NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE
DEĞİLİZ…..!?
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili ANAYURT Okurları,bu gün sizlere
hayvancılıkta,tarımda,sanayide, sağlıkta, ödemeler dengesinde,eğitimde,
işşizlik konusunda,dış ilişkilerde…..vs de yıllardan beri sorunlarla boğuşuyor
olmamızın nedenlerini, perde arkasını gördüklerime, bildiklerime ve tecrübelerime
dayanarak sizlere aktarmak istiyorum.
Ben,değil Türkiye’nin bu sorunlarla
boğuşuyor olmasını, Amerika,Almanya, Japonya, Çin…vs devletler gibi süper bir
güç olmasını hayal ediyor ve istiyorum.
Uzay yarışında bile Türkiye’nin yerini
almasını hayal ediyor ve istiyorum.
Sıradan vatandaşlarımızın bile,değil geçim
sıkıntısı çekmesini,gelişmiş ülkelerin vatandaşları gibi her yıl bir yada
birkaç yabancı ülkeyi gezmelerini hayal ediyor ve istiyorum.
ABD gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin uçak
gemilerinin de Dünya denizlerinde dolaşmasını hayal ediyor ve istiyorum..
Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve bir
Müslüman Türk olarak Türkiye’nin bir
süper güç olmasını,Dünyada sulh ve sükunun sağlanması açısından da gereklidir
diyorum.Sorum şu:
Peki böyle bir süper güç olmak,Avrupa
Birliğine girmek için
yalvarmakla,ABD’nin peşine takılmakla,Büyük Ortadoğu Projesi BOP a eş başkan olmakla
sağlanabilinir mi?
Sağlanamaz.Zira ne AB Devletleri,ne ABD ,nede başkası
Türkiye’nin niye süper güç olmasını istesin?
Kimseyle düşman olmamıza gerek
yok.Ama kimsenin bizi bizden daha fazla sevmeyeceğini,sevemeyeceğini bilelim.
Peki Türkiye kendi imkanlarıyla bir süper güç
olabilir mi?
Bence olabilir.
Türkiye tarımda,sanayide,sağlıkta,eğitimde.askeri teknoloji de…..vs de
süper güç olma yönünde önüne bir hedef koyarsa,kendi teknolojini yaratacak
mühendisini yetiştirir,fabrikasını kurar,gerekli parayı da bulur.
Şunu unutmayalım:
Osmanlı İmparatorluğu Avrupa da Viyana
kapılarına,kuzey Afrika da Fas sınırlarına,Güneyde Aden Körfezine,Hint
Okyanusuna dayanırken,
Bu iş sadece kılıç gücü ile mi başarıldı?
Hayır,teknoloji geliştirmekle ve onu kullanmakla başardı.
600 kusur yıl yaşaması ise,tebası olan milletlere
hakaniyetle,hizmetle,adaletle yaklaşması sayesinde oldu.
O zaman bu imparatorluğu kuranlarda ve yaşatanlarda bir Dünya
imparatorluğu bir süper güç olma yönünde bir azim,bir istek,bir irade vardı,Ve
diğer hususlar böyle bir hedefin gereği olarak
yerine getirildi,başarıldı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemesi ve
nihayet yıkılması ise,Onu yönetenlerde,bu azim ve isteğin azalması yada
yetenekli kişilerin iş başında olmamaları ile ilgili .
İmparatorluğun cephelerde yapılan savaşları kaybetmeleri ise,dini
inancın zayıflamasından kaynaklanan bir husus değil,teknolojiye ayak
uyduramamaktan kaynaklanmıştır.Şimdi girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği
Devletlerinin arzu,istek ve reçetelerine uymamızdan onlara sırtımız dayamaktan
kaynaklanmıştır.
Gerileme ya da duraklama dönemine geçilmesi önce felsefi ve din
eğitiminin, pozitif ilimlerin önüne geçmesiyle başlamıştır. Mühendislik
bilimleri, fizik,tıp.vs gibi konularda
Bugünde yaşadığımız sorunlar da, körü
körüne Avrupa Birliği Devletlerine ve ABD’ye sırtımızı dayamamızdan ve onların
bize sundukları reçeteleri uygulamaya çalışmamızdan kaynaklanıyor.
Osmanlının
küllerinden Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran sayın Mustafa Kemal Atatürk ve
Onun silah Arkadaşlarını, bu Vatan için canlarını seve seve feda eden aziz
şehitlerimizi minnetle ve şükranla anıyorum.
Türkiye
Cumhuriyetinin öyle kolay kurulmadığını bilelim.Yapılan Devrimlerin,koulan
kanunların ve kuralların,yaşanan acı tecrübelerin neticesinde konduğunu kabul
edelim.
AKP Hükümetinin
zamanında Kuzey Irakta askerlerimizin başına ABD’li askerler tarafından çuval
geçirilirken bir şey yapamadığımızı göz önünde bulundurursak,
Sayın Başbakanımız
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın DAVOS ta ONE MİNUTE demesine karşılık olarak ,İsrail’in
Akdeniz de uluslar arası sularda Mavi Marmara adlı gemimize baskın yapıp (9)
vatandaşımızı katletmesi karşılığında çaresiz kalışımızı,bir şey yapamayışımızı
göz önünde bulundurursak,
Diyarbakır
Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in sayın Başbakanımız ve Devlet
Erkanına hass……..tir çekmesine karşı bir şey yapamadığımızı düşünürsek,
Barış ve Demokrasi
Partisi Milletvekillerinin ,Devletin ve Milletin bölünmez bütünlüğüne karşı
Anayasa suçu işlemelerine karşın bir şeyler yapılmadığını,yapılamadığını göz
önünde bulundurursak ,
Türkiye Cumhuriyetini kuran Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının o günün yokluk ve kısıtlı imkanları ile ne kadar büyük işler başardıklarını daha iyi anlıyoruz.
Türkiye’nin süper
güç olma yönünde yapmasını hayal
ettiğim, istediğim hususların gerçekleşmesi için bizi yönetenlerin öncelikle
Türklük ve Türkiye Cumhuriyeti ile bir
sorununun olmaması lazım.
Şu hususu kabul
edelim.Türk,Türkiye Cumhuriyetinin ve Osmanlının kurulmasına önderlik eden
kişiler Türktürler.
Zira en zor
anlarda bile Türkler Devletinin yanında olmuşlar,ayrılık gayrılık
yapmamışlardır.
Yeniden
yükselişe geçebilmemiz için daha önce
yaşadıklarımızı tahlil edip onlardan ders çıkarmamız lazım
Başta
Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere,Türkiye Cumhuriyetinden önce kurulan 16 Türk
devletinin nasıl kurulduklarını ve nasıl yıkıldıklarını araştırmalı ,önemli
hususlar kitap ve film haline getirilmeli ve Halkımızın bilgilendirilmesi ve
yaşananlardan ders alınması için
istifadeye sunulmalıdır
Özellikle
Osmanlı döneminde yaşananların çok işimize yarayacağı kanaatindeyim.
Ayrıca
Cumhuriyetimizin nasıl ve hangi şartlarda kurulduğunu çok iyi bilmemiz lazım,
bunları evlerimizde ve okullarımızda
çocuklarımıza, gençlerimize çok iyi anlatmamız lazım
Cumhuriyet
döneminde çıkan isyanları ve bunları kimlerin çıkarttıklarını çok iyi bilmek
lazım.
Ve nihayet
Mustafa Kemal Atatürk’ün Büyük Nutkunu ve onun Gençliğe Hitabesini okumamız ve
özümsememiz lazım.
Bu
hususları niçin vurgulamak gereğini duyuyorum!?
AKP
iktidarı ile birlikte,Atatürk İlke ve İnkılaplarına, Cumhuriyetin
kazanımlarına, Ordumuza savaş açıldığını ve bu savaşın her alanda devam
ettiğini üzülerek görmekteyiz.
Şu hususu
unutmayalım:Kahramanlarına sahip çıkmayan milletler ayakta kalamazlar!
Cumhuriyet
döneminde Atatürk sayesinde emperyalistlerden kurtulmuştuk,kalkınma yolunda,eğitimde sağlam
adımlar atmaya başlamıştık.
Bumlu çalış DP ieNDERES ile devam etti, zorluklarla da olsa.
Ve nihayet 2002 sonunda iktidara gelen Adalet Ve Kalkınma Partisi ile tekrar
emperyalistlerin kucağına düştük.
Bu
gün,Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en zor günlerini yaşıyor. Ülkemiz bölünme
tehlikesiyle karşı karşıya.
Emperyalistler önce elbette topla,tüfekle gelmezler. Önce
birlikte çalışabilecekleri;istediklerini yaptırabilecekleri kişilerin iş başına
gelmesini sağlarlar. Bundan sonrası kolay. Emperyalistlerin taleplerine kılıf
uydurularak reformlar, yeni kanunlar,hatta Anayasa değişiklikleri ile hayata
geçirilir.Bugün, Ulusumuzun yararına olmayan, Muhalefetin ve sivil toplum
örgütlerinin ısrarlı itirazlarına rağmen geçirilen kanun maddeleri ve Anayasa
değişikliklerine bu gözle bakmak lazım
Demokratik
Açılım….vs gibi hikayelerde emperyalistlerin talepleri….! Gerisi boş laf.
Cumhurbaşkanımız ne demişti:Eğer biz bu Kürt Sorununu çözmezsek,
birileri gelir,çözer. Aslında birileri dediği Amerika Birleşik Devletleri.
Zaten
sayın Başbakanımızda Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) Eş Başkanı olduğunu söylemedi
mi!
Peki sayın
Başbakanımız ABD nın isteklerine hayır diyebilir mi? Diyemez.Eğer derse
kendisini alaşağı ederler
Sayın Başbakanımız, ABD’lilerin
öldürdüğü 1,5 milyon insan için bir
kınamada bulundu mu, tecavüze uğrayan Iraklı kadınlar için bir kınamada bulundu mu? Hayır. Üstelik ABD’li askerlerin
başarısı için dua etmiş. Hani nerede kaldı din kardeşliği….!?
İşin ilginç
tarafı , bazı vatandaşların olup bitenleri hala anlayamamaları ve sayın
Başbakanımızı bir kahraman olarak görmeleri.Bir defa ona Müslüman dediler ya…!
Bugün , başta
Diyarbakır olmak üzere Güneydoğu Bölgesindeki çoğu yerleşim yerinde
Devletin
otoritesinden bahsetmek maalesef mümkün değil.Devletine Milletine bağlı, işinde gücünde olan ve oralarda yaşayan çoğu
vatandaşımız da, Devlet otoritesinin olmamasından dolayı PKK’nın etki alanı
içerisine girmiştir.
PKK’nın
azgınlaşmasından,işinde gücünde olan vatandaşlarımızın güvenliğinin
sağlanamamasından ve bugün gelinen noktadan birinci derecede AKP iktidarı
sorumludur.
Yabancı
devletlerin başta ABD olmak üzere , konsolos, büyük elçi,yada özel temsilcilerinin
doğrudan ve sık sık Diyarbakır ı ziyaret etmelerine ve yerli Halkı
kışkırtmalarına seyirci kalmıştır. Bu ziyaret ve kışkırtmalar neticesinde
onlara ayrı bir millet oldukları bilinci
aşılanmış ve bugünkü kaos ortamı yaratılmıştır.
Acaba Türk
yetkililerin Batı Trakya Türklerini, yada ABD de Kızıl Derili bölgelerini
sık sık ziyaret etmek isteseler , Yunanistan hükümeti, yada
ABD hükümeti buna müsaade eder mi ?
GÜNEYDOĞU
DA NE YA PIBİLİRDİ ?
Başta
Diyarbakır da yaşayanlar olmak üzere, çoğu
Kürt vatandaşlarımızın Türkmen olduklar ı yönünde bilimsel araştırmalar
var.Eğer biz , bu vatandaşlarımıza Macarlar ve Bulgarlar örneğinde olduğu gibi
Türk oldukları bilincini kazandırmış olsaydık, bu gün kendilerini ayrı bir
ırktan sanmazlardı.
Sonra,
Türkiye’de hiçbir kimse etnik kökeninden dolayı
bir ayrımcılığa uğramamıştır.
Kürt
vatandaşlarımız da kabiliyet ve imkanlar ölçüsünde istediği üniversitede
okuyabilir, istediği işe girebilir, istediği mesleği seçebilir,hatta
cumhurbaşkanı bile olabilir,
Hatta olmuşturda.
Aslında
bizim kültürümüzde ayrımcılık yoktur.Ayrımcılığı isteyenler, buna zemin
hazırlamaya çalışanlar,bizim birlik ve beraberliğimizi bozarak bundan çıkar
elde etmeye çalışan dış güçlerdir.Cumhuriyet
döneminde çıkartılan Kürt
isyanları da bu amaca yönelik olmuştur.
Adalet ve
Kalkınma Partisi aslında din ekseninde ideolojik bir partidir. Eğer ortak
noktaları olmasa, amaçlarına uygun düşmese, ABD’nin ve Avrupa Birliği
devletlerinin arzu ve isteklerine uygun kanunları çıkarmazlar, Anayasa
değişikliği yapmazlar.
Öyle
anlaşılıyor ki Devletin ve Milletin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye sokacak,
hatta ortadan kaldıracak Anayasa değişikliği seçimden sonra yapılacak. Tabiî ki
eğer AKP birinci parti olabilirse…!
BALYOZ
TUTUKLAMALARI
Türk
Silahlı Kuvvetleri mensuplarının,özellikle de üst düzey komutanların, Balyoz,
Ergenekon….vs gibi adlar altında değişik zamanlarda
tutuklanmaları,salıverilmeleri, tekrar tutuklanmalarının bir ihtiyaca, bir
amaca yönelik olduğu anlaşılıyor.
Bu işin
dış boyutu olsada,ben şimdilik ıç boyutuna değinmek istiyorum. Aslında ben
,bundan önceki makalemde TSK mensuplarının tutuklanmalarına başka açıdan da
kısaca değinmiştim. Bugünkü biraz daha
başka açıdan.
TSK’nın
İç Hizmet Kanununda, TSK ya Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi verilmiş. Bu
taraftan baktığımızda şöyle bir yorum ortaya çıkıyor:
Aslında
Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi, Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi
teklif dahi edilemez maddelerinin ihlali ile ilgili durumlarda TSK ya verilen
bir müdahale yetkisidir. Meseleye bu açıdan bakmak lazım.
Anayasa’nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez
maddesine müdahale , Marksit Leninist İktidardan da gelebilir, din eksenli
ideolojik bir İktidardan da gelebilir.
TSK’nın
belli bir şablonu vardır. Bu maddeleri ihlal etme yönünde mevcut AKP İktidarı ,
eğer potansiyel bir tehlike durumu arz ediyorsa, TSK’nın sorumluları, elbette
bir senaryo hazırlayıp ,eğitim çalışmaları yapabilir. Anayasada bu madde
varken, yapılan bu önleme ve seminer çalışmasını, İktidar Partisinin bunları
kendisine darbe yapacaklar gerekçesiyle TSK mensuplarını tutuklamaya hakları ve
yetkileri var mı? Yapılanlara bu açıdan bakmak lazım.
Eğer
gücün yetiyorsa, Anayasada İç Hizmet Kanunu ile TSK ya verilen Cumhuriyeti
koruma ve kollama yetkisini iptal
edersin . Sorun kendiliğinden çözülmüş olur.
Öyle
anlaşılıyor ki, AKP iktidarı kendi siyasi ihtiyaçlarına göre , TSK mensuplarını
içeri alıyor çıkarıyor, alıyor
çıkarıyor……Bende herkes gibi bu oyunun nasıl sonuçlanacağını merak ediyorum
Bu durum
bazı kesimde şöyle yorumlanıyor:
Bu güne
kadar Askerle kimse uğraşamıyordu, Başbakana Helal olsun …..!
Ama, böyle bir taktik AKP ye siyasi çıkar sağlasa bile
,TSK’yı imaj ve prestij kaybına uğratacağından Ülkemiz güvenliğine zarar verir.
İşin
başka bir boyutuda bence şu: olmasından
TSK’nın
yapısı ve TSK mensuplarının yetişme şeklinin farlı olmasından dolayı, İktidar
TSK’yı kendi ihtiyaçlarında kullanamıyor.Bu maksatla Silahlı Kuvvetleri ve onun
Mensuplarını aciz ve gereksiz gösterip yerine başka bir gücü ikame etmek
istiyor olabilir. Örneğin Polis Gücü olabilir,yada İç İşleri Bakanlığına bağlı
başka bir Silahlı Güç Teşkilatı olabilir . Yani Genel Kurmay Başkanlığı devre
dışı bırakılmak isteniyor.
Hükümet,
bu güne kadar YAŞ kararları gereğince TSK
dan ilişkileri kesilen Silahlı Kuvvetler
mensuplarına af getirerek
Kurumlarına geri dönmelerini, arada geçen zamanın emekliliklerine
sayılmasına , suç unsuru olarak dosyaya giren belgelerin , dosyadan
çıkartılmasına dair kanun çıkarmak istiyor.Böyle bir kanun teklifi yada kanunun
, beraberinde YAŞ kararı ile TSK dan atılanlar da geri dönerlerse Silahlı
Kuvvetlerimizinde yeni tartışmaları ve gerginliğide getireceği kesin. .
Hükümetin
İrticanın bir tehdit olduğunu Milli Güvenlik Belgesinden çıkarmasını ,YAŞ
kararı ile Ordudan atılanların TSK ya geri dönmesine zemin hazırlamayı, TSK’nın
siyasallaşması yönünde adımlar olarak değerlendiriyorum.
Televizyonlarda ,bir Yüzbaşının hedef tahtasını bir erin eline
tutuşturarak,diğer erleride hedef tahtasını tutan erin, sağına soluna dizerek
değişik pozisyonlarda ateş etmesini dehşetle izledik. Üstelikte 12 den vurmuş.
Böyle bir denemeyi tasvip etmek elbette mümkün değil.Ama ben bu olayı başka
yönden değerlendirmek istiyorum
Acaba bu
görüntüler kimler tarafından elde edildi ve nasıl servise sokuldu ? Acaba ABD
uydularının TSK’yı o kadar yakından ve net olarak izleme imkanı vardır da,
yoksa onlar mı servis ettiler?
Bence işin
çok önemli olan, belki de düşünülemeyen diğer tarafı şu:
Bu
görüntüler, Türk subayının ve erlerinin nekadar cesur ve eğitimli olduğunu gösteren bulunmaz bir örnektir. Bu
görüntüler,düşmana korku dostlarımıza güven veren bir belgedir.
Ama bu
görüntüleri servis edenlerin asıl amacının,TSK yı yıpratmak olduğuna
inanıyorum.
Türk
askerinin Kore’de gösterdiği kahramanlık ve aldığı sonuç, Kıbrıs’ta
gösterdiği gösterdiği kahramanlık ve
aldığı sonuç, yakın tarihimizin canlı örnekleridir. Silahlı Kuvvetleri mizin
elde ettiği bu başarılar,aslında genlerimizde de mevcut olan karamanlık ve
gözüpekliğin dışında, iyi bir eğitim, organizasyon ve mevcut silahları çok iyi kullanmasından kaynaklanıyor.Bizim
askerimiz kendine verilen görevi her türlü şartlarda yerine getirir, Kardak
Kayalıkları krizinde olduğu gibi. Yeter ki Siyasilerimiz onlara müdahale
etmesin, onların elini kolunu bağlamasın…!
Kuzey
Irakta askerlerimizin başına çuval geçirilmesi,çoğu vatandaşımız gibi hala
benimde kalbimde onulmaz bir yaradır
Gazi
Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinde verilen bir konferansa
katılmıştım. Askerlerimizin başına kuzey Irakta çuval geçirilmesine gelince,
bir öğrenci konu ile ilgili olarak şöyle dedi:Askerlerimizin başına çuval geçirildiğinde Amerikalı askerlere müdahale
etmeyerek, devletler arası bir krize sebebiyet vermemelerinden dolayı
askerlerimizi kutluyorum dedi Bunun
üzerine emekli Albay hiddetlenerek şöyle dedi:
Ne gurur
duyması kardeşim, o Askerler birkaç peşmerge ile birkaç Amerikalı askeri yere
serip, sonrada kurşunu kendi beyinlerine sıkıp intihar etselerdi ancak ozaman
gurur duyardım dedi. Ve meselenin oluş şeklinide şöyle anlattı:
Oradaki
Askerlerimiz özel eğitimli askerler idi.O zaman kuzey Iraktaki Amerikalı
askerlerin komutanı Albay, hani biz
onlarla müttefikiz ya, Türk Birliğini ziyarete geleceklerini söylüyor. Ve o gün
geliyor;Peşmergelerle beraber gelen Amerikalı askerlerin sayısı gittikçe
artıyor. Askerlerimiz bunun bir dostluk ziyareti olmadığını anlıyorlar. Sonuçta
ne yapılması gerektiği hususunda Ankara da Genel Kurmay Başkanlığına durumu
intikal ettiriyorlar. Hükümetle de yapılan istişare sonucunda sakın müdahale
etmeyin deniliyor.İşte Askerlerimizin
başına çuval geçirilmesinin aslı
böyle imiş.
TSK da
disiplin esastır ve her şey emir komuta zinciri içinde yapılır. Yüzbaşının
canlı hedefler eşliğinde atış denemeleri
yapmasının yorumlarını değişik açılardan
verdim Disiplinle ilgili olarak şu ilaveyi de yapmak istiyorum:Eğer
Komutanı nu çağırıp fırça atsa ve sana şu kadar hapis cezası veriyorum dese, o
çılgın yüzbaşı , emredersiniz komutanım diyerek selam çakar ve gider.Buradan
varmak istediğim sonucu kısaca şöyle
özetleyebilirim:
Önce
tutuklayıp, sonra serbest bırakmak, sonra tekrar tutuklanmak istenildiğinde
bunu gururuna yediremeyip intihar eden TSK Mensupları var. Demek istediğim
şudur ki, TSK mensupları kendilerine yapılanlardan son derece rahatsız. Bunun
sonucunda olabilecekleri de hesaba katmak lazım
Emekli yada muvazzaf olsun , üst düzey TSK
mensuplarını içeri almakla onları sindireceklerini sananlar varsa ,
yanıldıklarını söylerim.Zira TSK bildiğim kadarı ile toplamı 500 bin yada daha
fazla olan bir kurumdur. Yukardaki
örneklerden de anlaşılacağı üzere , daha alt kademedeki biri , yada
birileri her an bir çılgınlık yaparsa şaşmamak lazım.Yapacağını yapar, sonrada
kendisi intihar edebilir
Başka bir
potansiyel tehlikede şurada: Polis üst düzey bir komutanı, yada daha alt
seviyedeki bir subayı tutuklamak istediğinde yada evini aramak istediğinde, her
an bir polis-asker çatışmasına dönüşebilir. Sonuçta Hükümet- Asker çatışması,
yada Polis-Asker çatışmasının kazananı olmaz , ve bundan ülkemiz zarar görür
Bunları
sadece sayın Başbakanımızı ve AKP’yi iş
olsun diye eleştirmek için
yazıyor değilim , bilakis bazı uygulamalarda
potansiyel tehlikelere dikkatlerini çekmek istiyorum.
Sayın
Başbakanımızın uygulamalarını ve AKP’yi
görsel ve yazılı basında savunan çok sayıda taraftar var. Aslında onlara
her uygulamada alkış tutan bu gibi medya mensupları, bilerek yada bilmeyerek,
bilhassa sayın Başbakanımıza kötülük ediyorlardır.
Ben Merkez
Sağ Çizgisinde olan, Müslümanlığa ve de bilhassa onun özüne gerçekten inanan
bir kişiyim .Yolda bir para bulsam bile almam, en fazla götürür Polise veririm.
Ben Müslümanlığı babamdan ve ailemden böyle gördüm. Bu eleştirilerimi de iyi
bir vatandaş olma bilici ile yapıyorum.
Makalenin
başı şöyle idi: NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE DEĞİLİZ ? Sayın Başbakanımız ve
onun partisi AKP’yi de bu ana başlığın içinde , siyaset ve siyasetçinin kalitesinin de bir faktör olduğunu vurgulamak için örneklemek istedim
Bundan
sonrasında iyi ve zayıf yönlerimizi de göz önünde bulundurarak tahliller yapmaya ve bu makaleyi tamamlamaya çalışacağım.
SORUNLARIN
ÇÖZÜMÜNDE DİNİN ETKİSİ
Daha önceki
makalelerimde de söyledim;ben K. Maraşlıyım. Ben 8-10 yaşlarında iken Hafız Ali
Efendi lakabıyla anılan yaşlı bir hoca
vardı . Her halde Medrese mezunuydu, Ramazan aylarında Ulu Camide vaaz verirdi, kendisi bizim
mahalleden sayılır. Cami ile ev arası 700-800 metre Hafız Ali Hoca
Efendi, camiden eve gelinceye kadar arada uzun bir mesafe olmasına rağmen kimse
önünden geçmezdi Ben Hocanın birkaç vaazını izledim O bir vaazında şöyle
diyordu:
Ey
Müslümanlar !Gavur diye adlandırdıklarınızın yapmış olduğu kolonya şişesini
elinize aldığınızda nede güzelmiş diye imrenirsiniz. Siz niye bundan daha
iyisini yapmaya çalışmazsınız? Vaazlarının hepsinde buna benzer şekilde
insanları pozitif istikamete yönlendirmeye çalışırdı. O günden bu yana böyle
bir din adamı daha görmedim. Benim mühendis olmamda, pozitif düşünmemde,
genetik yapım önemli bir faktör olsa da, bu Hocamızın da söylediklerinin etkisi
olduğunu söyleyebilirim Onu saygı ile ve rahmetle anıyorum
Öldüğünde
çok sayıda İslam ülkesinden taziye
mesajları gelmişti. Bunu konan çelenklerden
anlıyoruz. Demek ki aydın fikirli Hocanın ilim ve irfanı Dünya çapında
kabul görüyormuş.Burada vurgulamaya
çalıştığım önemli husus, muasır medeniyetler seviyesine süratle
ulaşmamızda, hatta onu aşmada böylesine aydın din adamlarına ve
yetiştirilmelerine çok ihtiyaç
vardır.Zira Halkımızın büyük çoğunluğu, istesekte istemesekte Hocaların
söylediklerine, telkinlerine başkalarının söylediklerinden daha fazla inanır.
Eğer bu
yapılmazsa siyasilerin Oy deposu haline gelir.
Dünyanın
diğer yerlerinde de İslamı doğru bilindiği, doğru uygulandığı kanaatinde de
değilim. İslam ülkelerinin içinde yine en iyisi Türkiye Bu itibarla bize bu
günleri hazırlayan Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşlarını şükranla ve
minnetle anmamız lazım
İslamiyet
Arap yarım adasında doğup gelişmesini tamamladıktan sonra, kuzey Afrika’da
yayılmış , buradan İber yarım adasına; İspanyaya geçerek Büyük bir Medeniyet
yaratmışlardır. Ne yazık ki daha sonraları Hırıstiyanlar tarafından
yıkılmışlardır.İlkel bir Arap toplumundan muasır bir medeniyet seviyesini
yakalayabilmek elbette küçümsenemez. Bu itibarla ENDÜLÜS EMEVİ DEVLETİ’nin
kuruluş ve yıkılışını da ders almamız
açısından masaya yatırmamız lazım.
SORUNLARIN
ÇÖZÜMÜNDE AD DEĞİŞTİRME İHTİYACINI DUYMAMIZ
Bizim önemli bir
nedenimiz olmadığı halde sokakların
ismini , caddelerin ismini değiştiririz , yada başkalarının yapmış
olduğu eserleri, düzenlemeleri değiştirip, kendimize göre bir uyarlama yapmakta
hiçbir sakınca görmeyiz. Birileri çıkıpta bu değişikliği niye yapıyorsun diye
de sormaz. Örnegin K. Maraşta Kurtuluş Savaşında Fransız askerleri ile ,orada
sütçülük yapan ve Sütçü İmam lakabı ile anılan bir Kahramanımızın Fansız
askerleri ile çatıştığı ve Fransız askerlerini öldürdüğü bir yer var . Orası
Uzunoluk Hamamı diye adlandırılan bir yerdi .Ama şimdi yerinde yok. Zamanın
Belediye Başkanı o hamamı yıkıp yerine park yapmış. Biz tarihimize sahip
çıkmasını ve onu korumasını da bilmiyoruz..Yeni yetişen nesillerimize
tarihimizi nasıl anlatacağız?
Fransız
askerleri K.Maraş ı işgal ettiklerin de ,Fransız askerleri hamamdan çıkan
kadınlarımızın Peçelerine el atarak, şöyle diyorlar:
Burası artık
Fransızlarındır, artık bu kıyafetle gezemezsiniz. Bunun üzerine Sütçü İman
tabancasını çıkartarak ateş ediyor ve Fransız askerlerini orada öldürüyor. Bu
hareket , K.Maraş’ın ve Türkiye’nin kurtuluşunda bir başlangıç teşkil ediyor.
Bu örneği özellikle tarihimizi bilmediklerini yada bilmek istemedikleri
izlenimini veren siyasilerimizin, Batı ile bu kadar can ciğer sarmaş dolaş
olmalarını, Tarihten ders almamak adına, sakıncalı ve yanlış bulduğumu
vurgulamak açısından verdim.
Ben
sorunları çözmek isterken, sadece bir şeyin adının değiştirilmesinin bir fayda
sağlamayacağı kanaatindeyim. Üstelik bu anlamsız değişiklikler kafa
karışıklığına da neden olur. Örneğin belediye otobüs duraklarının gereksiz yere
yerlerinin değiştirildiği , ve yeni durağın yerini buluncaya kadar gideceğimiz
yere zamanında gidemediğimiz herkesin yaşadığı, yaşayabileceği olaylar
serisindendir
AKP
İktidarı ile başlayan Kanun ve Anayasa değişikliklerinde de ısrarlı olunmasını,
ve Halkımızın önemli bir kesiminin de ses çıkarmamasını, yabancı güçler istese
bile, ben, burada Genetik Yapımızın da etkili olduğu kanaatindeyim.
Biz
aslında çok saf bir Milletiz; abartılı sözlerden, yaldızlı laflardan,
sırtımızın sıvazlanmasından çok hoşlanırız.Kurulan tuzağı ne zaman sonra fark
ederiz. Ama o zamanda iş işten geçmiş olur.Rahmetli babamın bir sözü vardı;Bir
musibet, Bin nasihatten evladır derdi. Bu örneği de ders almamız, dikkatli
olmamız açısından veriyorum
Batı
Kültüründe duygusallık yoktur, sadece çıkar ilişkileri vardır. Bu itibarla
başta sayın Başbakanımıza yabancıların methiye düzmelerine, başta sayın
Başbakanımızın ve Halkımızın ihtiyatla yaklaşmasını özellikle tavsiye ederim.
Bir yabancı,
hele hele Devlet ve Hükümet Yetkililerimize methiyeler düzüyorsa, bilinmeli
dirki bizden kendi lehlerine bir şeyler koparmak istiyorlardır.
Yabancı boş
durmuyor; bizim neyden hoşlandığımızı, zayıf taraflarımızı,ve Genetik Yapımızı
çözmeye ve bundan yararlanmaya çalışıyor Bizde elini omzumuza atan yabancıyı,
örneğin dostumuz sanıyoruz.
Sayın
Turgut ABD yi ziyaret ettiğinde mevsim kış idi. O zaman ABD Başkanı olan baba
Bush’ta sayın Özal a üşümesin diye kendi parkasını çıkarıp vermişti Ama sayın
Özal öldüğünde , aynı baba Bush bir kütüphanenin açılışını bahane ederek cenaze
törenine katılmamıştı. İşte Batı budur.
Girit
savaşını cephede kazanmış olmamıza rağmen, Batılıların vaatlerine kanıp Masada
kaybetmişiz. Örnekleri daha da çoğaltabiliriz, ama bu kadarını yeterli
görüyorum
BİR ŞEYİN
BAŞI YADA BİR İŞİN BAŞINDA OLMAYI ÇOK SEVİYORUZ
Şantiyelerde geçen iş hayatımda bunun çok ilginç örneklerini yaşadım.
Yalvar minnet işe giren düz işçi bile kendine verilen işi yapmıyor, çok
geçmeden kaytarmanın yollarını aramaya başlıyor,en azından amele başı olmak
istiyor. Bu örnek yüksek tahsil yapmış olanlar içinde geçerli. Örneğin bir
mühendis, işe başladıktan sonra, etrafı tanıdıktan sonra, Birilerini de
devreye sokarak , önce Baş Mühendis,
ardından da,Müdür…vs olmak ister. Hele hele bir Siyasi Partinin davulunu da
çalıyorsa, o Şahsın gelemeyeceği Makam yoktur.Ne terfi etmek isteyen kişi, nede
onun bu Makama gelmesine yardımcı olan Kişi, onun bu işi yapıp yapamayacağına ,uzman olup
olmadığına hiç bakmaz. Zaten sorunlarda buradan kaynaklanıyor. Bir Şeyin Başı
Yada Bir İşin Başında olmak tutkusunun da
Genetik Yapımızdan kaynaklandığına inanıyorum
Eger bizim
insanımız iyi eğitilmezse, bir yolunu da bulup eğer başa geçerse, çok tehlikeli
sonuçlar ortaya çıkabilir,insanımızın bu tutkusu yüzünden
İŞLERİN DÜZELTİLMESİNDE DEMOKRASİNİN
ÖNEMİ VAR MI?
Bir kere
ben demokrasiyi çoğunluğun azınlığa tahakkümü olarak görmüyorum. Bu itibarla
mevcut çoğunluğa dayanarak dayatma ile Kanun çıkartılmasını , Anayasanın önemli
maddelerinin değiştirilmesini doğru bulmuyorum ve bunun demokrasi olduğuna da
inanmıyorum.
Her ne
kadar demokrasi , Halkın kendi kendini idare etmesi şeklinde tarif ediliyor ise
de, ben bazı açıklamalarla bu soyut kavramın içini doldurmak istiyorum:
Demokraside
Halkın kendisini , bilgisi ile, tecrübesi ile yönetebilecek kişileri seçebilmesi için, mevcut İktidarın
rekabet şartlarına uyması ve bu konu da gerekli ortamın sağlanması hususunda
bir gayret içinde olması, bunu hal ve hareketleri ile herkese hissettirmesi
lazım
SİYASET VE
SİYASETÇİNİN KALİTESİNİN ÖNEMİ
Daha önceki
makalelerimde de , bu hususa değişik vesilelerle değindim, şimdi tekrar
değinmek istiyorum:
Sorunların
bir türlü çözülememesini, yada olmamız gereken yerde bir türlü olamayışımızı,
siyaset ve siyasetçinin kalitesine, yada Halkımızın bir siyasetçide nelerin
nelerin aranmasının gerektiğini tam olarak bilememesinden, ve duygusal
davranmasından kaynaklandığına inanıyorum.
Bugün
Türkiye, 50-60 sene öncesının Türkiyesi değil. Hem ağzı laf yapıp, hem de
kariyer sahibi insanlar var. Hem Parti Genel
Başkanları, hem de Milletvekili Adayları seçim kampanyalarında uzmanlık
alanlarını ve Meclise girdiklerinde, Türkiyenin
hangi sorununu nasıl çözeceklerini anlatmalı, ve Halkımızın da kendini
idare idare etmek isteyenlerde bu özelliklerin olup olmadığını sormalıdır.
Saygılarımla,
(ANAYURT
Gazetesi 26 Ağustos 2011 Cuma)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder