bir güç de kalmadı İşte bu nedenledir ki gerek Halkımız, gerekse Türkiye Cumhuriyeti şimdi eskisinden çok daha büyük baskı altındadır ve tehlike içerisindedir.İşte bundan dolayı işimiz şimdi eskisinden daha zordur.
       Eğer Halkımızın çoğunluğu pozitif yönde bilgilendirilirse, ancak ozaman, bu gibi sorunların üstesinden gelebiliriz.Bu konuda özellikle vatanını seven herkese büyük bir sorumluluk ve görev düşüyor.
        EĞER TÜRKİYE YUNANİSTANIN BİR ADASINI İŞGAL ETSE, YUNAN HÜKÜMETİ,YUNAN HALKI VE YUNAN SİYASETÇİLERİ NE YAPAR, NASIL DAVRANIR DI?...
         Bu sorunun cevabı, aslında bu gün yaşadığımız olumsuzluklara ve başımıza gelen belaların nereden kaynaklandığına da ışık tutacağından dolayı, çok önemlidir Zayıf yanlarımızı, nelerden hoşlandığımızı, genetik yapımızı merak edenlerin, Niçin Olmamız Gereken Yerde Değiliz adlı makalelerimi Anayurt Gazetesinin internet sayfasına girip, Ahmet YALVAÇ yazarlarsa,buradan ekrana getirebilirler
        Önce böyle bir başlık atmama neden olan habere yer vermek, ondan sonra yukarıdaki soruya cevap vermek istiyorum.
       13 Eylül 2012 Perşembe, Yeniçağ Gazetesi birinci sayfasında şöyle bir habere yer vermiş:Yunan a 16 ıncı. Adayı kaptırdık. Ben bu adalardan 3 ünü daha önce kaç defa yazmış ve Yetkililerin bu konuda Halkımıza açıklama yapmalarını istemiştim. Ama maalesef cevap veren, doğruyu söyleyen bir Yetkili çıkmadı.
       Şimdi Yunanistan ın işgal ettiği adalarımızın tamamının ismini veriyorum:
       Ege Denizinde Koyun, Hurşit, Fornoz,Eşek, Nergizcik.Bulamaç, Kololimnoz,Keçi, Sakarçılar,Koçbaba,Ardacık. Akdenizde ise;Gavdos, Dhia,Dionisades, Geidhouronisi ve Koufonisi adlı adalarımızı işgal etmiş. Eğer inanmayanlar varsa,Bizleri idare edenler Vatan Haini mi dir ki, diyerek inanmak istemeyenler varsa, özellikle Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan a toz kondurmak istemeyen birileri varsa, Hükümeti temsilen birilerinin de bulunduğu, Mecliste ve Meclis Dışıdaki Siyasi Partilerden ve Sivil Toplum Örgütü temsilcilerinden oluşan bir heyetle, örneğin Türk Deniz Kuvvetlerine bağlı silahlı bir deniz aracının korumasında bu adalara durum tespiti için gidilsin. Eğer, Yunanistana ait, hücum botları, yada başka bir silahlı deniz aracının müahalesi olmadan, bu adalara çıkabiliyorlarsa mesele yok. Ama çıkamıyorlarsa, yada, Yunanlıların bu adalara yerleştikleri tespit edilirse, görevini yapmayan Yetkililerden hesap sorulmalı ve gereği mutlaka yapılmalıdır.
       Eğer bizler bu adaların Yunanlılar tarafından işgal edilmesine sessiz kalırsak; geri almazsak,yakın bir gelecekte, yada 40-50 Yıl sonra, daha büyük problemler ortaya çıkar. Zira bu adaların kıta sahanlığı ve hava sahası da sözkonusu olduğundan,denize açılma, sivil ve askeri uçaklarımız için yeni sorunlar ortaya çıkar.
      Zaten bu gibi konularda şu anda Yunanlılarla yeteri kadar problemimiz var; yok adalarımıza yaklaştın, yok, adalarımızın üstünden uçtun…vs gibi.Bu gibi konularda zaman zaman havada Yunan savaş uçakları ile, Türk savaş uçakları arasında İt Dalaşı yaşandığını biliyoruz. Hatta bu yüzden bir savaş uçağımız, Yunan savaş uçakları tarafından düşürüldü ve pilotumuz Ege denizinin derinliklerinde yatıyor…
      Ayrıca, Yunanlılar tarafından işgal edilen bu adaları geri almazsak; bu adaların kıta sahanlığı içinde, denizin dibindeki petrol, doğal gaz… gibi yer altı zenginliklerinden de  bir hak iddia edemeyiz.
      Sonrasında Yunanlılar bu adaları silahlandırabilirler ve burnumuzun dibinde yeni tehlikeler ortaya çıkar. Eğer durup dururken yeni sorunlar ortaya çıkıyorsa, Yunanlılar adalarımızı işgal edebiliyor ve Yetkililer buna sessiz kalıyorlarsa, Türkiye Cumhuriyeti büyük bir tehlike altındadır demektir.
       Bu noktada Halkımıza şu soruyu soralım:Bu Memlekette Başbakan, Cumhurbaşkanı, Dış İşleri Bakanı, Genel Kurmay Başkanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı yok mu!?...Elbette var. Peki sorun nerede!?...
Peki bu sorunları çözmek, saydığım bu Makamlarda oturanların görevi değil mi!?...
       Yunanlılar Bodrum da deniz açıklarında bulunan, ada diyemeyeceğim, Kardak kayalıklarını işgal ettiklerinde, o zaman Başbakan olan Sayın Tansu Çiller, Yunanlılar buradan gidecek, buraya tekrar Türk bayrağı yeniden dikilecek demişti. Ve nitekim öyle oldu. Ertesi sabah Yunanlılar bu kayalıklardan kovuldu ve Türk bayrağı yeniden oraya dikildi.
       1974 Yılında, o zaman Başbakan olan rahmeti Sayın Bülent Ecevit, doğru ve hızlı bir diplomatik atakla, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği devletlerinin oyalama ve uyutma taktiklerine karşın, hiç beklenmedik bir anda, Kıbrıslı Rumların orada yaşayan Türkleri katletmeye başlamaları üzerine, Türkiye nin garantörlük haklarını kullanarak, Kıbrıs adasına çıkarma yaptı. Kıbrıs Türk Halkı 1974 Yılından bu yana demokrasi ve özgürlük içinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Bizlere bu mutlulukları yaşattıkları için, Sayın TANSU Çiller e ve Sayın Bülent Ecevit e sonsuz saygılar, sonsuz teşekkürler…      
       Yunanlılar tarafından işgal edilen adalarımızı sıkça gündeme getirmemin ve bu adalara dururm tespiti için bir ziyaret yapılması önerimin nedeni şu:
      Daha önceleri de söyledim, ben çok gezen bir kişiyim; Halkımızla hep iç içeyim.:Ben maalesef çok rastlıyorum; AKP Yanlıları, özellikle de Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan Hayranları, böyle bir habere inanmak istemiyorlar, Vatan Haini mi ki, öyle bir şey yapsın diyorlar!...Bende diyorum ki, Halep orada ise, Arşın burada!...
         Şimdi başlıktaki sorunun cevabına geliyorum
         1960 Da yapılan bir anlaşma ile, Kıbrıs ta yaşayan Rumlar ile Türkler in eşitlik ilkesine dayanan kurallar çerçevesinde bir Kıbrıs Devleti kurulmuştu. Türkiye de bu Devletin garantörlerinden biri idi Ama Kıbrıslı Rumlar, Yunanistanın, Avrupa Birliğinin, Amerika Birleşik Devletlerinin de desteğine güvenerek, Anlaşmanın hükümlerine uymadılar ve yukarıda da vurguladığım üzere Rumların Türkleri katletmeye başlaması üzerine o zaman ki Başbakan bütün imkanları kullanarak Kıbrıs a çıkarma yaptı
      Eğer şimdiki gençlerimiz, Kıbrıs da ki soydaşlarımızın çektikleri acıları ve Kıbrıs a Türk askerinin çıkışını bütün yönleri ile araştırıp öğrenirlerse, o zaman  Başbakan olan Sayın Bülent Ecevit ile, Ekibinin  şimdikilerden ne kadar farklı olduklarını görür ve anlarlar. Zira onlar bilgisi, tecrübesi, ciddiyeti ve de cesaretleri ile gerçek bir Devlet Adamı idiler. Ölenlere Tanrıdan rahmet diliyorum, ruhları şad olsun!.
      Eğer 1974 de ki Başbakan Sayın Bülent Ecevit ile Ekibi bu gibi işleri başarı ile yaptılarsa, acaba şimdiki Başbakan ve Ekibi Kıbrıs konusunda ne yaptılar!?...
      Milli kahraman ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurucu başkanı Sayın Rauf Denktaşı, Kıbrıslı Rumlarla Birleşmiş Milletler gözetiminde yapılan görüşmelerde yalnız bıraktılar ve hedef tahtasına oturttular. Ver kurtul politikası ile, Kıbrıs sorununun halledileceğini sandılar, Güneye geçen Rumların, tekrar Kuzeye yerleşmeleri için şartları gereksiz yere zorladılar
      Birlikte yaşamayı istiyor musunuz diye yapılan referandumda, Kıbrıslı Türklerin evet demelerıi için, Kıbrıs Türk Halkını ve Yöneticilerini baskı altına aldılar. %64 Evet çıkmasına karşın, Rumlar bir arada yaşamaya sanıyorum daha büyük oranda hayır demişlerdi. Eğer Allah o zaman Rumları şaşırtıp hayır dedirtmeseydi, Birleşmiş Milletlerin hazırlamış olduğu şartlara göre, Adada ne Türk Askeri kalırdı, ne Türkiye nin garantörlüğü kalırdı ve Kıbrıs ve orada ki haklarımızı tamamen kaybederdik.
      Eğer Kıbrıs da referandumda, oradaki Türk Halkı evet derlerse, Avrupa Birliği, Türk Halkına uygulanan ambargoları kaldıracağına söz vermişti. Ama Avrupa Birliği sözünde de durmadı.
      Eğer Türkiye nin hak ve menfaatlerini, Bizleri Yönetenler değil de, tesadüfen ve Tanrının yardımı ile tehlikelerin eşiğimden dönüyorsak, Türkiye Cumhuriyeti büyük bir tehlike altında demektir.!?..Bu durumda daha ne kadar devam edebiliriz!?....
     Eğer 1974 de Başbakan Sayın Bülent Ecevit ve Ekibi bu gibi işleri başarı ile yaptılarsa, Şimdiki Hükümet ne yaptı!?...
     Komşularımızla sıfır sorun politikası  diye diye,, tüm Komşularımızla düşman olduk. Kuzey Irak ta askerlerimizin başına Amerikalılar çuval geçirdi, Siyasiler bir şey yapamadı, İsrail Devleti Akdeniz de Kıbrıs açıklarında, uluslar arası sularda Mavi Marmara adlı yardım gemimize baskın yapıp 9 vatandaşımızı katlettiler. Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan esip gürledi ama, arkası gelmedi!...Bu gibi örneklere daha önceleri çok değindik. Bir iki cümle ile sözümü tamamlamak istiyorum
      Terörle mücadele konusunda ve dış ilişkilerde sürekli dayak yiyen Somun pehlivanlarına döndük,Siyasiler sayesinde İçeride ve dışarıda devlete güven kalmadı İşte bunun için Türkjye Cumhuriyeti  şimdi büyük bir tehlike altında!... 
         Amerika da ısıtılıp ısıtılıp her yıl önümüze konan Türkler Ermenilere katliam yaptı tasarısının gündeme getirilmesinde, Birleşmiş Milletler Teşkilatında ve Avrupa Birliğinde aleyhimize kararların çıkartılmasında, en önemli etkenlerden biri de, Rum ve Yunan Lobileri ve onların olumsuz yöndeki propagandalarıdır.
       Şimdi başlıktaki sorunun cevabına geliyorum:
       Tabi ki, Kıbrıs Rum tarafında da, Yunanistan da da muhalefet partileri var.Orada da halkın içinde sağcısı var, solcusu var, hatta Komünist partilisi var, basın var. Eğer biz Yunanistan a ait bir adayı işgal etmiş olsak, Yunanlılar ve Rumlar, İktidar Partisi ile, Muhalefet Partileri ile, basınları  ile herkes tek yumruk olurlar ve Türkiye ye karşı ne yapabileceklerse, yapmaya çalışırlar.
      Bunun gibi  hususları, buraya kadar anlatmaya çalıştığım üzere, Kıbrıslı Rumların ve Yunanlıların bize karşı tutum ve davranışlarından açıkça gördük ve yaşadık. Ama bizde durum tamamen tersi…
      Biz de Millet olarak başkasının toprağına göz dikelim, işgal edelim demiyorum ama, hiç olmazsa, kendi toprağımıza sahip çıkmasını öğrenelim diyorum
      Eğer Yunanistan da ve Kıbrıs Rum Kesiminde Hükümetler, mili davaları konusunda yan çizse, tavizler verse, halk ayaklanır, ortada ne hükümet kalır, nede silahlı kuvvetlerin komuta heyeti…Ama bizde birisi, örneğin Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, ya da başka birisine yürekten inansa, o kişi hakkında olumsuz şeyler söyletemezsiniz. Zira bu gibi şeylere inanmazlar, daha doğrusu inanmak istemezler. İşte asıl sorunumuz buradan kaynaklanıyor.
       Demek istediğim husus şu: Yunanistan ve Kıbrıs Rumları örneği ile, toprak kaybı ya da toprak kazanımı konusunda ortaya konan topyekün bir tavır koyma gibi milli konularda bizlerde parti ve ideoloji farkı gözetmeksizin duyarlı olmamız lazım diyorum
       Yunanlılar ya da Kıbrıslı Rumlar, sadece toprak kaybedilmesi ya da kazanılması konularında değil, zam konularında, eğitim gibi kötü giden her konuda hükümetlerine kök söktürürler. Bizdeki gibi sineye çekmek yok. Hiç kimse unutmasın ki, Siyasiler, Halkın sorunlarını çözmek vaadi ile iş başına gelmişlerdir. İnsanlarımızın yaşamını kolaylaştırmak ile yükümlüdürler. Ve en önemlisi Siyasiler, yaptıkları işin karşılığında para alıyorlardır. Onun için düşünce şekli şöyle olmalı.
      Sorunları çözen, yaşamı daha kolay hale getirenler, işlerine devam ederler, çalışmayanlar, ya da işinin erbabı olmayanlar, ise Halk tarafından azledilmelidir.  
      Ben bu anlattıklarımla bizim insanımızın yapısını ve zaaflarını ortaya koymaya çalıştım.Ama bir durum tespiti yapmak sorunu çözmüyor. Ağlayıp sızlanmadan, mazeret üretmeden hoşlanan biri de değilim. Bu yazıları okuyan herkes kendisine şu soruyu sormalı: Ben tek bir fert olarak ne yapabilirim!?...
       Örneğin ben İşçi Partili değilim ama, İşçi Partisinin Suriye krizinde, sözde Türkiye deki mülteci kampları konusunda,, Türk Silahlı Kuvvetleri Mensuplarına Balyoz Tertibi ile ceza yağdırılıp hapse atılmaları konusunda mitingler tertiplemesini doğru bir yaklaşım olarak görüyorum.İnsanlar bu gibi siyasal içerikli mitinglere katılabilirler. Ne demişler; Birlikten Kuvvet doğar…Keşke diğer Partiler de Milli Sorunlarımız ve problemler karşısında aynı hassasiyeti gösterseler!...
       Bence Milliyetçi Hareket Partisi MHP ile, Cumhuriyet Halk Partisi CHP de, isteseler İşçi Partisinin öncülük ettiği konularda da mitingler tertipleyebilirler ama, liderleri istemediği için, böyle şeyler yapmıyorlar. Demekki bu partilerin liderlerinin Amerika Birleşik Devletlerinden ya bir beklentileri var, ya da görevliler.
      Eğer Halkımız,yapılabilecek şeyleri yapmayan siyasi parti liderlerini sorgulamaya başlarsa, işlern düzelmesinde önemli bir adım atılmış olur.
      Bu gibi konularda, Halkımız maalesef yeterli bilince sahip olmadığı, gereğini yapmadığı için, bu gün gelinen noktanın demokrasi ile ilgisinin olmadığını söylemek zorundayım
      Milli Davalarımız konusunda ve uluslar arası meselelerde, Vurdum Duymaz olmamızın ve gerektiği gibi davranmamızın sebebi,Halkımızın kültür seviyesi ile ilgili olsa bile, ben genetik faktörlerden de kaynaklandığına inanıyorum
       Bu itibarla Halkımızın kültür seviyesinin yükseltilmesi ve bilinçlendirilmesi ile, sorunlarımız tamamen çözülmese bile, minimuma indirilebileceğine inanıyorum
       Türkiye Cumhuriyetinden önce 16 Türk devleti kurulmuş ve yıkılmış. Eğer tarihçiler ve Toplum Bilimcileri bunun nedenlerini araştırıp ortaya koyarlarsa, yukarıda anlattığım hususlarda genetik yapımızın payını ortaya koymak mümkün olur.Sonrasında en uygun çözüm daha kolay bulunur.
             AYDIN DİN ADAMLARINA VE CAMİ İMAMLARINA İHTİYACIMIZ VAR
      Adalet ve Kalkınma Partisi AKP yi iktidara taşıyanlar, Dindar kesim ile, Merkez Sağ görüşlü insanlardır.
      Eğer camilerden çıkan insanlar arasında bir anket düzenleseler ve oyunuzu hangi partiye verdiniz, ya da verirsiniz diye soru yöneltseler, ben eminim ki, AKP ye diyeceklerdir. Böyle bir cevabın nedeni elbette ki, duygusallıktır,peşin hükümlülüktür.
       Bizim insanımız, konusunda uzman bir Bilim Adamının söylediklerine değil, cami imamının söylediklerine, daha çok inanır.
       Ben çok dikkat ettim; cami imamlarının içinde AKP yi, özellikle de Başbakan Tayyib Erdoğan ı sevmeyen, ya da aleyhte konuşan birine pek rastlamadım. Cemaat te öyle.
      Hocalar, sadece namazdan, oruçtan, zekattan bahsediyorlar. Bunlar yanlış şeyler değil de, Hocalar güncel olaylardan hiç bahsetmiyorlar. Eğer hocalar, terör belasından, vatanseverlikten, şehitlerimize saygıdan, toprağımıza sahip olmaktan, Hıristiyanlarla işbirliği içinde olmanın günah olduğunu anlatsalar,her halde AKP bu kadar uzun süre iktidarda kalmazdı.
      Hocalarımız, yalan ve iftiranın günah olduğundan hareketle, Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşlarına çamur atılmasının yanlış ve günah olduğunu mantık kurallarından da hareketle söylemeliler,anlatmalılar, Cumhuriyetimize sahip çıkılmasını öğütlemeliler…O zaman her şey daha güzel olur. Benim anlayamadığım husus şu:
            Hıristiyanların Müslümanları öldürmesine karşı çıkanlar, soyguna, vurguna karşı çıkanlar, Vatan ın ve Milletin bölünmez bütünlüğüne karşı çıkanlar,Amerika yı, İsraili,PKK yı protesto edenler, Türkiye nin hak ve menfaatlerini savunanlar, hep Solcular ile Merkez Sağcılar…Peki, Dindarlar nerede!?...
            İşte bunun için aydın Din Adamlarına ve cami imamlarına ihtiyaç var…
            Saygılarımla. (Anayurt gazetesi 17 Eylül 2012 Pazartesi,)
            ***
TÜRKİYE CUMHURİYETİ NEDEN BÜYÜK BİR TEHLİKE İÇİNDE-?
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
         Sevgili Anayurt Okurları, Türkiye de artan terör faaliyetleri ve neredeyse her gün duyduğumuz şu kadar asker, şu kadar polisimiz şehit oldu, teröristler şurada bomba patlattı,şu kadar sivil öldü, şu kadar maddi hasar var gibi haberler artık hayatımızn bir parçası gibi oldu.Bu gibi haberler bir yandan yüreğimizi yakarken, diğer yandan da, bölünme tehlikesi gibi nedenlerle ülkemiz adına geleceğimizden kaygı duyuyoruz Bu bölümde bu zor durumdan nasıl kurtulacağımız hususunda somut önerilerde bulunmaya devam edeceğim
          Şu kanaatimi burada sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum. Terör faaliyetleri bundan sonrasında da maalesef artarak devam edecektir. Kimse bu Hükümetle,terör faaliyetlerinin azalacağını zannetmesin,, kökünün kazınacağını ise hiç düşünmesin Zira bu işin arkasında Amerika Birleşik Devletleri var ve Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan da bir bölme parçalama planı olan Büyük Orta Doğu Projesinin Eş Başkanı olduğunu kendisi söylüyor.Ve bu projenin sahibi de, Amerika Birleşik Devletleridir.
         Bu itibarla çözüm önerilerim de, daha ziyade bu husus etrafında yoğunlaşacaktır
      Başbakan BOP  Eş Başkanı olduğuna göre, Amerika Birleşik Devletlerini dediğini yapmak zorunda.Eğer ABD nin dediğini yapmazsa, yan çizerse,kendisini alaşağı ederler.
      Başbakan Yardımcısı Egemen Bağış,Amerika Birleşik Devletleri ile işler sapa sarınca ne demişti; Sayın Erdoğan ı deliğe süpürmeyin, onu kullanmaya çalışın.Ve de öyle oldu, Amerikalılar Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ı deliğe süpürmediler, ondan istifade etme yolunu tercih ettiler.
       Amnerika Birleşik Devletleri Türkiye yi bölüp parçalamak için, terör faaliyetlerinin artmasını istiyor. Bu noktada ise, PKK nın bitirilmesini değil,bilakis desteklenmesini ve daha da güçlenmesini istiyor.Eğer bu gerçeği görürsek, olup bitenleri daha kolay anlarız.Ondan sonrasında çözüm daha kolay olur.
       Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan, siyasette yükselmek ve Başbakan olmak için,Amerika Birleşik Devletleri ve Yahudi Lobisi ile iş birliği içine olmayı, daha başlangıçta kendiine bir hedef olarak seçmiş Bu onun tercihi. Bizlere düşen ise, ulusal çıkarlarımız doğrultusunda hareket etmek, milli birlik ve beraberliğimizi korumak için gerekeni yapmak.
       Buradaki asıl sorun, olup bitenler hususunda toplumun büyük çoğunluğunu doğru yönde bilgilendirmek ve bu yönde çaba sarfetmek. Bundan önceki yazımda, aydın Din Adamlarına ve cami imamlarına ihtiyaç var demiştim.Zira AKP yi İktidara taşıyan asıl faktörün, cami cemaati olduğu gerçeğini vurgulamıştım Bu kesim Müslüman ve Dindar olduğu inancı ve gerçeği ile, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan a gözleri kapalı inanıyorlar, ve Sayın Erdoğan a yöneltilen haklı eleştirileri de, Sayın Erdoğan ı devirmeye çalışıyorlar şeklinde algılıyorlar. İşte sorun buradan kaynaklanıyor.
       SAYIN ERDOĞAN CUMHUR BAŞKANI OLMAMALI, SAYIN GÜL DE İKİNCİ DEFA ADAY OLMAMALI…
       AKY ye oy verenler, özellikle de, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ile, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül e sempati ya da hayrankık duyanlar şöyle diyebilirler. Bu memlekette demokrasi var; Halk isterse, Sayın Erdoğan ı Cumhurbaşkanı yapar, Sayın Gül de ikinci defa Cumhurbaşkanı olabilir.Bu pratikte mümkün olsa bile, ben olmamalılar diyorum.Nedenini ise şöyle izah etmek mümkün
       İleri demokrasiye geçtiğimizi sık sık ben söylemiyorum, Bunlar söylüyor.Eğer İleri Demokrasi, Amanya, İngiltere, Fransa, İsveç, Norveç, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya gibi Batı Standartlarında gelişmiş olan ve kendimize örnek aldığımız, yada örnek almak istediğimiz, ekonomide, sanayide, sağlıkta, eğitimde, siyasal yaşamda…vs de gelişmiş ülkeler ise, bu gibi ülkelerde uzun süre İktidarda kalmak maalesef yok.
      Bu itibarla, eğer bir ülkede bir Başbakan, ya da bir  Cumhurbaşkanı, siyasal yaşamlarını daha üst makamlarda sevam ettirmek istiyorlarsa, ya da, siyasl yaşamlarını sürekli kılmak için şartları ve sınırları zorluyorlarsa, her türlü yola baş vurmak istiyorlarsa, o ülkede değil demokrasiden bahsetmek, ileri demokrasiden hiç bahsedilemez Demek istediğim husus şudur:
       Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan 11 Yıldan beri Türkiye yi idare ediyor, bir başbakan Böyle bir husus siyasal yaşamda uzun bir süre. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ün siyasal yaşamı da böyle. Onun için diyorum ki, Sayın Erdoğan ve Sayın Gül,normal süreleri bitene kadar götevlerinde kalmalı, yeni bir seçimde aday olmamalılar, ikinci Adam olarak siyasal yaşamlarına devam etmeliler.Böyle bir yol, ya da yöntem, hem kendileri hem de ülkemiz açısından daha yararlı, daha hayırlı olur.
                      CUMHURBAŞKANI SEÇİMİNDE ESKİ USULE DÖNÜLMELİ
        Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, Anayasa da yapılan değişiklik ile, Cumhurbaşkanının Halk tarafından seçilmesine karar verilmişti İleri de Padişahlık ya da Krallık gibi tek adamın iradesinin hakim olduğu bir yönetime dönüşme ihtimalinin ortaya çıkması tehlikesi bulunduğundan, böyle bir sistem Türkiye açısından uygun bir yöntem değil dir Bu itibarla böyle bir sistemin hayata geçirilmesinin mahzurları Hükümetin uygulamaları ile de ortaya çıktığından, yeni bir Anayasa değişikliği ile eski sisteme geri dönülmesinin faydasını burada hatırlatmak istiyorum Bozulan siyasal yaşamımızı yeniden düzene sokmak için, Türkiye Büyük Millet Meclisi  yeni yasama döneminde bu konuyu gündeme almalı, halletmek için çaba sarfetmelidir
       Anayasada yapılan bir değişiklik ile, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine karar verilmesini, aslında Türkiye nin ihtiyaçlarından kaynaklandığını maalesef söyleyemeyiz. Böyle bir değişıklik, o günün siyasi şartları altında ve Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın ileri de Cumhurbaşkanı olmasının yolunu açabilmek için, yine Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın bastırması sonucu yapılmıştır. O günün şartları,bu gün için gelip çatmıştır.Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan bundan sonraki siyasal yaşamını Cumhurbaşkanı olarak sürdürmek istemektedir.Bunun en başta gelen nedeni ise, başbakanlık koltuğundan indikten sonra, muhtemel bir Yüce Divan soruşturmasından kurtulmak için mutlaka Cumhurbaşkanı olmayı gerekli görmektedir.Uygulamalar ile olmasa bile,lafla, yeni vaadlerle Halkı etkileyip bu işi başaracağına inanmaktadır. Dolayısı ile, Cumhurbaşkanının Halk tarafından seçilmesini ön gören Anayasa değişikliğinin kişiye özel yapıldığını söyleyebiliriz. Diğer bir önemli husus ise şu:
       Bu konuda Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın kendi özel ihtiyaçlarının ve kafasının arkasında bazı planlarının  olduğunu düşünsek bile, bazı dış güçlerin, özellikle de Amerika Birleşik Devletlerinin talebi ve ihtiyaçlarının da etkili olduğunu söyleyebiliriz
       Amerika Birleşik Devletleri Türkiye yi bölüp parçalamak için, PKK terör örgütünü sürekli destekliyor, bunu  her fırsatta söylüyorum. Diğer taraftan Kürt vatandaşlarımızı sürekli kışkırtıyor, ayrılık hareketlerini körüklüyor, Türkiyenin Federal bir yapıya dönüşmesini öneriyor Sözde ileri Demokrasi görünümü altında bölünmeye, Üniter Yapımızın bozulmasına zemin hazırlayacak yeni bir Anayasanın yapılmasını dayatıyor.Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan nın da bu gibi konularda özel bir gayret içinde olduğunu artık  Sağ Duyulu çoğu vatandaşımız artık biliyor, anlıyor.
       Bu noktada, Amerika Birleşik Devletlerinin bazı  planları ile, Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın bazı planlarının örtüştüğünü söylemek mümkün.
      Başbakan Sayın Erdoğan ın Cumhuriyet hakkında, Atatürk hakkında, demokrasi ve laiklik hakkında ki düşüncelerini, gerek geçmişteki söylem ve eylemlerinden, gerekse şimdiki söylem ve eylemlerinden ve ortaya çıkan uygulamalardan biliyor ve görüyoruz.
        Bu itibarla Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan ın, belli bir süre içerisinde hizmet için değil,  kendi kafasında bir yönetim oluşturuncaya kadar, ve kendisi bırakana kadar iktidarda kalmak istediğini, bütün planlarını bu varsayım üzerine kurduğunu söyleyebiliriz
       Reklamlardaki hedef 2023 ifadesinden böyle bir niyet anlaşılmakta idi. Ancak AKP nin genişletilmiş İl Başkanları toplantısında Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan böyle bir niyetini resmen açığa vurdu ve kendisini Padişah ilan ederek şöyle dedi : Ben Padişah mıı yım; evet Padişahım, öyleyse emrediyorum…
      Başkanlık Sistemi tam olarak Amerika Birleşik Devletlerinde vardır, bir de yarı başkanlık sidtemi ile Fransa da vardır.Diyeceğim şudur ki,Başkanlık Sistemi dünyada yaygın bir yönetim şekli değildir.Hele bizim yapımıza hiç uygun bir yönetim şekli değildir.Onun için henüz yol yakınken bu sevdadan vaz geçilmelidir. Hele hele şu hususu hiç unutmayalım.Eğer Başkanlık Sistemine geçilirse, ve Başbakan Sayın Tayyib Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse, bu günleri de mumla arar hale geleceğimizi kimse unutmasın!...  (Anayurt Gazetesi 1 Ekim 2012 Pazartesi)
            ***
TÜRKİYE CUMHURİYETİ NEDEN BÜYĞK BİR TEHLİKE ALTINDA-10
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
       BAŞBAKAN VE CUMHURBAŞKANI  NEDEN GÖREV DEĞİŞİKLİĞİ YAPMAMALI
        Bu başlıktaki söze aslında bir ilave daha yapmak lazım; Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, ikinci beş yıl için uzatma talebinde bulunmamalı.
        Öncelikle şu hususu tekrar belirtmeliyim: Benim ne  Başbakan Sayın Recep Tayyib Erdoğan, nede Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ile kişisel olarak alıp veremediğim her hangi bir şey yok.Devleti ve Hükümeti yönettikleri için eleştiri yapıyorum ve önerilerde bulunuyorum Zira yapılan her yanlış hayatımızı olusuz yönde etkilediğinden, doğru bildiklerimizi söylemek, yazmak zorunda kalıyoruz
         Eğer Devleti ve Hükümeti yönetmemiş olsalar, normal hayatta benim ne Sayın Erdoğanla, ne de Sayın Gül ile, konuşacak her hangi bir konumuz olamaz. Ş.mdi başlıktaki soruyu biraz açmak istiyorum
         Saplantı halinde aşırı ideolojileri olan kişilerin, Devlet ve Hükümet Yönetiminin tepe noktasında bulunmalarını ben şahsen doğru  bulmuyorum. İster Din eksenli aşırı bir ideolojik görüşlü, ister aşırı sağ görüşlü, ister ki Marksist- Leninist çizgide aşırı sol görüşlü olsun, benim için bir şey farketmez; benim için hepsi de aynı kapıya çıkar.
       Sorunlara ve çözümlerine aşırı ideolojik açıdan bakmak ve hemen halledilebileceğini sanmak; meseleye at gözlğü ile bakmak gibi bir şey. Aşırı ideolojik bir görüşün hakim olduğu bir yerde,bilim ve nantık kuralları maalesef çalışmaz.
      Aşırı ideolojik bit görüşün mantığında, bazılarına göre amaca ulaşmak için takiye yapmakta da bir mahzur görülmeyebilir. Ama devleti ve hükümeti yönetenler böyle olmamalı
      Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanı yaklaşık 11 Yıldan beri Türkiye yi idare ediyorlar. Göreve başlamadan önce Anayasaya bağlı kalacaklarına namuş ve şerefleri üzerine yemin etmiş olmalarına rağmen, yeminlerine bağlı kaldıklarını söyleyebilir mi yiz….Her fırsat ta Türkiye Cumhuriyetinin altını oymaya çalışıyorlar,  Devletin temel kurum ve kuruluşlarının yapıları ile oynuyorlar, kendilerine benzetmeye çalışıyorlar. Bu konularda çgk örnekler var ve bu gibi konulara çok değindim. Onun için tekrar yazmayı gerekli görmüyorum.
       Bu gibi nedenlerden dolayı Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı görev değişikliği yapmamalı diyorum.
       Sonra Sayın Başbakan bir Amerikan projesi olan BOP ta Eş Başkan olduğunu tekrar tekrar söyledi.Yabancı bir Devletin memuru konumundaki bir kişi, nasıl olurda Türkiye nin hak ve menfaatlerini koruyup, kollayabilirl?...Bunun gibi hususların çok örneklerini gördük, görmeye de devam ediyoruz. Bu gibi konuların öeneklerini de çok yazdım
       Sonra çzellikle Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ın Devlette çalışmışlığı yok.Eğitimi de yeterli ve uygun değil.
       Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ile, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Türkiye Cumhuriyeti nin her alanda kalkınıp gelişmesine katkı sağlamadılar, sağlayamadılar. Onun için görevlerine daha uzun süre devam etmemeliler diyorum.
      Sözün özü şu: Eğer Başbakan Syın Tayyip Erdoğan gerçekten Cumhurbaşkanı olmak istiyorsa, ki istiyordur, o zaman ön dokunulmazlığını kaldırmalı, sonrasında hakkında düzenlenmiş olan dosyalardan dolayı hakim karşısına çıkmalı, aklandıktan sonra Cumhurbaşkankığına aday olmalıdır.
     TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ YENİ TASAMA DÖNEMİNDE HANGİ KONULARI ÖNCELİKLE GÜNDEME ALMALIDIR?,
     1-Önceki yazılarımda bu konuya değinmiştim, şimdi hatırlatmak için tekrar yazıyorum. Cumhurbaşkanının seçimini eski haline döndürmek için, yeniden bir Anayasa değişikliği yapılmalı
     Bir Genel Görüşme açılarak, aşağıdaki hususlar özellikle gündeme getirilmeli ve Hükümet hakkında bir Gensoru önergesi verilmelidir.
     2-16 Adamızın, 2004 ten itibaren Yunanlılar tarafından işgal edilmesi gündeme getirilerek, buna niçin göz yumulduğu, ve geri almak hususunda niçin bir şey yapılmadığı sorulmalı
     3-BDP Milletvekillerinin Hakkari Şemdinli de, PKK militanları ile buluşup şarmaş dolaş olmaları ile ilgili olarak dokunulmazlıklarını kaldırıp hakim önüne çıkarılmaları sağlanmalıdır
      4- Tutuklu Milletvekillerinin hapisten kurtulup Mecliste görevlerine başlamalarını sağlamak için, gerekli yasal düzenlemeler in yapılması acilen sağlanmalıdır.
      5-Hükümetin dış politikası tartışılmalı, özellikle bir sorunumuz olmadığı halde, Suriye ile kanlı bıçaklı olmamızın nedeni sorulmalı, doğrudan müdahil olmakla, Türkiye nin çıkarının ne olduğu sorulmalı, Suriye sınırında sınır güvenliğinin neden sağlanmadığı, sağlanmak istenmediği sorgulanmalıdır. Suriye krizinin bize faturası ne kadardır? Amerika Birleşik Devletleri nden bizim maddi kayıplarımızın karşılanması talep edilmiş mi dir.
      Sözde Suriyeli mülteciler adına, yada Suriye ye doğrudan mudahil olmakla yapılan masrafları hangi kalemden karşıladınız?
       Bütçe açığında, ya da Örtülü Ödeneğin artmasında ve gelen zamlarda, Suriye krizinin bir etkisi var mı dır.  
      6-Hükümetin Meclisin onayını almadan, Malatya- Kürecikte kurulmasına müsaade ettiği  Amerikan radar üssü sorgulanmalı, Türkiye nin güvenliğine hizmet edip etmediği tartışılmalı, bu radar üssünün sökülmesi gündeme getirilmelidir.
      7- Artan terör faaliyetleri gündeme getirilmeli, Oslo da Hükümet- PKK müzakereleri tartışmaya açılmalı, Abdullah Öcalan ın İmralı açıklarında Amerikalılarla görüştürülmesi, ve Abdullah Öcalan ın sık sık neden İmralı dışına çıkarılarak, Bursa da MİT misafir hanesinde misafir edilmesine neden ihtiyaç duyulduğu sorgulanmalıdır.
      8- Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ın Büyük Ortadoğu Projesi BOP Eş Başkanlığı tartışmaya açılmalı, Türkiye Cumhuriyeti adına ne gibi taahhütlerde bulunduğu sorgulanmalı, artan terör faaliyetlerinin ve Suriye ye doğrudan müdahil olmanın, bu BOP Eş Başkanlığı ile bir ilgisinin olup olmadığı sorulmalı ve tartışılmalıdır.
      9-Seçim barajı daha aşağılara çekilmeli, örneğin % 7 gibi olmalı Seçim kanunu değiştirilmeli, seçim sonuçlarının güvenliğini artırıcı tedbirler alınmalı, kullanılan mevcut bilgisayar sisteminin güvenliği tartışmalı olduğundan, bu sistemden vaz geçilmelidir.
(Anayurt Gazetesi 4 Ekim 2012 Perşembe)
            ***
TÜRKİYE CUMHURİYETİ NEDEN BÜYÜK BİR TEHLİKE ALTINDA
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
         Sevgili Anayurt Okurları,Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin büyük kongresi, Türkiye de önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde, kongredeki manzara ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ın söyledikleri, bizlere çok önemli ipuçları verdi Bu yazımda kısaca bu ipuçlarına değinmek ve Sayın Erdoğan ın niçin Cumhurbaşkanı olmaması gerektiği hususunda ki sözlrerimi tamamlamak istiyorum.
        Anlaşılan odur ki, prestij kaybı yaşanan bir dönemde, yeniden imaj tazelemek için, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan Çoğu Devlet ve Hükümet Başkanını davet etmiş. Ama savete icabet edenler belli.Mısır Cumhurbaşkanı, Hizbullah Lideri Halit Maşal, ve Kuzey Irak Kürt Yönetimi Lideri Mesut Barzani Bu gibi davetlilerin AKP yi özellikle de Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ı övmekren başka bir şey değildi. Oysa biz bu gibi konuşmaları Sayın Başbakan ve Yandaş Basından sık sık duyuyoruz.
        İran, Irak, Suriye gibi komşularımızdan kimse yoktu. Demek ki, AKP nin uyguladığı dış politika, ki komşularımızla sıfır sorun politikası diye yola çıkmıştı, bunun doğru olmadığını, bilakisi izlenen politikaların, bizi komşularımızla düşman haline getirdiğini gördük.
        Kongre tarihinden bir Ay kadar önce, Mısır a 1 Milyar ABD Doları kredi açtığımız haberini öğrendik  Bunu çoğu Basın, Mısır Cumhurbaşkanının kongreye gelmesi için verilen bir rüşvet olarak yorumladı.
        Sonra Mesut Barzani için, Türkiye seninle gurur duyuyoy sloganını duyduk. Şimdi bu noktada şu soruyu soralım: Türkiye Mesut Barzani nin acaba nesi ile gurur duyuyor? Kuzey Irak ta PKK militanlarını koruyup kollayan, o Mesut Barzani değil mi!?...Sayın Başbakan bunu bilmiyor mu, elbette biliyor. Daha önceleri Mesut Barzani için, onu muhatap almam demişti. Buradan anlaşılan şudur ki, Sayın Başbakan aslında çok zorda, ve Teröristlerden bile medet umar hale geldiğinin gösteriyor.
         Konuşması, çoğu yazarında işaret ettiği gibi bir veda konuşması niteliğinde idi. Cumhurbaşkanlığını ilan etmiş gibi idi. Demek ki bu işi  Çantada Keklik gibi görüyor.Ve yine anlaşılan odur ki, Sayın Başbakan Demokrasiyi kendi düşünceleri ile eş değer görüyor ve 2023 hatta 2071 Yılı için,  kendi politikalarının nasıl uygulanacağını işaret ediyor.Böyle bir düşünce şekli Tek Partili bir yönetimin planlandığının açık bir göstergesi
        Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan,2023 ve 2071 rakamlarını bence bilinçli olarak kullanıyor ve bazı önemli  mesajlar vermek istiyor. Peki nedir bunlar?
       2023 Yılı, Türkiye Cumhuriyetinin 100 üncü Yil dönümüdür.Bu Cumhuriyeti de kuran Mustafa Kemal Atatürk tür Sayın Başbakan ın, Mustafa Kemal Atatürk ü sevmediğini artık herkes biliyor Buradan, kurmayı düşündüğü yeni sistemle, Mustafa Kemal Atatürk kurduğu Cumhuriyetin 2023 Yılına kadar tasfiye olacağını anlatmak istediği düşünülebilir.
        2071 Yılı, Selçuklu Sultanı Alp Arslan nın Bizans İmparatoru Romen Diyojeni yendiği ve Türklerin bu tarihten itibaren Anadoluya tamamen yerleştiklerinin 1000 inci Yıl dönümüdür. Syın Başbakan ın, bu güne kadar ben Türküm dediği duyulmadığına göre ve Türklüğü de Anayasa dan çıkarmak istediğine göre, 2071 Yılı hedefi için de, Türklük adına her halde iyi şeyler düşündüğünü var sayamayız her halde…
       Sonra Türklerin yeniden diriliş ve Dünya sahnesine çıkışını anlatan destan  Ergenekonu, özünden saptırarak bir terör örgütü ile eş değer yaptı ve bu ad altında  uyduruk bahanelerle, şerefli, vatansever Türk Silahlı Kuvvetleri Üst Düzey Komutanlar içeri alındı.
       Başbakan Sayın Erdoğan,seçimi üçüncü defa kazandığında, bu benim kalfalıktan, ustalığa geçtiğim dönemdir demişti. O zaman çoğu insan böyle bir benzetme ile, Sayın Başbakanın neyi kastettiğini belki anlamamış olabilir; bence bununla asıl kastedilmek istenen husus şudur:başbakan Syın Erdoğan, kendisini Dahi Mimar ve gururumuz, Sayın Mimar Sinan yerine koyuyor,ona benzemek istiyor.Böyle bir yaklaşımla vurgulamak istediğim husus şudur.
       Ünlü birisinin fikirlerinden yararlanmak, ona saygı duymak doğru ve normal, ama ünlü birisine benzemek, ya da, kendini onun yerine koymak, koymaya çalışmak, son derece yanlış bir tutumdur. Yada, İsmet İnönü, Mustafa Kemal Atatürk gibi tarihi şahsiyetlere sataşmak, onları Milletin kalbinden silmeye çalışmak, sağlıklı bir ruh yapısı değildir.
       Sayın Başbakan, hizmet vererek sorunları çözeceği yerde, sürekli derginlik yaratarak milli değerlerimizle,tarihi şahsiyetlerimizle uğraşmayı, bir şeylerle hesaplaşmayı tercih etmektedir.
       Bu itinarla Türklükle, Milli Değerlerimizle sorunu olan bir kimsenin Cumhurbaşkanı olması, hiçbir sorunumuzu çözmez ve Türkiye yi ileri değil, bilakis geriye götürür diye düşünüyorum.
        Bu nedenle,  Sayın Erdoğan,Cumhurbaşkanlığına aday olmamalı yönündeki görüşümü burada tekrarlamal istiyorum
                            CUMHURBAŞKANI KİM OLMALI?
          Cumhurbaşkanının hangi meslekten olması hususundaki görüşümü daha önceleri de yazmıştım, Şimdi tekrar hatırlatarak vurgu yapmak istiyorum.Kesin bir kural yoktur ama, bence cumhurbaşkanı bir hukukçu olmalı. Ama her hangi bir hukukçu da değil. Bu kişi daha ziyade, Danıştay, Yargıtay, ya da Anayasa Mahkemesi başkanlığı yapmış kişilerden olmalıdıydı Şimdi Yargının siyasallaştığını düşünürsek, böyle bir düşüncede olmanın da artık fazla bir yararı yok. Evet hukukcu olmalı ama, daha başka özelliklerinin de olması lazım.
         İçinde bulunduğumuz dönemin zorluklarını da gözönünde bulundurursak, bu kşi bu gne kadarki uygulamaları ile, yamuk yapan bir kişi olmamalı.Tüm bu saydıklarımı da gözönünde bulundurursak, bence en uygun 2 aday; Syın Deniz BAYKAL ve Sayın Hüsamettin CİNDORUK tur. Nedenini şöyle izah etmek mümkün:
        Biliyorsunuz Deniz Baykal, Cumhuriyet Halk Partisi CHP nin Genel Başkanı idi.1 Mart 2003 Teskeresinin Mecliste geçmemesinde, en fazla etkisi ve katkısı olanlardan bir tanesi.Ulusal menfaatlerimizden yana bir tavır koyduğu ve ABD karşıtı olduğu için bir komplo ile, bir şekilde genel başkanlıktan istifa etmek zorunda kaldı.Eğer Sayın Baykal, CHP nin başında olsa idi, AKP nin işi, çok daha zor olurdu, bizleri rahatsız eden çoğu şeyler olmayabilirdi. Onun için Sayın Baykal, Cumhurbaşkanlığı için en uygun aday diyorum
        Syın Hüsamettin CİNDORUK ise, Meclis Başkanlığı ve Demokrat Parti Başkanlığı da yapmış deneyişmli bir kişi. Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin bölücü Anayasa çalışmalarına set olmak için, Mili Anayasa Formu çalışmaları ile, Türkiye çapında başka yurt sever insanlarla, konferanslaer şeklinde halkı aydınlanmaya ve bilinçlendirmeye çalışmaktadır. Bu itibarla Sayın Cindoruk ta, Cumhurbaşkanlığını hakedenlerden biri diyorum
                 ADALET VE KALKINMA PARTİSİ; NASIL FRENLENEBİLİR?
       CHP ve AKP nin içinde bir kaynamanın olduğunu biliyoruz. Bu Partilerin içindeki ulusalcı Milletvekilleri, kendi genel başkanlarının tutumundan ve Türkiye  nin özellikle bölünmez bütünlüğüne aykırı tutum ve davranışlarından dolayı çok rahatsızlar. Buna bazı Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekillerini de dahil edebiliriz.Bu önemli faktörü gözönünde bulundurduğumuzda şöyle bir tablo ortaya çıkabilir.
         Eğer CHP, AKP ve MHP den ayrılacak ulusalcı bir grup Milletvekili, partilerinden ayrılıp bağımsız hale gelirlerse ve bu grup organize olur, ulusal menfaatlerimiz karşısında birlikte hareket ederlerse,  AKP nin bilinçli olarak yaptığı uygulamalara ve de oylamalara karşı önemli bir engelleme yada, frenleme etkisi yapabilirler
         Eğer böyle bir grup oluşursa, AKP nin geçmesi için çok çaba sarfettiği, ama Türkiye nin çıkarlarına ve ulusal bütünlüğümüze zarar vereceği kesin olan Anayasa değişikliği, Meclisten geçmez.Eğer Anayasa değişikliği Meclisten geçmezse bu,  AKP nin sonu olur. Zira herkesten önce AKP yi Amerika Birleşik Devletleri defterden siler ve alaşağı eder.
         YAKIN BİR GELECEKTE NASIL BİR SİYASİ TABLO ORTAYA ÇIKABİLİR?
       AKP sonrasında, ben şahsen İslam referanslı başka bir partinin bir daha tek başına iktidara gelebileceğini hiç sanmıyorum. Bu itibarla Dini bütün inançlı Müslümanlara en büyük kötülüğü Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin yaptığını söyleyebiliriz.
       Yakın bir gelecekte iktidara en yakın siyasi Partinin Demokrat Parti olduğunu söyleyebiliriz. Ama bu kadro ile değil.Bu itibarla Merkez sağ seçmenin bu hususun farkında olması, gereğini yapması, iş bilen ve Partiyi Meclise ve İktidara taşıyacak bir kadroyu, Yönetime getirmesi lazım. Bu konuda eski, yeni herkese önemli görev ve sorumluluğun düştüğünü söyleyebilirim.
       Görevini yaptığı ve vatansever çizgide etkin bir mücadele örneği ortaya koyduğu için, İşçi Partisini kutluyorum ve onunda Meclise girmesini temenni ediyorum.
       Demokrat Parti ve Türkiye nin Kurtuluşu için önerim şu dur:
       Yurt Partisi Genel Başkanı Sayın Saadettin Tantan ve Hepar Genel Başkanı Emekli Tüm General Sayın Osman Pamukoğlu ile, ittifaklada olsa bir birliktelik sağlanmalı, muhtemel bir İktidar durumunda, Sayın Tantan İç İşleri Bakanı, Sayın Pamukoğku da Milli Savunma Bakanı olabilir. Böyle bir yöntemle bazı kişler, ya da Partiler tek başlarına Meclide belki giremezler ama, vatanseverliği ve başarısını kanıtlamış olan bazı kişileri bu yöntemle Meclise sokmak Mümkün Bu itibarla YENİ BİR Demokrat Parti Yönetimi, toplumda kabul görmüş ve Bakanlık yapabilecek insanlarla vitrini süslemek ve takviye etmek suretiyle gelecek için bir umut olduğunu ortaya koymalıdır.
       Ben şahsen Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Sayın Msum Türkeri de çok başarılı buluyor ve beğeniyorum. Bu nedenle BEN, Sayın Türker inde Meclis dışında kalmasını doğru bulmuyorum. Sayın Masum Türker de bir şekilde Mecliste olmalı, Ekonomiden sorumlu bir Bakan olarak, Kabinede yerini almalı. Demek istediğim husus şudur: Demokrat Parti seçim ittifakı ile de olsa, Demokratik Sol Parti ilede bir anlaşma yapıp bir araya gelebilir ve seçim kazanmada önemli bir avantaj elde etmiş olabilir.
       Sonra CHP den ayrılacak Milletvekilleri eğer böyle bir ittifak oluşturulursa, DSP ye geçebilir ve bu ittifakın seçimi kazanma şansı daha da artar
Saygılarımla.. (Anayurt Gazetesi 9 Ekim 2012 Salı)
            ***              
TÜRKİYE CUMHURİYETİ NEDEN BÜYÜK BİR TEHLİKE ALTINDA - 19
                                                          Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
         SURİYE YOLCU UÇAĞININ İNDİRİLMESİ İLE TÜRKİYE BAŞINI BÜYÜK BİR DERDE SOKTU
         Sevgili Anayurt Okurları,yazacak çok şey var, ama gündem çok hızlı değişiyor.Konu çok önemli ve de acil olduğu için, Suriye yolcu uçağının  indirilmesi ile, zaten altından kalkayamayacağımız boyutlara ulaşan Suriye krizi, bu defasında, Suriye nin dışında, İran,Rusya gibi komşularımızla, olayları başlatan Amerika Birleşik Devleri arasında yeni sürtüşmelere ve sorunlara neden olacak nitelikte olduğundan, çok kritik bir döneme girmiş bulunuyoruz.
       Bazılarınız diyebilir ki, Rusya dan kalkıp, Suriye ye gitmekte olan,  Suriye Hava Yollarına ait bir yolcu uçağınn, askeri malzeme taşıdığı bahanesi ile, Türk Semalarında 2 tane F16 savaş uçağı tarafından Ankara da Esenboğa ya indirilmesi ile, Türkiye Cumhuriyeti neden büyük bir tehlike içinde olsun?
       Bunu şöyle izah etmek mümkün:
       Bu gün, Türkiye nin çıkarları, hak ve menfaatleri doğrultusunda değil de, Amerika Birleşik Devletlerinin arzu, istek, hatta emir ve çıkarları doğrultusunda hareket eden, bu bakımdan komşuları ile de ilişkilerini bozmaktan, düşman olmaktan çekinmeyen, rotasından çıkmış bir görüntü sergileyen bir Hükümetle karşı karşıya bulunuyoruz.Meseleye bu açıdan bakarsak olup bitenleri daha kolay anlarız.:
        Birde bütün olumsuz gelişmelere rağmen, sadece İslami bir görüntü vererek yola çıkan bir İktidara hala gözü kapalı inanan,ya da, aldığı kömür, gıda,para ve Yeşil Kart gibi bedavaya gelen imkanlardan dolayı hala iktidarı destekleyen ve oranları azımsanmayacak boyutta olan insanlar var. Bu da tehlikenin boyutunu daha da büyüten önemli bir faktör.Milli menfaatlerimizi, hak ve çıkarlarımızı korumaya çalışan, Hükümetin yanlış uygulamalarına karşı dik duruş sergileyen vatanlarımızın çoğu, maalesef Dindar kesim değil, daha ziyade Sol ve Merkez Sağ görüşteki insanlar…Bu husus, Vatan mücadelesinin başarıya ulaşması, Türkiye nin tekrar huzur ve sükuna ulaşması için, çözümlenmesi gereken hususlardan biri
       Önceki yazılarımda belirttim, faydalı olur düşüncesi ile şimdi tekrar hatırlatmak için söylüyorum. Aydın Din adamlarına ve aydın cami imamlarına ihtiyacımız var. Eğer vatan severlik, toprağına sahip çıkma, emperyalist sevletlerleittifak halinde olmanın yanlışlığı gibi konularda, Dinimizin bir gereği olduğu, televizyon kanallarında anlatılursa, Cuma vaizlerinde işlenirse çok yararlı olur diye düşümüyorum. Bu itibarla bu gibi taleplerin Din Adamlarına ve cami hocalarına birileri tarafından öncelikle iletilmesi, anlatılması lazım.
      Türkiye olarak, başımızın neden büyük bir belada olduğunu, indirilen Suriye örneği ile, önceki  yazdıklarımdan da kısa bir özet sunarak toparlamak, neden çok uyanık olmamız gerektiğine vurgu yapmak  istiyorum
       Eğer Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, yanlış uygulamalarına devam ederse,ki her şarta devam etmek istediği anlaşılıyor, hak ve çıkarlarımızı korumazsa, terör eylemleri de artar, Milli Birlik ve Beraberliğimizi de koruyamayız Dolayısı ile böyle bir ortamda, Türkiye Cumhuriyeti zaten büyük bir tehlike altında, ve Bu tehlike, her geçen gün biraz daha artıyor, ve yaklaşıyor.
      Şimdi bu bağlamda konuyu biraz açmaya çalışayım
      Türk Halkının, Suriye ile hiç bir sorunu yokken,sadece Amerika nın arzu ve isteği doğrultusunda ve AKP Hükümetinin klışkırtılmasıyla, Suriye ile düşman olduk.Hükümetin Beşar Esad Yönetimini devirmek için, elinden gelen her şeyi yapmaya çalıştığını, doğrudan müdahil duruma düştüğünü biliyoruz
      Suriye deki gelişmeleri doğrudan bir demokrasi mücadelesi olarak ta değerlendirmek maalesef mümkün değil. Sorun Amerika Birleşik Devletlerinin, enerji kaynaklarının üstüne oturmak için hazırladığı senaryoyu uygulamaya sokmasından kaynaklanmaktadır.Surriye de ki karışıklığın asıl nedeni de budur. Irak bu maksatla işgal edilmiştir, Kuzey Afrikada ki ayaklanmalar bunun için başlatılmıştır
      Eğer Suriye düşerse, sıra Türkiye ve İran a gelecektir.PKK terör örgütünü koruyup kollayan da Amerika Birleşik Devletleridir. Kürt vatandaşlarımızı kışkırtan da Amerika Birleşik Devletleridir.
      Ve en vahimi de, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, içinde Türkiye nin de bulunduğu, Orta Doğu ülkelerini bölüp parçalamayı ön gören Büyük Orta Doğu Projesi BOP Eş Başkanı olduğunu kendisi söylemektedir.Amerika Birleşik Devletleri adına hareket etmenin, onunla iş birliği içinde olduğu görüntüsü vermenin, bu Eş Başkanlıktan kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
       Bizler bir yazar olarak elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.Buna benzer bilgilerin Din adamları ve cami imamları tarafından da Halkımıza anlatılması halinde çok yararlı olacağına inanıyorum
         Suriye krizinin  diğer Arap ülkelerinde daha önceleri, yine Amerika Birleşik Devletleri tarafından çıkartılan karışıklıklardan farkı şudur. Başta Rusya olmak üzere, Çin ve Hindistan da, Suriye ye bir dış müdahaleye karşı olduklarını müteaddit defalar söylemişlerdir. Bu itibarla Amerika Birleşik Devletleri, doğrudan müdahale yerine, Türkiye yi piyon olarak kullanmakta, ve öne çıkarmaktadır. Suriye ile düşman olmamızın asıl nedeni de budur.
       Daha kötüsü ise, Suriye krizinin bir bölgesel savaşa dönüşebilme tehlikesi, ya da bir üçüncü Dübya Savaşının çıkma ihtimali vardır.
       Eğer Türkiye bu Suriye krizinden uzak durmadığı sürece, Amerika Birleşik Devletlerinin dümen suyunda gittiği müddetçe, savaş genişlemese bile, eğer Beşar Esad düşerse, Türkiye nin güvenliğini de sağlayabilmek maalesef mümkün olamayacaktır.
       Plan öyle yapılnış ki, bir Kürt kalkışmasında, ya da bir bölgesel savaşta, Türk Ordusunun başarısız olması için, tecrübeli ve vatan sever komutanlar, uyduruk bahanelerle bu gün hapistedirler Çünkü BOP projesinin  başarılı olması için, Türk Ordusunun imkan ve kabiliyetinin azaltlması gerekiyor Amerika Birleşik Devletleri maalesef  öyle uygun görmektedir. Ne var ki bazı vatandaşlarımız oynanan oyunun maalesef henüz farkında değillerdir..Onun için Türkiye Suriye krizinden uzak durmalı diyorum.
      Vatanın ve Milletin Bölünmez Bütünküğü tehlikede ise, Türkiye Cumhuriyeti de Tehlike de demektir.
      Şimdi Suriye uçağının Esenboğa ya indirilmesi konusunu biraz açmaya çalışalım
      Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan doğrudan söylemedi ama, Suriye uçağının askeri malzeme taşıdığı yönüde istihbarat aldıklarını ve bunun için uçağı indirdiklerini söyledi Ama istihbaratı Amerika Birleşik Devletleri nin verdiği anlaşılmaktadır.
      Bu iddia doğru ya da yanlış; okadar önemli değil.Biz Suriye uçağını silah taşıdığı gerekçesi ile indirdiğimize göre, Rusya yı silah kaçakçılığı ile suçlamış oluyoruz.Bu husus, Rusya ile ilişkilerimizin bozulmasına neden olabilir.Zira, enerji üretiminde ve petrolde büyük oranda Rusya ve İran a bağımlı haldeyiz. Eğer, soğuk günlerin yaklaştığı bir zamanda, Rusya doğal gaz ve petrol sevkiyatını kesecek olursa, halimiz nice olur.?...Sonra Rusya ya sebze meyve ihracatı ile, başka ticari ilişkilerimiz de var. Rusya ile gereksiz yere ipleri koparmamız, ekonominin de çökmesine neden olabilir.Diğer önemli huaus ta şu:
        Bu gün Suriye sınırında, sınır güvenliği kalmamış durumda. Daha doğrusu Suriye sınırında,sınır birliklerimizin giriş çıkışlara engel olmadığı, buraların Yol Geçen Hanına döndüğü ifade edilmektedir. Bunu Hükümetin bilerek yaptığı söyleniyor. Zira Amerikalı ajanların, paralı askerlerin, cephanenin ve silahların buralardan Suriye ye sokulduğu belirtiliyor. Sonra, güney sınırımızdaki yerleşim yerlerinde, sözde mülteci kamplarında, mülteci adı altında bu kamplarda teröristlerin barındığı, askeri eğitim verildiği, sözde muhaliflerin sabahtan Suriye ye çatışmaya gittikleri, akşama geri döndükleri söylenmektedi Bu husus Anayasamıza da aykırıdır.
       Zira fiili durum; yabancı askerlerin Türkiyede kalmasına müsaade etmek şeklindedir.Bu ise ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile yapılabilecek bir husustur.
      Sözde Mülteci Kıamplarında muhaliflere askeri eğitim verilmesi, ve buradan komşu bir ülkenin torraklarına geçip, meşru bir iktidarı devirmeye çalışmak ta, bizi uluslar arası camiada çok zorda bırakacak bir durumdur.
      Eğer Güney Komşumuzda mevcut durum bu ise, AKP Hükümetinin muhaliflere silah ve cephane dahil her türlü yardımı yapıyorsa, Beşar Esad ın, ülkesini korumak için Rusya dan, ya da bir başka ülkeden silah almasına engel olmaya kimin hakkı olabilir?
         Suriye ye karşı Sayın Başbakanın tutum ve davranışı belli. Peki durum bu ise, Sayın Başbakan nasıl olurda, Amerikanın bir Eyaletinin valisi imiş gibi, Amerikalıların çıkarlarını korumaya çalışır, onlarla birlikte hareket eder, Suriye nin uçağını indirir?...
       Suriyeli mültecilere harcanan paranın 450 Milyon ABD Doları olduğu söyleniyor. Ben aslında daha fazla olduğunu düşünüyorum.AKP İktidarı, Amerika Birleşik Devletlerine yaranmak için,sözde mültecilere kucak açtı ama, masrafı Türkiye ye kaldı.Amerika sadece 65 Milyon Dolar yardım etmiş.
      Elektriğe, foğal gaza, akar yakıta, daha bir çok şeye zam yapılmasının asıl nedeni, Suriye hrizi, ve boş yere yapılan masraflar.Halkımızın bu sorunu görmesi ne bilmesi lazım.
      Sonra, mültecilerin her bitine300-400 Dolar kredi limitli banka kartlarının dağıtıldığını daha önceden duymuştuk. Sonra Mültecilere Türkiye Cumhuriyeti nin kimlik kartlarının dağıtıldığını duyduk. Daha sonraları da, bu mültecilere kalıcı konutların yapıldığı haberlerini duyduk. Anlaşılan odur ki, mülteciler üzerinden gelecekte bir şeyler planlanıyor. Böyle bir planlamanın Türkiye nin yararına olduğunu kimse iddia edemez.
       Mültecilere seçimlerde oy kullandırmak planlanıyor olabilir.Sonra  terörist yetiştirmek için planlanıyor olabilir.Tabi ki böyle bir şey Amerika nın arzu ve isteği olabilir…Yani bilinmeyenler çok.
       Bu itibarla, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yeni Anayasa çalışmalarını da bir tarafa bırakarak, öncelikle Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ın BOP Eş Başkanlığını gündeme almalı, Sayın Başbakan ın Türkiye adına yabacı devletlere, başta Amerikaya ne gibi taahhütlerde bulunduğunu sorgulamalı, artan terör faaliyetleri, PKK lılarla Oslo da yapılan müzakereler ve Suriye krizinin bu BOP Eş Başkanlığı ile ilgisi olup olmadığı araştırılmalı ve sorgulanmalıdır.
HALKIMIZ CUMHURİYET BAYRAMINA VE CUMHURİYET MİTİNGLERİNE MUTLAKA KATILMALIDIR.
Eğer Türkiye Cumhuriyetinin, Hükümetin uygulamalarından dolayı tehlikede olduğuna inanıyorsak,, Atatürk İlke ve İnkilaplarından uzaklaşıldığını düşünüyorsak, Suriye ye ve emperyalist saldırılara karşı isek, Ülkemizin terörist faaliyetlerden temizlenmesini istiyorsak, Hükümetin uyguladığı iç ve dış politikalardan memnun değilsek, hayat pahalılığından ve zamlardan şikayetçi isek, ve en önemlisi darbelere karşı isek, demokratik haklarımızı kullanıp alanlara çıkmamız gerekir.
       Eğer toplum, yanlışlara,adaletsizliğe karşı şiddete baş vurmadan sesini yükseltirse, Hükümetin kendisine bir çeki düzen vermesinde mutlaka olumlu bir etkisi olur.Eğer böyle bir etki olmazsa, zaten uzun süre ayakta kalması mümkün olamaz.
       Unutulmamalı ki,Siyasiler maaşlarını Halkın öbediği vergilerden alıyorlar, ve yaşadıkları ayrıcalıklı hayatı Halka borçkudurlar. Bu itibarla Halka hizmet edenler, onların sesine kulak verenler görevde kalır, hizmet etmeyenler, başarısız olanlar, ya da Halkı ile zıdlaşanlar gider.Bu itibarla demokratik haklarımızı da kullanmasını bilmeliyiz.
                TARİHTE 16 TÜRK DEVLETİ NASIL KURULDU, NASIL YIKILDI?
        Eğer bu sorunun cevabını bilirsek,şu anda karşı karşıya bulunduğumuz tehlikenin ne kadar büyük, ne kadar sinsi olduğunu görür ve anlarız.
       Ben bu konunun cevabını ana hatları ile biliyorum ama,bu konuda kafa yoran, bilimsel araştırmaları olan uzman tarihçiler, televizyonlarda bu gibi konulara yer verirler ve soruları cevaplandırırlarsa, TÜRKİYE Cumhuriyeti adına, Halkımız adına önemli bir görevi yerine getirmiş olurlar.
       Ben yazılarımda zaman zaman bu gibi konulara anahatları ile değindim.Şimdi kısa hatırlatmalarla,yeri geldiği için tekrar değinmek istiyorum.
       Çin Seddi o kadar uzun, o kadar görkemli ki, uzaydan Dünya ya bakıldığında, net olarak görülenlerden biri.Bu günün teknolojisi ile yapılması cok zor, altından kalkılamayacak kadar da çok para ister. Çin seddi, ziyaretçilerin hayranlıkla,şaşkınlıkla gezip gördükleri bir Dünya eseri.Şimdi soru şu: Acaba Çinliler, bu kaç bin Kilometre uzunluğundaki seddi, neden inşa etmek zorunda kaldılar; cevap şu: Orta Asyadaki Türk kavimlerinin akınlarından korunabilmek için.Peki Çin Seddi ile korunabildiler mi;korunamadılar. Nihayetinde, çareyi Türk devletlerini içten yıkmakta buldular
      Türk saraylarına güzel ve akıllı cariyeler sokmuşlar, Türk hakanlarının aklını çelmeye çalışmışlar, kardeşleri birbirine düşürmüşler, sonuçta Türk devletlerini içten yıkmışlar.
      Tabi ki örnekler sadece Çinliler ilede ilgili değil, bu güne kadar başkaları ilede yaşanmış, hatta yaşanmakta olan başka çok örneklerde var.Ama bu gibi hususlar ayrı, ve detaylı programlarla ve tarihçilerle ortaya konulmalı…
       Şimdilerde ise, Türk Milletini bölüp parçalamak için, emperyalist devletler tarafından önümüze Din tuzağı, Atatürk karşıtlığı, İleri Demokrasi gibi sinsi tuzalar kurulmaya çalışıyorlar. Halkımızın çok uyanık olması, dolduruşa gelmemesi lazım
      Benim tespit ettiğim çok önemli bir husus da şu:
      İdarecilik, yöneticilik aslında Türk Milletinin genlerinde var. Türkiye Cumhuriyeti de dahil, Türk Devletlerini hanlar,hakanlar gibideğişik adlarla anılan lider konumundaki insanlar öncülük etmiştir.Liderler her toplumda azdır ama, Türk Milletinde, diğer toplumlardan biraz daha fazladır
      Liderlere ve sevdiği insanlara çok bağlı olmak, onlara inanmakta, bizlerin genlerinde vardır.Aslında duygusal bir toplumuz.Liderlere ve İnandığı insanlara bağlı olmak genlerimizde olduğundan, Türk Devletlerinin yıkılması da, liderlerin karakteri, kapasitesi, düşünce yapısı ile ilgilidir.Bu gün karşı karşıya bulunduğumuz tehlike de böyle bir sorunla ilgilidir.Bazı insanların gözü kapalı, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ı desteklemesinin nedeni aslında, genlerimizde bulunan duygusallıktır.
      Çözüm, Halkımızın aydınlanmasını sağlamak, bilgi ve kültür seviyesinin yükselmesine katkı koymak, pozitif bilimlerden yeterince istifade etmek.
(Anayurt Gazetesi 15 Ekim 2012 Pazartesi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder