HALKIMIZIN VE SİYASİLERİN
DİKKATİNE -1
Mak. Yük.Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili
ANAYURT Okurları,bu gün de anlatacaklarım , siyaset ve siyasetçilerle ilgili
olacak. Zaten hayatımızda iyi ya da kötü giden her şey bu 2 kelimeyle doğrudan
ilgili.
İcraatın
Başı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanı oluğundan ilk önerimi Ona
yapıyorum.
Yunanlılar,
2004 yılında Ege Denizinde bulunan 2 adamızı işgal etmişler; Bulamaç ve Eşek
Adaları.Eğer, Demokrat Parti Genel Başkanı Sayın Namık Kemal ZEYBEK bu hususu
televizyonda söylemeseydi, haberimiz olmayacaktı.Daha sonra bu konu muhalif bir
Gazete de detaylı bir şekilde görüntülerle haber olarak çıktı ve bende bu konuya
sütunumda yer vermiştim
Bu konunun
görsel ve yazılı basında yer almasından sonra Dış İşleri Bakanlığı yaptığı
açıklama da işi lafla geçiştirdi
DAVOS ta
bir ONE MİNUTE dediniz çoğu insanımızın gönlüne su serptiniz, onların taktirlerini
kazandınız, Sizi bir kahraman olarak nitelendiriyorlar. Size ikinci Atatürk
diyenler bile var
Sonra seçimi
atlattınız, iki kişiden biri Size oy vererek, sizi onurlandırdı .Şimdi Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olarak Sizden naçizane bir arzum var.
Genel
Kurmay Başkanlığına bir emir verin,
gitsinler 2 Adamızı Yunanlılar dan geri alsınlar.
Yunanlılar
bu 2 Adayı yerleşime açmışlar, orada alışveriş merkezleri kurmuşlar, kilise ve
limanlar yapmışlar.. Bu Adaları şimdi
almazsak , ne zaman alacağız…!?
Benim
endişem şu:
Eğer biz,
2 adamıza sahip olamıyorsak,haklarımızı koruyamıyorsak ;Kıbrıs gibi çetrefilli
konular da hak ve menfaatlerimizi nasıl koruyacağız?
Yunanistan
ın Ege Denizinde 3000 kadar adası var, nüfusu da 10 milyon kadar. Ama hala gözü
bizim Topraklarda. Biz bir Yunanistan kadar bile olamadık. Ama hala
Komşularımızla sıfır sorun politikası diyoruz.!
Bu Adaların
önemi şurada:
Bu
Adaların kıta sahanlığı ve hava sahası var .Eğer biz, bu adaları Yunanistan dan
şimdi almazsak, ilerde tamamen sahiplenir, ve asıl problem de o zaman
başlar.Yok , hava sahamı ihlal ettin, yok kıta sahanlığımı ihlal ettin…vs Hiç
yoktan bir problem daha…!
Sayın
Prof. Dr Tansu ÇİLLER Başbakan iken
,Kardak Kayalıklarına çıkan Yunanistan ın askerlerini öbür günün sabahında
oradan kovmuştu
Halkımızın, yazılı ve görsel basının bu konunun takipçisi olması lazım.
İşte iki
Başbakan arasındaki fark burada.
Sayın Başbakanımız kendince hep şunu
yaptık, bunu yaptık,şu konu da rekor kırdık, falan , filan…Bu gibi
hususlar,doğru yada yanlış, ama benim için o kadar önemli değil. Maddi
kayıplarımızı çok çalışarak telafi edebiliriz, ama Yabancıya kaptırdığımız toprakların
maalesef telafisi mümkün değil.
Toprak
konusunda bir önerim daha var.
Gerçi
zaman zaman yazılı basınımızın bir kısmında, Yabancılara satılan bina ve
arazilerden bahsedildi ama,ben toplam rakamın Resmi Kurumlarca dökümünün
yapılmasını, kimlere ne kadar, ve kaç paraya satıldığının açıklanmasını
istiyorum
Anayasa
Mahkemesinin, toprak vatandır, satılamaz gibi gerekçelerle iptal ettiği
kararına rağmen, İktidarın buna uymadığını, ya da yasaların etrafından
dolanarak,toprak satışlarına devam ettiğini biliyoruz. Bu itibarla Yabancılara
toprak satışlarının ekranlarda bütün boyutları ile tartışılmasını talep
ediyorum.
Bizde
toprak Yabancılara kolayca satılabiliyor ama, bu iş İsrailde, Yunanistan da,
Almanya da, İngiltere de, Fransa da, Amerika da nasıl oluyor? Bizde olduğu gibi
öyle kolay mı ? Bu gibi konuların ekranlar da bütün boyutları ile tartışılması
lazım.
Demek
istediğim şu ki,bir Siyasi Görüşün söylem ve eylemlerine körü körüne inanır ve
bağlanırsak, kendimiz ve Ülkemiz adına hata yapmış oluruz.
SAYIN
BAŞBAKANIMIZ,ACEBA NİÇİN GÜN HESAPLAŞMA GÜNÜ DEĞİL, HELALLEŞME GÜNÜDÜR DEDİ ?
Bu sözü
söylerken de, Siyasilere açtığı 17 davadan da vazgeçtiğini açıkladı.Böyle
yaldızlı lafları duyunca, bazı insanlar Sayın Başbakan ın hanesine artı puan yazabilir.Ben burada, bu yaldızlı
sözlerle Sayın Başbakan ın aslında neyi amaçladığına açıklık getirmek
istiyorum.
Biliyorsunuz AKP seçimde oyunu artırmasına rağmen, Milletvekili sayısı
düştü, ve ancak 326 Milletvekili çıkarabildi. Kaldı ki bir Anayasa
değişikliğinin kabul edilebilmesi için, ancak referandum şartı ile 330 kabul
oyu gerekiyor.Bu durum da kendi Milletvekilleri hiç fire vermeseler bile, en
azından 4 Milletvekiline daha ihtiyaç
var.Bu itibarla Sayın Başbakan ın Meclisteki Siyasi Partilere her halukarda
ihtiyacı var,daha doğrusu eli mahkum. Dolayısı ile yaldızlı laflarla onlara
yaklaşmayı denemek istiyor.
Ben, Sayın
Başbakanın bu tavrını doğru da bulmuyorum. Ne yani; Ana Muhalefet Liderine önce
alçak,şerefsiz de, arkasından davadan vazgeçtiğini söyle. Olmaz böyle bir şey!
Eğer,
Sayın KILIÇDAROĞLU ve Sayın Devlet BAHÇELİ de, Sayın Başbakan a hakaret etti
ise, ve bunlardan dolayı da bir dava söz konusu ise, bu davalar da devam edip
sonuçlanmalıdır.Ben işe Devlet ciddiyeti açısından bakıyorum. Ve Sayın Başbakan ın gün hesaplaşma günü değil,
helalleşme günüdür sözlerini de bu vesile doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum..
Eğer
Sayın Başbakan, sözlerinde samimi ise,ve birileri ile helalleşmek istiyorsa, bu
kişiler adı geçen siyasi parti liderleri olmamalı, zira onların hürriyetleri
kısıtlanmış değil. Neyle suçlandıklarını tam olarak bilmedikleri halde, kaç
yıldır hapiste yatan Toplumun saygın kişileri Asker, Sivil, Gazeteci, bunların
hapisten çıkmalarına yardımcı olsun, onlarla helalleşin. Bu kişilerin ne
sebepten ve nasıl içeri alındıklarını Halkımızın önemli bir kısmı çok iyi
biliyor.Eğer bunu yaptığınız taktirde, Toplumun da vicdanı rahatlamış olur.
DEMOKRATİKLEŞME SÖYLEMLERİNDE NEKADAR SAMİMİYİZ, VE NE YAPMAK İSTİYORUZ
?
Anayasa da
yapılması istenen asıl değişikliğin,; Anayasanın değiştirilemez,değiştirilmesi
teklif dahi edilemez 3 maddesi ile ilgili olduğunu hatırlatıp, bunların ne
olduğunu açıklamakla işe başlayalım
Başkent
Ankaradır, Resmi Dil Türkçedir, Türkiye Cumhuriyeti Vatanı ve Milleti ile bir
bütündür.Şimdi bunları açmaya çalışalım.
Hükümet,
Merkez Bankasını bütün itirazlara rağmen İstanbul a taşıma kararı aldı.
Gerçekleşip gerçekleşemeyeceğini zaman içerisinde göreceğiz. Daha birkaç Banka
da Genel Müdürlüklerini İstanbul a taşıma kararı aldı, ve yavaş yavaş Ankara
nın içi boşaltılıyor. Bunlar önemli işaretler.
AKP ye oy
verdiğine inandığım birisine sordum. Bu
örnekleri verdikten sonra dedim ki, Başkentin İstanbul a taşınması
hakkında ne düşünüyorsun?Israrla karşı çıktı, ve buna ne gerek var dedi.
Öyle
anlaşılıyor ki, değiştirilmesi düşünülen bu temel maddeler de, AKP ye oy veren
düşük eğitimli ve muhafazakar kesimden bile büyük tepkiler geleceği anlaşılıyor
Resmi Dil
Türkçedir konusu.
Bu güne
kadar Türkiye de herkes ana dilini istediği yerde serbestçe kullanmıştır,
hiçbir müdahale olmamıştır. Ana Dil serbestliğini isteyenlerin asıl amacı ise,
Kürtçe ile de Eğitim-Öğretim yapabilmek. Zaten Demokratikleşme çerçevesinde
Kürtçe Televizyon yayınları başlatıldı, yerleşim yerlerinin ismi Kürtçesi ile
değiştirildi.
Demek
istediğim şudur ki, Resmi Dil Türkçedir ifadesi Anayasadan çıkartılırsa, Üniter
yapımızı koruyamayız.Sonra istenenlerin ardı arkası kesilmez…!
Amerika
Birleşik Devletlerinde 120 Millet var. Bu Milletlerin içinde İngiliz
kökenlilerin dışında milyonlarla ifade edilen Topluluklar var, ama Resmi Dil,
Eğitim Dili İngilizcedir . Hiç kimse kalkıp ta ben Ana Dilimde Eğitim görmek
istiyorum demez, diyemez de. Şimdi sorum şu:
Bize Kürtçe
ile de Eğitim-Öğretimi öneren, destekleyen, hatta dayatan ABD ve Avrupa Birliği
Devletlerinin gerçek niyetlerini niye anlamıyoruz, ya da anlamak istemiyoruz?
Buradan
özellikle de yandaş yazılı, ya da görsel medya kuruluşlarına
sesleniyorum;Amerika da,İngiltere de, Almanya da, Fransa da, Rusya da
Eğitim-Öğretimin hangi dilde yapıldığını araştırsınlar , ve Halkımıza
anlatsınlar!
Eğer
bilinçsiz bir şekilde demokrasi söylem ve eylemlerine devam edersek ,
ortada ne bağ kalır ne de bağbancı.
Üçüncü
madde; Türkiye Cumhuriyeti, Vatanı, ve Milleti ile bölünmez bir bütündür.
Aslında
demokratikleşme ambalajı ile Halkımıza sunulmaya çalışılan Anayasa
Değişikliklerinin, Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya yönelik olduğınu görmemiz ve
anlamamız lazım.
Sonra
Hükümetin demokratikleşme adı altında Kürtçe Televizyon yayınları yapmasını da
doğru bulmuyorum.Biz Devlet olarak, Hükümet olarak tüm vatandaşlarımıza
Türkçeyi öğretme çabası içinde olmalıydık.
İleride,
Laz, Çerkez, Boşnak…vs gibi guruplar da kendi ana dillerinde Eğitim- Öğretim ve
Televizyon Yayınları isterlerse ne cevap vereceğiz?
Saygılarımla. (Anayurt Gazetesi
24 Haziran 2011 Cuma)
***
HALKIMIZIN VE SİYASİLERİN
DİKKATİNE 2
Mak.Yük.
Müh.Ahmet YALVAÇ
Sevgili
Anayurt Okurları, bu konuya kaldığımız yerden devam ediyoruz..
AKP NİN SEÇİMDE YÜZDE 49.95 OY ALMASININ EN ÖNEMLİ
NEDENLERİNDEN BİRİ ANLAŞILDI
Bu konu
Yeniçağ Gazetesi nde Ne Verirsen Elinle O Gelir Seninle…başlığı altında
incelemeye alınmış Aktarılan bilgileri ilginç bulduğum için , haberi sizlerle
paylaşmak istedim Tarih: 17 Haziran 2011
AKP Seçimde
21 milyon oy almış,değişik adlar altında yapılan ayni ve maddi yardımların toplamı ise , 1 milyar 900 milyon TL. Bu
yardımlardan yararlanan kişilerin sayısı ise,21. 026 710 .Demek ki, yardım
alanların tamamına yakını AKP ye oy vermiş
Peki hangi
konularda yardım yapılmış ?
Koyun,
sığır, tarımsal,iş kurma,, engelli bakımı,meslek edinme,şartlı sağlık,özürlü
protezi,kırtasiye,Şartlı Eğitim,yurt ve ulaşım,Ders kitabı,, öğlen
yemeği,Engelli öğrenci taşıma, Aile destek,Aşevi hizmeti,Pirim borcu
desteği,Kömür yardımı
Saydığım bu
her bir kalemde rakamsal bilgiler mevcut, ama fazla yer işgal etmesin diye yazmak istemiyorum.9.5 Milyon kişiye Yeşil
Kart verilmiş, bunun getirdiği sağlık ödemelerinin ne kadar olduğu bu liste de
yok.
Adalet ve
Kaklıma Partisi AKP nin haricinde, CHP,MHP ve DSP de kendi çapında, ama
bedavaya dayalı olarak Topluma bazı vaatler de bulundu,ama kazanın başında AKP
olduğu ve kepçeyle o dağıttığı için, oyları da o topladı
Üretmeden,
kazanmadan dağıtmak, popülist bir politikadır ve Ülkemize bir şey kazandırmaz.
Bunun sıkıntılarını ilerde hep beraber göreceğiz ve yaşayacağız .Gündemde çok
sıcak gelişmeler olduğu için, bu konuyu
şimdilik burada kapatıyorum
MİLLETVEKİLLİĞİNİ KAZANAN ERGENEKON SANIKLARI NİÇİN SERBEST
BIRAKILMIYOR?
Gazeteci
Mustafa BALBAY, Prof. Dr.Mehmet HABERAL ın CHP den, Emekli Kor General Engin
ALAN ın MHP den milletvekili seçildiklerini biliyoruz.Bu kişiler, milletvekili
seçilebilme şartına sahip oldukları için , evrakları YSK tarafından kabul
görmüş, ve sonuçta milletvekili seçilmişlerdir.En önemlisi de, bu kişilerin
tespit edilmiş bir suçları da yoktur. Sadece şüpheli sıfatıyla kaç yıldan beri
ceza evinde tutuluyorlar. Ama öyle anlaşılıyor ki, birileri öyle istediği için
hala oradadırlar ve Meclise gidemiyorlar.
Sebahat
TUNCEL, daha önce teröre karışma suçundan hüküm giymiş, ve ceza evinde yatarken
de Baış ve Demokrasi Partisi BDP tarafından
aday gösterilmiş,ve seçimi kazanınca da hapisten kurtulmuştu. Şimdi soru
şu:
Terör suçu
işlemiş ve hüküm giymiş birisi milletvekili olabiliyor da, böyle bir suça
bulaşmamış saygın kişiler, seçimi kazandıkları halde niçin hala hapishanede
tutuluyorlar?
Bu
kişiler, asla Türkiyenin ve Cumhuriyetin aleyhinde bir faaliyet te
bulunamazlar. Bunların ortak özellikleri Hükümetin uygulamalarına karşı
olmalarıdır. Durum böyle olunca da, bu kişilerin hala içerde tutulmalarının siyasi olduğu
ortaya çıkıyor
Konuyla
ilgili olduğu için burada çok önemli bir hususa daha değinmek istiyorum.
Sayın
Başbakan , hem Anayasayı değiştirmek,hem de PKK terör örgütü mensupları ile, onların
liderleri olan Abdullah ÖCALAN için bir
genel af çıkarmak istiyor. Anayasayı tek başına değiştirebilecek çoğunluğa da
sahip olamadığı için ,adı geçen bu 3 kişiyi koz olarak elinde tutup,terör
mensuplarına bir genel af çıkıncaya kadar da onları hapiste tutmak istiyor
Asında
Anayasa da yapılması düşünülen değişiklikler ile, PKK terör örgütü mensupları
ve onların lideri Abdullah ÖCALAN için
bir genel af çıkartılması hususu bizin insanımızın talebi değildir;talep
Amerika nındır. BDP ye de aklı ve cesareti de
veren Amerika dır.. Bunu bilmiş olalım.
Sayın
Başbakan, bu güne kadar hep demokrasi dedi, hep halkın iradesi dedi, ama Halkın
seçtiği bu 3 Milletvekili hala içerde !
İçerde ,
tutuklu Milletvekillerinin haricinde değişik branşlardan gazeteci,
televizyoncu, asker gibi daha çok sayıda ERGENEKON tutuklusunun olduğunu biliyoruz. Öyle
sanıyorum,ki bu kişiler de PKK lılara genel bir af çıkana kadar tutuklu
kalacaklar.
Maksat yine
aynı;siyasileri bu 2 konu da zorlamak.
Bir genel
afta, Ergenekon tutuklularının serbest bırakılmasından Halkımızın önemli bir
kısmının vicdanı rahatlayacağından, PKK lıların ve liderleri Abdullah ÖCALAN ın
da serbest kalmalarına Halkımızın tepki göstermeyeceğini düşündükleri
kanaatindeyim.
Böyle bir
durumda da, Sayın Başbakan ın, gün, hesaplaşma günü değil, helalleşme günüdür
gibi söylemlerle Toplumun olası tepkisini yatıştırmaya, ve onları ikna etmeye
çalışacağını düşünüyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi BDP li milletvekillerinin ve bu Parti mensuplarının PKK
lehinde söylem ve eylemlerinden, Aynı zaman da Sayın Başbakan ın Devlet
herkesle görüşür gibi tavizkar beyanatlarından, Abdullah ÖCALAN ın hapisten
kurtarılarak, PKKnın siyasallaştırılmak istendiği sonucunu çıkarmak mümkün.
Bence bütün siyasi çalışmalar bu eksen etrafında yürütülüyor.
Yakında
nelerin olacağını hep birlikte göreceğiz. Umarım ben yanılmış olurum.
İktidarın
sözde Demokratikleşme söylem ve eylemleri ile, Başkanlık Sistemine geçme
niyetinin asıl hedefinin, Türkiye nin Üniter yapısının bozulması ; Federasyona
geçilmesi olduğunu burada tekrar vurgulamak istiyorum Zira bunun saymadığım
daha başka emareleri de var
AKP NİN HİÇ YOKTAN BİR MİLLETVEKİLİ DAHA
KAZANMASI DOĞRU BİR ŞEY Mİ?
Biliyorsunuz,
Yüksek Seçim Kurulu YSK, BDP den milletvekili seçilen Hatip DİCLE nin
milletvekilliğini düşürdü. Onun almış olduğu yaklaşık 78 000 oyu, AKP nin
hanesine yazdı, ve sonuçta Oya ERDONAT
AKP den milletvekili seçildi Ben bu hususu hiç doğru
bulmuyorum.Yapılması gereken en doğru iş şu idi Madem hesapta olmayan bir
aksaklık yada bir problem çıktı; o zaman Meclis 1 milletvekili eksikle işe
başlar,sonradan Diyarbakır da 1 milletvekili için yeniden bir seçim
yapılabilirdi.
BİR ÜLKE NASIL
ÇÖKERTİLİR?.
1912 De
Balkan Savaşında bozguna uğramamızın en önemli nedenlerinden biri, Silahlı Kuvvetleri mensuplarının
siyasete bulaşmış olmalarıdır
Bunun
tersi de doğrudur. Eğer Siyasi İktidar,Silahlı Kuvvetleri mensuplarını
politikaya bulaştırmaya çalışırsa, yanlı hareket ederse,moralini bozarsa
, ordunun teknik kabiliyeti ve eğitimi ne kadar iyi olursa olsun ülke güvenliğinde
zafiyet meydana gelir.
Bu
itibarla, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP
İktidarının sudan bahanelerle TSK
nın üst düzey komutanlarını, ya da diğer mensuplarını gözaltına almasını
Ülkemizin güvenliği açısından doğru bulmuyorum
Önceleri
emekli komutanlar içeri alınıyordu, şimdi muvazzaf komutanlar, ve subaylar da gözaltına alınmaya
başlandı. Şu anda Harp Akademileri Komutanı Hava Or General Bilgin BALABANLI
olmak üzere kaç tane muvazzaf generalimiz içerde.Orta Doğu kaynıyor, tehlike
sınırlarımıza dayandı, Güney Doğu bölgemizde her an Devlete karşı bir kalkışma
olabilir. Peki böyle bir durumda kiminle, ve hangi moralle TSK kendine düşen
görevi başarı ile yapabilir ?
Habur da PKK
militanları bayram havası içinde karşılanırken,BDP milletvekillerinin PKK terör örgütü lehinde söylem ve eylemlerde
bulunmasına sessiz kalınırken, Devlet ve Hükümet Erkanına hass…….tir çeken
Diyarbakır Büyük Şehir Belediye Başkanı Osman BAYDEMİR e bir şey yapılmazken,
PKK ile mücadele eden komutanları hapse atmak ne anlama geliyor?
Vatanın
birliği ve bütünlüğü için canlarını feda eden askerlerine kelle, masum
insanlarımızın canlarına ve Milletimizin birlik ve beraberliğine kasteden bir
terör örgütünün başına sayın diye hitabeden bir Yetkili, Dünya da bizden başka
bir yerde var mı aceba?
TSK ya
Anayasada Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi verilmiş. Cumhuriyete tehdit,
ideolojik din eksenli bir partiden de gelebilir, Marksist- Leninist bir aşırı
sol partiden de gelebilir. TSK nın elbette kenedine göre bir tehdit algılaması vardır.
Ve buna uygun bir senaryo ile eğitim çalışması yapmak , tedbir almak elbette
TSK nın görev alanı içindedir. Peki TSK kendine verilen bir konu da çalışma
yaptı diye, Ergenekoncu diye, Hükümeti devirmeye çalışıyorlar diye tutuklama
yapılması doğru bir şey mi?
Eğer gücün
yetiyorsa, Anayasa da TSK ya verilen Cumhuriyeti koruma ve kollama yetkisini
kaldırırsın olur biter.
Bir kaç gün
önce idi, televizyonda yazılı basın proğramını izlerken duydum.Bir yazar şöyle
demiş: Önceleri bir askeri darbe olduğu zaman bilirdik ki, 2-3 yıl sonra
demokrasiye geçilirdi, şimdi böyle bir umudumuz da kalmadı.
Saygılarımla, (Anayurt Gazetesi 1 Temmuz 2011
Cuma)
***
HALKIMIZIN VE SİYASİLERİN DİKKATİNE 3
Mak. Yük.
Müh. Ahmet YALVAÇ
KAPADOKYADA YABANCILARA TOPRAK VE MÜLK SATIŞI
Sevgili
Anayurt Okurları, 26 Haziran 2011 Pazar günü Nevşehir-Kapadokya ya bir turizm
şirketi ile günü birlik bir seyahat ta bulunmuştum.Aslında daha çok önceleri
gitmek istiyordum da ; kısmet bu güne imiş.Bu seyahat ta, sizinde ilginç
bulacağınıza inandığım bazı tespitlerimi sizlere aktarmakla işe başlamak
istiyorum.
Bir
kere,benzeri Dünyanın başka bir yerinde olmayan bir doğa harikası.Bu gibi
yerleri gezip görmek lazım
Gerçıi
parası olan,sosyal yaşantısı olan insanlar,bu gibi yerlere, tarihsel mekanlara,
denize , hatta Yurt dışına tatile gidiyoprlar. Ama Halkımızın önemli bir kısmı;
esnaf, çiftçi,köylü ya da dar gelirli diye de adlandırabileceğimiz insanların
çoğunun böyle bir alışkanlığı,ya da imkanı yok. Demek istediğim husus şudur,ki
Resmi Kurumlar bu gibi kesimlerin de tarihi ve
turistik mekanları gezip görmelerinde, ya da tatil yapmalarında özendirici
tedbirler almalı, asgari de olsa bazı imkanlar hazırlamalıdır
Televizyon
ekranlarında bu gibi konularda da bir çok yayın yapılıyor ama,bizzat gezmek,
görmek, ya da yaşamak apayrı şeyler.Özellikle Batı nın Müslüman ülkelerinden
daha ilerde olmalarının en önemli sebebi, kısıtlı imkanlarla da olsa, bu ülke
insanlarında gezme, görme merakının bizlerden fazla olmasındandır.Gezme ve
görmenin bize sağladığı faydalar konusunda söylenecek çok şey var da, ben
şimdilik Kapadokya seyahati konusuna dönmek istiyorum.
Kapadokya
da önceleri çok sayıda Hrıstiyan nüfus yaşıyordu 1924 Yılında Yunanistan ile
yapılan nüfus mübadelesi neticesinde, burada yaşayan Hıristiyan nüfus
Yunanistan a zorunlu olarak göç ettirilmiş.Şimdilerde Yabancılar, Ürgüp te,
Göreme de, Ihlara Vadisinde mülk, ve toprak satın almaya başlamışlar. Ve
fiyatlar da çok yükselmiş. Bunları bana oranın yerlisi ve yüksek öğrenim görmüş
bir turist rehberi anlattı. Ama O, benim Köşe Yazarı olduğumu bilmiyordu
Toprak ve
mülk satışlarının Aydın- Kuşadası, Marmaris ve Antalya da da çok olduğunu
duydum, ve bazılarını da biliyorum.
Yabancılara
nerede ne kadar mülk ve toprak satıldığı konusu na önceki yazımda da değinmiş,
resmi makamlarca bu konuda doyurucu bilgi verilmeli, televizyonlarda tartışma
proğramları yapılmalı demiştim. Bu vesile
ile aynı çağrıyı burada bir defa daha tekrarlıyorum..
AKP ye oy
veren çok sayıda insan diyor ki, AKP iktidar olduğundan bu yana, döviz hep
yerinde sayıyor. İşte bunun nedenlerinden biri de, yabancılara satılan mülk, ve
toprak satışlarından elde edilen gelirlerdir
Ihlara
vadisinde yaşayan Hıristiyan nüfus hakkında ilave bir şeyler söylemek
istiyorum.
Anadilleri Türkçe olduğu halde,Ortodoks Hıristiyan olan bir Topluluk
daha vardı. Bunların, Karaman Türklerinin bir kolu olduğu söyleniyor. 1924
Yılındaki zorunlu nüfos mübadelesi sonucunda, onlar da Yunanistana göç
etmişler. Yunanistan ın eski Başbakanlarınan Konstantin KARAMANLİS te dolayısı
ile aslında Türk asılıdır. KARAMAN ın sonuna LİS getirilmiş ve KARAMANLİS
olmuş. Bu gerçeği acaba Toplumda kaç kişi biliyor?
Sayın
KARAMANLİS in, soğuk bir Kış gününde Türkiye yi ziyaretinde, Anıt Kabirde
Aslanlı Yolu , Yunanistan Halkının tepkisini çekme pahasına boydan boya yürüyerek geçmesine acaba ne
demeli?
Bizlere
düşen görev, Yunanistan da yaşayan Hıristiyan Karamanlılarında Türk olduklarını
onlara hatırlatmak, ve onlarla iyi ilişkiler içinde olmak.!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU DOĞRUMU YAPTI, YANLIŞ MI YAPTI ?
Ben insanlarla
hep iç içe olduğum için, bu konuda da ne düşündüklerini daha yakıundan
gözlemleyebiliyorum..Çoğu insan diyor ki,CHP milletvekilleri Mecliste yemin
etmeliydiler, o zaman da serbest bırakılmayan milletvekilleri için mücadele
edebilirler di.Bu konu da CHP ye oy verenler arasında da büyük bir tepki var.
Umarım AKP tutuklu milletvekillerinin hapisten çıkartılması hususunda katkı
koyar, ve bu iş tatlıya bağlanır.
Şayet CHP
Mecliste yemin etseydi, acaba tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılmaları
hususunda daha etkili olabilırmiydi? İşte bu tartışılabilir.Liderlik sınavı zor
anlarda, zor kararlarla ve alınacak netice ile ortaya çıkar.
Aslında, MHP
Lideri de yemin boykotuna katılmış olsa idi, tutuklu milletvekillerinin serbest
bırakılmaları hususunda daha çabuk bir netice alıuabilirdi. Sayın KILIÇDAROĞLU
nun Sayın BAHÇELİ için kullandığı biz arkadaşlarımızı satmayız sözünü bu
bağlamda değerlendirmek daha doğru olur.
Bütün bu
gelişmeler, bize Sayın Başbakanın ve onun partisi AKP nin asıl niyetinin ne
olduğunu bir defa daha anlamamıza vesile oldu
Eğer Sayın
Başbakan istese,bilhassa CHP ve MHP nin
tutuklu milletvekillerinin hapisten kurtulmaları hususunda gerekli
düzenlemeleri yapalım der, ve sorun bu şekilde çözülmüş olur.Zira bu
milletvekillerinin henüz kesinleşmiş bir mahkumiyetleri yok, ve çoğu insan
omların orada siyaseten tutulduklarına inanıyor
Bu
deneyimle Sayın Başbakan ın ve onun
partisi AKP nin , ağzından hiç düşürmediği, demokrasi, insan hakları,
halkın iradesi gibi kavramlara, sözlere gerçekte inanmadığını,bunları
amaçlarının gerçekleşmesi hususunda istismar ettiği ortaya çıkmıştır
Sayın
Başbakan ortaya çıkan siyasi krizden kendi hesabına yararlanmak istiyor. Eğer
CHP ve BDP möilletvekilleri 15 Temmuza kadar Mecliste yemin
etmezlerse,milletvekilliklerinin düşürüleceğini ve de bir ara seçim
yapılabileceğini söylüyor. Amaç , onların elinden milletvekillerini kapmak, ve
daha da güçlenmek. Böyle bir demokrasi anlayışı olabilir mi ! ?
Bu gelişmelerden, sayın Başbakan ın
hukuk bilmediği, çevresinde de iyi hukukçuların olmadığı anlaşılmıştır
Bütün bu
hususlar, Milletimizin hak ve menfaatlerinin iyi konmadığı, işlerin iyi idare
edilmediği hususundaki kaygıları daha da artırmıştır.
TOPLUM
BİLİMCİLERİNİN DİKKATİNE…!
Ben, daha
önceki yazılarımda Niçin Olmamız Gereken Yerde Değiliz başlığı altında
toplumsal bir analiz de diyebileceğimiz bir yazı yayımlamıştım. Meraklı
insanların bu yazıları internetten indirip tekrar okumalarının yararlı
olacağına inanıyorum. Ama benim burada işaret etmek istediğim asıl husus şu:
Sayın
Başbakan, toplumun bütün kesimlerini azarladığı, onlara hakaret babında sözler
sarfettiği,işşizliğin, yolsuzluğun had safhada olduğu, her bakımdan
yıpranmasına rağmen, Adalet ve Kaklıma Partisi AKP nin üçüncü defa nasıl
iktidar olduğunu Toplum Bilimcilerinin araştırmalarında fayda var diyorum
Eğer Toplum
bilimcileri ,nelerden hoşlandığımızı, zayıf taraflarımızı, değer yargılarımızı
bilimsel açıdan tahlil ederlerse,nerelerde
hata yaptığımızı daha iyi anlar ve bunları toplumsal kalkınmamızı
hızlandırmada kullanabiliriz.
Umarım, bu
gergin siyasi ortamdan Ülkemiz, ve Milletimiz yara almadan kurtulur.
Saygılarımla. (Anayurt Gazetesi 8 Temmuz 2011 Cuma)
***
HALKIMIZIN VE SİYASİLERİN
DİKKATİNE -4
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili
Anayurt Okurları,AKP İktidarı sayesinde Toplum ve siyasi ortam iyice gerildi.Daha
önceleri biz bu örnekleri yaşamamıştık. Bu itibarla bu yazımda da, yaşadığımız
siyasi olayları yorumlamak ve bazı önerilerde bulunmak istiyorum
Başta
Anayurt Gazetesin bazı Köşe Yazarları Arkadaşlar olmak üzere, muhalif basından
da bazı Köşe Yazarları da bilimsel verilere dayanarak ekonominin iyiye
gitmediğini örneklerle ortaya koydular. Ama AKP her konuda rekor kırdığını
iddia ediyor. Ama ne yazık ki vatandaşlarımızın önemli bir kısmı bu
söylenenlere inanıyor Bunda elbette İktidar yanlısı gazete ve televizyonların
çok önemli bir rolü var.Zaten bazı yandaş gazeteler, dağıtıcılar tarafından
sabahları evlere bedava olarak bırakılıyor.Bu husus, yıllardan beri devam eden
bir olay. Aklı selim vatandaşlarımız, bu paranın kaynağı nereden geliyor diye düşünürlerse,
olup bitenleri daha kolay anlayabilirler.
Ekonomide,
sanayide,tarımda, iç ticarette, dış ticarette, sağlıkta,dış ilişkilerde…vs de
çarpıtmalar, şişirmeler yanıltmalar, hep AKP nin sürekli iktidarda kalmasına
yönelik faaliyetlerin bir parçasıdır. Bunu görmek ve anlamak lazım.
Eğer Türk
bankaları, Dünyadaki ekonomik krizden etkilenmedilerse,bunda AKP nin bir
katkısı yoktur.Bunda asıl pay, başta Sayın Kemal DERVİŞ olmak üzere,Sayın
ECEVİT Hükümetine aitir.
AKP nin tek
başına İktidar olmasının asıl nedeni ise, alavere- dalavere ile Merkez Sağın
yani Demokrat Partinin devre dışı kalmasıdır. Ne yazık ki, bu ayak oyunlarını
da demokrasi diye adlandırıyoruz
Demokrasi
geniş katılımla ve eşit şartlarda yapılan
seçimlerle korunup, geliştirilebilir.
Bu
defasında da anlaşılmış ve görülmüştür ki, Türkiye nin tekrar normalleşmesi ve
gelişme sürecine girmesi için Demokrat Parti ye ihtiyaç var.
Biz Köşe
Yazarları , ve aklı selim matandaşlarımıza düşen görev ise,
,doğruları anlatarak, yanlış bilgilendirilen vatandaşlarımızın
aydınlanmalarına vesile olmak
Mevcut
durumu bu şekilde özetledikten sonra, sözü şuraya getirmek istiyorum:
Hükümetin yaptığı yanlış uygulamalardan
dolayı, Millet olarak hepimiz parasal kayba da uğrayabiliriz. Ama bu kaybı çok
çalışarak telafi edebiliriz. Eğer, toprağımızı kaybedersek,ya da Ülkemiz
bölünürse, bunun telafisi maalesef mümkün değil.Bu hususu önceden de
söyledim,şimdi de tekrar vurguluyorum
Önceki
Hükümetler, iyi idare etti, kötü idare etti;bunlar tartışılabilir.Ama hiç
birinin, Devleti ele geçirmek, rejimi değiştirmek gibi bir niyetleri yoktu.İşte
asıl tehlike burada.
Çok değil ;
birkaç yıl öncesine kadar etnik temeldeki Kürt partileri,PKK terör örgütünün
işlediği cinayetleri kınamazlardı ama,şimdilerde olduğu gibi, PKK terör örgütü
bizim silahlı teşkilatımız deme cesaretini gösteremezlerdi.İşte, demokrasi diye
diye AKP Hükümetinin Türkiye yi
getirdiği nokta bu. Eğer AKP Hükümeti bir şekilde engellenemezse,Türkiye yi
ilerde daha büyük sorunların, ya da daha büyük belaların beklediğini bilmek
lazım.
Seçim
bitiğine göre;korkulacak bir şey kalmadığına göre,bilhassa muhalefet partisi
milletvekillerinden, yada onların liderlerinden, Mecliste gündeme getirmelerini
, Hükümete sormalarını istediğim bazı
taleplerim var. Aslında bunların bazılarına daha önceleri yazılarımda yer
vermiştim
1- Yunanistan
Ege Denizinde bulunan 2 adamızı 2004 yılında işgal etmiş;Bulamaç ve Eşek
Adası.Bundan haberiniz var mı? Var idi ise ne yaptınız, bu adaları geri nasıl
alacaksınız?
Bu 2 Adanın Yunanistan tarafından
işgal edildiğini ilk olarak Demokrat Parti Genel Başkanı Sayın Namık Kemal
ZEYBEK seçim kampanyası sırasında söylemişti.Dış İşleri Bakanlığı olayı
yalanlamadı ama, ilgisiz ve cılız bir cevapla konuyu geçiştirdi.
İşin garip tarafı ise, bu olay
duyulduktan sonra,2 muhalefet lideri; Sayın Devlet BAHÇELİ ve Sayın Kemal
KILIÇDAROĞLU tarafından gündeme getirilmemekleri, ve işn takipçisi
olmamalarıdır. Bu sessizliğin nedeni ise, çok düşümdürücü.!
2- AKP
döneminde Yabancılara satılan toprak ve mülkün miktarı ve bedeli ne kadardır,
bunlar hangi yöreler de, ve kimlere sattınız?
Sayın Başbakan,Büyük Ortadoğu Projesi BOP un Eş Başkanı
olduğunuzu sık sık söylediğiniz ortada. Bu görevi size kim verdi,dahası böyle
bir görevde Türkiye nin ne gibi bir çıkarı vardır? (Anayurt Gazetesi 15 Temmuz
2011 Cuma)
***
HALKIMIZIN VE SİYASİLERİN
DİKKATİNE-4
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
4-Libya da iç
savaştan deniz motoru yada gemi ile
Avrupa ya kaçmak isterken, Akdeniz in ortasında yakıtları ve yiyecekleri biten 600 mültecinin ölümle
sonuçlanan acı sonlarını bir gazete haberi neticesinde öğrendik. Şimdi burada
işin bizi ilgilendiren tarafını açıklıyorum
Sayın
Başbakan, NATO nun talebi üzerine Libya ya sözde insani yardım ve destek amacı
ile 5-6 savaş gemimizi göndermişti.Gemilerimiz, Akdeniz de devriye görevini
yaparken,denizde imdat sinyalleri gönderen, ve yukarda sözünü ettiğim mülteci
gemilerini görüyorlar, ve durumu NATO karargahına bildiriyorlar. Aldıkları
cevap; yardım etmeyin, bu işe karışmayın şeklinde oluyor.Yetkili Komutan,
durumu bunun üzerine Deniz Kuvvetleri Komutanlığı na bildiriyor. Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı da, görüş için durumu Başbakanlığa aktarıyor. Sayın
Başbakan ın da, NATO ne diyorsa onu yapın dediği söyleniyor. Sonuçta Türk Savaş
gemilri de müdahale edemeyince 600 kişi denizin ortasında can veriyor.Şimdi
soru şu:
5- Sayın
Başbakan, ya da Sayın Milli Savunma
Bakanı,Türk Savaş gemileri yardım edemediği için Akdeniz in ortasında 600
mültecinin öldüğü doğru mu ?
NATO ya
bağlı güçler Libya yı vurduğunda, Sayın Başbakan, NATO nun Libya da ne işi var
diyerek, önce karşı çıkmıştı,zaten doğrusu da bu idi. Ama, daha sonra NATO
bastırınca çark ediyor, ve savaş gemilerimizi gönderiyor. Başka bir haberde
ise, bazı Türk savaş uçaklarının da Libya yı bombalama işine karıştığı
söyleniyor. Şimdi soru şu:
6- Sayın
Başbakan, Sayın Milli Savunma Bakanı, bu habere ne diyorsunuz, bu haber doğru
mu?
Libya
Lideri Muammer Kaddafi, Sayın Başbakan a barışa katkılarından dolayı bir ödül
de vermişti. Şimdi soru şu:
7-Hem Barış
ve Demokrasi Ödülü alıp, hem de zalimin yanında olmak ne anlama geliyor ?
Sonra,
LİBYA ayaklanmasında, Batı Emperyalistleri ile aynı safta olmanın bize ne
faydası var?
Sonra
biz, Osmanlı İmparatorluğunun varisi bir Devletiz. Bize bu gibi zikzaklar,
zarardan başka ne getirir? Bunun zararlarını ilerde hep beraber çekeceğiz.
Biz,
Kuzey Afrika da başlayıp,Yemen,Ürdün, ve nihayet komşumuz Suriye de başlayan
Batı destekli halk ayaklanmalarında, sözde demokrasi adına isyancıları
destekler göründük.Peki şimdi soru şu:
8-Türkiye
de gittikçe tırmanan terör hareketleri karşısında, eğer Güney Doğu da Kürt
vatandaşlarımız özerklik kazanma
bahanesiyle ayaklanırlarsa, bu hareketi nasıl karşılayacaksınız ?
Sözde
demokrasi ya da demokratikleşme adına, isyancıların taleplerini olumlu mu
karşılayacaksınız, yoksa ettiğiniz yemine bağlı kalarak, Ülkemizin birlik ve
beraberliğini muhafaza etmek, korumak uğruna isyancılarla mücadele etmeyi mi
tercih edeceksiniz?
Şimdi asıl soru şu:
9-Eğer
Türk Silahlı Kuvvetleri, bunun gibi Devlete baş kaldırma hareketlerini önlemeye
çalıştığında, Batılı Emperyalistler LİBYA örneğinde olduğu gibi , sözde insani
gerekçelerle Birleşmiş Milletlerden bir müdahale kararı çıkartırlarsa ne
yapacağız ?
Onlarla
mücadele mi edeceğiz, yoksa onlara teslim mi olacağız?
İşte bu
noktada Hükümete sorulması gereken asıl soru şu:
10-Şu anda
ERGENEKON bahanesi ile tutuklu olan Türk Silahlı Kuvvetleri Koımutanlarının
sayısının, bir Ordu daha kuracak sayıda olduğu söyleniyor.
Eğer durum
bu ise,geniş çaplı bir askeri harekatı hangi Komuta Heyeti ile, hangi moral ile
yapacaksınız? Asker ile bu kadar uğraşmanın asıl nedeni ne?
(Anayurt Gazetesi 16 Temmuz 2011
Cumartesi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder