12 Şubat 2014 Çarşamba

SİYASİLERİN KALİTESİ VE DEVLET ADAMLIĞI

SİYASİLERİN KALİTESİ VE DEVLET ADAMLIĞI-1
Mak. Yük. Müh Ahmet YALVAÇ
        Sevgili Anayurt Okurları, bu gün eskiye nazaran daha fazla sorunumuzun olması, mevcutlarına yenilerinin eklenmesi, örneğin komşularımızla sıfır sorun politikası derken, bütün komşularımızla sorunlu, ya da düşman haline gelmiş olmamızın nedeni, mevcut muhalefet ve İktidar Partisi Liderlerinde Devlet Adamlığı vasfının yeterince olmayışı, ve buna bağlı olarak da, seçilen milletvekilleri ve atanan bakanların da, kalitesinin yeterince iyi olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu gün örneklerle bu konuyu anlatmaya çalışacağız Şimdi konuyu biraz açalım
       Bir siyasi partinin içerisinde birden fazla genel başkanlığı yürütebilecek insan bulunabilir. Ama liderlik yapabilecek insan sayısı genelde birden fazla olmaz.
       Lider, mensubu olduğu partiyi, meclise sokan, ya da iktidara getiren kişidir. Her lider de devlet adamlığı vasfı çok olabilir, az olabilir, ya da hiç olmayabilir
       Eğer bir siyasi parti liderinde, devlet adamlığı vasfı ağır basarsa, seçilen milletvekilleri o denli kaliteli olur, atanan bakanlarda o denli kaliteli olu; vatana ve millete hayırlı işler yaparlar.
        Eğer bir siyasi parti liderinde devlet adamlığı vasfı az olursa, ya da hiç olmazsa, seçilen milletvekillerinin kalitesi de o ölçüde az olur, ya da hiç olmaz. Bakanların kalitesi de, milletvekillerinin benzeri olur.
       Devlet adamını şöyle de tarif edebiliriz: Devletin işlerini yürütebilecek kadar eğitim, bilgi tecrübe ve donanıma sahip olan, birimler arasında iş birliği ve uyumlu çalışmayı sağlayabilen, devletin ve halkının menfaatlerini kendi menfaatinden üstün tutan kişidir.
       Eski başbakanlardan  merhum Sayın Bülent ECEVİT i, kolej mezunu olmasına rağmen, uzmanlık gerektiren bazı alanlarda yeterli bilgiye sahip olmamasına rağmen, birimler arasında koordineyi, uyumlu çalışmayı bir art niyet göstermeden sağlamaya çalışması, Halkımızın ve Devletin çıkarlarını kendi menfaatinden üstün tutması gibi nedenlerden dolayı, bilhassa da, uluslar arası ilişkilerde Türkiye adına dik duruş sergilemesi ve bu alanda bazı kazanımlar elde etmesi gibi nedenlerden dolayı,  devlet adamı olarak değerlendirebiliriz.
        Uluslar arası camiada, başta Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Rusya gibi büyük devletlerin karşı olmalarına rağmen, iyi ve başarılı vede etkin bir diplamasi ile Kıbrısa müdahale ederek, oradaki soydaşlarımızı Rumların katliamından kurtarması, Türkün gücünü, azım ve iradesini tüm dünyaya göstererek bizleri çok gururlandırdı. Daha bir çok örnekler…! Onun için rahmetli Sayın Bülent ECEVİT, büyük bir devlet adamıydı
       Bu gün, her alanda olmasa da, özellikle dış ilişkilerde, terör belasının önlenmesinde, bu gibi devlet adamlarına ihtiyacımızın olduğunu vurgulamak istiyorum.
       Cumhuriyetimizin kuruluşundan başlar ve bu güne doğru gelirsek; Mustafa Kemal ATATÜRK, İsmet İNÖNÜ, Celal BAYAR, Adnan MENDERES gibi liderler de büyük bir devlet adamıydılar. Bu üç Liderinde ortak özelliği, Türkiye nin menfaatleri konusunda dik duruş sergilemeleri idi. Süleyman DEMİREL ve Turgut ÖZAL da, diğerleri kadar olmasa da, devlet adamı olma özellikleri ve mühendis olmaları nedeniyle, Türkiye ye önemli projeler kazandırmışlardır
        Yurdumuzu düşmanlardan kurtaran, Cumhuriyetimizi kuran, çağdaş milletler arasında gerekli yeri almamız, ekonomide, teknolojide, sağlıkta, eğitimde, her alanda gelişmemizi sağlamak için reformlar yapan Mustafa Kemal ATATÜRK ün büyük bir asker, büyük bir devlet adamı olduğu dünyaca kabul görmüştür
       O İsmet İNÖNÜ dür, ki; kurtuluş savaşında, Yunan ordularına karşı, emperyalist devletlere karşı, birinci ve ikinci İNÖNÜ savaşlarını kazanarak, bağımsızlık yolunda umutlarımızı kuvvetlendirmiştir. Kurtuluş şavaşı kazanıldıktan sonra ise, İsviçre de LOZAN da başarılı bir savunma ile bağımsızlığımızı, emperyalist devletler nezdinde, büyük bir diplomasi örneği vererek kabul ettirmiş bir devlet adamıdır
       O İNÖNÜ dür ki; İkinci Dünya  Savaşında, yine büyük bir diplomasi başarısı ile, büyük devletlerin tüm ısrarlı çabalarına rağmen, Türkiye yi savaşa sokmamış, birlik ve beraberliğimizin bu günlere gelmesini sağlamıştır.
        O Adnan MENDERES ki; Türkiye de, elektrik santrallerinin kurulmasını, şeker fabrikalarının kurulmasını, sanayi tesislerinin kurulmasını sağlamış büyük bir lider ve devlet adamıdır. Ne varki, Amerika Birleşik Devletlerinin çıkarlarına ters düştüğü için, sonunda bir şekilde darağacında can vermiştir.
       Bu gün, bu saydığım Liderlerden sadece, Sayın Süleyman DEMİREL hayatta. Ama her fırsatta, Türkiye nin birlik ve beraberliğinin korunması, Cumhuriyete sahip çıkılması gibi, önemli uyarılarda ve telkinlerde bulunması gibi hususlar, birilerini rahatsız etmiş olmalı ki, İktidar Partisi AKP tarafından ablukaya alınmış durumda, 28 Şubat Muhtırasına niye engel olmadı gibi gerekçelerle, sorgulanmak, hatta içeri atılmanın yolları aranmaktadır.
       Ama siyasi çıkar amacı ile, Demokrat Parti, yani Merkez Sağın seçmeni bir oy deposu olarak gördüğünden, Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN, kendi partisi AKP adına merhum Adnan MENDERES e sahiplenmek istemektedir
       Bu örnekleri şunun için anlatıyor ve özellikle vurgu yapıyorum:
       Bu gün Mustafa Kemal ATATÜRK, İsmet İNÖNÜ ve nihayetinde, Süleyman DEMİREL e kadar uzanan, küçültme, aşağılama, onları Milletimizin gönlünden silme çabaları ile, Milletimize hizmet eden devlet adamları hedef alınmakta, kamufle edilmiş, gizlenmiş bir görüntü ile, aslında Türkiye Cumhuriyeti, milli birlik ve beraberliğimiz hedef alınmaktadır. Bunu herkesin bilmesi  ve anlaması lazım.
       Sonuçta Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldırmaya, ya da rejimi değiştirmeye yönelik hareketler; yerli ve yabancı destekçilerin koordineli çalışmaları ve işbirliği neticesinde, değişik görünümler altında  yürütülmektedir
         ATATÜRK ile uğraşmada asıl amaç, ATATÜRK e çamur atmak, onu Milletin gönlünden silmek ama,doğrudan hedef almaya cesaret edilmemiş olacak ki, önce, ATATÜRK ün silah arkadaşı, ulusal bir kahraman olan, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapmış olan Sayın İsmet İNÖNÜ hedef alındı. Dersim İsyanının bastırılmasında Sayın İNÖNÜ suçlu bulundu…vs. Halbuki bu isyanın bastırılması için emri İNÖNÜ ye, Mustafa Kemal ATATÜRK vermişti.
       Dersim tartışmasını Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN başlattı ama, CHP nin yeni lideri Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU, bir adım daha ileri giderek şöyle dedi: özür dilemek yetmez, sürgüne gönderilenlerin hakları tazmin edilsin, toprağı elinden alınanların toprağı geri verilsin…vs Böylece Sayın KILIÇDAROĞLU nun da rengini öğrenmiş olduk.
        Aslında, Dersim İsyanı, başta İngilizlerinde kışkırtması ile, Devlete karşı yapılan bir baş kaldırı idi, Cumhuriyetimizi yıkmaya yönelik bir hareketti. Bu itibarla, o zaman Devleti yönetenler görevini yaptı, ve güvenlik güçlerinin müdahalesi ile de isyan bastırıldı. Bunu başka taraflara çekmenin, siyasal çıkar peşinde koşmanın ne anlamı var .Bu noktada şu öz deyişi de hatırlatmak istiyorum:
      Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!...
       Keşke AKP İktidarı da, başımıza bela olan PKK terör örgütü ve destekçileri hakkında görevini, ve de gereğini yapmış olsaydı, yüzlerce, binlerce güvenlik görevlisi, askerimiz, vatandaşımız ölmez, milyarlarca Dolar parasal kaybımız da olmazdı.
        Analar ağlamasın ve demokrasi, ileri demokrasi söylemleri ile hiçbir şeyin halledilmediğini, halledilemeyeceğini artık herkesin anlaması bilmesi lazım!
       Durum böyle olunca, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı öncesinde, milli bayramların nasıl kutlanacağına dair çıkartılan yeni yönetmelik gereğince, Halk ve sivil toplum kuruluşlarının , ATATÜRK anıt ve heykellerine çelenk konulmasının yasaklanmasından dolayı, ATATÜRK ün hedef alınmadığını kim iddia edebilir!?...
         Bu noktada, Mustafa Kemal ATATÜRK ü ve silah arkadaşlarını, Devletimize hizmet edenleri, halkımızın gönlünden silmek, onları küçültmeye çalışanlara, toplumu sürekli gerenlere, bir öneride, bir hatırlatmada bulunmak istiyorum
        Bu gibi fiil ve hareketlerden vaz geçin ,Toplumu germeyin! Bunun ne sizlere, ne de Ülkemize bir faydası olur. Gücünüzü ve varsa becerilerinizi, Halkımızın günlük sorunlarını çözmede gösterin. Ulusal hak ve menfaatlerimiz karşısında yabancı devletlere karşı sesinizi yükseltin!
        Bu gibi konularda daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenlerin, Toplumun tüm kesimlerinde gerilimin nasıl arttığını öğrenmek isteyenlerin,, TOPLUMU SÜREKLİ NİYE GERİYORSUNUZ,  AMACINIZ NE başlığını taşıyan makaleleri Gazetenin internet sayfasından indirip okumalarını öneririm.
       Devleti ve Hükümeti idare edenler bilsinler ki; bu Millet tarih boyunca bu gibi olaylarla çok karşı karşıya gelmiş, ve bundan zararda görmüştür Ama her defasında zorlukları yenmesini bilmiş ve bu günlere gelinmiştir. Bu itibarla şöylemek istediğim husus şu:
          Hiç kimse, Dinine bağlı saf ve düşük eğitimli vatandaşlarımızı sürekli kandırıp, onların oylarını,desteğini alacağını, alabileceğini zannetmesin! Toplumdaki hareketlenmeler, işaretler bu yönde.
         Bu maksatla Devleti ve Hükümeti idare edenlere bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Kimseyi aptal yerine koymayın, hareketlerinizde kontrollü davranın, hareketlerinizi gözden geçirin diyorum.
                      SAYIN BAŞBAKANIN BOP EŞ BAŞKANLIĞI BÜYÜK BİR SORUN
   Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN, keşke Büyük Orta Doğu Projesi BOP Eş Başkanı olmasaydı! Bu projenin sahibinin Amerika Birleşik Devletleri olduğunu, ve içinde Türkiye nin de bulunduğu Orta Doğu ülkelerini bölmeye çalışan bir proje olduğunu, artık çoğu insanımız biliyor.
         Böyle bir görevi, kendisine Türkiye Büyük Millet Meclisi vermediğine göre, Sayın Başbakanın bu projede Eş Başkan olarak görev alması, aslında bir Anayasal suç. Zİira, Türkiye adına ne gibi vaadlerde bulunduğunu bilmiyoruz. Bu vaadlerin Türkiye nin lehine olduğunu kimse iddia edemez.
         Peki Sayın Başbakan, nasıl bir amaca ulaşmak istiyor ki, bir yabancı devletin siyasi sonuçları olan bir projesinde görev alsın, onun desteğine ihtiyaç duysun?...Bunun cevabını en iyi, Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN bilir.
        Bizim bildiğimiz, bizim söyleyebileceğimiz şu ki, böyle bir görevi aldıysa, Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN istese de, bir daha böyle bir projeden ayrılamaz.Eğer ayrılırım derse, ve de ısrar ederse, Amerika Birleşik Devletleri, bir şekilde çok geçmeden Sayın Başbakanı alaşağı eder.
         Zira yabancı bir devlet, bir başbakanla işbirliğine girmiş ise, yan çizildiğinde kullanılmak üzere, her türlü şantaj bilgisini, ya da malzemesini de hazırlamış demektir.
         Hiç kimse zannetmesin ki, Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu çok sayıda üst düzey komutanın tutuklanması,sadece Başbakanın emri ve arzusu ile oluyor. Burada Amerika Birleşik Devletlerininde, arzu, istek, ya da emri vardır.Böyle bir talep, Sayın Başbakana doğrudan yapılabildiği gibi, Sayın Fethullah GÜLEN aracılığı ile de yapılabilir.
         Şu hususu asla göz ardı etmeyelim: Tutuklanan TSK mensupları, hep ABD karşıtı komutanlar
          Peki durum bu ise, eski Genel Kurmay Başkanlarından Hilmi ÖZKÖK, acaba neden tutuklanmıyor?
          Peki, ABD karşıtı üst düzey komutanlar neden tutuklanmış olabilir, ya da tutukluluk süreleri neden bu kadar uzun olabilir?
           Eğer büyük çaplı bir Kürt kalkışması düşünülüyorsa, Birleşmiş Milletlerin Türkiye ye müdahale imkanı, söz konusu ise, ya da Türk Silahlı kuvvetlerinin Suriye örneğinde olduğu gibi kışkırtılması, müdahale etmesi planlanıyorsa, olabilir!
         Zira ABD karşıtı, bilgili, tecrübeli, dirayetli komutanlar tutuklanırsa, içerde olursa, yanlış işlere müdahale edecek kimse kalmaz.
         Durum Türkiye açısından şu anda o kadar ciddi ki, Allah korusun bir savaş çıkmış olsa, şu anda Orduya komuta edebilecek, sonuç alabilecek bir Komuta Heyeti bile kalmadı!
         Halkımızın böyle bir vahameti görmesi ve anlaması lazım! Sonra morali bozuk bir ordu nasıl savaşabilir?
         Tutuklanan Komutanlar, Ergenekoncu imiş, Balyozcu imiş,28 Şubat muhtırası vermişler, Hükümeti devirmeye çalışmışlar gibi iddialar işin kılıfı.
         Herkes şunu iyi bilsin ki, Orduda hiyerarşi, düzen bir defa bozuldu mu, düzeltmek sonuç almak çok zor. Bu gibi işler TRT ye, RÜTÜK e, ya da bir başka yere genel müdür atamaya benzemiyor.
         Özel yetkili Mahkemeler böyle bir amaca yönelik olarak kurulmuş olabilir, bütün yanlış uygulamalarına karşın, Anayasaya aykırılığı hukuk otoriteleri tarafından ısrarla dile getirilirken, acaba niye lağvedilmek istenmiyor? Amaç çok büyük, saldırı çok yönlü!
          Bu örnekte olduğu gibi, Yargı sisteminin siyasallaşması, AKP nin işine geldiği gibi, Amerika Birleşik Devletleri ninde işine geliyor olabilir.
        Daha önceleri, Adalet Bakanlığında bir Amerikalı yargıcın yer aldığı, adı,soyadı verildi. Peki, bu Amerikalı yargıcın Türkiye de işi ne?
        Sanıyorum 2004 Yılında, Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN Amerika da iken, ABD Başkanı George W, BUSH ile görüşmesinde, Türkiye de görev yapmak üzere, sanıyorum 28 istihbaratçı idi ,gönderilmesinin karar altına alındığı da, basında yer almıştı. Bu konu daha sonraları, Muhalefet tarafından Mecliste gündeme getirilmişti.
          Peki, bu Amerikalı özel istihbaratçıların Türkiye de işi ne!?
          Her halde Kürt vatandaşlarımızın kışkırtılmasında görev yapacaklardı. Başka ne olabilir ki?
          İleri Demokrasi kılıfı ile yürütülen yeni bir Anayasa çalışmalarını da BOP kapsamında, Türkiye yi bölme, parçalama hareketinin bir parçası olarak görmek, anlamak daha doğru bir yaklaşım olur.
                                   ULUDERE Yİ PREDATOR MU BOMBALADI?
         PREDATOR, silah ta taşıyan Amerikan insansız bir hava aracıdır. Uludere de hava bombardımanı neticesinde 34 vatandaşımızın ölmesindeki sorumluluğu, Türk Hava Kuvvetlerine atıyorlardı. Bu konu da TSK ya hakarete varan ağır sözler sarfedildi. Hükümet tarafından, ölenlere tazminat ödeneceği bildirildi…
        Ama, bu bombalama işini Amerika nın insansız hava aracı silahlı Predatorların yaptığı haberi basında yer almasına rağmen, kimse bunu dikkate almadı.
            Derken zaman geçti, BİR Amerikan gazetesinde, istihbaratın Amerika  tarafından verildiğini yazdı. Amerikan Savunma Bakanlığı önceleri teyit etmedi ama, sonraları itiraf etti. Bu durumda, olayın istihbarat ötesinde, bombalama işnin PREDATOR lar tarafından yapıldığı ağırlık kazanıyor.
            Konu unutulmaya yüz tutmuşken, bu şekilde yeniden gündeme gelmesi, Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ı zora soktuğu gibi, bir gerçeği daha ortaya çıkardı
            Peki böyle bir durum söz konusu ise, AKP İktidarı, Amerika Birleşik Devletleri nezdinde ne gibi girişimlerde bulundu, ne gibi yaptırımlar uyguladı? Sizce uygulayabilir mi !?...
Saygılarımla.. (Anayurt Gazetesi 4 Haziran 2012 Pazartesi)
            ***
SİYASİLERİN KALİTESİ VE DEVLET ADAMLIĞI-6
Mak. Yük. Müh Ahmet YALVAÇ
         Sevgili Anayurt Okurları, önceki hafta makaleyi tamamlarken,ULUDERE bombardımanı ve sonuçlarından bahsediyorduk. Bu gün kaldığımız yerden devam edeceğiz.
          Bombalama olayında, 34 vatandaşımız hayatını kaybetmışti. Bombalama işini, Amerikanın insansız, ama silah taşıyan ve Predator adı verilen hava aracının bombaladığı sonucunun ağır bastığına işaret etmiştim
          İstihbarat bilgilerini doğrudan biz elde etmiş olsak, bir değerlendirme hatasının yapılabileceğine ihtimal vermiyorum. Eğer bombalama işini bizim uçaklarımız yaptı ise, o zaman, istihbarat bilgilerini, Amerikalılar vermiştir.Burada emir doğrudan Amerikalılardan gelmiştir, ve şu koordinatları bombalayın denilmiştir.Bizim burada vatandaşlar olarak bilmemiz gereken husus şu: Eğer istihbaratı Amerikalılar veriyorsa,pilotlara gelinceye kadar emir komuta işinin nasıl bir silsile takip edildiğini birilerinin açıklaması lazım.Bence bu işi Genel Kurmay Başkanlığının açıklaması lazım.
        Ama artık şunu da biliyoruz ki, Hükümet Türk Silahlı Kuvvetlerini de, kendisine benzetti. Eskiden Genel Kurmay Başkanı, bu ve buna benzer durumlarda, Hükümetin hoşuna gitmeyecek hususlar olsa bile, doğrudan gerekli açıklamalarda bulunuyordu TSK daki istifalar, tasfiyelerden sonra ve Hükümet yanlısı komutanların göreve getirilmeleri sonucu, Hükümetin ak dediğine, kara diyebilecek bir komutan da kalmadı.Bu gibi yaşanan olaylardan sonra, TSK Yönetiminin de siyasallaşmaya doğru gittiğini söyleyebiliriz. Ve sonuç itibarı ile böyle bir durumdan, Toplum olarak hepimizin zarar göreceğini bilmemiz lazım.
        Benim kişisel kanaatim şu: Bu gibi durumlarda, Amerikalıların söylediklerinin yapılması hususunda, Hükümet TSK ya emir, ya da telkinlerde bulunuyordur .Konuyu şu şekilde de izah edebiliriz:
        Eğer uçaklarımız teröristleri bombalamış olsaydı, o zaman bir sorun olmayacaktı. Ama bombalananların sivil insanlar olduğu anlaşılınca, başta Barış ve Demokrasi Partisi BDP liler yaygara koparmaya başlayınca, işin faturası TSK ya çıkartıldı ve bazı BDP liler, TSK ya önceki Hükümetler zamanında sarfedilmesi mümkün olmayan sözler sarfetti. BDP li bir Milletvekili istihbarat resimlerini inceleyen Komutana hayvan dedi, diğeri ise; hayvan oğlu hayvan dedi!
        Peki, Sayın Başbakan ve Cumhurbaşkanı böyle bir hakaret karşısında, BDP ilere bir karşılık verdiler mi, ya da Kamu davası açmak için gerekenleri yaptılar mı? Hayır, peki niçin?
        Bizim bilmediğimiz bir şeyler varda onun için, işin ucu 0onlara dayanıyor da onun için! Eğer Genel Kurmay, eskiden olduğu gibi gerekli açıklamaları yapmış olsa, o zaman muhtemelen Sayın Başbakan, okkanın altına gidecek Ama şimdi böyle durumlarda, Genel Kurmay susmayı tercih ettiği için, Sayın Başbakan, yad da başkaları kurtuluyor ama,bu seferde TSK okkanın altına gidiyordur.
         Bu bombalama işinde, işin vahameti şurada:
          İlk  zamanlarda,  başkaları suçu. TSK ya atmaları karşısında, Hükümet susuyordu. Ne zamanki bu işte Amerikalıların parmağı olduğu anlaşıldı, Hükümetin başı sıkıştı, bu işten zarar görmeye başladı. O zaman yaygara koparılmaya başlandı; Sayın Başbakan Recep Tayyib ERDOĞAN, Wol Stret Journal Gazetesinin yazarına, ve Savunma Bakanlığı PENTAGON yetkililerine bu işi sizin yaptığınızı niçin açığa vurdunuz diye çıkış yapacağına, onlara kızacağına, konunun takipçisi olan gazetelere ve Köşe Yazarlarına çattı, ağza alınmayacak sözler sarf etti!
         Şimdi ne olacak? Hükümet bombardımanda ölenlere tazminat ödeneceğini söylemişti. Eğer ödendi ise, bu miktar toplam ne kadar? Eğer bombalama işini Amerika nın insansız hava aracı yaptı ise, ödenen toplam paranın tazminat olarak Amerika dan istenmesi lazım.Peki, Hükümet bu parayı Amerika dan isteyebilir mi? Bence isteyemez! Peki istemezse ne olur? Halkın nezdinde itibar kaybeder. İşte Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ın telaşa kapılıp herkese kızıp, azarlaması bu yüzdendir.
         İşte bu gün, Devlet ve Hükümet idaresinde gelmiş olduğumuz nokta bu.!
         ULUDERE olayında, istihbarat bilgilerini  Amerikalılar kendilerinin verdiğini itiraf etmeleri, ya da bombalamayı,  Predatorlarıın yaptığını açığa vurmaları, aslında Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN a siyasi bir mesaj, ya da bir tehdit olarak da algılanabilir..Eğer, yeni bir Anayasa yapılması konusunda, bizim istediğimiz değişiklikleri yapmazsan, ya da yapamazsan, gerisini sen düşün şeklinde de anlaşılabilir.Bu maddeler bilindiği gibi, Türkiye nin üniter yapısını bozacak, ve federasyona geçişi sağlayacak maddeler idi
        ULUDERE olayında paniğe kapılan Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN, çok sinirli bir sekilde BDP lilere de çattı; onlara da kalleşler dedi.
         Sonrasında PKK ya yardım ve yataklık etme gibi suçlardan BDP li bazı Milletvekilleri hakkında fezleke hazırlamaya başladılar, KCK kapsamında BDP li bazı yöneticiler i tutuklamaya başladılar..vs Bu gibi uygulamaları da, imaj düzeltmeye yönelik çalışmalar olarak düşünebiliriz
        Bu durumda, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin, hem ayrılıkçı Kürtler nezdinde, hem de AKP ye oy veren Dindar kesim nezdinde  oy kaybına neden olabileceğini düşünebiliriz, Aşırı telaş ve tepki aslında bu yüzden..
        Şimdide biraz kalleşler kelimesi üzerinde durmak istiyorum Bu kalleşler kelimesi aslında çok önemli bir ipucu.
         Demek ki, Sayın Başbakan, BDP lilere bir konuda söz vermiş, ve bu konuda mutabakata varmışlar Verilen bu sözün ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz, ama tahmin edebiliriz. BDP liler zaten PKK ya destek veriyorlar. PKK için de; onlar bizim silahlı örgütümüz diyorlar. Dolayısı ile verilen sözün, PKK nın bazı taleplerinin yerine getirilmesi ile ilgili olsa gerek.
        Eğer terör sorununu ,bu sorunu yaratan PKK nın temsilcileri ile müzakere edersen, bazı taleplerinin karşılanacağı vaadinde bulunursan, ve bu işi,Halktan gizleyerek yaparsan, ve bu müzakereler, Alman istihbaratının çalışmaları ile ortaya çıkarsa, çıkacak sonuç bu.!
        Hükümetin PKK yetkilileri ile Oslo da yaptığı görüşmelerin, Amerikan Wikileaks belgelerinin  sızdırılması sonucunda, basına yansıdığını bu vesile ile hatırlatmış olalım.
        Peki, bu güne kadar başka hangi Siyasetçi, Türkiye Cumhuriyetini yabancı devletler karşısında, bu kadar aciz duruma düşürdü,güvenliğimizi tehlikeye soktu, terör örgütü  bu kadar azdı!?...
                    AT PAZARLIĞI VE ESNAF MANTIĞI İLE DEVLET İŞLERİNİ YÜRÜTMEK
        Aslında böyle bir başlıkla kimseyi küçültmek niyetinde olmadığımı belirtmek istiyorum. Amacım bir yanlışlığı, benzetme ile ortaya koymak
         Örnek sadece at ile de, sınırlı değil.Şöyle izah edebiliriz: Örneğin bir ata, ya da bir kurbanlığa ihtiyacımız olsun.Amacımız mutlaka satın almak! Pazarı şöyle bir dolaşır, usulen bakar ve fiat sorarız. Nihayetinde birini gözümüze kestirdiğimizde, mal sahibi ile pazarlığa başlarız. Mal sahibi de malını satmak istediğinden bizi hemen bırakmak istemez. Sonunda pazarlık öyle kızışır ki, tutulan eller bir türlü bırakılmak istenmez, he defasında eller biraz daha fazla sallanarak devam eder. Eğer arada çok büyük bir fark yoksa, sonunda anlaşmaya varılır, mal sahibi malın hayrını gör der ve mal teslim alınır. Sonuçta her iki taraf da, kazanmış olur.
         Esnaf mantığında işin icabı gereği, kazanmak esastır. Bu noktada esnaf malını satmak ve kazanmak için, karşı tarafa alternatif ve kolaylıklar sunmaya gayret eder, bazıları da çok kazanmak için malın kusurunu gizlemeye, hatta kargayı bülbül diye yutturmaya çalışır.
        Ama Devlet işlerinin yürütülmesinde, kişisel çıkar, ya da menfaatler ön planda tutulmaz; Devletin ve Toplumun çıkarları ön planda tutulduğundan, Devlet yönetimi farklı bir olaydır.
         Mal alıp satmada esnaf mantığı geçerli olabilir, başarılı olmak için, bazen eğitimde gerekmeyebilir. Ama Devlet işlerinin yürütülmesinde, mutlaka uygun bir eğitim almak, Devlette çalışmış olmak, bu konuda bilgi ve becerisini ortaya koymuş olmak, ideolojik bir yanının olmaması, bir takıntısının olmaması gerek.
         Adalet ve Kalkınma Partisi AKP İktidarı ile özellikle de Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ile sorunlar bu noktada kilitleniyor, çözülemiyor.
         Sayın Başbakan bir defasında Dış İşleri Bakanlığı bürokratlarını kastederek şöyle diyordu: Ben Monşer olmak istemem.Burada vurgulanmak istenen şey; Dış İşleri bürokratlarının tecrübelerinin,uygulamalarının küçümsenmek, hatta aşağılanmak istenmesidir.
        Şimdi sorulması gereken soru, düşünülmesi gereken husus şu:
         Dış İşleri Bakanlığında görev almak için, hele de, bir üst düzey bürokrat olmak için, hangi eğitimi almak gerektiğini, hangi aşamalardan geçmek gerektiğini söylemeye gerek var mı?
         Bu insanlar, Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olmuş, bazıları yüksek lisans, ya da doktora yapmış, bir ya da, birkaç lisan bilen, Yurt dışında elçilik, büyük elçilik yapmış insanlar. Bu insanlar, aldıkları eğitim ve tecrübe dolayısı ile, Dış İlişkiler konusunda, normal insanlardan daha fazla şeyler söyleyecek durumda olmaları normal bir şey.
         Eğer siz, böylesine uzmanlık gerektiren konularda, görevini yapmış olmak için doğruları söyleyen insanları azarlar, aşağılayıcı sözlerle onları küçük düşürmeye çalışırsanız, hem onların çalışma şevkini kırar, hemde, Memleketimiz adına yanlış işlerin yapılmasına zemin hazırlamış olursunuz, hem de içinden çıkılamayacak sonuçların ortaya çıkmasına vesile olursunuz.
         Bu gün yaşadığımız sorunlar, işlerin hafife alınması, herkes, her işi yapar mantığının hakim olmasından kaynaklanmaktadır.
         Eğer bir insan, uygun bir eğitim almadan her konu da her şeyi bilebiliyorsa, o zaman milyarlarca para harcayarak, eğitim kurumları, üniversiteler kurmaya ne gerek var!?...
         Meseleye bu açıdan bakarsak,yapılmak iştenen şeyin, yapılanın ne kadar yanlış olduğu görür, sürüklendiğimiz noktada, ne kadar kötü durumda olduğumuzu anlayabiliriz
        Bu örnekleri, diğer tüm alanlarda söylemek de mümkün.
        Acaba bizden başka hangi ileri ülkede bir Başbakan ya da bir Cumhurbaşkanı; örneğin, Almanya, Fransa, İngiltere, Danimarka, Hollanda,İsveç, Norveç, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya…gibi ülkelerde, işleri bu kadar hafife alır, her sınıftan kendi vatandaşını azarlar, küçük düşürür, hakaret eder!?...
         Bu gibi ülkelerde, böyle bir durumda, halkın kendisi gerekli tepkiyi ortaya koyar, Yargı görevini yapar…Ya da yanlış işi yapan Devlet görevlisi, kendiliğinden istifa eder.
         DEVLET İŞLERİNDE GÖREV YAPANLARIN SAPLANTILARI OLMAMALI, İDEOLOJİK YANLARI AĞIR BASMAMALIDIR
         Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN, İstanbulda Büyük Şehir Belediye Başkanı iken, ben İstanbul da idim. Okuduğu şiir nedeni ile, hapse girmeden önce, duvarlara yapıştırılan afişleri hatırlıyorum: Büyük bir vesikalık resim, ve altında şu sözler yazılı idi: BU ŞARKI BURADA BİTMEZ!
          Bu sözü aslında Yargıya, Devlete bir isyan, bir baş kaldırı olarak anlamak lazım. Bir şiir okuma yüzünden hapse atılmak doğru bir şey değil ama, doğruları da doğru yer ve zamanda söylemek lazım. Nasıldı, bu şiir; camiler kışlamız, kubbeler kalkanınız, minareler ise süngümüz diye devam ediyordu.
        O zaman, örneğin her Cuma günü namazdan sonra, Beyazıt Camisinden çıkanlarla, türbanlılar meydanda toplanıp, İsrail devleti ile, Amerika Birleşik Devletleri, Hükümetin uygulamaları protesto ediliyordu
        Hapse atılma deneni ise, ayrımcılık yapmak, ve Halkı isyana teşvik etmekti
         Bu şiir, Kurtuluş Savaşında, emperyalist devletlerin Anadolu yu işgal ettikleri dönemde yazılmış, ve milli mücadelenin nasıl yapılacağı, sonucunun da nasıl alınacağı hususunda bir kararlılığı ortaya koymak istemiş
        Onun için, doğruları da, doğru yer ve zamanda söylemek lazımdır diyorum. Yargının kararı da tartışılabilir diyorum ama, Devlet işlerinde görev alanların, Yargı kararına saygılı olmalarının gerektiğini de, vurgulamak istiyorum.
         Sayın Başbakanın hapis yattığı dönemde yargı bağımsızdı, dolayısı ile o zaman Yargının hatalı, ya da yanlış karar verme ihtimalinin çok düşük olduğunu söyleyebilirim. Şimdi Yargı siyasallaştı. Eğer Sayın Başbakan böyle bir suçu şimdi işlese, değil hapse girmek, hapishanenin yakınından bile geçmezdi.
         Çok önemli bir hususta şu:, Sayın Başbakan, İmam Hatip Okuluna giderken, ya da İmam Hatip Okulundan mezun olduktan sonraki dönemde, İmam Hatiplilerle ilgili olarak söylenenlere çok içerlemiş, olumsuz yönde etkilenmiş.Bu söylenenlerin ne olduğunu, bu gibi konularda ne düşündüğünü, televizyonlarda kaç defa Sayın Başbakanın kendi sesinden duydum.
       Sayın Başbakan İmam Hatip mezunu olmaktan dolayı büyük bir eziklik içimde, söylenenlerden de olumsuz yönde çok etkilendiği anlaşılıyor. Örneğin şöyle diyor:
        İmam Hatiplerden mezun olanlar, mühendis doktor olamaz dediler; muhtar bile olamaz dediler; işte ben 9 Yıldır Başbakanım, Türkiye yi idare ediyorum.
         Başka bir söz: Deniliyor ki, Sayın Başbakana birileri, İmam Hatipliler için ölü yıkayıcılar denildiğinde,çok zoruna gitmiş, hatta ağlamış.Peki, bunda ağlanacak ne var!? Ölü yıkama da bir iş.
        Şimdi bir soru. Acaba Sayın Başbakan, hiç ölü yıkamış mı, camide namaz kıldırmış mı? Ben hiç zannetmiyorum
        Demek istediğim husus şu: Sayın Başbakan demek ki çocukluktan beri gözü yükseklerde imiş. Birileri de İmam Hatipler için bir şeyler söyleyince,  kendini ispat etmeye karar vermiş!
         Sayın Başbakanın, İmam Hatip Okuluna kendi isteği ile mi, yoksa Ailesinin zorlaması ile mi gittiğini de bilmiyoruz. Eğer başka bir mesleğe özel bir yatkınlığı tutkusu olsa, İmam Hatipten mezun olduktan sonra, mutlaka istediği okula gitmenin yolunu bulurdu
         Sayın Başbakanın okuldaki başarısı hakkında kesin bir bilgimiz olmadığı gibi, Yüksek Eğitim görüp görmediği hususunda da kesin bir bilgi yok. Ne Sayın Başbakan ben şu üniversiten mezun oldum dedi, ne de bir başkası kesin bir şey söyledi Yaygın kanaat, Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN ın Yüksek Eğitim görmediği yönünde
         Öyle anlaşılıyor ki, Sayın Başbakan amacına ulaşmak ve kısa zamanda yükselmek için, siyasete girmenin en kestirme yol olduğunu görmüş, yol haritasını da, bu amaç doğrultusunda çizmiş.
        Tabi ki, böylesine kesin bir amaç söz konusu olunca,bu amaca ulaşmak için yapılacak her şey mübah tır mantığı ön plana çıkıyor
         Buna benzer yaklaşımların doğru olduğunu, geçmişte değişik yer ve zamanlarda verdiği beyanatların, yazılı ve görsel medyada yer almasından biliyoruz Demokrasi bir amaç değil, bir araç tır..vs gibi
         Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN ın, hızlı yükselme yolunda, başta Amerika Birleşik Devletleri,ve İsrail gibi bazı yabancı devletlerin desteğine ihtiyaç duymasını da, bu kapsamda değerlendirebiliriz.Bu konu hakkında detaylarda, basında yer aldı
         Sonuç olarak ben şunu söylemek istiyorum: Devlet Adamı olma arzu ve isteği, kendini ispat etme, intikam alma amacına yönelik olmamalı; insanlara hizmet verme, faydalı olma esas alınmalıdır.
        Tabi bu konuda, yeterli eğitim alınmalı, tecrübe de kazanılmalıdır.Ama böyle bir amaca ulaşmak için şartlar asla zorlanmamalıdır.
        Eğer Devleti idare edenler, kin ve nefret duyguları taşırlarsa, bu kin ve nefret duyguları aklın önüne geçerse, sonuçta hem kendilerine zarar verirler, hem de idare ettikleri Topluma bilmeden, istemeden de olsa zarar verirler. (Anayurt, 11 Haziran 2012 Pazartesi)
            ***
SİYASİLERİN KALİTESİ VE DEVLET ADAMLIĞI-12
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
         Sevgili Anayurt Okurları, bu gün de kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bu yazı dizisini okumaya yeni başlayanlar, eğer önceki yazılanları Gazetenin internet sitesinden indirip okurlarsa, bir bütün oluşturacağından, bu günkü yazılanları daha kolay anlayacaklardır.
                             İDEOLOJİK BİR TAKINTISI OLAN DEVLET ADAMI OLAMAZ.
          Burada bahsi geçen ideolojik takıntı, Milliyetçi Hareket Partisi örneğinde olduğu gibi, etnik kökene bağlı kafa  tasçı aşırı sağ çizgide olabilir, Marksist Lenininst çizgide Komünist Partisi eğiliminde aşırı sol olabilir, ya da Barış ve Demokrasi Partisi örneğinde olduğu gibi,aşırı Kürt milliyetçisi çizgisinde olabilir Ya da, Adalet ve Kalkınma Partisi örneğinde olduğu gibi, Din eksenli aşırı bir uç olabilir...vesaire.
        Bunlardan Milliyetçi Hareket Partisi MHP, kuruluş felsefesi nedeni ile, hep Türkiye nin güvenliğini, Vatanı ve Milleti ile bölünmez bütünlüğünü savunmasına rağmen, şu anda bölücü bir Anayasa hazırlanması noktasında, hepimizin arzuladığı bir dik duruş sergilemesine rağmen, geçmişte Çorum, ve Kahraman Maraş ta Alevi vatandaşlarımızla mezhepsel bir çatışma başlattıkları yönünde,çok sayıda Alevi vatandaşlarımızın öldürülmesi noktasında, MHP nin etkili olduğu yönünde yaygın bir kanaat vardır.Ayrıca bu Partinin kongrelerinde kavga, gürültü, yaralama olayları hiç eksik olmuyor
   .Prof. Dr Sayın Ümit ÖZDAĞ ın, MHP ye genel başkan adayı olmak istediğinde, Sayın Sadi SOMUNCUOĞLU nun, cumhurbaşkanı adayı olmak istediğinde başına gelenleri gazetelerde, televizyonlarda hep okuduk gördük.
        MHP nin İktidar ortağı olduğu dönemlerde de, diğer partilerde de görüldüğü üzere, kadrolara adam yerleştirilmede çok partizan davranıldığını da biliyoruz Bu itibarla, en başta vurucu kırıcı özelliğinden dolayı, oy vermede çoğu vatandaşlarımız MHP ye temkinli davranmıştır. Ve şimdi de öyle davranmaktadır.
         Ama MHP içinde de, beğendiğim siyasetçilerin bulunduğunu söylemeliyim. Özellikle Grup Başkan vekilleri Sayın Mehmet ŞANDIR, Oktay VURAL, Meral AKŞENER i, İktidar partisi AKP nin bölücü Anayasa hazırlaması aşamasında, muhalefet olarak gösterdikleri dik duruş nedeni ile kendilerini kutluyorum.
         Mecliste Milliyetçi Hareket Partisi grubu olarak, yukarda da vurguladığım üzere yeni Anayasa konusunda dik duruş sergilenmesinde, Genel Başkan olarak Sayın Devlet BAHÇELİ nin katkılarını da elbette unutmamak lazım. Sayın BAHÇELİ ye de teşekkürlerimi sunuyor, kararlı tutumunun devamını bekliyorum
         Benim burada vurgulamak istediğim husus şu: Aşırı uç parti, ister sağ, isterse solda olsun, isterse AKP örneğinde olduğu gibi din eksenli aşırı ideolojik bir parti olsun, bazı hususlarda takıntı nedeni ile, sağlıklı bir düşünce ortamının olmayacağı için, bu gibi partilerde,lider yetişmesinde engel, ya da sorun yaratacağını vurgulamak istiyorum
         Barış ve Demokrasi Partisi BDP de, etnik kökenli bir Kürt partisi; aşırı bir uç partisi olmasına rağmen, MHP ile aynı kefeye koymuyorum.
         Zira BDP Milletvekilleri ve Yöneticileri,Terör Örgütü PKK ya açıktan destek veriyorlar,arkalarına AMERİKA Birleşik Devletleri, ve Avrupa Birliği devletlerinin desteğini de almışlar;Türkiye yi bölmeye çalışıyorlar. Bu itibarla BDP nin siyasi çalışma ve faaliyetlerini maruz görmemiz, desteklememiz maalesef mümkün değil.
        Bu noktada Cumhuriyet Halk Partisi CHP ve onun genel başkanı Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU içinde bir şeyler söylemek istiyorum:
        CHP eski genel başkanı Sayın Deniz BAYKAL zamanında, CHP grup başkan vekili iken, başta Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Melih GÖKÇEK, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir TOPBAŞ ile yaptığı açık oturumlarda, gösterdiği performans nedeni ile, ve de söylediklerinden dolayı, çoğu insanımıza gelecek için Devlet Adamı olma yolunda hayli ümitlendirmişti. Kaset skandalı ile, Sayın Deniz BAYKAL ın bir şekilde CHP genel başkanlığından ayrılmak zorunda kalması sonrasında,Sayın KILIÇDAROĞLU önce aday değilim dedi sonrasında, aday olduğunu açıkladı.Sonrasında genel başkan oldu.
        Burada vurgulamak istediğim husus şu: Demek ki, Sayın BAYKAL ın uzaklaştırılması, sonrasında Sayın KILIÇDAROĞLU nun genel başkan olması birileri tarafından daha önceleri planlanıp, uygulamaya konulmuş. Ve yeni yönetim kadrosu ile, şimdiki CHP ninde, kurucusu olan Mustafa Kemal ATATÜRK ün görüşlerinde olan bir parti olduğunu da maalesef söyleyemeyeceğim.
         Bu itibarla, daha önceleri ortamı müsait bulmadığı için rengini belli etmeyen Sayın KILIÇDAROĞLU nu da, maalesef devlet adamlığı vasfından uzak buluyorum
         Şimdi CHP ve AKP bölücü  Anayasa hazırlanmasında el ele…!?
          ÖNCEDEN BİRBİRİNİZE KÜFREDİYORDUNUZ, ŞİMDİ NASIL OLDU DA BİR ARAYA GELİP ANLAŞTINIZ!?...
          CHP lideri Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU ile,  AKP lideri Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN, önceden birinin ak dediğine, diğeri kara diyordu; bir birlerine hakarete varan eleştirilerde bulunuyorlardı. Şimdi nasıl oldu, ne oldu da, yen i Anayasa konusunda bir araya gelip anlaştılar?
         Kimse bu iki liderin kendiliğinden bir araya gelip, konuştuklarını anlaştıklarını sanmasın!
          Ben öncelikle burada şu kanaatimi sizlerle paylaşmak istıyorum: Eğer iki insanın günün birinde bir şekilde bir araya gelme ihtimali varsa, birlikte bir çalışma yapma ihtimali söz konusu ise, en son söylenecek şeyi, en önce söyleyip ipi koparmalarını doğru bulmuyorum. Böyle bir söylem ve davranış içinde olanların, devlet adamı olma vasfına sahip olmadıklarına inanıyorum
          Bravo Sayın Devlet BAHÇELİ ye!...
          Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN ın Amerika Birleşik Devletlerinin Orta Doğu Devletlerini bölme parçalama projesi olan BOP Ta Eş Başkan olduğunu biliyorduk ama; CHP lideri Sayın KILIÇDAROĞLU nun, görüşme öncesinde, CİA istasyon Şefi  ve Türkiye sorumlusu Prof. Dr Henri BARKLEY ile görüşmesine ne demeli!?...
         Sayın KILIÇDAROĞLU nun, MHP lideri Sayın Devlet BAHÇELİ yi de yanına çekmeye çalışmasına ne demeli!?...
         Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir ATALAY, televizyonda, Kürt açılımının bir Amerikan projesi olduğunu açıkladı.Peki şimdi soru şu:
         Türkiye, Amerika Birleşik Devletlerinin bir eyaleti mi ki,Siyasilerimiz bir yabancı devletin istediklerini yapmak zorunda kalsın!?...
         Birileri çıksın söylesin; Amerika bizi tehdit mi ediyor, onlara teslim mi olcağız!?...
          Bu noktada Siyasilere önerim şu: Türkiye nin özellikle dışa karşı bağımsızlığını, hak ve menfaatlerini koruyamayacak olanlar var ise, emaneti Millete teslim etsinler!...
         DEMOKRASİNİN OLMADIĞI YERDE, YENİ BİR LİDER YA DA DEVLET ADAMI ÇOK ZOR ÇIKAR.
         Burada ki Demokrasi sözcüğünden kimse, Hükümetin ve BDP nin  kastettiği, ve sonuçta Türkiye nin bölünmesine yol açabilecek, insan hak ve özgürlükleri gibi bir anlam çıkarmasın! Benim anlatmak istediğim husus başka bir şey.
        Öncelikle İktidar Partisi AKP yi ele alalım
         Seçim öncesinde, Milletvekili adaylarını kim seçiyor; Başbakan seçiyor. Peki, Sayın Başbakanın uygun görmediği, ya da istemediği bir kimse, Milletvekili olabilir mi; olamaz.Durum böyle olunca, seçilen Milletvekilleri Mecliste, Sayın Başbakanın arzusu dışında, kendi hür iradeleri ile,bir kanun değişikliği, ya da bir Anayasa değişikliğinde hayır oyu kullanabilirler mi; bence kullanamazlar. Dolayısıyla da, çıkartılan kanunların, ve yapılan Anayasa değişikliklerinin doğru olduğunu da iddia edemeyiz, Demokrasiden de bahsedemeyiz.
         Bu itibarla mevcut yapıyı, demokrasinin gelişimine engel teşkil etiği, kaliteli insanların Meclise girmesini sağlayamadığı gibi gerekçelerle noksanlıklar bulunan bir yapı olarak değerlendirebiliriz. Onun için öncelikle Siyasi Partiler yasasının değişmesi lazım.
         Ayrıca Milletvekili olmanın şartları daha da ağırlaştırılmalı, Yüksek Eğitim görme, bir konuda uzman olma, Devlet İdaresinde çalışmış olmak gibi kaliteyi yükselten kıstaslar getirilmelidir.
        Şu anda yaşadığımız çoğu sorunların, seçilen Milletvekillerinde ve daha üst makamlara gelenlerde bu özelliklerin bulunmamasından kaynaklandığını, daha önceleri müteaddit defalar yazdım
         TÜRKİYE BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇMEMELİ, SAYIN ERDOĞAN CUMHURBAŞKANI OLMAMALI
         Türkiye Cumhuriyeti, 600 küsur Yıl Padişahlıkla yönetilen Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması sonucu kurulmuş bir devlettir.Bu itibarla geriye dönüşü sağlayacak Başkanlık sistemine asla geçilmemelidir.Bu bizim insanımızın yapısına uygun bir sistem değildir.Bunu şu anda yaşadığımız siyasi ortamla da ortaya koymak mümkün.
         Şu anda idare şeklimiz Cumhuriyet, ve sözde Halkın iradesi ile İktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi. Peki, temel insan hak ve özgürlüklerinden bahsetmek mümkün mü? Hayır
         Hükümeti, özellikle de,Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ı eleştiren çoğu gazeteci içerde, gazete patronları tehdit altında
         TSK mensubu çok sayıda emekli ya da muvazzaf üst düzey komutan, Hükümeti devirmeye çalışıyorlar gerekçesi ile, yaka paça tutuklanıp içeri atılıyor
          TSK mensuplarına reva görülen bu uygulama, çoğu insanımızın içini sızlatıyor.
           TSK mensuplarının ERGENEKON, BALYOZ, 28 Şubat Muhtırası  verdiler gibi tutuklama nedenleri, aslında TSK nın irtica ile mücadele kapsamında yaptığı çalışmalardır. Ama Hükümet böyle bir çalışmayı sonradan suç saydığı anlaşılıytor.
          Bu sebebten olmalı ki,Milli Güvenlik Belgesinden irtica ile mücadele çıkartıldı. Yani Türkiye de irtica tehlikesi, Hükümetin düşüncesine göre yokmuş.
         Eğer bir iktidar değişikliğinde, bir başka parti,bu seferde kendi ideolojileri dışında, başka kanunsuz işleri Milli güvenlik Belgesinden çıkartırsa, halimiz nice olur?
         PKK ile mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri TSK  mensupları içeri atılırken, Devleti, ve Anayasayı hançerleyen PKK mensuplarına ve onun destekçisi olan BDP Millet vekillerine yasal işlem yapmamak, toleranslı davranmak niye?
          Bu uygulama PKK  ile mücadele eden TSK mensuplarına, terörle mücadele etmeyin demek değilse, acaba nedir!?...
          Tabi ki, bu konuda yapılan uygulamalarda, Amerika Birleşik Devletleri ABD nin demir, arzu ve isteklerinin de etkin olduğu anlaşılıyor.
          Deniz Feneri davasında zekat ve yardım paralarını hortumladıkları gerekçesi ile RÜTÜK Başkanı Aykut Zahit AKMAN ile, Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Zekeriya KARAMAN hapisten kurtulurken, iddia nameyi hazırlayan ve bu kişieri tutuklatan Hakim ve Savcılar görevden alındı, haklarında soruşturma açıldı. Adalet bunun neresinde!?
      Milletvekili seçilen gazeteci Mustafa BALBAY, Emekli Kor. General Sayın Engin ALAN ile, Prof. Dr. Mehmet HABERAL bir yılı aşkındır içerdeler. Hani halkın iradesi vardı!?.....
          Ama, Hizbullah İslami Terör Örgütünün  çeşitli öldürme olaylarına katılmış hapisteki elebaşları, bir yolunu bulup, hapisten kurtarıldı.
          Devletin her kademesinde görev alan bürokratların, savcı ve hakimlerin, Milletvekillerinin ,çoğu vatandaşların telefonları dinlenir oldu. Herkes büyük bir tedirginlik  içerisinde. Demokrasi bunun neresinde!?...
         Adı çeşitli yolsuzluk iddialarına karışan Sayın Sadullah ERGİN Adalet Bakanı, Laiklik ve Cumhuriyet karşıtı söylemleri ile dikkatleri çeken ve bilimde intihal yaptığı için Profösörlük  ünvanı geri alınan Sayın Ömer DİNÇER Milli Eğitim Bakanı.!...Peki bunların yerine vukuatı olmayan biri Bakan yapılamaz mı idıi?
        Hani nerde kaldı, doğruluk dürüstlük, bilene değer verme ve saygı!?...
        Yargı sistemi Hükümetin isteği doğrultusunda yapılan değişiklikler ile Kel Ali nin Bağına döndü; her şey tarumar oldu. Ucu Hükümete dayanan davalarda, blok oy kullanma nedeni ile, Adalet Mekanizmasına güven kalmadı.
         4+4+4 Eğitim Yasası ile Milli Eğitim sil baştan!?...Eğitimin siyasallaşması!?...
          Peki, bütün bu standart dışı uygulamalardan sonra, hangi mantıkla BAŞKANLIK SİSTEMİ!?...
          Eğer, Başkanlık Sistemine geçilirse, ve Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN da Cumhurbaşkanı seçilirse, bu günleri de mumla arar hale geleceğiz.
          EĞER BAŞBAKAN SAYIN TAYYİB ERDOĞAN CUMHURBAŞKANI OLMAK İSTİYORSA….
1-       İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken, hakkında düzenlenmiş dosya ile ilgili olarak, dokunulmazlığını kaldırmalı, hakim karşısına çıktıktan ve aklandıktan sonra, Cumhurbaşkanlığına aday olmalı
2-       Amerika Birleşik Devletlerinin içinde Türkiye nin de bulunduğu, Orta Doğu ülkelerini bölmeye parçalamaya yönelik projede BOP Eş Başkanlığı konusunda, Mecliste soruşturma açılmalı. Bu kapsamda ABD nezdinde Türkiye adına ne gibi taahhütlerde bulunduğunu açıklamalı.
3-       Başbakanlığı döneminde yapytığı uygulamalarda, iç politika, dış politika, yabancılara satılan arazi, gayri menkul ve satılan tüm Devlet Malları ile açılan soruşturmada, soruları cevaplandırdıktan ve temize çıktıktan sonra, Cumhurbaşkanlığına aday olmalıdır.
Benim şahsi kanaatim ve naçizane önerim şudur.
Eğer böyle bir soruşturma aşamasına girilirse, Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ın bu yükün altından kalkacağı, kalkabileceği kanaatinde değilim. O nun için, böyle bir niyetten şimdiden vazgeçmesinin daha yararlı olacağı kanaatindeyim.
Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN, 10 Yıldır Türkiye yi yönetiyor. Eğer, Cumhurbaşkanı seçilirse,7ya da 14 Yıl daha Türkiye yi yönetecek demektir.O zaman ömür boyu Türkiye nin başında kalmak istediği sonucu çıkarılabilir. Böyle bir durumun  Demokrasi ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.
 Bu noktada şu hususu hatırlatmak, ve vurgu yapmak istiyorum:
Lider, zamanı geldiğinde çekilmesini bilen, yerine başkasını yetiştirip hazırlayan demektir.
            ğer Ülkeyi yöneten bir siyasetçi, öldükten sonra, Yıllar geçse bile, yeni kuşaklar tarafından, rahmetle, saygı ile anılıyorsa, Ülkesine kazandırdıkları hafızalardan silinmemişse, o kişi Devlet Adamıdır. Saygılarımla, Anayurt Gazetesi 17 Haziran 2012 Pazartesi
            ***
SİYASİLERİN KALİTESİ VE DEVLET ADAMLIĞI-16
                                                   Mak. Yük. Müh Ahmet YALVAÇ
         Sevgili Anayurt Okurları, geçtiğimiz 3 Hafta boyunca, Siyasilerin Kalitesi ve Devlet Adamlığı konusunu işledim. Bu gün 4 üncü hafta, Bu hafta da aynı konuyu incelemeye devam edeceğiz. Umarım yazdıklarımla, sizlere faydalı oluyorumdur.
        Bu gün, her konuda yaşadığımız sorunların, siyasetle uğraşanların kalitesi ve Devlet Adamlığı vasfı ile doğrudan ilgili olduğunu, bu vesile ile burada tekrar hatırlatmak istiyorum. Yaşadığımız, karşılaştığımız olaylarında ışığı altında, örneklerle sorunların nedenlerini ortaya koymaya, tahliller yapmaya , çalışıyorum Bu noktada, benim de Siz saygı değer Okurlara bir istirhamım,bir önerim  var:
        Eğer sizler, bu tahlil yazılarını okuduktan sonra atmayıp, birilerinin de okumalarını sağlarsanız, Sizler de Halkımızın; en azından bir kısmının aydınlatılması yönünde önemli bir görev yapmış olursunuz Nedenini şöyle izah edebiliriz:
       Bu gün, yazılı ve görsel basın, önemli ölçüde Hükümetin baskısı ve tehdidi altında. Direnen gazete sahipleri ve yazarlar ile, bazı Televizyon kanallarının sayıları, bir elin, ya da iki elin parmaklarının sayısı kadar az. Bu gibi az sayıda yazılı ve görsel basının sahiplerinin, bağımsız yayın yapmalarını, Hükümetle iş bağlantılarının olmamasına bağlayabiliriz. Benzer yaklaşımı bazı Köşe  Yazarları, ve Televizyon programcıları için de söylemek mümkün. Bizim gibi insanların, çıkar sağlamak uğruna kimseden bir beklentimiz yok. Yazılarımızı, ve eleştirilerimizi de Halkımıza yararlı olmak açısından yazıyoruz. Kişisel olarak, kmseden alıp veremediğimiz bir şey de yok. Bu böyle biline!
       Bu gün, İktidar, ya da Cemaat yanlısı bazı gazeteler, parasız olarak evlere kadar getiriliyor. Bunun Türkiye çapında organize edildiğini göz önünde bulundurursanız, AKP nin İktidar olmasında, bedava dağıtılan bu gibi gazetelerin, önemli bir katkısının olduğunu görürsünüz.
       Bu itibarla, sadece benim yazılarımı değil, kendinizce önemli gördüğünüz, başka gazeteri ve başka yazarlarında yorumlarını okuduktan sonra, gazeteyi atmayıp ta, başkalarının da okumalarını sağlarsanız; bedava dağıtılan gazeteler aracılığı ile, yapılan bilgi kirliliğine ve yanlış yönlendirmelere karşı, Sizlerde Ülkemiz ve Halkımız adına, bir hizmet yapmış, katkı koymuş olursunuz,
       Bu gün, yandaş diye adlandırabileceğimiz, Hükümet yanlısı bazı gazete ve televizyonlar ile, aynı paralelde yazan Köşe Yazarları ve Televizyon programcıları sayesinde, her sorun çarpıtılarak anlatılıyor, Halkımız yanlış, ya da noksan bilgilendiriliyor. Yani ortada bilerek, yanlış bir yönlendirme ile, bir bilgi kirliliği var. Amacımız, bu yanlış bilgilendirme ve bilgi kirliliği karsısına, Halkımıza doğruları ve işin aslını anlatabilmek.
       Şu anda Dağlıca baskını ve 8 askerimizin şehit edilmesi Türkiye nin gündeminde. Örnek olması açısından, yandaş bir gazetenin bazı Köşe Yazarlarının bu konuyu Halkımıza nasıl yansıttığını, Hükümetin Açılım- Saçılım politikaları ile nasıl bağdaştırdıklarını anlatmak istiyorum  Ama, asıl konuya girmeden önce, bir iki hususa daha işaret etmek istiyorum.
        Daha önceleri de söyledim, şimdi tekrar hatırlatmak istiyorum Hükümet, kendi ihtiyaçları doğrultusunda ve gerek gördüğü zaman, asıl sorunları  gizlemek, unutturmak maksadı ile, nerede ise her hafta yeni bir konu gündeme getirilip oturtulmaktadır.Yeni bir gündem yaratma,Toplumu germe, her zaman sadece bizim Siyasetçilerimiz tarafından değil, bazen de, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, bazı dış güçler tarafından yapılmaktadır.Sınır karakollarımızın sık sık PKK militanları tarafından basılıp,askerlerimizin şehit edilmesi, bu yüzden Böylece, ABD nin isteği doğrultusunda, bölücü bir Anayasa nın hazırlanması konusunda, Hükümet zorlanmak isteniyor, Halkımıza ölümü gösterip sıtmaya razı olmasını sağlamaya çalışıyorlar. Yandaş olan gazeteler ve yazarları ile, Televizyonlarda, böyle bir amaca ulaşılmasında, katkı koymaya çalışıyorlar.
2002    de, PKK Terör örgü ve terör, bitme noktasına gelmişken, nasıl oluyorda, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin İktidara gelmesi ile zirve yapıyor, ve ülke bölünme noktasına geliyor!?...Bunu, herkesin bilmesi ve anlaması lazım!
 Sözde terör soırunu çözmek için, PKK nın Yöneticileri ileri gizlice masa oturup pazarlık etmekle, onlara ödün vermekle, terör sorunu çözülmez Terör, teröristle mücadele ederek önlenebilir.
 Şimdilerde bazı siyasetçiler, örneğin Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent ARINÇ, dilinin altındaki baklayı nihayet çıkardı ve sözde Kürt sorununun çözümü konusunda, PKK Lideri Abdullah ÖÇALAN ın cezasının, ev hapsine dönüştürülebileceğini söyledi Sayın ARINÇ a yazıklar olsun!...
Tabi böyle bir hususu daha önceleri BDP l iler ile, PKK  Yöneticileri, ve bazı Köşe Yazarları da, öneriyorlardı Şimdi koro tamamlandı.
Bu gibi taleplerin önceden beri, Amerika Birleşik Devletlerinin talep ve arzusu olduğunu, bu noktada tekrar hatırlatmış olalım
 Hükümetin Toplumu sürekli germesinden, terörü bir türlü önleyememesinden herkes rahatsız.Hiç kimse bu işin böyle devam edeceğini, edebileceğini zannetmesin!...
 Şimdi, STAR Gazetesinin 20 Haziran 2012 Çarşamba sayısında, Dağlıca baskınına ve Hükümetin Kürt açılımı konularına nasıl bakıldığına geliyorum.
      Burada, 2 Yazarın attıkları başlıklar ile, yaptıkları yorum hakkında bir şeyler söylemek istiyorum. Yazarların isimlerini söylemek o kadar önemli değil. Meseleye nasıl bakıldığı ve olayların Halkımıza nasıl yansıtıldığı  önemli.
      Birinci başlık: Bu yazıyı Kürt Kardeşlerim Okusun, ikinci başlık:Bir İzmiş Sanki gibi Ordusu.
      Birinci yorumda, Kürt açılımı konusunda Hükümetin bu güne kadar yaptığı çalışmalar bir şekilde övülüyor, destek veriliyor, diğer yandan BDP lilerin ve PKK Temsilcilerinin artan terör olayları ile,şözde Hükümet tarafından muhataplarına uzatılan Zeytin Dalı diye de özetleyebileceğimiz barış sürecinin sabote edildiğine vurgu yapılıyor.
      Sanki bir İzmiş Gibi Ordu başlığını taşıyan yazıda ise, özetle şöyle deniliyor: Dağlıca baskını 4 üncü baskındır Teröristler askerlerimize saldırdığında, Birliklere komuta eden subaylar, karşı ateş için emir verecekleri yerde, bir üst subaydan onay bekledikleri, bu meyanda, olanların olduğuna vurgu yapılmaktadır. Yani, elindeki bütün teknik imkanlara karşın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, PKK Terör Örgütü karşısında etkili olamadığı, askerlerimizin ölmelerine vesile olunduğu vurgulanmak istenmektedir.
         Sürekli şehit vermemizin nedenleri hakkında daha önceden de bazı duyumlar almıştım.Bu defasında da, kaldığım yerden devam ettim, ve Güney Doğuda görev yapan bazı subayların yakınlarına bu konuyu sordum. Bana söylenenler çok korkunç şeyler Yazarın söyledikleri maalesef doğru, ama bu işin sorumlusu TSK mensupları değil
        Deniliyor ki, bir Komutan, eğer PKK saldırılarına anında cevap verir, PKK lı teröristler öldürülürse, ateş emrini veren Komutan hakkında soruşturma açıldığı söyleniyor.
        Tabi kimin kimden emir aldığı yukarı doğru takip edilirse, işin ucu Hükümete kadar dayanır. Bu iddiaların doğruluk derecesi bence çok yüksek.Basına sızan dış kaynaklı Wikeleaks, belgelerinde, Oslo da PKK Yöneticileri ile yapılan müzakerelerde, bu yönde bir karar alındığı anlaşılıyor.Yani PKK ile mücadele eden komutanlar, cezalandırılacak, görevden alınacak..vs gibi şeyler.
        Bu gün, Ergenekon, Balyoz,28 Şubat Muhtıracıları gibi adlar altında, PKK ile mücadele eden ve ABD karşıtı çok sayıda emekli, ya da muvazzaf üst düzey Komutanların, bir bahane ile, içeri atıldığını göz önünde bulundurursanız, resmin tamamını görürsünüz
        Halkımızın yapılmak istenen şeyi, bu gibi örneklerden de görüp, anlaması lazım.
        Dolayısı ile, önce bu iddianın araştırılması lazım.
        Bizim Halkımız, Askerini sever, ama her şeye rağmen,yapılan taraflı yayınlardan dolayı, gerek üst düzey komutanların tutuklanması sebeblerinde, gerekse Dağlıca baskınında ileri sürülen; birlik komutanının PKK ya ateş emrini zamanında vermemesi gibi konularda, Türk Silahlı Kuvvetlerine atılan çamurdan, düşük eğitimli vatandaşlarımızın çoğu, maalesef inanmaktadır.Zaten asıl tehlike de burada!...
         SAYIN MİLLET VEKİLLERİNE, VE SAYIN GENEL KURMAY BAŞKANI NA BİR ÇAĞRI.
          Öncelikle, Genelkurmay Başkanı Sayın Orgeneral Necdet ÖZEL e:
       1-Basında da yer aldığı üzere, Dağlıca ya bu 4 üncü baskın deniliyor.Bu gibi yerlerde karakolların ve mevzilerin güçlendirileceği  yönünde haberler yayınlanmış, bazı siyasi parti liderleri de buralara ziyarette bulunmuşlardı
         Söz konusu karakollar ve mevziler, söylenildiği gibi daha güvenli hale getirildi mi?
          Getirilmedi ise, sebebi ne,yoksa Hükümet, bu konuda ödenek ayırıp yardımcı olmadı mı?
        2- Basında da yer aldığı üzere, bir karakolun, 4 defa PKK lılar tarafından baskın yapılıp, askerlerimizin ökdürülmesi olayı nasıl mümkün oluyor?
         Bölgedeki dağlar 4000 askerle tarandığı bir zamanda, PKK lıların sızıp karakolları basmaları nasıl mümkün oluyor?
         Acaba Amerikalılar, telsizlerimizin sinyallerini bozup, radarlarımızı çalışmaz hale getirip,bölgeye helikopterlerle, PKK militanlarını indirmiş olabilirler mi?
         3-Bazı yazarların iddia ettikleri gibi, mevzideki askerlere ateş açıldığında, birlik komutanının anında ateşe karşılık vermeyip, daha yukardaki komutanından emir beklediği iddiaları doğru mu?
         4- Hükümet tarafından, TSK ya bu yönde davranılması hususunda bir emir, ya da bir tavsiye kararı var mı dır?
         Sayılarımız azda olsa, bizim gibi yazarların gönlü, Türk Silahlı Kuvvetlerinden yanadır, TSK nın bu şekilde küçük düşürülmesi, ona çamur atılmasından son derece üzüntü duyuyoruz. Milletimizin büyük çoğunluğu da, bu olup bitenlerden son derece rahatsız.
        Biz yazarlar,Ülkemizin, ve TSK nın bu hale düşürülmesinde, bir nokta da, Halkımızın duygu ve düşüncelerini de yansıtmaya çalışıyoruz.
        Türk Silahlı Kuvvetlerinin Baş Komutanı olarak, sizden talebimiz şudur:
         Doğrudan televizyonlara çıkın, ya da eskiden olduğu gibi, Karagahta bir basın toplantısı düzenleyip, olanları anlatın, soruları cevaplayın!
        Şimdi konuşmaz<sanız, ne zaman konuşacaksınız!?...
        Şimdi de Sayın Milletvekillerine seslenmek istiyorum:
         Sizler,yukarda yazdıklarımı, Sayın Genelkurmay Başkanına sorduğum soruları okudunuz, okumadınızsa okuyun. Sizler, Partileriniz farklı bile olsa, Meclise girdiğinizde, Vatanın ve Milletin birlik ve beraberliğinin korunmasında, Demokratik Laik Cumhuriyet ilkelerine bağlı kalacağınıza, namus ve şeref üzerine, Milletimiz önünde yemin ettiniz. Bu ettiğiniz yemine,bir vatandaş olarak bağlı kalmanızı istiyoruz. Bu itibarla, sizlerden de taleplerimiz şudur:
1-       Sayın Genelkurmay Başkanına sorduğum soruların, takipçisi olun
2-       Yaşadığımız bu sorunlarda, asıl suç, ya da ihmal nerde?
3-       Mecliste bir önerge verilsin, kim ne biliyorsa, anlatsın!
4-       Eğer işin ucu, Amerika ya mı, nereye dayanıyorsa dayansın; eğer,birileri bizi tehdit ediyorsa, yada Milli güvenliğimiz tehlikede ise, Millet olarak, bunu bilelim, gerekli önlemleri alalım!
5-       Bütün bunları araştırıp, sebeblerini ortaya koymak; Milletin Vekilleri olarak, herkesten önce sizlerin göreviniz.
                                               YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI
İktidar Partisi AKP nin, yeni Anayasa çalışmalarındaki tutumu ve ısrarı belli.Bu Anayasa değişikliği ile aslında neyin amaçlandığı, Toplumun önemli bir kesimi tarafından bilinir hale geldi. Asıl amaç, Türkiye nin üniter yapısını bozmak, eyalet sistemine geçişe zemin hazırlamak, Kürt devletinin kurulmasına zemin hazırlamak; sonuçta Türkiye den toprak koparmak.
Tabiî ki, nihai hedefi bu olan, böyle bir Anayasanın hazırlanması ve nihayetinde kabul edilmesi, öyle kolay bir iş değil.Onun içindir ki, İktidar Partisi AKP, bu konuda Muhalefet Partisi Liderlerini yanına çekmeye çalışıyor.Şu anda CHP Lideri Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU, AKP nin yanında yer almış durumda.Ama benim kanaatim ve görünen husus şu:
Eğer oylama aşamasına geline bilirse, iplerin bu aşamada kopacağı, kopabileceği anlaşılıyor.Liderler kabul yolunda ısrar etseler bile, hayır oylarının daha fazla olacağı yönünde görüşler yaygın.
Böyle bir durumda, CHP ve AKP den ayrılacak bazı Milletvekillerinin bir siyasi oluşum altında, bir grup oluşturacakları, yaygın bir kanaat.
Bu hususu şöyle de izah edebiliriz:
Çoğu Milletvekili, girdiği partiye ve liderine tamamen inanmasa bile, eğer bazı hususlarda yakınlığı, ya da müşterek noktaları varsa, büyük ihtimalle ses etmeyerek, liderden yana görünebilir, ve böylece Milletvekili seçilmiş olabilir.
Halkın yeni Anayasa hazırlanmasına soğuk bakması, maddelerine tepkili olduğunu da, çoğu Milletvekilinin hesaba katması, yeniden seçilme arzusu ve milli duyguların ağır basması gibi faktörlerden dolayı, aksi bir sonucun çıkması, söylediğim üzere, yeni bir oluşumun meydana gelmesi, kuverle muhtemel.
1 Mart 2003 Teskeresinin, Hükümetin bütün ısrarlı çabalarına rağmen, Meclisten geçirilememiş olmasını, kimsenin göz ardı etmemesi lazım.
Eğer AKP tarafından başlatılan yeni Anayasa çalışmaları aksarsa, ya da, istenilen değişiklikler Meclisten geçmezse, bu husus, AKP nin de sonu olabilir.
     Yani önümüzdeki günler ve Ayların, Türkiye ve Türk Siyaseti açısından çok kritik bir zaman dilimi olduğunu söyleyebiliriz.
      Bu yazıyı tamamlamaya çalışırken,Malatya dan kalkan bir F-4 savaş uçağımızın, Hatay ilimizin güneyinde, Suriye kara sularına 8 Mil mesafede, Suriyeli askerler tarafından düşürüldüğünü öğrendik. 2 Pilotumuzun da kayıp olduğu söyleniyordu
          Bu yazıyı okuduğunuzda, düşürülmenin nasıl ve kimler tarafından yapıldığı, netlik kazanmış olacak. Umarım ki bu durum, nasıl sonuçlanacağı belli olmayan Suriye bataklığına düşmemize neden olmaz.
         Bu konu da dahil, diğer vurguladığım hususlar, Türkiye ve Türk Siyaseti açısından büyük ve önemli bir sınav. Umarım ki, bu sınavı da başarı ile geçeriz. Saygılarımla,
                        (Anayurt Gazetesi 25 Haziran 2012 Pazartesi) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder