12 Şubat 2014 Çarşamba

NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE DEĞİLİZ…..!?

NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE DEĞİLİZ…..!?
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            Sevgili ANAYURT  Okurları,bu gün sizlere hayvancılıkta,tarımda,sanayide, sağlıkta, ödemeler dengesinde,eğitimde, işşizlik konusunda,dış ilişkilerde…..vs de yıllardan beri sorunlarla boğuşuyor olmamızın nedenlerini, perde arkasını gördüklerime, bildiklerime ve  tecrübelerime  dayanarak sizlere aktarmak istiyorum.
    Ben,değil Türkiye’nin bu sorunlarla boğuşuyor olmasını, Amerika,Almanya, Japonya, Çin…vs devletler gibi süper bir güç olmasını hayal ediyor ve istiyorum.
    Uzay yarışında bile Türkiye’nin yerini almasını hayal ediyor ve istiyorum.
    Sıradan vatandaşlarımızın bile,değil geçim sıkıntısı çekmesini,gelişmiş ülkelerin vatandaşları gibi her yıl bir yada birkaç yabancı ülkeyi gezmelerini hayal ediyor ve istiyorum.
    ABD gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin uçak gemilerinin de Dünya denizlerinde dolaşmasını hayal ediyor ve istiyorum..
      Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve bir Müslüman  Türk olarak Türkiye’nin bir süper güç olmasını,Dünyada sulh ve sükunun sağlanması açısından da gereklidir diyorum.Sorum şu:
     Peki böyle bir süper güç olmak,Avrupa Birliğine girmek için  yalvarmakla,ABD’nin peşine takılmakla,Büyük Ortadoğu  Projesi BOP a eş başkan olmakla sağlanabilinir mi?
    Sağlanamaz.Zira  ne AB Devletleri,ne ABD ,nede başkası Türkiye’nin niye süper güç olmasını istesin?
   Kimseyle  düşman olmamıza gerek yok.Ama kimsenin bizi bizden daha fazla sevmeyeceğini,sevemeyeceğini bilelim.
    Peki Türkiye kendi imkanlarıyla bir süper güç olabilir mi?
    Bence olabilir.
   Türkiye tarımda,sanayide,sağlıkta,eğitimde.askeri teknoloji de…..vs de süper güç olma yönünde önüne bir hedef koyarsa,kendi teknolojini yaratacak mühendisini yetiştirir,fabrikasını kurar,gerekli parayı da bulur.
   Şunu unutmayalım:
   Osmanlı İmparatorluğu Avrupa da Viyana  kapılarına,kuzey Afrika da Fas sınırlarına,Güneyde Aden Körfezine,Hint Okyanusuna dayanırken,
Bu iş  sadece kılıç gücü ile mi başarıldı? Hayır,teknoloji geliştirmekle ve onu kullanmakla başardı.
  600 kusur yıl yaşaması ise,tebası olan milletlere hakaniyetle,hizmetle,adaletle yaklaşması sayesinde oldu.
   O zaman bu imparatorluğu kuranlarda ve yaşatanlarda bir Dünya imparatorluğu bir süper güç olma yönünde bir azim,bir istek,bir irade vardı,Ve diğer hususlar böyle bir hedefin gereği olarak   yerine getirildi,başarıldı.
      Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemesi ve nihayet yıkılması ise,Onu yönetenlerde,bu azim ve isteğin azalması yada yetenekli kişilerin iş başında olmamaları ile ilgili .
   İmparatorluğun cephelerde yapılan savaşları kaybetmeleri ise,dini inancın zayıflamasından kaynaklanan bir husus değil,teknolojiye ayak uyduramamaktan kaynaklanmıştır.Şimdi girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği Devletlerinin arzu,istek ve reçetelerine uymamızdan onlara sırtımız dayamaktan kaynaklanmıştır.
   Gerileme ya da duraklama dönemine geçilmesi önce felsefi ve din eğitiminin, pozitif ilimlerin önüne geçmesiyle başlamıştır. Mühendislik bilimleri, fizik,tıp.vs gibi konularda
     Bugünde yaşadığımız sorunlar da, körü körüne Avrupa Birliği Devletlerine ve ABD’ye sırtımızı dayamamızdan ve onların bize sundukları reçeteleri uygulamaya çalışmamızdan kaynaklanıyor.
       Osmanlının küllerinden Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran sayın Mustafa Kemal Atatürk ve Onun silah Arkadaşlarını, bu Vatan için canlarını seve seve feda eden aziz şehitlerimizi minnetle ve şükranla anıyorum.
     Türkiye Cumhuriyetinin öyle kolay kurulmadığını bilelim.Yapılan Devrimlerin,koulan kanunların ve kuralların,yaşanan acı tecrübelerin neticesinde konduğunu kabul edelim.
      AKP Hükümetinin zamanında Kuzey Irakta askerlerimizin başına ABD’li askerler tarafından çuval geçirilirken bir şey yapamadığımızı göz önünde bulundurursak,
  Sayın Başbakanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın DAVOS ta ONE MİNUTE demesine karşılık olarak ,İsrail’in Akdeniz de uluslar arası sularda Mavi Marmara adlı gemimize baskın yapıp (9) vatandaşımızı katletmesi karşılığında çaresiz kalışımızı,bir şey yapamayışımızı göz önünde bulundurursak,
     Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in sayın Başbakanımız ve Devlet Erkanına hass……..tir çekmesine karşı bir şey yapamadığımızı düşünürsek,
   Barış ve Demokrasi Partisi Milletvekillerinin ,Devletin ve Milletin bölünmez bütünlüğüne karşı Anayasa suçu işlemelerine karşın bir şeyler yapılmadığını,yapılamadığını göz önünde bulundurursak  ,
Türkiye Cumhuriyetini kuran Mustafa Kemal Atatürk  ve silah arkadaşlarının o günün  yokluk ve kısıtlı imkanları ile  ne kadar büyük işler başardıklarını  daha iyi anlıyoruz.
   Türkiye’nin süper güç olma  yönünde yapmasını hayal ettiğim, istediğim hususların gerçekleşmesi için bizi yönetenlerin öncelikle Türklük  ve Türkiye Cumhuriyeti ile bir sorununun olmaması lazım.
   Şu hususu kabul edelim.Türk,Türkiye Cumhuriyetinin ve Osmanlının kurulmasına önderlik eden kişiler  Türktürler.
     Zira en zor anlarda bile Türkler Devletinin yanında olmuşlar,ayrılık gayrılık yapmamışlardır.
            Yeniden yükselişe  geçebilmemiz için daha önce yaşadıklarımızı tahlil edip onlardan ders çıkarmamız lazım
              Başta Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere,Türkiye Cumhuriyetinden önce kurulan 16 Türk devletinin nasıl kurulduklarını ve nasıl yıkıldıklarını araştırmalı ,önemli hususlar kitap ve film haline getirilmeli ve Halkımızın bilgilendirilmesi ve yaşananlardan ders alınması için  istifadeye sunulmalıdır
            Özellikle Osmanlı döneminde yaşananların çok işimize yarayacağı kanaatindeyim.
             Ayrıca Cumhuriyetimizin nasıl ve hangi şartlarda kurulduğunu çok iyi bilmemiz lazım, bunları evlerimizde ve okullarımızda  çocuklarımıza, gençlerimize çok iyi anlatmamız lazım
            Cumhuriyet döneminde çıkan isyanları ve bunları kimlerin çıkarttıklarını çok iyi bilmek lazım.
           Ve nihayet Mustafa Kemal Atatürk’ün Büyük Nutkunu ve onun Gençliğe Hitabesini okumamız ve özümsememiz lazım.
            Bu hususları niçin vurgulamak gereğini duyuyorum!?
             AKP iktidarı ile birlikte,Atatürk İlke ve İnkılaplarına, Cumhuriyetin kazanımlarına, Ordumuza savaş açıldığını ve bu savaşın her alanda devam ettiğini üzülerek görmekteyiz.
             Şu hususu unutmayalım:Kahramanlarına sahip çıkmayan milletler ayakta kalamazlar!
    Cumhuriyet döneminde Atatürk  sayesinde   emperyalistlerden  kurtulmuştuk,kalkınma yolunda,eğitimde sağlam adımlar atmaya başlamıştık.
            Bumlu çalış DP  ieNDERES ile devam etti, zorluklarla da olsa. Ve nihayet 2002 sonunda iktidara gelen Adalet Ve Kalkınma Partisi ile tekrar emperyalistlerin  kucağına düştük.   
           Bu gün,Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en zor günlerini yaşıyor. Ülkemiz bölünme tehlikesiyle  karşı karşıya.
Emperyalistler önce elbette topla,tüfekle gelmezler. Önce birlikte çalışabilecekleri;istediklerini yaptırabilecekleri kişilerin iş başına gelmesini sağlarlar. Bundan sonrası kolay. Emperyalistlerin taleplerine kılıf uydurularak reformlar, yeni kanunlar,hatta Anayasa değişiklikleri ile hayata geçirilir.Bugün, Ulusumuzun yararına olmayan, Muhalefetin ve sivil toplum örgütlerinin ısrarlı itirazlarına rağmen geçirilen kanun maddeleri ve Anayasa değişikliklerine bu gözle bakmak lazım
           Demokratik Açılım….vs gibi hikayelerde emperyalistlerin talepleri….! Gerisi boş laf.
           Cumhurbaşkanımız ne demişti:Eğer biz bu Kürt Sorununu çözmezsek, birileri gelir,çözer. Aslında birileri dediği Amerika Birleşik Devletleri.
            Zaten sayın Başbakanımızda Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) Eş Başkanı olduğunu söylemedi mi!
           Peki sayın Başbakanımız ABD nın isteklerine hayır diyebilir mi? Diyemez.Eğer derse kendisini alaşağı ederler
           Sayın Başbakanımız, ABD’lilerin öldürdüğü 1,5 milyon insan için  bir kınamada bulundu mu, tecavüze uğrayan Iraklı kadınlar  için bir kınamada  bulundu mu? Hayır. Üstelik ABD’li askerlerin başarısı için dua etmiş. Hani nerede kaldı din kardeşliği….!?
          İşin ilginç tarafı , bazı vatandaşların olup bitenleri hala anlayamamaları ve sayın Başbakanımızı bir kahraman olarak görmeleri.Bir defa ona Müslüman dediler ya…!
        Bugün , başta Diyarbakır olmak üzere Güneydoğu Bölgesindeki çoğu yerleşim yerinde
Devletin  otoritesinden bahsetmek maalesef mümkün değil.Devletine  Milletine bağlı,   işinde gücünde olan ve oralarda yaşayan çoğu vatandaşımız da, Devlet otoritesinin olmamasından dolayı PKK’nın etki alanı içerisine girmiştir.
            PKK’nın azgınlaşmasından,işinde gücünde olan vatandaşlarımızın güvenliğinin sağlanamamasından ve bugün gelinen noktadan birinci derecede AKP iktidarı sorumludur.
             Yabancı devletlerin başta ABD olmak üzere , konsolos, büyük elçi,yada özel temsilcilerinin doğrudan ve sık sık Diyarbakır ı ziyaret etmelerine ve yerli Halkı kışkırtmalarına seyirci kalmıştır. Bu ziyaret ve kışkırtmalar neticesinde onlara ayrı bir millet  oldukları bilinci aşılanmış ve bugünkü kaos ortamı yaratılmıştır.
              Acaba Türk yetkililerin Batı Trakya Türklerini, yada ABD de Kızıl Derili bölgelerini
sık sık ziyaret etmek isteseler , Yunanistan hükümeti, yada ABD hükümeti buna müsaade eder mi ?
        GÜNEYDOĞU DA  NE YA PIBİLİRDİ ?
         Başta Diyarbakır da yaşayanlar olmak üzere, çoğu  Kürt vatandaşlarımızın Türkmen olduklar ı yönünde bilimsel araştırmalar var.Eğer biz , bu vatandaşlarımıza Macarlar ve Bulgarlar örneğinde olduğu gibi Türk oldukları bilincini kazandırmış olsaydık, bu gün kendilerini ayrı bir ırktan sanmazlardı.
           Sonra, Türkiye’de hiçbir kimse etnik kökeninden dolayı  bir ayrımcılığa uğramamıştır.
           Kürt vatandaşlarımız da kabiliyet ve imkanlar ölçüsünde istediği üniversitede okuyabilir, istediği işe girebilir, istediği mesleği seçebilir,hatta cumhurbaşkanı bile olabilir,
Hatta olmuşturda.
            Aslında bizim kültürümüzde ayrımcılık yoktur.Ayrımcılığı isteyenler, buna zemin hazırlamaya çalışanlar,bizim birlik ve beraberliğimizi bozarak bundan çıkar elde etmeye çalışan dış güçlerdir.Cumhuriyet  döneminde  çıkartılan Kürt isyanları da bu amaca yönelik olmuştur.
             Adalet ve Kalkınma Partisi aslında din ekseninde ideolojik bir partidir. Eğer ortak noktaları olmasa, amaçlarına uygun düşmese, ABD’nin ve Avrupa Birliği devletlerinin arzu ve isteklerine uygun kanunları çıkarmazlar, Anayasa değişikliği yapmazlar.
             Öyle anlaşılıyor ki Devletin ve Milletin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye sokacak, hatta ortadan kaldıracak Anayasa değişikliği seçimden sonra yapılacak. Tabiî ki eğer AKP birinci parti olabilirse…!
             BALYOZ TUTUKLAMALARI
             Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının,özellikle de üst düzey komutanların, Balyoz, Ergenekon….vs gibi adlar altında değişik zamanlarda tutuklanmaları,salıverilmeleri, tekrar tutuklanmalarının bir ihtiyaca, bir amaca yönelik olduğu anlaşılıyor.
              Bu işin dış boyutu olsada,ben şimdilik ıç boyutuna değinmek istiyorum. Aslında ben ,bundan önceki makalemde TSK mensuplarının tutuklanmalarına başka açıdan da kısaca değinmiştim.  Bugünkü biraz daha başka açıdan.
             TSK’nın İç Hizmet Kanununda, TSK ya Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi verilmiş. Bu taraftan baktığımızda şöyle bir yorum ortaya çıkıyor:
              Aslında Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi, Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinin ihlali ile ilgili durumlarda TSK ya verilen bir müdahale yetkisidir. Meseleye bu açıdan bakmak lazım.
              Anayasa’nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddesine müdahale , Marksit Leninist İktidardan da gelebilir, din eksenli ideolojik bir İktidardan da gelebilir.
               TSK’nın belli bir şablonu vardır. Bu maddeleri ihlal etme yönünde mevcut AKP İktidarı , eğer potansiyel bir tehlike durumu arz ediyorsa, TSK’nın sorumluları, elbette bir senaryo hazırlayıp ,eğitim çalışmaları yapabilir. Anayasada bu madde varken, yapılan bu önleme ve seminer çalışmasını, İktidar Partisinin bunları kendisine darbe yapacaklar gerekçesiyle TSK mensuplarını tutuklamaya hakları ve yetkileri var mı? Yapılanlara bu açıdan bakmak lazım.
             Eğer gücün yetiyorsa, Anayasada İç Hizmet Kanunu ile TSK ya verilen Cumhuriyeti koruma ve kollama  yetkisini iptal edersin . Sorun kendiliğinden çözülmüş olur.
            Öyle anlaşılıyor ki, AKP iktidarı kendi siyasi ihtiyaçlarına göre , TSK mensuplarını içeri  alıyor çıkarıyor, alıyor çıkarıyor……Bende herkes gibi bu oyunun nasıl sonuçlanacağını merak ediyorum
            Bu durum bazı kesimde şöyle yorumlanıyor:
            Bu güne kadar Askerle kimse uğraşamıyordu, Başbakana Helal olsun …..!
Ama, böyle bir taktik AKP ye siyasi çıkar sağlasa bile ,TSK’yı imaj ve prestij kaybına uğratacağından Ülkemiz güvenliğine zarar verir.
             İşin başka bir boyutuda bence şu: olmasından     
              TSK’nın yapısı ve TSK mensuplarının yetişme şeklinin farlı olmasından dolayı, İktidar TSK’yı kendi ihtiyaçlarında kullanamıyor.Bu maksatla Silahlı Kuvvetleri ve onun Mensuplarını aciz ve gereksiz gösterip yerine başka bir gücü ikame etmek istiyor olabilir. Örneğin Polis Gücü olabilir,yada İç İşleri Bakanlığına bağlı başka bir Silahlı Güç Teşkilatı olabilir . Yani Genel Kurmay Başkanlığı devre dışı bırakılmak isteniyor.
            Hükümet, bu güne kadar YAŞ  kararları gereğince TSK dan ilişkileri kesilen Silahlı Kuvvetler  mensuplarına af getirerek  Kurumlarına geri dönmelerini, arada geçen zamanın emekliliklerine sayılmasına , suç unsuru olarak dosyaya giren belgelerin , dosyadan çıkartılmasına dair kanun çıkarmak istiyor.Böyle bir kanun teklifi yada kanunun , beraberinde YAŞ kararı ile TSK dan atılanlar da geri dönerlerse Silahlı Kuvvetlerimizinde yeni tartışmaları ve gerginliğide getireceği kesin. .
            Hükümetin İrticanın bir tehdit olduğunu Milli Güvenlik Belgesinden çıkarmasını ,YAŞ kararı ile Ordudan atılanların TSK ya geri dönmesine zemin hazırlamayı, TSK’nın siyasallaşması yönünde adımlar olarak değerlendiriyorum.
            Televizyonlarda ,bir Yüzbaşının hedef tahtasını bir erin eline tutuşturarak,diğer erleride hedef tahtasını tutan erin, sağına soluna dizerek değişik pozisyonlarda ateş etmesini dehşetle izledik. Üstelikte 12 den vurmuş. Böyle bir denemeyi tasvip etmek elbette mümkün değil.Ama ben bu olayı başka yönden değerlendirmek istiyorum
           Acaba bu görüntüler kimler tarafından elde edildi ve nasıl servise sokuldu ? Acaba ABD uydularının TSK’yı o kadar yakından ve net olarak izleme imkanı vardır da, yoksa onlar mı servis ettiler?
          Bence işin çok önemli olan, belki de düşünülemeyen diğer tarafı şu:
           Bu görüntüler, Türk subayının ve erlerinin nekadar cesur ve eğitimli olduğunu  gösteren bulunmaz bir örnektir. Bu görüntüler,düşmana korku dostlarımıza güven veren bir belgedir.
           Ama bu görüntüleri servis edenlerin asıl amacının,TSK yı yıpratmak olduğuna inanıyorum.
           Türk askerinin Kore’de gösterdiği kahramanlık ve aldığı sonuç, Kıbrıs’ta gösterdiği  gösterdiği kahramanlık ve aldığı sonuç, yakın tarihimizin canlı örnekleridir. Silahlı Kuvvetleri mizin elde ettiği bu başarılar,aslında genlerimizde de mevcut olan karamanlık ve gözüpekliğin dışında, iyi bir eğitim, organizasyon ve mevcut silahları  çok iyi kullanmasından kaynaklanıyor.Bizim askerimiz kendine verilen görevi her türlü şartlarda yerine getirir, Kardak Kayalıkları krizinde olduğu gibi. Yeter ki Siyasilerimiz onlara müdahale etmesin, onların elini kolunu bağlamasın…!
            Kuzey Irakta askerlerimizin başına çuval geçirilmesi,çoğu vatandaşımız gibi hala benimde kalbimde onulmaz  bir yaradır
            Gazi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinde verilen bir konferansa katılmıştım. Askerlerimizin başına kuzey Irakta çuval geçirilmesine gelince, bir öğrenci konu ile ilgili olarak şöyle dedi:Askerlerimizin başına çuval  geçirildiğinde Amerikalı askerlere müdahale etmeyerek, devletler arası bir krize sebebiyet vermemelerinden dolayı askerlerimizi kutluyorum dedi  Bunun üzerine emekli Albay hiddetlenerek şöyle dedi:
           Ne gurur duyması kardeşim, o Askerler birkaç peşmerge ile birkaç Amerikalı askeri yere serip, sonrada kurşunu kendi beyinlerine sıkıp intihar etselerdi ancak ozaman gurur duyardım dedi. Ve meselenin oluş şeklinide şöyle anlattı:
            Oradaki Askerlerimiz özel eğitimli askerler idi.O zaman kuzey Iraktaki Amerikalı askerlerin  komutanı Albay, hani biz onlarla müttefikiz ya, Türk Birliğini ziyarete geleceklerini söylüyor. Ve o gün geliyor;Peşmergelerle beraber gelen Amerikalı askerlerin sayısı gittikçe artıyor. Askerlerimiz bunun bir dostluk ziyareti olmadığını anlıyorlar. Sonuçta ne yapılması gerektiği hususunda Ankara da Genel Kurmay Başkanlığına durumu intikal ettiriyorlar. Hükümetle de yapılan istişare sonucunda sakın müdahale etmeyin deniliyor.İşte Askerlerimizin  başına  çuval geçirilmesinin aslı böyle imiş.
             TSK da disiplin esastır ve her şey emir komuta zinciri içinde yapılır. Yüzbaşının canlı hedefler eşliğinde atış denemeleri  yapmasının yorumlarını değişik açılardan  verdim Disiplinle ilgili olarak şu ilaveyi de yapmak istiyorum:Eğer Komutanı nu çağırıp fırça atsa ve sana şu kadar hapis cezası veriyorum dese, o çılgın yüzbaşı , emredersiniz komutanım diyerek selam çakar ve gider.Buradan varmak istediğim  sonucu kısaca şöyle özetleyebilirim:
             Önce tutuklayıp, sonra serbest bırakmak, sonra tekrar tutuklanmak istenildiğinde bunu gururuna yediremeyip intihar eden TSK Mensupları var. Demek istediğim şudur ki, TSK mensupları kendilerine yapılanlardan son derece rahatsız. Bunun sonucunda olabilecekleri de hesaba katmak lazım
              Emekli yada muvazzaf olsun , üst düzey TSK mensuplarını içeri almakla onları sindireceklerini sananlar varsa , yanıldıklarını söylerim.Zira TSK bildiğim kadarı ile toplamı 500 bin yada daha fazla olan bir kurumdur. Yukardaki  örneklerden de anlaşılacağı üzere , daha alt kademedeki biri , yada birileri her an bir çılgınlık yaparsa şaşmamak lazım.Yapacağını yapar, sonrada kendisi intihar edebilir
           Başka bir potansiyel tehlikede şurada: Polis üst düzey bir komutanı, yada daha alt seviyedeki bir subayı tutuklamak istediğinde yada evini aramak istediğinde, her an bir polis-asker çatışmasına dönüşebilir. Sonuçta Hükümet- Asker çatışması, yada Polis-Asker çatışmasının kazananı olmaz , ve bundan ülkemiz zarar görür
          Bunları sadece sayın Başbakanımızı ve AKP’yi iş  olsun diye  eleştirmek için yazıyor değilim , bilakis bazı uygulamalarda  potansiyel tehlikelere dikkatlerini çekmek istiyorum.
            Sayın Başbakanımızın uygulamalarını ve AKP’yi  görsel ve yazılı basında savunan çok sayıda taraftar var. Aslında onlara her uygulamada alkış tutan bu gibi medya mensupları, bilerek yada bilmeyerek, bilhassa sayın Başbakanımıza kötülük ediyorlardır.
           Ben Merkez Sağ Çizgisinde olan, Müslümanlığa ve de bilhassa onun özüne gerçekten inanan bir kişiyim .Yolda bir para bulsam bile almam, en fazla götürür Polise veririm. Ben Müslümanlığı babamdan ve ailemden böyle gördüm. Bu eleştirilerimi de iyi bir vatandaş olma bilici ile yapıyorum.
           Makalenin başı şöyle idi: NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE DEĞİLİZ ? Sayın Başbakanımız ve onun partisi AKP’yi de bu ana başlığın içinde , siyaset ve siyasetçinin  kalitesinin de bir faktör  olduğunu vurgulamak için örneklemek istedim
          Bundan sonrasında iyi ve zayıf yönlerimizi de göz önünde bulundurarak  tahliller yapmaya  ve bu makaleyi tamamlamaya çalışacağım.
           SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE  DİNİN ETKİSİ
          Daha önceki makalelerimde de söyledim;ben K. Maraşlıyım. Ben 8-10 yaşlarında iken Hafız Ali Efendi lakabıyla  anılan yaşlı bir hoca vardı . Her halde Medrese mezunuydu, Ramazan aylarında  Ulu Camide vaaz verirdi, kendisi bizim mahalleden sayılır. Cami ile ev arası 700-800 metre Hafız Ali Hoca Efendi, camiden eve gelinceye kadar arada uzun bir mesafe olmasına rağmen kimse önünden geçmezdi Ben Hocanın birkaç vaazını izledim O bir vaazında şöyle diyordu:
          Ey Müslümanlar !Gavur diye adlandırdıklarınızın yapmış olduğu kolonya şişesini elinize aldığınızda nede güzelmiş diye imrenirsiniz. Siz niye bundan daha iyisini yapmaya çalışmazsınız? Vaazlarının hepsinde buna benzer şekilde insanları pozitif istikamete yönlendirmeye çalışırdı. O günden bu yana böyle bir din adamı daha görmedim. Benim mühendis olmamda, pozitif düşünmemde, genetik yapım önemli bir faktör olsa da, bu Hocamızın da söylediklerinin etkisi olduğunu söyleyebilirim Onu saygı ile ve rahmetle anıyorum
           Öldüğünde çok sayıda İslam  ülkesinden taziye mesajları gelmişti. Bunu konan çelenklerden  anlıyoruz. Demek ki aydın fikirli Hocanın ilim ve irfanı Dünya çapında kabul görüyormuş.Burada vurgulamaya  çalıştığım önemli husus, muasır medeniyetler seviyesine süratle ulaşmamızda, hatta onu aşmada böylesine aydın din adamlarına ve yetiştirilmelerine çok  ihtiyaç vardır.Zira Halkımızın büyük çoğunluğu, istesekte istemesekte Hocaların söylediklerine, telkinlerine başkalarının söylediklerinden daha fazla inanır.
             Eğer bu yapılmazsa siyasilerin Oy deposu haline gelir.
             Dünyanın diğer yerlerinde de İslamı doğru bilindiği, doğru uygulandığı kanaatinde de değilim. İslam ülkelerinin içinde yine en iyisi Türkiye Bu itibarla bize bu günleri hazırlayan Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşlarını şükranla ve minnetle anmamız lazım
           İslamiyet Arap yarım adasında doğup gelişmesini tamamladıktan sonra, kuzey Afrika’da yayılmış , buradan İber yarım adasına; İspanyaya geçerek Büyük bir Medeniyet yaratmışlardır. Ne yazık ki daha sonraları Hırıstiyanlar tarafından yıkılmışlardır.İlkel bir Arap toplumundan muasır bir medeniyet seviyesini yakalayabilmek elbette küçümsenemez. Bu itibarla ENDÜLÜS EMEVİ DEVLETİ’nin kuruluş ve yıkılışını da ders almamız  açısından masaya yatırmamız lazım.
          SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE AD DEĞİŞTİRME İHTİYACINI DUYMAMIZ
      Bizim önemli bir nedenimiz olmadığı halde sokakların  ismini , caddelerin ismini değiştiririz , yada başkalarının yapmış olduğu eserleri, düzenlemeleri değiştirip, kendimize göre bir uyarlama yapmakta hiçbir sakınca görmeyiz. Birileri çıkıpta bu değişikliği niye yapıyorsun diye de sormaz. Örnegin K. Maraşta Kurtuluş Savaşında Fransız askerleri ile ,orada sütçülük yapan ve Sütçü İmam lakabı ile anılan bir Kahramanımızın Fansız askerleri ile çatıştığı ve Fransız askerlerini öldürdüğü bir yer var . Orası Uzunoluk Hamamı diye adlandırılan bir yerdi .Ama şimdi yerinde yok. Zamanın Belediye Başkanı o hamamı yıkıp yerine park yapmış. Biz tarihimize sahip çıkmasını ve onu korumasını da bilmiyoruz..Yeni yetişen nesillerimize tarihimizi nasıl anlatacağız?
          Fransız askerleri K.Maraş ı işgal ettiklerin de ,Fransız askerleri hamamdan çıkan kadınlarımızın Peçelerine el atarak, şöyle diyorlar:
         Burası artık Fransızlarındır, artık bu kıyafetle gezemezsiniz. Bunun üzerine Sütçü İman tabancasını çıkartarak ateş ediyor ve Fransız askerlerini orada öldürüyor. Bu hareket , K.Maraş’ın ve Türkiye’nin kurtuluşunda bir başlangıç teşkil ediyor. Bu örneği özellikle tarihimizi bilmediklerini yada bilmek istemedikleri izlenimini veren siyasilerimizin, Batı ile bu kadar can ciğer sarmaş dolaş olmalarını, Tarihten ders almamak adına, sakıncalı ve yanlış bulduğumu vurgulamak açısından verdim.
            Ben sorunları çözmek isterken, sadece bir şeyin adının değiştirilmesinin bir fayda sağlamayacağı kanaatindeyim. Üstelik bu anlamsız değişiklikler kafa karışıklığına da neden olur. Örneğin belediye otobüs duraklarının gereksiz yere yerlerinin değiştirildiği , ve yeni durağın yerini buluncaya kadar gideceğimiz yere zamanında gidemediğimiz herkesin yaşadığı, yaşayabileceği olaylar serisindendir
             AKP İktidarı ile başlayan Kanun ve Anayasa değişikliklerinde de ısrarlı olunmasını, ve Halkımızın önemli bir kesiminin de ses çıkarmamasını, yabancı güçler istese bile, ben, burada Genetik Yapımızın da etkili olduğu kanaatindeyim.
             Biz aslında çok saf bir Milletiz; abartılı sözlerden, yaldızlı laflardan, sırtımızın sıvazlanmasından çok hoşlanırız.Kurulan tuzağı ne zaman sonra fark ederiz. Ama o zamanda iş işten geçmiş olur.Rahmetli babamın bir sözü vardı;Bir musibet, Bin nasihatten evladır derdi. Bu örneği de ders almamız, dikkatli olmamız açısından veriyorum
          Batı Kültüründe duygusallık yoktur, sadece çıkar ilişkileri vardır. Bu itibarla başta sayın Başbakanımıza yabancıların methiye düzmelerine, başta sayın Başbakanımızın ve Halkımızın ihtiyatla yaklaşmasını özellikle tavsiye ederim.
         Bir yabancı, hele hele Devlet ve Hükümet Yetkililerimize methiyeler düzüyorsa, bilinmeli dirki bizden kendi lehlerine bir şeyler koparmak istiyorlardır.
         Yabancı boş durmuyor; bizim neyden hoşlandığımızı, zayıf taraflarımızı,ve Genetik Yapımızı çözmeye ve bundan yararlanmaya çalışıyor Bizde elini omzumuza atan yabancıyı, örneğin dostumuz sanıyoruz.
            Sayın Turgut ABD yi ziyaret ettiğinde mevsim kış idi. O zaman ABD Başkanı olan baba Bush’ta sayın Özal a üşümesin diye kendi parkasını çıkarıp vermişti Ama sayın Özal öldüğünde , aynı baba Bush bir kütüphanenin açılışını bahane ederek cenaze törenine katılmamıştı. İşte Batı budur.
          Girit savaşını cephede kazanmış olmamıza rağmen, Batılıların vaatlerine kanıp Masada kaybetmişiz. Örnekleri daha da çoğaltabiliriz, ama bu kadarını yeterli görüyorum
            BİR ŞEYİN BAŞI YADA BİR İŞİN BAŞINDA OLMAYI ÇOK SEVİYORUZ
            Şantiyelerde geçen iş hayatımda bunun çok ilginç örneklerini yaşadım. Yalvar minnet işe giren düz işçi bile kendine verilen işi yapmıyor, çok geçmeden kaytarmanın yollarını aramaya başlıyor,en azından amele başı olmak istiyor. Bu örnek yüksek tahsil yapmış olanlar içinde geçerli. Örneğin bir mühendis, işe başladıktan sonra, etrafı tanıdıktan sonra, Birilerini de devreye  sokarak , önce Baş Mühendis, ardından da,Müdür…vs olmak ister. Hele hele bir Siyasi Partinin davulunu da çalıyorsa, o Şahsın gelemeyeceği Makam yoktur.Ne terfi etmek isteyen kişi, nede onun bu Makama gelmesine yardımcı olan Kişi, onun  bu işi yapıp yapamayacağına ,uzman olup olmadığına hiç bakmaz. Zaten sorunlarda buradan kaynaklanıyor. Bir Şeyin Başı Yada Bir İşin Başında olmak tutkusunun da
 Genetik  Yapımızdan kaynaklandığına inanıyorum
           Eger bizim insanımız iyi eğitilmezse, bir yolunu da bulup eğer başa geçerse, çok tehlikeli sonuçlar ortaya çıkabilir,insanımızın bu tutkusu yüzünden
            İŞLERİN DÜZELTİLMESİNDE DEMOKRASİNİN ÖNEMİ VAR MI?
            Bir kere ben demokrasiyi çoğunluğun azınlığa tahakkümü olarak görmüyorum. Bu itibarla mevcut çoğunluğa dayanarak dayatma ile Kanun çıkartılmasını , Anayasanın önemli maddelerinin değiştirilmesini doğru bulmuyorum ve bunun demokrasi olduğuna da inanmıyorum.
           Her ne kadar demokrasi , Halkın kendi kendini idare etmesi şeklinde tarif ediliyor ise de, ben bazı açıklamalarla bu soyut kavramın içini doldurmak istiyorum:
           Demokraside Halkın kendisini , bilgisi ile, tecrübesi ile yönetebilecek  kişileri seçebilmesi için, mevcut İktidarın rekabet şartlarına uyması ve bu konu da gerekli ortamın sağlanması hususunda bir gayret içinde olması, bunu hal ve hareketleri ile herkese hissettirmesi lazım
        SİYASET VE SİYASETÇİNİN KALİTESİNİN ÖNEMİ
         Daha önceki makalelerimde de , bu hususa değişik vesilelerle değindim, şimdi tekrar değinmek istiyorum:
         Sorunların bir türlü çözülememesini, yada olmamız gereken yerde bir türlü olamayışımızı, siyaset ve siyasetçinin kalitesine, yada Halkımızın bir siyasetçide nelerin nelerin aranmasının gerektiğini tam olarak bilememesinden, ve duygusal davranmasından kaynaklandığına inanıyorum.
          Bugün Türkiye, 50-60 sene öncesının Türkiyesi değil. Hem ağzı laf yapıp, hem de kariyer sahibi insanlar var. Hem Parti Genel  Başkanları, hem de Milletvekili Adayları seçim kampanyalarında uzmanlık alanlarını ve Meclise girdiklerinde, Türkiyenin  hangi sorununu nasıl çözeceklerini anlatmalı, ve Halkımızın da kendini idare idare etmek isteyenlerde bu özelliklerin olup olmadığını sormalıdır. Saygılarımla,

            (ANAYURT Gazetesi 26 Ağustos 2011 Cuma)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder