12 Şubat 2014 Çarşamba

HALKIMIZIN VE SİYASİLERİN DİKKATİNE!...

HALKIMIZIN VE SİYASİLERİN DİKKATİNE -1
                                                                            Mak. Yük.Müh. Ahmet YALVAÇ
              Sevgili ANAYURT Okurları,bu gün de anlatacaklarım , siyaset ve siyasetçilerle ilgili olacak. Zaten hayatımızda iyi ya da kötü giden her şey bu 2 kelimeyle doğrudan ilgili.
           İcraatın Başı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanı oluğundan ilk önerimi Ona yapıyorum.
           Yunanlılar, 2004 yılında Ege Denizinde bulunan 2 adamızı işgal etmişler; Bulamaç ve Eşek Adaları.Eğer, Demokrat Parti Genel Başkanı Sayın Namık Kemal ZEYBEK bu hususu televizyonda söylemeseydi, haberimiz olmayacaktı.Daha sonra bu konu muhalif bir Gazete de detaylı bir şekilde görüntülerle haber olarak çıktı ve bende bu konuya sütunumda yer vermiştim
           Bu konunun görsel ve yazılı basında yer almasından sonra Dış İşleri Bakanlığı yaptığı açıklama  da  işi lafla geçiştirdi
            DAVOS ta bir ONE MİNUTE dediniz çoğu insanımızın gönlüne su serptiniz, onların taktirlerini kazandınız, Sizi bir kahraman olarak nitelendiriyorlar. Size ikinci Atatürk diyenler bile var
          Sonra seçimi atlattınız, iki kişiden biri Size oy vererek, sizi onurlandırdı .Şimdi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Sizden naçizane bir arzum var.
           Genel Kurmay Başkanlığına  bir emir verin, gitsinler 2 Adamızı Yunanlılar dan geri alsınlar.
           Yunanlılar bu 2 Adayı yerleşime açmışlar, orada alışveriş merkezleri kurmuşlar, kilise ve limanlar yapmışlar.. Bu Adaları  şimdi almazsak , ne zaman alacağız…!?
           Benim endişem şu:
            Eğer biz, 2 adamıza sahip olamıyorsak,haklarımızı koruyamıyorsak ;Kıbrıs gibi çetrefilli konular da hak ve menfaatlerimizi nasıl koruyacağız?
           Yunanistan ın Ege Denizinde 3000 kadar adası var, nüfusu da 10 milyon kadar. Ama hala gözü bizim Topraklarda. Biz bir Yunanistan kadar bile olamadık. Ama hala Komşularımızla sıfır sorun politikası diyoruz.!
           Bu Adaların önemi şurada:
            Bu Adaların kıta sahanlığı ve hava sahası var .Eğer biz, bu adaları Yunanistan dan şimdi almazsak, ilerde tamamen sahiplenir, ve asıl problem de o zaman başlar.Yok , hava sahamı ihlal ettin, yok kıta sahanlığımı ihlal ettin…vs Hiç yoktan bir problem daha…!
            Sayın Prof. Dr Tansu ÇİLLER  Başbakan iken ,Kardak Kayalıklarına çıkan Yunanistan ın askerlerini öbür günün sabahında oradan kovmuştu
            Halkımızın, yazılı ve görsel basının bu konunun takipçisi olması lazım.
             İşte iki Başbakan arasındaki fark burada.
              Sayın Başbakanımız kendince hep şunu yaptık, bunu yaptık,şu konu da rekor kırdık, falan , filan…Bu gibi hususlar,doğru yada yanlış, ama benim için o kadar önemli değil. Maddi kayıplarımızı çok çalışarak telafi edebiliriz, ama Yabancıya kaptırdığımız toprakların maalesef telafisi mümkün değil.
           Toprak konusunda bir önerim daha var.
            Gerçi zaman zaman yazılı basınımızın bir kısmında, Yabancılara satılan bina ve arazilerden bahsedildi ama,ben toplam rakamın Resmi Kurumlarca dökümünün yapılmasını, kimlere ne kadar, ve kaç paraya satıldığının açıklanmasını istiyorum
          Anayasa Mahkemesinin, toprak vatandır, satılamaz gibi gerekçelerle iptal ettiği kararına rağmen, İktidarın buna uymadığını, ya da yasaların etrafından dolanarak,toprak satışlarına devam ettiğini biliyoruz. Bu itibarla Yabancılara toprak satışlarının ekranlarda bütün boyutları ile tartışılmasını talep ediyorum.
           Bizde toprak Yabancılara kolayca satılabiliyor ama, bu iş İsrailde, Yunanistan da, Almanya da, İngiltere de, Fransa da, Amerika da nasıl oluyor? Bizde olduğu gibi öyle kolay mı ? Bu gibi konuların ekranlar da bütün boyutları ile tartışılması lazım.
           Demek istediğim şu ki,bir Siyasi Görüşün söylem ve eylemlerine körü körüne inanır ve bağlanırsak, kendimiz ve Ülkemiz adına hata yapmış oluruz.
           SAYIN BAŞBAKANIMIZ,ACEBA NİÇİN GÜN HESAPLAŞMA GÜNÜ DEĞİL, HELALLEŞME GÜNÜDÜR DEDİ ?
            Bu sözü söylerken de, Siyasilere açtığı 17 davadan da vazgeçtiğini açıkladı.Böyle yaldızlı lafları duyunca, bazı insanlar Sayın Başbakan ın hanesine  artı puan yazabilir.Ben burada, bu yaldızlı sözlerle Sayın Başbakan ın aslında neyi amaçladığına açıklık getirmek istiyorum.
           Biliyorsunuz AKP seçimde oyunu artırmasına rağmen, Milletvekili sayısı düştü, ve ancak 326 Milletvekili çıkarabildi. Kaldı ki bir Anayasa değişikliğinin kabul edilebilmesi için, ancak referandum şartı ile 330 kabul oyu gerekiyor.Bu durum da kendi Milletvekilleri hiç fire vermeseler bile, en azından 4 Milletvekiline  daha ihtiyaç var.Bu itibarla Sayın Başbakan ın Meclisteki Siyasi Partilere her halukarda ihtiyacı var,daha doğrusu eli mahkum. Dolayısı ile yaldızlı laflarla onlara yaklaşmayı denemek istiyor.
            Ben, Sayın Başbakanın bu tavrını doğru da bulmuyorum. Ne yani; Ana Muhalefet Liderine önce alçak,şerefsiz de, arkasından davadan vazgeçtiğini söyle. Olmaz böyle bir şey!
            Eğer, Sayın KILIÇDAROĞLU ve Sayın Devlet BAHÇELİ de, Sayın Başbakan a hakaret etti ise, ve bunlardan dolayı da bir dava söz konusu ise, bu davalar da devam edip sonuçlanmalıdır.Ben işe Devlet ciddiyeti açısından bakıyorum. Ve  Sayın Başbakan ın gün hesaplaşma günü değil, helalleşme günüdür sözlerini de bu vesile doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum..
             Eğer Sayın Başbakan, sözlerinde samimi ise,ve birileri ile helalleşmek istiyorsa, bu kişiler adı geçen siyasi parti liderleri olmamalı, zira onların hürriyetleri kısıtlanmış değil. Neyle suçlandıklarını tam olarak bilmedikleri halde, kaç yıldır hapiste yatan Toplumun saygın kişileri Asker, Sivil, Gazeteci, bunların hapisten çıkmalarına yardımcı olsun, onlarla helalleşin. Bu kişilerin ne sebepten ve nasıl içeri alındıklarını Halkımızın önemli bir kısmı çok iyi biliyor.Eğer bunu yaptığınız taktirde, Toplumun da vicdanı rahatlamış olur.
           DEMOKRATİKLEŞME SÖYLEMLERİNDE NEKADAR SAMİMİYİZ, VE NE YAPMAK İSTİYORUZ ?
           Anayasa da yapılması istenen asıl değişikliğin,; Anayasanın değiştirilemez,değiştirilmesi teklif dahi edilemez 3 maddesi ile ilgili olduğunu hatırlatıp, bunların ne olduğunu açıklamakla işe başlayalım
           Başkent Ankaradır, Resmi Dil Türkçedir, Türkiye Cumhuriyeti Vatanı ve Milleti ile bir bütündür.Şimdi bunları açmaya çalışalım.
           Hükümet, Merkez Bankasını bütün itirazlara rağmen İstanbul a taşıma kararı aldı. Gerçekleşip gerçekleşemeyeceğini zaman içerisinde göreceğiz. Daha birkaç Banka da Genel Müdürlüklerini İstanbul a taşıma kararı aldı, ve yavaş yavaş Ankara nın içi boşaltılıyor. Bunlar önemli işaretler.
          AKP ye oy verdiğine inandığım birisine sordum. Bu  örnekleri verdikten sonra dedim ki, Başkentin İstanbul a taşınması hakkında ne düşünüyorsun?Israrla karşı çıktı, ve buna ne gerek var dedi.
           Öyle anlaşılıyor ki, değiştirilmesi düşünülen bu temel maddeler de, AKP ye oy veren düşük eğitimli ve muhafazakar kesimden bile büyük tepkiler geleceği anlaşılıyor
            Resmi Dil Türkçedir konusu.
             Bu güne kadar Türkiye de herkes ana dilini istediği yerde serbestçe kullanmıştır, hiçbir müdahale olmamıştır. Ana Dil serbestliğini isteyenlerin asıl amacı ise, Kürtçe ile de Eğitim-Öğretim yapabilmek. Zaten Demokratikleşme çerçevesinde Kürtçe Televizyon yayınları başlatıldı, yerleşim yerlerinin ismi Kürtçesi ile değiştirildi.
           Demek istediğim şudur ki, Resmi Dil Türkçedir ifadesi Anayasadan çıkartılırsa, Üniter yapımızı koruyamayız.Sonra istenenlerin ardı arkası kesilmez…!
            Amerika Birleşik Devletlerinde 120 Millet var. Bu Milletlerin içinde İngiliz kökenlilerin dışında milyonlarla ifade edilen Topluluklar var, ama Resmi Dil, Eğitim Dili İngilizcedir . Hiç kimse kalkıp ta ben Ana Dilimde Eğitim görmek istiyorum demez, diyemez de. Şimdi sorum şu:
           Bize Kürtçe ile de Eğitim-Öğretimi öneren, destekleyen, hatta dayatan ABD ve Avrupa Birliği Devletlerinin gerçek niyetlerini niye anlamıyoruz, ya da anlamak istemiyoruz?
           Buradan özellikle de yandaş yazılı, ya da görsel medya kuruluşlarına sesleniyorum;Amerika da,İngiltere de, Almanya da, Fransa da, Rusya da Eğitim-Öğretimin hangi dilde yapıldığını araştırsınlar , ve Halkımıza anlatsınlar!
          Eğer bilinçsiz bir şekilde demokrasi söylem ve eylemlerine devam edersek , ortada  ne bağ kalır ne de bağbancı.
           Üçüncü madde; Türkiye Cumhuriyeti, Vatanı, ve Milleti ile bölünmez bir bütündür.
             Aslında demokratikleşme ambalajı ile Halkımıza sunulmaya çalışılan Anayasa Değişikliklerinin, Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya yönelik olduğınu görmemiz ve anlamamız lazım.
             Sonra Hükümetin demokratikleşme adı altında Kürtçe Televizyon yayınları yapmasını da doğru bulmuyorum.Biz Devlet olarak, Hükümet olarak tüm vatandaşlarımıza Türkçeyi öğretme çabası içinde olmalıydık.
           İleride, Laz, Çerkez, Boşnak…vs gibi guruplar da kendi ana dillerinde Eğitim- Öğretim ve Televizyon Yayınları isterlerse ne cevap vereceğiz?
            Saygılarımla. (Anayurt Gazetesi  24 Haziran 2011 Cuma)
            ***
HALKIMIZIN VE SİYASİLERİN DİKKATİNE 2
                                Mak.Yük. Müh.Ahmet YALVAÇ
               Sevgili Anayurt Okurları, bu konuya kaldığımız yerden devam ediyoruz..
AKP NİN SEÇİMDE YÜZDE 49.95 OY ALMASININ EN ÖNEMLİ NEDENLERİNDEN BİRİ ANLAŞILDI
           Bu konu Yeniçağ Gazetesi nde Ne Verirsen Elinle O Gelir Seninle…başlığı altında incelemeye alınmış Aktarılan bilgileri ilginç bulduğum için , haberi sizlerle paylaşmak istedim Tarih: 17 Haziran 2011
           AKP Seçimde 21 milyon oy almış,değişik adlar altında yapılan ayni ve maddi yardımların  toplamı ise , 1 milyar 900 milyon TL. Bu yardımlardan yararlanan kişilerin sayısı ise,21. 026 710 .Demek ki, yardım alanların tamamına yakını AKP ye oy vermiş
           Peki hangi konularda yardım yapılmış ?
            Koyun, sığır, tarımsal,iş kurma,, engelli bakımı,meslek edinme,şartlı sağlık,özürlü protezi,kırtasiye,Şartlı Eğitim,yurt ve ulaşım,Ders kitabı,, öğlen yemeği,Engelli öğrenci taşıma, Aile destek,Aşevi hizmeti,Pirim borcu desteği,Kömür yardımı
           Saydığım bu her bir kalemde rakamsal bilgiler mevcut, ama fazla yer işgal etmesin diye  yazmak istemiyorum.9.5 Milyon kişiye Yeşil Kart verilmiş, bunun getirdiği sağlık ödemelerinin ne kadar olduğu bu liste de yok.
          Adalet ve Kaklıma Partisi AKP nin haricinde, CHP,MHP ve DSP de kendi çapında, ama bedavaya dayalı olarak Topluma bazı vaatler de bulundu,ama kazanın başında AKP olduğu ve kepçeyle o dağıttığı için, oyları da o topladı
          Üretmeden, kazanmadan dağıtmak, popülist bir politikadır ve Ülkemize bir şey kazandırmaz. Bunun sıkıntılarını ilerde hep beraber göreceğiz ve yaşayacağız .Gündemde çok sıcak gelişmeler  olduğu için, bu konuyu şimdilik burada kapatıyorum
           MİLLETVEKİLLİĞİNİ KAZANAN ERGENEKON SANIKLARI NİÇİN SERBEST BIRAKILMIYOR?
           Gazeteci Mustafa BALBAY, Prof. Dr.Mehmet HABERAL ın CHP den, Emekli Kor General Engin ALAN ın MHP den milletvekili seçildiklerini biliyoruz.Bu kişiler, milletvekili seçilebilme şartına sahip oldukları için , evrakları YSK tarafından kabul görmüş, ve sonuçta milletvekili seçilmişlerdir.En önemlisi de, bu kişilerin tespit edilmiş bir suçları da yoktur. Sadece şüpheli sıfatıyla kaç yıldan beri ceza evinde tutuluyorlar. Ama öyle anlaşılıyor ki, birileri öyle istediği için hala oradadırlar ve Meclise gidemiyorlar.
           Sebahat TUNCEL, daha önce teröre karışma suçundan hüküm giymiş, ve ceza evinde yatarken de Baış ve Demokrasi Partisi BDP tarafından  aday gösterilmiş,ve seçimi kazanınca da hapisten kurtulmuştu. Şimdi soru şu:
            Terör suçu işlemiş ve hüküm giymiş birisi milletvekili olabiliyor da, böyle bir suça bulaşmamış saygın kişiler, seçimi kazandıkları halde niçin hala hapishanede tutuluyorlar?
             Bu kişiler, asla Türkiyenin ve Cumhuriyetin aleyhinde bir faaliyet te bulunamazlar. Bunların ortak özellikleri Hükümetin uygulamalarına karşı olmalarıdır. Durum böyle olunca da, bu kişilerin  hala içerde tutulmalarının siyasi olduğu ortaya çıkıyor
            Konuyla ilgili olduğu için burada çok önemli bir hususa daha değinmek istiyorum.
             Sayın Başbakan , hem Anayasayı değiştirmek,hem de PKK terör örgütü mensupları ile, onların liderleri olan Abdullah ÖCALAN  için bir genel af çıkarmak istiyor. Anayasayı tek başına değiştirebilecek çoğunluğa da sahip olamadığı için ,adı geçen bu 3 kişiyi koz olarak elinde tutup,terör mensuplarına bir genel af çıkıncaya kadar da onları hapiste tutmak istiyor
           Asında Anayasa da yapılması düşünülen değişiklikler ile, PKK terör örgütü mensupları ve onların lideri Abdullah ÖCALAN  için bir genel af çıkartılması hususu bizin insanımızın talebi değildir;talep Amerika nındır. BDP ye de aklı ve cesareti de  veren Amerika dır.. Bunu bilmiş olalım.
            Sayın Başbakan, bu güne kadar hep demokrasi dedi, hep halkın iradesi dedi, ama Halkın seçtiği bu 3 Milletvekili hala içerde !
             İçerde , tutuklu Milletvekillerinin haricinde değişik branşlardan gazeteci, televizyoncu, asker gibi daha çok sayıda ERGENEKON  tutuklusunun olduğunu biliyoruz. Öyle sanıyorum,ki bu kişiler de PKK lılara genel bir af çıkana kadar tutuklu kalacaklar.
           Maksat yine aynı;siyasileri bu 2 konu da zorlamak.
           Bir genel afta, Ergenekon tutuklularının serbest bırakılmasından Halkımızın önemli bir kısmının vicdanı rahatlayacağından, PKK lıların ve liderleri Abdullah ÖCALAN ın da serbest kalmalarına Halkımızın tepki göstermeyeceğini düşündükleri kanaatindeyim.
          Böyle bir durumda da, Sayın Başbakan ın, gün, hesaplaşma günü değil, helalleşme günüdür gibi söylemlerle Toplumun olası tepkisini yatıştırmaya, ve onları ikna etmeye çalışacağını düşünüyorum.
          Barış ve Demokrasi Partisi BDP li milletvekillerinin ve bu Parti mensuplarının PKK lehinde söylem ve eylemlerinden, Aynı zaman da Sayın Başbakan ın Devlet herkesle görüşür gibi tavizkar beyanatlarından, Abdullah ÖCALAN ın hapisten kurtarılarak, PKKnın siyasallaştırılmak istendiği sonucunu çıkarmak mümkün. Bence bütün siyasi çalışmalar bu eksen etrafında yürütülüyor.
         Yakında nelerin olacağını hep birlikte göreceğiz. Umarım ben yanılmış olurum.
          İktidarın sözde Demokratikleşme söylem ve eylemleri ile, Başkanlık Sistemine geçme niyetinin asıl hedefinin, Türkiye nin Üniter yapısının bozulması ; Federasyona geçilmesi olduğunu burada tekrar vurgulamak istiyorum Zira bunun saymadığım daha başka emareleri de var
          AKP  NİN HİÇ YOKTAN BİR MİLLETVEKİLİ DAHA KAZANMASI DOĞRU BİR ŞEY Mİ?
         Biliyorsunuz, Yüksek Seçim Kurulu YSK, BDP den milletvekili seçilen Hatip DİCLE nin milletvekilliğini düşürdü. Onun almış olduğu yaklaşık 78 000 oyu, AKP nin hanesine yazdı, ve sonuçta Oya ERDONAT  AKP den milletvekili seçildi Ben bu hususu hiç doğru bulmuyorum.Yapılması gereken en doğru iş şu idi Madem hesapta olmayan bir aksaklık yada bir problem çıktı; o zaman Meclis 1 milletvekili eksikle işe başlar,sonradan Diyarbakır da 1 milletvekili için yeniden bir seçim yapılabilirdi.
                                   BİR ÜLKE NASIL ÇÖKERTİLİR?.
1912    De Balkan Savaşında bozguna uğramamızın en önemli nedenlerinden biri,          Silahlı Kuvvetleri mensuplarının siyasete bulaşmış olmalarıdır
             Bunun tersi de doğrudur. Eğer Siyasi İktidar,Silahlı Kuvvetleri  mensuplarını  politikaya bulaştırmaya çalışırsa, yanlı hareket ederse,moralini bozarsa , ordunun teknik kabiliyeti ve eğitimi ne kadar iyi olursa olsun ülke güvenliğinde zafiyet meydana gelir.
           Bu itibarla, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP  İktidarının sudan bahanelerle  TSK nın üst düzey komutanlarını, ya da diğer mensuplarını gözaltına almasını Ülkemizin güvenliği açısından doğru bulmuyorum
            Önceleri emekli komutanlar içeri alınıyordu, şimdi muvazzaf  komutanlar, ve subaylar da gözaltına alınmaya başlandı. Şu anda Harp Akademileri Komutanı Hava Or General Bilgin BALABANLI olmak üzere kaç tane muvazzaf generalimiz içerde.Orta Doğu kaynıyor, tehlike sınırlarımıza dayandı, Güney Doğu bölgemizde her an Devlete karşı bir kalkışma olabilir. Peki böyle bir durumda kiminle, ve hangi moralle TSK kendine düşen görevi başarı ile yapabilir ?
          Habur da PKK militanları bayram havası içinde karşılanırken,BDP milletvekillerinin PKK  terör örgütü lehinde söylem ve eylemlerde bulunmasına sessiz kalınırken, Devlet ve Hükümet Erkanına hass…….tir çeken Diyarbakır Büyük Şehir Belediye Başkanı Osman BAYDEMİR e bir şey yapılmazken, PKK ile mücadele eden komutanları hapse atmak ne anlama geliyor?
             Vatanın birliği ve bütünlüğü için canlarını feda eden askerlerine kelle, masum insanlarımızın canlarına ve Milletimizin birlik ve beraberliğine kasteden bir terör örgütünün başına sayın diye hitabeden bir Yetkili, Dünya da bizden başka bir yerde var mı aceba?
           TSK ya Anayasada Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi verilmiş. Cumhuriyete tehdit, ideolojik din eksenli bir partiden de gelebilir, Marksist- Leninist bir aşırı sol partiden de gelebilir. TSK nın elbette kenedine göre bir tehdit algılaması vardır. Ve buna uygun bir senaryo ile eğitim çalışması yapmak , tedbir almak elbette TSK nın görev alanı içindedir. Peki TSK kendine verilen bir konu da çalışma yaptı diye, Ergenekoncu diye, Hükümeti devirmeye çalışıyorlar diye tutuklama yapılması doğru bir şey mi?
            Eğer gücün yetiyorsa, Anayasa da TSK ya verilen Cumhuriyeti koruma ve kollama yetkisini kaldırırsın olur biter.
          Bir kaç gün önce idi, televizyonda yazılı basın proğramını izlerken duydum.Bir yazar şöyle demiş: Önceleri bir askeri darbe olduğu zaman bilirdik ki, 2-3 yıl sonra demokrasiye geçilirdi, şimdi böyle bir umudumuz da kalmadı.
            Saygılarımla, (Anayurt Gazetesi 1 Temmuz 2011 Cuma)
            ***
HALKIMIZIN VE SİYASİLERİN  DİKKATİNE 3
                                  Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
             KAPADOKYADA YABANCILARA TOPRAK VE MÜLK SATIŞI
            Sevgili Anayurt Okurları, 26 Haziran 2011 Pazar günü Nevşehir-Kapadokya ya bir turizm şirketi ile günü birlik bir seyahat ta bulunmuştum.Aslında daha çok önceleri gitmek istiyordum da ; kısmet bu güne imiş.Bu seyahat ta, sizinde ilginç bulacağınıza inandığım bazı tespitlerimi sizlere aktarmakla işe başlamak istiyorum.
         Bir kere,benzeri Dünyanın başka bir yerinde olmayan bir doğa harikası.Bu gibi yerleri gezip görmek lazım
          Gerçıi parası olan,sosyal yaşantısı olan insanlar,bu gibi yerlere, tarihsel mekanlara, denize , hatta Yurt dışına tatile gidiyoprlar. Ama Halkımızın önemli bir kısmı; esnaf, çiftçi,köylü ya da dar gelirli diye de adlandırabileceğimiz insanların çoğunun böyle bir alışkanlığı,ya da imkanı yok. Demek istediğim husus şudur,ki Resmi Kurumlar bu gibi kesimlerin de tarihi ve  turistik mekanları gezip görmelerinde, ya da tatil yapmalarında özendirici tedbirler almalı, asgari de olsa bazı imkanlar hazırlamalıdır
           Televizyon ekranlarında bu gibi konularda da bir çok yayın yapılıyor ama,bizzat gezmek, görmek, ya da yaşamak apayrı şeyler.Özellikle Batı nın Müslüman ülkelerinden daha ilerde olmalarının en önemli sebebi, kısıtlı imkanlarla da olsa, bu ülke insanlarında gezme, görme merakının bizlerden fazla olmasındandır.Gezme ve görmenin bize sağladığı faydalar konusunda söylenecek çok şey var da, ben şimdilik Kapadokya seyahati konusuna dönmek istiyorum.
           Kapadokya da önceleri çok sayıda Hrıstiyan nüfus yaşıyordu 1924 Yılında Yunanistan ile yapılan nüfus mübadelesi neticesinde, burada yaşayan Hıristiyan nüfus Yunanistan a zorunlu olarak göç ettirilmiş.Şimdilerde Yabancılar, Ürgüp te, Göreme de, Ihlara Vadisinde mülk, ve toprak satın almaya başlamışlar. Ve fiyatlar da çok yükselmiş. Bunları bana oranın yerlisi ve yüksek öğrenim görmüş bir turist rehberi anlattı. Ama O, benim Köşe Yazarı olduğumu bilmiyordu
          Toprak ve mülk satışlarının Aydın- Kuşadası, Marmaris ve Antalya da da çok olduğunu duydum, ve bazılarını da biliyorum.
           Yabancılara nerede ne kadar mülk ve toprak satıldığı konusu na önceki yazımda da değinmiş, resmi makamlarca bu konuda doyurucu bilgi verilmeli, televizyonlarda tartışma proğramları yapılmalı demiştim. Bu vesile  ile aynı çağrıyı burada bir defa daha tekrarlıyorum..
           AKP ye oy veren çok sayıda insan diyor ki, AKP iktidar olduğundan bu yana, döviz hep yerinde sayıyor. İşte bunun nedenlerinden biri de, yabancılara satılan mülk, ve toprak satışlarından elde edilen gelirlerdir
             Ihlara vadisinde yaşayan Hıristiyan nüfus hakkında ilave bir şeyler söylemek istiyorum.
             Anadilleri Türkçe olduğu halde,Ortodoks Hıristiyan olan bir Topluluk daha vardı. Bunların, Karaman Türklerinin bir kolu olduğu söyleniyor. 1924 Yılındaki zorunlu nüfos mübadelesi sonucunda, onlar da Yunanistana göç etmişler. Yunanistan ın eski Başbakanlarınan Konstantin KARAMANLİS te dolayısı ile aslında Türk asılıdır. KARAMAN ın sonuna LİS getirilmiş ve KARAMANLİS olmuş. Bu gerçeği acaba Toplumda kaç kişi biliyor?
           Sayın KARAMANLİS in, soğuk bir Kış gününde Türkiye yi ziyaretinde, Anıt Kabirde Aslanlı Yolu , Yunanistan Halkının tepkisini çekme pahasına  boydan boya yürüyerek geçmesine acaba ne demeli?
            Bizlere düşen görev, Yunanistan da yaşayan Hıristiyan Karamanlılarında Türk olduklarını onlara hatırlatmak, ve onlarla iyi ilişkiler içinde olmak.!
           KEMAL KILIÇDAROĞLU DOĞRUMU YAPTI, YANLIŞ MI YAPTI ?
           Ben insanlarla hep iç içe olduğum için, bu konuda da ne düşündüklerini daha yakıundan gözlemleyebiliyorum..Çoğu insan diyor ki,CHP milletvekilleri Mecliste yemin etmeliydiler, o zaman da serbest bırakılmayan milletvekilleri için mücadele edebilirler di.Bu konu da CHP ye oy verenler arasında da büyük bir tepki var. Umarım AKP tutuklu milletvekillerinin hapisten çıkartılması hususunda katkı koyar, ve bu iş tatlıya bağlanır.
           Şayet CHP Mecliste yemin etseydi, acaba tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılmaları hususunda daha etkili olabilırmiydi? İşte bu tartışılabilir.Liderlik sınavı zor anlarda, zor kararlarla ve alınacak netice ile ortaya çıkar.
          Aslında, MHP Lideri de yemin boykotuna katılmış olsa idi, tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılmaları hususunda daha çabuk bir netice alıuabilirdi. Sayın KILIÇDAROĞLU nun Sayın BAHÇELİ için kullandığı biz arkadaşlarımızı satmayız sözünü bu bağlamda değerlendirmek  daha doğru olur.
            Bütün bu gelişmeler, bize Sayın Başbakanın ve onun partisi AKP nin asıl niyetinin ne olduğunu bir defa daha anlamamıza vesile oldu
            Eğer Sayın Başbakan istese,bilhassa CHP ve MHP nin  tutuklu milletvekillerinin hapisten kurtulmaları hususunda gerekli düzenlemeleri yapalım der, ve sorun bu şekilde çözülmüş olur.Zira bu milletvekillerinin henüz kesinleşmiş bir mahkumiyetleri yok, ve çoğu insan omların orada siyaseten tutulduklarına inanıyor
            Bu deneyimle Sayın Başbakan ın ve onun  partisi AKP nin , ağzından hiç düşürmediği, demokrasi, insan hakları, halkın iradesi gibi kavramlara, sözlere gerçekte inanmadığını,bunları amaçlarının gerçekleşmesi hususunda istismar ettiği ortaya çıkmıştır
           Sayın Başbakan ortaya çıkan siyasi krizden kendi hesabına yararlanmak istiyor. Eğer CHP ve BDP möilletvekilleri 15 Temmuza kadar Mecliste yemin etmezlerse,milletvekilliklerinin düşürüleceğini ve de bir ara seçim yapılabileceğini söylüyor. Amaç , onların elinden milletvekillerini kapmak, ve daha da güçlenmek. Böyle bir demokrasi anlayışı olabilir mi ! ?
           Bu gelişmelerden, sayın Başbakan ın hukuk bilmediği, çevresinde de iyi hukukçuların olmadığı anlaşılmıştır
            Bütün bu hususlar, Milletimizin hak ve menfaatlerinin iyi konmadığı, işlerin iyi idare edilmediği hususundaki kaygıları daha da artırmıştır.
            TOPLUM BİLİMCİLERİNİN DİKKATİNE…!
            Ben, daha önceki yazılarımda Niçin Olmamız Gereken Yerde Değiliz başlığı altında toplumsal bir analiz de diyebileceğimiz bir yazı yayımlamıştım. Meraklı insanların bu yazıları internetten indirip tekrar okumalarının yararlı olacağına inanıyorum. Ama benim burada işaret etmek istediğim  asıl husus şu:
           Sayın Başbakan, toplumun bütün kesimlerini azarladığı, onlara hakaret babında sözler sarfettiği,işşizliğin, yolsuzluğun had safhada olduğu, her bakımdan yıpranmasına rağmen, Adalet ve Kaklıma Partisi AKP nin üçüncü defa nasıl iktidar olduğunu Toplum Bilimcilerinin araştırmalarında fayda var diyorum
           Eğer Toplum bilimcileri ,nelerden hoşlandığımızı, zayıf taraflarımızı, değer yargılarımızı bilimsel açıdan tahlil ederlerse,nerelerde  hata yaptığımızı daha iyi anlar ve bunları toplumsal kalkınmamızı hızlandırmada kullanabiliriz.
           Umarım, bu gergin siyasi ortamdan Ülkemiz, ve Milletimiz yara almadan kurtulur.
            Saygılarımla. (Anayurt Gazetesi  8 Temmuz 2011 Cuma)
            ***
HALKIMIZIN VE SİYASİLERİN DİKKATİNE -4
                          Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
             Sevgili Anayurt Okurları,AKP İktidarı sayesinde Toplum ve siyasi ortam iyice gerildi.Daha önceleri biz bu örnekleri yaşamamıştık. Bu itibarla bu yazımda da, yaşadığımız siyasi olayları yorumlamak ve bazı önerilerde bulunmak istiyorum
          Başta Anayurt Gazetesin bazı Köşe Yazarları Arkadaşlar olmak üzere, muhalif basından da bazı Köşe Yazarları da bilimsel verilere dayanarak ekonominin iyiye gitmediğini örneklerle ortaya koydular. Ama AKP her konuda rekor kırdığını iddia ediyor. Ama ne yazık ki vatandaşlarımızın önemli bir kısmı bu söylenenlere inanıyor Bunda elbette İktidar yanlısı gazete ve televizyonların çok önemli bir rolü var.Zaten bazı yandaş gazeteler, dağıtıcılar tarafından sabahları evlere bedava olarak bırakılıyor.Bu husus, yıllardan beri devam eden bir olay. Aklı selim vatandaşlarımız, bu paranın kaynağı nereden geliyor diye düşünürlerse, olup bitenleri daha kolay anlayabilirler.
           Ekonomide, sanayide,tarımda, iç ticarette, dış ticarette, sağlıkta,dış ilişkilerde…vs de çarpıtmalar, şişirmeler yanıltmalar, hep AKP nin sürekli iktidarda kalmasına yönelik faaliyetlerin bir parçasıdır. Bunu görmek ve anlamak lazım.
           Eğer Türk bankaları, Dünyadaki ekonomik krizden etkilenmedilerse,bunda AKP nin bir katkısı yoktur.Bunda asıl pay, başta Sayın Kemal DERVİŞ olmak üzere,Sayın ECEVİT  Hükümetine aitir.
           AKP nin tek başına İktidar olmasının asıl nedeni ise, alavere- dalavere ile Merkez Sağın yani Demokrat Partinin devre dışı kalmasıdır. Ne yazık ki, bu ayak oyunlarını da demokrasi diye adlandırıyoruz
            Demokrasi geniş katılımla ve eşit şartlarda  yapılan seçimlerle korunup, geliştirilebilir.
           Bu defasında da anlaşılmış ve görülmüştür ki, Türkiye nin tekrar normalleşmesi ve gelişme sürecine girmesi için Demokrat Parti ye ihtiyaç var.
             Biz Köşe Yazarları , ve aklı selim matandaşlarımıza düşen görev ise,                                           ,doğruları anlatarak, yanlış bilgilendirilen vatandaşlarımızın aydınlanmalarına vesile olmak
           Mevcut durumu bu şekilde özetledikten sonra, sözü şuraya getirmek  istiyorum:
            Hükümetin yaptığı yanlış uygulamalardan dolayı, Millet olarak hepimiz parasal kayba da uğrayabiliriz. Ama bu kaybı çok çalışarak telafi edebiliriz. Eğer, toprağımızı kaybedersek,ya da Ülkemiz bölünürse, bunun telafisi maalesef mümkün değil.Bu hususu önceden de söyledim,şimdi de tekrar vurguluyorum
           Önceki Hükümetler, iyi idare etti, kötü idare etti;bunlar tartışılabilir.Ama hiç birinin, Devleti ele geçirmek, rejimi değiştirmek gibi bir niyetleri yoktu.İşte asıl tehlike burada.
           Çok değil ; birkaç yıl öncesine kadar etnik temeldeki Kürt partileri,PKK terör örgütünün işlediği cinayetleri kınamazlardı ama,şimdilerde olduğu gibi, PKK terör örgütü bizim silahlı teşkilatımız deme cesaretini gösteremezlerdi.İşte, demokrasi diye diye AKP  Hükümetinin Türkiye yi getirdiği nokta bu. Eğer AKP Hükümeti bir şekilde engellenemezse,Türkiye yi ilerde daha büyük sorunların, ya da daha büyük belaların beklediğini bilmek lazım.
           Seçim bitiğine göre;korkulacak bir şey kalmadığına göre,bilhassa muhalefet partisi milletvekillerinden, yada onların liderlerinden, Mecliste gündeme getirmelerini , Hükümete sormalarını  istediğim bazı taleplerim var. Aslında bunların bazılarına daha önceleri yazılarımda yer vermiştim
1-     Yunanistan Ege Denizinde bulunan 2 adamızı 2004 yılında işgal etmiş;Bulamaç ve Eşek Adası.Bundan haberiniz var mı? Var idi ise ne yaptınız, bu adaları geri nasıl alacaksınız?
Bu 2 Adanın Yunanistan tarafından işgal edildiğini ilk olarak Demokrat Parti Genel Başkanı Sayın Namık Kemal ZEYBEK seçim kampanyası sırasında söylemişti.Dış İşleri Bakanlığı olayı yalanlamadı ama, ilgisiz ve cılız bir cevapla konuyu geçiştirdi.
İşin garip tarafı ise, bu olay duyulduktan sonra,2 muhalefet lideri; Sayın Devlet BAHÇELİ ve Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU tarafından gündeme getirilmemekleri, ve işn takipçisi olmamalarıdır. Bu sessizliğin nedeni ise, çok düşümdürücü.!
2-     AKP döneminde Yabancılara satılan toprak ve mülkün miktarı ve bedeli ne kadardır, bunlar hangi yöreler de, ve kimlere sattınız?
Sayın Başbakan,Büyük Ortadoğu Projesi BOP un Eş Başkanı olduğunuzu sık sık söylediğiniz ortada. Bu görevi size kim verdi,dahası böyle bir görevde Türkiye nin ne gibi bir çıkarı vardır? (Anayurt Gazetesi 15 Temmuz 2011  Cuma)
            ***
HALKIMIZIN VE SİYASİLERİN DİKKATİNE-4
                                 Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
         4-Libya da iç savaştan deniz  motoru yada gemi ile Avrupa ya kaçmak isterken, Akdeniz in ortasında yakıtları ve  yiyecekleri biten 600 mültecinin ölümle sonuçlanan acı sonlarını bir gazete haberi neticesinde öğrendik. Şimdi burada işin bizi ilgilendiren tarafını açıklıyorum
          Sayın Başbakan, NATO nun talebi üzerine Libya ya sözde insani yardım ve destek amacı ile 5-6 savaş gemimizi göndermişti.Gemilerimiz, Akdeniz de devriye görevini yaparken,denizde imdat sinyalleri gönderen, ve yukarda sözünü ettiğim mülteci gemilerini görüyorlar, ve durumu NATO karargahına bildiriyorlar. Aldıkları cevap; yardım etmeyin, bu işe karışmayın şeklinde oluyor.Yetkili Komutan, durumu bunun üzerine Deniz Kuvvetleri Komutanlığı na bildiriyor. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı da, görüş için durumu Başbakanlığa aktarıyor. Sayın Başbakan ın da, NATO ne diyorsa onu yapın dediği söyleniyor. Sonuçta Türk Savaş gemilri de müdahale edemeyince 600 kişi denizin ortasında can veriyor.Şimdi soru şu:
          5- Sayın Başbakan, ya da Sayın  Milli Savunma Bakanı,Türk Savaş gemileri yardım edemediği için Akdeniz in ortasında 600 mültecinin öldüğü doğru mu ?
            NATO ya bağlı güçler Libya yı vurduğunda, Sayın Başbakan, NATO nun Libya da ne işi var diyerek, önce karşı çıkmıştı,zaten doğrusu da bu idi. Ama, daha sonra NATO bastırınca çark ediyor, ve savaş gemilerimizi gönderiyor. Başka bir haberde ise, bazı Türk savaş uçaklarının da Libya yı bombalama işine karıştığı söyleniyor. Şimdi soru şu:
          6- Sayın Başbakan, Sayın Milli Savunma Bakanı, bu habere ne diyorsunuz, bu haber doğru mu?
           Libya Lideri Muammer Kaddafi, Sayın Başbakan a barışa katkılarından dolayı bir ödül de vermişti. Şimdi soru şu:
           7-Hem Barış ve Demokrasi Ödülü alıp, hem de zalimin yanında olmak ne anlama geliyor ?
            Sonra, LİBYA ayaklanmasında, Batı Emperyalistleri ile aynı safta olmanın bize ne faydası var?
             Sonra biz, Osmanlı İmparatorluğunun varisi bir Devletiz. Bize bu gibi zikzaklar, zarardan başka ne getirir? Bunun zararlarını ilerde hep beraber çekeceğiz.
             Biz, Kuzey Afrika da başlayıp,Yemen,Ürdün, ve nihayet komşumuz Suriye de başlayan Batı destekli halk ayaklanmalarında, sözde demokrasi adına isyancıları destekler göründük.Peki şimdi soru şu:
            8-Türkiye de gittikçe tırmanan terör hareketleri karşısında, eğer Güney Doğu da Kürt vatandaşlarımız  özerklik kazanma bahanesiyle ayaklanırlarsa, bu hareketi nasıl karşılayacaksınız ?
           Sözde demokrasi ya da demokratikleşme adına, isyancıların taleplerini olumlu mu karşılayacaksınız, yoksa ettiğiniz yemine bağlı kalarak, Ülkemizin birlik ve beraberliğini muhafaza etmek, korumak uğruna isyancılarla mücadele etmeyi mi tercih edeceksiniz?
           Şimdi asıl soru şu:
            9-Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri, bunun gibi Devlete baş kaldırma hareketlerini önlemeye çalıştığında, Batılı Emperyalistler LİBYA örneğinde olduğu gibi , sözde insani gerekçelerle Birleşmiş Milletlerden bir müdahale kararı çıkartırlarsa ne yapacağız ?
            Onlarla mücadele mi edeceğiz, yoksa onlara teslim mi olacağız?
              İşte bu noktada Hükümete sorulması gereken asıl soru şu:
          10-Şu anda ERGENEKON bahanesi ile tutuklu olan Türk Silahlı Kuvvetleri Koımutanlarının sayısının, bir Ordu daha kuracak sayıda olduğu söyleniyor.
           Eğer durum bu ise,geniş çaplı bir askeri harekatı hangi Komuta Heyeti ile, hangi moral ile yapacaksınız? Asker ile bu kadar uğraşmanın asıl nedeni ne?
(Anayurt Gazetesi 16 Temmuz 2011 Cumartesi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder