NE YAPMALI !?-2
Mak.
Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, bu gün de
siyasi ağırlıklı tahliller yapmaya kaldığımız yerden devam edeceğiz.Konuyla
ilgili olduğu , ve olup bitenleri daha
kolay anlayabilmek için, işe seçim sonrasında bilhassa da son bir haftada
yaşanan gelişmeleri kısaca özetlemek, ve sonuçları hakkında görüşlerimi
açıklayarak başlamak istiyorum.
Tutuklu milletvekillerinin hapisten çıkartılmaları
hususunda, İktidar Partisinin bir şey yapmadığı, yapmayacağı anlaşıldı.Bunun
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi CHP, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
taşıma kararı aldı. Milliyetçi Hareket Partisi MHP de ise, kendi
milletvekillerinin hapisten kurtarılmaları hususunda böyle bir çalışma da yok.
Şimdi soru şu :
1-
Eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tutuklu
Milletvekillerinin tahliyeleri yönünde bir karar verirse, bu milletvekillerine
ödenecek tazminatları kim karşılayacak?
Suçları tespit
edilemediği halde, onları 2-3 yıldır içerde tutan Özel Yetkili Mahkemeler mi, yoksa, hapisteki bu
milletvekilleri için; onlar içerden çıkamaz diyen Sayın Başbakan mı ,
karşılayacak? Ya da Devletin kasasından mı ödenecek?
Tazminat
ödenmesi işin bir boyutu. Peki Devletin zedelenen itibarı nasıl telafi
edilecek?
GÜNDEM NEDEN SIK SIK
DEĞİŞİYOR?
AKP, serbest
bırakılmayan milletvekillerinden dolayı bir yara alkdı. Derken, futboldaki şike
olayları ile, başta Fener Bahçe Kulübü Başkanı Aziz YILDIRIM ve bazı Yöneticiler içeri alındı. Aynı
şekilde,3,5-4 yıl önce Almanya da görülen Deniz Feneri eVdavasının Türkiye
ayağı kapsamında RÜTÜK eski Başkanı Aykut Zahit AKMAN ile, Kanal7 Başkanı
Zekeriya KARAMAN da içeri alındı. Peki bu son gözaltıların özel bir anlamı var
mı ?
Elbet te var..
Tutuklu Milletvekillerinin serbest bırakılmaması ile vurgun yiyen AKP nin
imajını tamir etmek; asıl sorunu unutturmak..! Peki, şimdi şu soruyu soralım :
2- Federal Almanya Frankfurt Savcılığı, ısrarla,
asıl failler Türkiye de derken; Sayın Bülent ARINÇ, Zahit AKMAN ın sorguya
çekilmesine neden müsaade etmedi, hatta Sayın Başbakan sorguya çekilmesini
önlemek için, Zahit AKMAN ı niye kendisine bağladı?
Acaba Alman
Savcının, Zahit AKMAN ile şahsi bir sorunu mu var ? Elbet te olamaz.
Peki, Sayın
Başbakan ın çekindiği bir husus mu var ki, Zahit AKMAN ın sorguya çekilmesine
müsaade etmiyor, ve onu koruma altına alıyor? Bence Sayın Başbakan ın çekindiği
çok nokta var.
Bu itibarla,
Deniz Feneri eV nin Türkiye ayağı bütün yönleri ile muhakkak araştırılmalı
Bura da işin
en ilginç tarafı şu:
Aradan 3
yıldan fazla zaman geçmiş, Zahit AKMAN ın sorguya çekilmesine yeni izin
veriliyor. Peki, bu süre içerisinde deliller karartılamaz mı? Elbet te
karartılabilir.
Peki, bu
duruma Özel Yetkili Cumhuriyet Savcıları ne diyor? Bu güne kadar bir şey
dediklerini hiç duymadık !
Son bir
haftayı aşkın bir zamandır ekonomik kriz konuşulmaya başlandı. Sayın Başbakan
diyor ki,ekonomi bu sefer bizi teğet bile geçmeyecek. Peki şimdi soru şu:
2-
Yunanistan iflas etti. İspanya, Portekiz, hatta İtalya
sallantıda. Amerika,borç batağında.
Avrupa ve Amerika da ekonomik kriz söz konusu ise, biz bundan nasıl
etkilenmiyoruz? Peki ürettiğimiz malları kime satacağız?
Şayet ekonomik kriz bizi etkilemeyecek
se,döviz fiatları TL karşışında neden değer kazanıyor?
Durum bu iken, Sayın Başbakan, 20
Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı kutlamalarına katılmak için KKTC ye gitti. Bu
güne kadar ki söylem ve eylemlerinin dışına çıkarak,Kıbrıs Türk Halkı
ile,güneyde yaşayan Kıbrıslı Rumların, eşit haklara sahip 2 devlet statüsünde
federasyonla birleşebileceğini söyleyerek herkesi şaşırtan bir konuşma yaptı
Peki, 180 derecelik böyle ters bir
dönüşü nasıl karşılamak lazım? Bence olaya kuşku ile bakmak lazım. Zira bu güne
kadar, söylediğinin hep tersini yaptı.
Sayın Başbakan, milliyetçi söylemi, baş
gösteren ekonomik krizi unutturmak için yapmış olabilir.
3-Eğer Sayın Başbakan milliyetçi
söylemlerinde gerçekten samimi ise, ilk iş olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini, başta Türk ve
İslam ülkeleri olmak üzere tanımalarını sağlamak olmalıdır.Gerisi hikaye !
Böylece 1 hafta daha kazanmış
olduk.Derken, bu sefer de Yüksek Askeri şura toplantısı öncesinde, başta Genel
Kurmay Başkanı Sayın Or General Işık KOŞANER olmak üzere,3 Kuvvet Komutanı Or
General istifalarını verdi.
Sayın Or General Işık KOŞANER in
istifa gerekçesi özetle şöyle:Kendi personelimin, hak ve hukuku nu korumama
engel olunuyor vs.
Bence bu olay , hiç hafife alınacak
bir şey değil..! Daha önceki yazılarım da da, Bir Ülke Nasıl İşgal Edilir gibi
başlıklarla, ve daha birçok vesile, askere yapılanları, Amerika Birleşik
Devletlerinin, Büyük Orta Doğu Projesi BOP kapsamında, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin çökertilmesi amacına yönelik
bir hareket olduğunu vurgulamaya çalışmıştım. Sayın Başbakan da, BOP un
Eş Başkanı olduğunu defalarca söylediğine göre, geriye söylenecek ne kalıyor
ki..!?
4-Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta
Heyetinin istifasıyla sonuçlanan olay,ve perde arkası , Muhalefet Partileri
tarafından TBMM de gündeme getirilmeli, basın ve yayın organları da ,
Halkımızın bu konu da aydınlanmasına vesile olmalıdır.
Ben şahsen, Toplumu asıl sorunlardan
uzak tutmak, Toplumu uyutmak için ,daha çok sayıda senaryonun olduğuna ve
sırada beklediğine inanıyorum.
Daha önceden de söyledim ,şimdi
tekrarlıyorum. AKP ,bütün olumsuzluklara rağmen, iki kişiden birinin oyunu
olarak, üçüncü defa iktidar oldu. Soru şu:
5- Toplum Bilimcileri, AKP nin bu başarısının
nedenlerini mutlaka araştırıp ortaya koymalı.
Sayın Başbakan, işine gelmediği
konular da ağzını açıp, gözünü yumuyor, kimseye söylemediğini bırakmıyor;
herkesi azarlıyor, fırçalıyor, hakaret ediyor. Ama buna rağmen, oyların
yarısını toplayıp götürüyor. Yoksa biz, azarlanıp aşağılanmaktan zevk mi
alıyoruz? Toplum bilimcileri bunun cevabını muhakkak bulmalı.
Siyasilerden de araştırmalarını
istediğim bir husus var:
6- Seçimde oy kullanan seçmen
sayısında, 6 milyon fazlalık olduğu söyleniyor .Başta, seçim hileleri olmak üzere, bu konu da bütün yönleri ilke
araştırılmalı,elde edilen bulgular Halkımızla paylaşılmalıdır.
Ve şu kanaatimi sizlerle
paylaştıktan sonra tekrar asıl konumuza dönmek istiyorum
AKP nin, demokrasi ve insan hakları ile pek
ilişkisi yok .AKP demokrasiyi, amaçlarına ulaşmak için bir araç olarak
kullanıyor.Fotoğrafı iyi görmemiz lazım’
ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER
LAĞVEDİLMELİ…!
Görülmüş ve anlaşılmıştır ki ,Özel
Yetkili Mahkemeler, adalet dağıtmak yerine,bir işkence ve eziyet mekanizması
haline dönüşmüştür. Bu itibarla, huzura ve sükuna yeniden kavuşmak için ,bu Mahkemelerin derhal kapatılması lazım. Bu
konu da ilk girişimi, elbet te Muhalefet Partilerinin yapması lazım
Özel Yetkili Mahkemelerin, tutuklu
listesine bakıldığında, aslında suç işlemedikleri halde, sadece İktidar
Partisine karşı olan, onları eleştiren
önemli kişilerin olduğu açıkça görülmektedir. Anayasa suçu işlemiş,
Devletimizin birlik ve bütünlüğüne kastetmiş insanlardan kimse orada değil. Bu husus, Vatanına,
Milletine bağlı vatandaşlarımızın vicdanını ciddi şekilde rahatsız etmektedir.
Bu mahkemelerin, AKP nin Derin
Devletinin bir parçası olduğu yönünde bir görüş hakimdir.
Bence, Toplumu daha fazla
germeden, işi tadında bırakmak en doğru bir yöntemdir
SAYIN BAŞBAKAN İLE, SAYIN
CUMHURBAŞKANI NEDEN TÜRKÜM DİYEMİYORLAR?
Bu hususun ilk nedeni şu:
Ben İslami kesimi de iyi
tanıdığım için, bu kesim, birleştirici unsur olarak, Türklüğü değil de, İslamı
daha ön planda tutuyorlar.
Ama bence, böyle bir görüş
yanlış. Zira Kürtler de Müslüman oldukları halde, en azından bir bölümü, anarşi
yanlısı, ve Yabancıların da kışkırtması ile ayrı bir Devlet kurmak istiyorlar.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında da kimseye ayrımcılık yapılmamış olmasına
rağmen, hatta Devletin çok önemli makamlarına Müslüman olmayan kişilerin
getirilmesine, ve bunların tebaaları huzur içinde yaşamalarına rağmen, zayıf
anlarda İmparatorluğun altını oymuşlar, ve nihayetinde, bu gibi etnik grupların
da etkisiyle, bir Cihan imparatorluğu yıkılmıştır. Onun için diyorum ki, Türk
unsuru, Türkiye Cumhuriyetini kuran ana unsurdur.
Türk Milleti, tarih boyunca hiçbir
kimseye ırkçılık, ayrımcılık yapmamıştır. Ne zaman ki,işler ters gittiğinde ,
görev verdiği kişilerin etnik kökenini araştırmak gereğini duymuştur.Bu konu da
sonu ihanete varan çok örnekler mevcuttur.
Devlet Adamlarında, etnik köken
konusunda Amerika dan bir örnek vermek istiyorum.
Biliyorsunuz,ABD Başkanı OBAMA,
Amerikalı bir zenci. Babası Afrika kökenli bir siyahi,annesi ise bir
beyaz.Söylediklerine göre,beyaz olan anne tarafı,5-6 dereceden,eski ABD Başkanları baba BUSH ve oğul BUSH ile
akraba.Onlar da İngiltere Kraliçesi ELİZABET ile akraba
Sonra Amerikalılar, OBAMA nın
gerçekten Amerika da doğup, doğmadığını anlamak için, doğum raporuna kadar
inceliyorlar.Amerika da kimse kökenini gizlemiyor, ya da gizleyemiyor. Bence
gizlemesine gerek te yok.
Eğer devleti yönetenlerin etnik
kökeni bilinirse, bundan faydalı sonuçlar da ortaya çıkar. Örneğin ABD Başkanı,
OBAMA değil de, bir Türk olsaydı ,bu husus, hem o Türk için, hem de bizim için
bir gurur kaynağı olurdu.
Eğer devleti yönetenlerin etnik kökeni
bilinirse, o yöneticiler, idare ettikleri devletin açıktan aleyhinde bir
faaliyet te bulunamazlar.
Şimdi tekrar Sayın Başbakan ile,
Sayın Cumhurbaşkanının niçin Türküm demedikleri ya da diyemedikleri hususuna
geliyorum.
Anayasa da deniyor ki,Türkiye
Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, Türktür..Durum böyle
olunca da,Sayın Başbakanla, Sayın Cumhurbaşkanının, ben Türküm demedikleri,ya
da diyemediklerine ne demeli..!?
Özellikle de Sayıın Başbakan, ben
Türkiyeliyim ifadesini çok kullanıyor Anayasanın açık hükmüne rağmen, her
vesile tekrarlaması aslında bir suçtur.Ve bu suç ta bölücülüğe teşvik tanımına
girer.
Aslında böyle bir Anayasa suçunu
işleyenler sıradan kişiler de değil .Bu sözler ve arka planı, aslında tahlil
edilmesi gereken önemli ipuçlarıdır.
Daha önceki yazılarım da da zaman
zaman değindim.Almanya, İngiltere, Fransa, ABD gibi gelişmiş batılı ülkeler de,
cumhurbaşkanı, ve başbakanın kim olabileceğinin belirlenmesi için,1.5-2 yıl
geçmesi gerekiyor.Bu süre içerisinde potansiyel adaylar birbirleriyle, örneğin
televizyonlarda tartışıyorlar. Basın yayın organlarının tamamı bu işi yakından
takip ediyorlar.Bu süre içerisinde, ilave olarak, bu potansiyel adayların,
eğitim durumu, devlet tecrübesi, etnik kökeni de dahil, her şey tartışma konusu
yapılıyor. Sonun da daha iyi eğitimli daha donanımlı, ve devlet tecrübesi daha
fazla olan aday kazanıyor. Acaba, şu anda bizi yönetenlerde bu özelliklerden
hangileri var?
Sayın Başbakanın devlet tecrübesi
olmadığını bir yana bırakın, bir yabancı dil bile bilmiyor.
Sayın Başbakan, ustalık dönemine
girdiğini, söylüyor ama, devlet te çalışmadan, uygun ve yeterli eğitim almadan
usta olunmaz ki..!
Eğer uygun eğitim almadan bir insan
her konu da, her şeyi bilebiliyorsa, o zaman, eğitim sistemine niye trilyonlar
harcıyoruz.? Halkımızın bu hususu görmesi ve anlaması lazım .İşler , ancak o
zaman iyiye doğru gitmeye başlar.
Toplumumuz da, gazete okuma oranı, yüz de 6
kadar. Üstelik gezip görme ,araştırma, alışkanlığımız da, büyük bir kesim de
hala söz konusu değil.Bu itibarla gelinen noktaya demokrasi de diyemeyiz.
Yapacağımız iş şu:
Bize sağını gösterip, sol vuranlara,
laf ile peynir gemisi yürütmek isteyenlere, seçimde oylarımızla gereken cevabı
vermemiz lazım.
Bizi yönetecek olanların Dindar
olması, ya da öyle görünmesi, ilk ve tek faktör olmamalı. Zira böyle bir
görüntü kamuflaj da olabilir. Saygılarımla..
ANAYURT
Gazetesi 5 Ağustos 2011 Cuma
***
NE YAPMALI..!?-5
Mak.
Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili ANAYURT
Okurları,bu gün de terörün niye önlenemediği, daha doğrusu nasıl önleneceği
hususunda tahliller yapmaya ve Ülkemizi bekleyen tehlikelere değinmeye devam
edeceğim .Olup bitenleri daha kolay anlayabilmek için, özellikle şu son 1 Hafta
içerisinde Türkiye nin gündemine oturan
yeni olaylar, yeni konular hakkında da bir şeyler söylemek istiyorum.
Terörün niye
önlenemediği, ve Ülkemizin bölünme noktasına gelmiş olmasının baş sorumlusunun
şu anda Türkiye yi yöneten AKP İktidarının olduğunu burada özellikle belirtmek
istiyorum Peki
bizim dışımızda, örneğin Almanya,
İngiltere, Fansa, Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkeler de, her hafta yeni
bir olay, ve yeni bir konu gündeme oturuyor mu ? Sizce bu gibi hususlar da bir
anormallik, bir gariplik yok mu?
Gündeme oturan
her konuda, Toplumun dikkati o tarafa yöneliyor, ve temel sorunlar da, böylece
ya ötelenmiş, ya da unuturulmuş oluyor. İşin en garip tarafı ise, bizim yapımzdan olsa gerek,Halkımız, atıp
tutanlara,bağırıp,çağıranlara daha fazla inanıyor,daha fazla itibar ediyor.İşte
asıl tehlike de burada.
Bundan önceki
yazımda ,sırada daha ne senaryoların bizleri beklediğini söylemiştim.
PKK nın bu son 1
hafta içerisinde gerçekleştirdiği terör eylemleri neticesinde, 11 asker ile ,1
Binbaşı nın şehit edilmesi, ve bunun ardından, Kuzey Irak a ve Kandil Dağına
hava harekatının başlamasını da, kendiliğinden meydana gelen, gelişen
olaylarmış gibi de düşünmemek lazım
11 Asker ile, 1
Binbaşının katledilmelerinin dışında, ilave yeni şehitlerimizin de olduğunu
düşünürsek, ki bu olaylar alınan o kadar güvenlik önlemlerine rağmen meydana
gelmiştir, ne kadar büyük bir bela ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılmaktadır.
Alınan onca
güvenlik önlemlerine rağmen, şehitlerimizin artmasını sadece PKK nın işi olarak
ta düşünmek yanlış. Bu olaylar da, Dış Güçler tarafından PKK ya istihbarat ve
teknik konular da yardım da yapılmış olabilir
PKK nın
eylemlerine karşılık olarak yapılan hava harekatını da bir gaz alma, Toplumun
tepkisini yumuşatma olarak ta değerlendirebiliriz. Zira bu güne kadar, Kuzey
Irak a ve Kandil Dağına bir kara harekatı yapılmış değil. Demek ki Amerika buna
müsaade etmiyor. Sebebi ise, PKK nın bitirilmesi ABD nin çıkarlarına uygun
değil de ondan!
Peki, Kandil
Dağına hava harekatlarını yöneten komutan, Diyarbakır 2.Hava Kuvvet Komutanlığı
Kurmay Başkanı Tuğg. Kubilay BALOĞLU nun, harekat daha devam ederken,18 Ağustos
tarihinde,Balyoz davasından tutuklanarak, Hasdal ceza evine gönderilmesine ne
demeli…!?
Yoksa bu da,
Hükümetin PKK ve BDP lilere yaptığı bir jest mi,onların gazını alma operasyonu
mu..!?
Dirayetli ve
vatansever üst düzey komutanların bir biri ardına tutuklanarak hapse
atılmalarını Türkiye nin işgal edilme hazırlıklarının bir parçası, bir Amerikan
arzusu olarak değerlendirmek daha doğru olur.
Amerika
Birleşik Devletleri, Güney Doğudaki Kürt vatandaşlarımızı sürekli olarak
kışkırtıyor. Peki,orada Türkiye Cumhuriyeti ne karşı büyük bir kalkışma
hareketi olursa, acaba bu isyan hareketini polis gücü ile mi bastıracağız..!?
Bu mümkün mü?...
Buradaki temel
sorun, Halkımızın buna inanmasını sağlamaktır. Eğer bu başarılabilirse,
Halkımız olup bitenleri anlayacak, ve kendi Askerine muhakkak sahip çıkacaktır.
HAPİSTEKİ TSK
MENSUPLARI DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR!
Daha önceki
yazılarımda da zaman zaman değindim, şimdi tekrar söylüyorum. Türk Silahlı
Kuvvetleri TSK,daha önce yapılan darbe ve darbe girişimlerini, verilen
muhtıraları,kendilerine verilen Cumhuriyeti Koruma , ve Kollama görevi
dahilinde yapmıştır.Eğer, TSK İç Hizmet Kanunu, ve Anayasada ki böyle bir
göreve açık maddeleri kaldırmadığınız sürece,TSK mensuplarının,İrtica
Tehlikesine karşı önlem almak maksadıyla, yapılan senaryo çalışmalarını,
Hükümeti devirmeye çalışıyorlar diye algılayıp, bazı komutanları içeri almak,
hukuken yanlış bir uygulama.
Eğer gücün
yetiyorsa, İç Hizmet Kanunu ile, Anayasadaki ilgili maddeyi değiştirirsin, olur
biter.
Sonra, eğer her
kim söylerse, ki Türkiye de İrtica Tehlikesi yoktur; bu da yanlış. Zira, Adalet
ve Kalkınma Partisi AKP nin kapatılma davasında, AKP nin laikliğe aykırı söylem ve eylemlerde bulunduğuna dair,
Anayasa Mahkemesinin gerekçeli bir kararı var.Söylemek istediğim husus şudur:
Muhalefet
Partileri, bu konuda dava açarlarsa, TSK mensuplarının irticaya karşı eylem
planları suç olmaktan çıkar, ve içerdekiler de bu şekilde hapisten kurtulur.
Anayasa
Mahkemesinin AKP hakkında vardığı açık hüküme
rağmen, AKP İktidarının, Anayasa Mahkemesinin bu kararını hiçe sayarak,
Milli Güvenlik Belgesinden İrtica tehlikesinin çıkarılmış olması bir suç değil
mi? İlgililere duyurulur.
Bir yazımda
sizlere Kapadokya ziyaretimden de bahsetmiş, ve orada da, Yabancılara toprak
satışlarının arttığına işaret etmiştim. Turist rehberinin bir tespitini burada
sizlerle paylaşmak istiyorum.Biz öyle bir coğrafya da bulunuyoruz ki, zenci
bile olsak, bizi burada rahat bırakmazlar.Onun için ben de bu söze bir ilave
yapmak istiyorum.
Hükümetin
ağzından düşürmediği Demokratik Açılım, saçılım ifadesi ve çalışmaları ,
aslında işin kılıfı. Asıl amaç, Türkiye nin bölünüp parçalanmasıdır Bu projenin
asıl sahibi de ABD dir
Arap Aleminde
başlayan halk isyanları, sonunda Suriye ye de sıçradı. Suriye bizim sınır
komşumuz olduğu için, oradan kaçıp Türkiye ye gelenler ile, ilerde
muhtemelen Suriye tarafında, sınırımızda
oluşturulacak bir yasak bölge bizleri yakından ilgilendiriyor.
Irak tam olarak
işgal edilmeden önce de, Kürtleri sözde Saddam Hüseyin in zulmünden korumak
için, Irak ın kuzeyinde bir yasak bölge ilan edilmişti. Buraya Saddam giremedi
ama, daha sonraları burası Kürtlerin egemen olduğu bir bölge haline getirildi.
Ve biz şimdi oralara Barzani, ve ABD nin izni olmadan giremiyoruz.
Korkumuz odur
ki, komşumuz Suriye de de, Türkiye tarafında bir Kürt Bölgesi oluşturulur. Bu
aslında bir projedir. Amaç , Irak, İran, Suriye, ve nihayetinde Türkiyeden de
toprak koparıp, bağımsız bir Kürt devleti kurmak. Bizdeki Demokratik Açılım, saçılım söylem ve eylemlerinden,
aslında bunu anlamak lazım.
Suriye deki halk
isyanı nın bizi ilgilendiren en önemli tarafı ise şu:
Sayın
Başbakanımız Suriye için diyor ki, sabrımızın sonuna geldik! Bu ne demek?
Yoksa Suriye
bize mi bağlı? Ama değil. O halde böyle bir söylemin perde arkasında ne var?
Amerika Birleşik
Devletleri bizim Suriye ye askeri
müdahalede bulunmamızı istiyor. Ve Sayın Başbakanımız da ABD nin ağzıyla
konuşuyor.
Sayın Başbakanımız,
daha önceleri Mısır da ki ayaklanmada da , Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü MÜBAREK
için, açıklamaları yetersiz demişti.Tabii ki, burada da gücü Amerika dan
aldığı anlaşılıyordu
Amerika bizi İran
la da kapıştırmak istiyor.
Kılavuzu Amerika
olanların sonlarının ne olduğu malum! Ama biz burada Türkiye nin hak ve menfaatlarını konuşuyoruz.
Sayın Başbakan
daha önceleri; yani isyan hareketleri başlamadan önce, Arap Liderleri nezdinde,
demokrasiye geçiş yönünde telkinde bulunsaydı, bu konu da çaba sarf etseydi
daha inandırıcı olurdu
Sadece birileri
istedi diye, yada birilerine yaranmak için, önceden dost olduğun, ya da öyle
gözüktüğün kişi, ya da kişilerle 180 derece ters bir görüntü sergilemek, bizim
geleneklerimiz açısından etik te değildir.
Dış politikadaki
zikzaklara ve yanlış işlere örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Ben bu gibi
zikzakların ve yanlış işlerin ulusal çıkarlarımıza zarar verdiğini, vereceğini
özellikle burada vurgulamak istiyorum. Bu konuda yapılacak işlerden bazıları
şöyle
1- Muhalefet
Partileri, Hükümete bir gensoru vererek dış politikada yaşananları, ve
Hükümetin yaptıklarını tartışmaya açmalıdırlar..
2- Yukarda
işaret ettiğim hususları ve gensorudan çıkan neticeleri detaylı olarak Topluma
anlatmak, ve bunun yollarını aramak
TÜRKÜM DEMEKTEN İMTİNA EDENLER
ÜNİTER YAPIYA NE KADAR İNANIR?
Aslında sorunun başlangıcı,
dolayısıyla sorunun çözümü de, bu sorunun cevabı ile ilgili
Ne Mutlu Türküm diyemeyen, Cumhuriyetin
kazanımlarına inanmayan, Atatürk İlke ve İnkilaplarına karşı
çıkanlardan,Cumhuriyetin altını oymaya çalışanlardan,Üniter yapıya bağlı
kalmalarını beklemek büyük bir hatadır
Sayın Başbakan, Sayın
Cumhurbaşkanı, ve bazı Milletvekillerinin bu konularda ne düşündüklerini
biliyoruz
Bizi Yönetenler,Türk e, Türklüğe savaş
açmaktan, Türklüğü Anayasadan silmeye çalışmaktan vazgeçsinler, ve ettikleri
yemine sadık kalsınlar.
Ama ben öyle inanıyorum ki, büyük Türk Ulusu,
bu zor günleri de mutlaka atlatacaktır.
Bu gün, Atatürk İlke ve İnkilaplarına, Cumhuriyetimizin kazanımlarına
inanmayan, bu değerlere karşı olan bir gençlik yetiştirilmeye çalışılmaktadır.
Asıl tehlike de buradadır
İslami kesimin çok büyük bir bölümünün bu
düşüncede olduğunu söyleyebilirim. İslami Kesimin, ATATÜRK ü, ve TSK yı niye
sevmedikleri ayrı bir yazı konusu.
TERÖR
NASIL ÖNLENİR?
Bu konu da da daha önceleri
ipuçlarını verdim, şimdi tekrarlıyorum. Şu anda Güney Doğu bölgemizde yaşayan,
ama kendini Kürt bilen çoğu vatandaşımızın, aslında Türk olduğunu ortaya koyan
bilimsel araştırmalar var .Eğer bu bilimsel araştırmalar, basın aracılığı
ile buralarda yaşayan vatandaşlarımıza
duyurulursa, televizyon programları yapılırsa, çok yararlı neticeler elde
edilir.O zaman, bu vatandaşlarımız, kendilerinin başka bir ırktan olmadıklarını
öğrenir,ve Yabancıların kışkırtmalarına kanmazlar, ve anarşiye karışmazlar.
Ayrıca, Kürtlerin de kim
oldukları bilimsel olarak araştırılmalı. Burada ben küçük bir örnek vermek
istiyorum.
Yenisey Anıtlarında şu sözlerle başlayan bir ibare var: Men
Kürt İlhan Alp URUNGU….Bu bir Orta Asya Türk lehçesi.Peki,buna ne demeli !?
PKK LİDERİ
ABDULLAH ÖCALAN, ASLEN ERMENİ Mİ, ASIL ADI ARTİN AGOPYAN MI?
Abdullah ÖCALAN
ın, aslen Ermeni olduğu, adının ise, Artin AGOPYAN olduğu yönünde makale okudum. Şimdi yetkililerden bunun
doğru oıup olmadığını öğrenmek istiyorum
Eğer bu haber,
yetkililerce teyit edilirse, terörün önlenmesinde bize şöyle bir yararı var:
Eğer, Kürt
vatandaşlarımız, Abdullah ÖCALAN ın Ermeni asıllı olduğunu öğrenirler se, en
azından bir kısım Kürt vatandaşımız, Abdullah Öcalan ın peşinden gitmekten
vazgeçer. Bu da terörün önlenmesinde önemli bir katkı sağlar.
500 BİN GİZLENMİŞ ERMENİ NEREDE?
Öldürülen Ermeni AGOS Gazetesi yazarı Hırant DİNK,
Kurtuluş Savaşında bir kısım Ermenilerin tehcire uğramamak için Müslüman
olduklarını, ve halen, Türkiye Cumhuriyetinde önemli Makamları işgal
ettiklerini, ve bu gibileri açıklayacağını yazmıştı. Devletin önemli
Makamlarını işgal eden bu gizlenmiş Ermenilerin, isimlerinin açıklanacağından
korktukları için, Hırant DİNK i öldürdükleri söyleniyor.
Dil Tarih Kurumu
eski Başkanı, Sayın Prof Dr Yusuf HALAÇOĞLU da, bu gibi Ermenilerden bir
kısmının Alevi Kürt kimliği ile gizlendiklerini söylüyordu.Aslında tamamı
olmasa da,Alevi Kürtlerin büyük bir
kısmının Ermeni asıllı olduğuna vurgu yapmak istemişti.Bu gibi açıklamalarından
sonra,Sayın HALAÇOĞLU görevden alınmıştı.
Bunun gibi
araştırmaya dayalı bilimsel bulgular, bize uluslararası tartışmalar da,
Türklerin, Ermenilere Soy Kırım uyguladığı iddialarının asılsız olduğunu
ispatlama da katkı sağlar.
Eğitim
Kurumlarında, Devletimizin önemli Makamlarında, Parlamento da bulunup ta,
Türkiye nin, ve Cumhuriyetimizin aleyhinde faaliyet te bulunanların, Ermeni
asıllı olduklarını n ortaya çıkması
durumunda uykudan uyanmış olacağız.
Bizim sözümüz,
etnik kökenini gizlemeden,eğitimde, bilimde,sanat ta, sanayi de,ticaret te
katkı koyan, yasalarımıza bağlı olan Ermeni kökenli vatandaşlarımıza değil, sağ
gösterip sol vuran,Türkiye nin aleyhinde faaliyet te bulunan gizlenmiş
Ermenileredir
Tabiî ki daha
başka kökenden olup ta, bizi yöneten, ama Türkiye nin aleyhinde faaliyet te
bulunan başka kişiler de bulunabilir. Sorun, iyi bir vatandaş olup olmamakla
ilgili.
Bunca
yaşananlardan ve tecrübeden sonra, daha dikkatli olmak, tedbir almak açısından
bunları yazmak zorunda kalıyorum. Saygılarımla,
ANAYURT Gazetesi 26 Ağustos 2011 Cuma
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder