12 Şubat 2014 Çarşamba

TÜRKİYENİN ASIL SORUNU NEDİR?...

TÜRKİYENİN ASIL SORUNU NEDİR?-1
Anayurt Gazetesi 6 Şubat 2012 Pazartesi
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
VURDUMDUYMAZ OLMAK
            Sevgili Anayurt Okurları, bir aydan beri elektrik, ve doğal gaza gelen zamların nedenlerini ortaya koymaya çalışıyorum. Bu konuda, haftada 3 makale olmak üzere, toplam 12 makale yazdım. Umarım faydalı olmuşumdur.Ben uzman bir Yüksek  Mühendis olarak, ve iyi bir vatandaş olmak bilinci ile görevimi yapmaya çalışıyorum ama, Yetkililer sorunların çözümünde acaba gerekli hassasiyeti gösteriyorlar mı, bu yazdıklarıma vatandaş olarak sizler, acaba  kişisel olarak ne yapabiliriz diye kendinize sorabiliyor musunuz?.Bu husus sadece bir örnek.
           Bu gün,Türkiye nin Asıl Sorun Nedir başlığı altında,, bu vurdumduymazlığımızın nedenlerini de tahlil etmeye çalışacağız Dolayısı ile , muasır milletler seviyesine nasıl çıkacağımızın ipuçların da vermeye çalışacağım. Ve ayrıca bizleri bekleyen tehlikelere de, işaret edeceğim
        Aslında buna benzer konuları daha önceleri de yazdım, bu gün bu konuları Hükümetin uygulamaları ile güncelleyerek özetlemek, ve de devam etmek istiyorum. Konuya ilgi duyanların, Niçin Olmamız gereken Yerde Değiliz makalelerimi Anayurt Gazetesinin internet sayfasından indirip, okumalarını öneririm. Toplam 8 makale.
         Ben,34 yıldır Türkiye de enerji sorununun çözümü konusunda çaba sarf ediyorum ama, şu işi yap diyen destek olan da, olmadı.30 Yıllık süre içerisinde, bütün İktidarlar, her türlü görüşteki insanlarla da çalıştım. Ama şunu açık yüreklilikle söylemeliyim, ki; iş yapmanın, sorun çözmenin Dinle, İmanla, Sağcılıkla, Solculukla fazla bir ilgisi yok! Hatırlayanlarınız mutlaka vardır; bir zamanlar şöyle bir banka reklamı vardı:
          Yoktur birbirimizden farkımız; ama biz Osmanlı Bankasıyız.!
           Demek ki, gelişmiş bir toplum olmak, her bakımdan süper bir güç olmak öyle kolay bir şey değilmiş…! Bilen insanlardan, kıymetli beyinlerden yararlanmasını bilmek, şu işi yap demek, destek olmak ta bir kültür, bir marifet işi imiş!
          34 Yıl öncesinde de, bilene fazla önem verilmez di,yanlışlar yapılırdı ama,şimdiki gibi değil..
                              OKUMA ORANININ AZ OLMASI ÖNEMLİ BİR ENGEL
           Türkiye de günlük basılan gazete  sayısını nüfusumuza bölerseniz, okuma oranını en fazla % 6.5-7 olarak alabilirsiniz .Bu çok düşük bir rakam.İktidar yanlısı bazı gazetelerin parasız dağıtıldığını göz önünde bulundurursanız, okuma oranı % 4 lere, % 5 lere düşer.Bedava dağıtılan, ya da ideolojik gazeteler,genelde bir amaca yönelik olduklarından, tarafsız olamazlar, ve insanların fikri olarak gelişmelerine bir katkısı da olmaz.
          İleri Demokrasi sözü Toplumda çok kullanılır oldu, ama İktidar,kendini eleştiren gazetelerin, televizyonların sahiplerini değişik şekillerde şıkıştırarak,kendince önlem almaktadır.Peki ilerisinden vazgeçtik,Demokrasi bunun neresinde?
          Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin, peş peşe 3 seçim kazanmasının asıl nedeni, ileri hizmet değil, bir beyin yıkama operasyonunun neticesidir.
          İşi şöyle de özetleyebiliriz:
          Toplumda azımsanmayacak kadar Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ın hayranı var. Hangi iş, ne kadar kötü giderse gitsin, Taraftarlar sadece, ve sadece Sayın Başbakanın dediğine inanıyor. Ne olursa olsun, bu gibiler Sayın Başbakan a toz kondurmuyor. İsviçre de Davos ta, İsrail Cumhurbaşkanına bir ONE MİNUTE çekişini hiç unutamıyorlar.
          Bence böyle bir gidişat hiç de hayra alamet değil. Sayın Başbakan birilerinin kendisini sürekli övmesinden çok memnun, ama eleştirilmesine asla tahammülü yok. Bu da normal bir durum değil.
         Bu şartlar altında değil Türkiye nin bir süper güç olması, bağımsızlığını bile koruması çok zor.
          Bence iyiye giden hiçbir şey yok.
                       BAŞBAKAN VE  CUMHUR BAŞKANI HANGİ MESLEKTEN OLMALI?
          Başbakan, ve cumhurbaşkanının illaki,şu mesleklerden olması lazım diye bir kural yoktur ama,sorunların çözümüne en yatkın mesleklerden seçilmesinde büyük faydalar var.
          Eğer başbakanın mesleği, mühendis ya da iktisatçı, cumhurbaşkanının mesleğinin ise, hukukçu olması halinde, daha etkin bir hizmet verileceği, sorunların daha kolay çözülebileceğini varsayabiliriz.
           Örneğin, Sayın Süleyman DEMİREL, ve Sayın Turgut ÖZAL ;,her ikisi de mühendisti.Sayın DEMİREL, İnşaat Yüksek Mühendisi bir su uzmanı idi;; barajların çoğunu o yaptı, elektrik sorununun çözümüne büyük katkılar sağladı.Sayın ÖZAL; bir Elektrik Yüksek Mühendisi,ve bir ekonomist idi, telefonun otomatik hale gelmesinde katkı sağladı,uydu sistemine o zaman geçildi, duble kara yolları onun zamanında yaygın hale geldi.
          Her ikisinin de ortak özellikleri; uluslar arası mesleki deneyimlerinin olması, Türkiye de de, Devletin üst makamlarında görev yapmış olmaları; Devletin işleyişini biliyor olmaları idi.
           Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet SEZER, bir hukukçu idi. Yargıtay dan, Anayasa Mahkemesi Başkanlığına geçmiş, daha sonra, Cumhurbaşkanlığına getirilmişti. Yani o da, işinde bir uzmandı, ve de bir Devlet tecrübesi vardı.
          Ama günümüze dönersek; Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN, ve Sayın Abdullah GÜL: biri Başbakan, diğeri ise, Cumhurbaşkanı Her ikisinin de uzmanlık alanları ile, Devlet tecrübesi değil de; ideolojik yanları ön planda.
          Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN diyor ki, ben Devlet te hiç çalışmadım. Dış işleri Bakanlığında çalışanlar için de; ben monşer değilim, olmak ta istemem diyerek, onları da küçük görüyor Bu gibi beyanlar, ne övünülecek, ne de, doğru olan şeylerdir. Bu gibi hususlar, olsa olsa sorunlarımızın bir türlü nasıl çözülemediğinin ipuçlarını verir. 
          Aslında sadece başbakanın, ve cumhurbaşkanının üstün vasıflara sahip olması yetmez,tüm milletvekillerinin de, iyi eğitimli, ve konusunda uzman kişilerden oluşmasında büyük faydalar vardır.
          Milletvekili adayları seçim kampanyası sırasında, uzmanlık alanlarını söylemeli, seçildiklerinde ise, Türkiye nin hangi sorununu çözeceklerini taahhüt etmelidirler.
          Bizde bir işin başında olmak çok önemli olduğu için, önce Başbakan, ve Cumhurbaşkanından başladım.
         Eğer, ekibin tümü, iyi eğitimli, ve uzman kişilerden oluşursa, sorunlarımız çok daha kolay çözülür.Birde, ekip de ideolojik takıntısı olan bulunmamalı..!
                                                         TOPLUMDA DİNİN ETKİSİ
          Halkımızın % 98 i Müslüman. Din konusu ve Halkımızın Dinine düşkün olması, Siyasette hızla yükselmek isteyenlerin, ve Türkiye üzerinde kötü emelleri olan yabancı devletlerin, menfaatları icabı sık kullandıkları bir alan
          Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ın, Halkın Dini duygularını kendi amaçları doğrultusunda en iyi kullananlardan biri olduğunu da ,söyleyebiliriz.
          Sayın Başbakanın amacının ne olduğunu, bu konudaki kararlılığını anlayabilmek için,daha önceki yıllarda,değişik yerlerde söylediği sözlere bakmak lazım.
          Sayın Tayyib ERDOĞAN ın nerede, kimlere ne söylediği, niçin Başbakan olmak istediği, nasıl olduğu ayrı bir yazı konusu. Ama bu konuda daha önceleri bazı gazetelerde, ve Televizyonlarda yazılar yazıldı,programlar yapıldı. Ama bundan sonrasında, bilmeyenler için güncellenerek yeniden yazılabilir.
          Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN hakkında dindar kesimin algısı şöyle:
Bu güne kadar dindar bir başbakan gelmedi. Sayın Tayyib ERDOĞAN  dindar olduğu için; daha doğrusu Müslüman olduğu için, solcular onu istemiyorlar, onu kötülemek istiyorlar…vs.
           Tabi k,burada Sayın Başbakanın konuşma şeklinin, ve Halkın duymak istediklerini de söylemesinin önemli bir rolü var Şimdi sizlere çok önemli bir tespitimi daha söylemek istiyorum.
            Malûm, teknolojide ileri devletlerin çoğu Hıristiyan. Ve bizim Batı Uygarlığı diye adlandırdığımız bu devletlere karşı tarihten gelen bir hayranlığımız var. Bunun sonucunda, Halkımızda bir eziklik de var. Bu itibarla, Sayın Başbakanın aslında istemediği, prensiplerine inanmadığı halde, ve  horlanma pahasına, Avrupa Birliğine girme çabalarını, bu gibi devletlerin liderleri hakkında söylediklerini, atıp tutmalarını da, politik manevralar olarak görmek, değerlendirmek lazım
          Ama bu gibi hareketler, Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN ı dindar kesim, ve eğitim seviyesi düşük insanların nezdinde bir kahraman yapıyor, ve iktidarda kalmasını sağlıyor.
          Eğer, Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN, bir şekilde AKP nin başından ayrılacak olursa, Partisinin de dağılacağını şimdiden söyleyebiliriz.
           Ben de inançlı bir kişiyim ama, Dinin siyasete alet edilmesine de karşıyım. Bunu şu şekilde izah edebiliriz:
            Eger, her şeyi dini mantıkla halletmeye çalışırsak, işin içinden çıkamayız, yanlış yollara saparız. Bizim imrendiğimiz gelişmiş Avrupa devletleri bile, Orta Çağın karanlığından pozitif bilimleri kendilerine örnek alarak, bu günkü seviyelerine gelmişlerdir.
           Cumhuriyetimizi kuran Mustafa Kemal ATATÜRK te bu hususu görmüş olmalı ki, Din ile, Devlet işlerini birbirinden ayırmak istemiş, ve laiklik sistemini getirmiş.
           Laiklik de, asla dinsizlik değildir.
            İDEOLOJİK DÜŞÜNMEK, ATATÜRK İLKE VE İNKİLAPLARINDAN UZAKLAŞMAK
         BU gün Türkiye de ATATÜRK ten hoşlanmayan, ATATÜRK İlke ve İnkilaplarına inanmayan, onları yürürlükten kaldırmaya çalışan, TürK ü, ve Türklüğü  Anayasa dan bile çıkarmaya çalışan bir İktidar iş başında bulunuyor
          Bu gün bir Gazetede okullarımızda öğrenci andının değiştirilmek istendiğini, ATATÜRK ün Gençliğe Hitabesinin duvarlardan kaldırılacağını okudum.Aslında bu gibi yazıları, buna benzer uygulamaları sık sık görüyor, ve okuyoruz.
           Bu gün kılık, ve kıyafetiyle, düşünce yapısı ile, ATATÜRK İlke, ve İnkilaplarına sıcak bakmayan çok sayıda öğrenci yetiştiğini, yetiştirilmeye çalışıldığını, mezun olanların Kamuda, her yerde görev aldıklarını söylemek mümkün.Aslında bu gibi şeyler,İleri Demokrasi ile kastedilen hususlardan bazıları
           Bu itibarla, ATATÜRK ilke, ve İnkilaplarından uzaklaşılmasını, Cumhuriyetin kazanımlarının ortadan kaldırılmaya çalışılmasını rejim açısından tehlikeli görüyorum.
           Dolayısıyle Rejimin tehlikede olmasını, tüm sorunlarımızın başında görüyorum
            Bu söylediklerim, kaygılarım sadece bana aitte değil. Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin,Laikliğe aykırı söylem, ve eylemlerde bulunduğuna dair Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı var. Sonra, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL ile, Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN ın değişik zamanlarda ATATÜRK le, Laiklikle ilgili söyledikleri sözler ortada
           Halkımız, Siyasilere  Anayasa ile, Rejimle oynasınlar diye oy vermedi, vermiyor; geçim sıkıntısına çare bulsunlar, hayat standartlarımızı yükseltsinler, eğitimde, sağlıkta, sanayide Türkiye nin sorunlarını çözsünler, bizleri muasır medeniyetler seviyesine çıkarsınlar diye oy veriyor.
           Sizlere, Mustafa Kemal ATATÜRK ün çok güzel bir sözünü hatırlatmak istiyorum Bu veciz şöz, ,Ankara da Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi içinde duvarda yazılı. Bu söz, şimdiki ve gelecek kuşaklara çok önemli bir hedef niteliğindedir
          Yalnız, ve tek bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak Servet, ve onun tabii neticesi olan refah, ve saadet, ancak çalışanların hakkıdır.
           Bakınız bu sözde hiç bir ayrımcılık yok; vatandaşlık bağı ile Türkiye Cumhuriyetine bağlı olan herkese gösterilen çok önemli bir hedef, çok önemli bir tespit,
            ATATÜRK ün gençliğe hitabesi, ve Büyük Nutuk, geçmişte yaşadığımız olaylara işık tutan, yaşadığımız acı tecrübelerden sonra yapılan tavsiyeler, uyarılardır Bu bilgileri, ve tavsiyeleri, genç, yaşlı herkesin okuması, özümsemesi gerekir
           Bu gün Dünyanın beşinci en kuvvetli, en büyük, en eğitimle ordusuna, büyük imkanlara sahibolmamıza rağmen, Amerikalıların Kuzey Irakta, askerlerimizin başına çuval geçirilmesi karşısında, Türkiye nin bir şey yapamadığını düşünürsek,1919, 1920 lerin ,şartlarında;kurulmuş bir Ordu yok, silah yok, para yok, mücadele edecek Hükümet yok.Böylesine olumsuz şartlar altında mücadeleye başlayıp, emperyal güçlerle savaşa girip kazanmak, Cumhuriyeti kurmak hiçte hafife alınacak bir şey değil. Bu itibarla, Cumhuriyetimizin, ve onu Kuranların kıymetini bilelim
         Saygılarımla
            ***
TÜRKİYENİN ASIL SORUNU NEDİR?-5
Anayurt Gazetesi 13 Şubat 2012 Pazartesi
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
                                 DİN VE DİNDARLIK SÜREKLİ BİR İSTİSMAR KONUSU
           Sevgili Anayurt Okurları, geçen hafta Meclis grup toplantısında,Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN, Din, ve Dindarlık konusunda açtı ağzını, yumdu gözünü;daha önce söylediklerini bu defasında daha da sert bir şekilde ortaya koydu, herkese çattı.Belli ki, canı bir şeylere fena halde sıkkın, ya da tekrar  gündeme oturtmak istediği bazı hususların sinyallerini vermek istiyor olabilir
          Bence, Sayın Başbakan artık bu tür söylemlerinden vazgeçmeli, ortamı gereksiz yere germemeli, ve kendini Türkiye nin gerçek sorunlarını çözmeye vermelidir. Zira ustalık dönemine geçtiğini kendisi söylüyor.
           Bundan önceki makalede yazdım; şimdi tekrar vurgulamak istiyorum: Eğer Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN da, Sayın Süleyman DEMİREL,ve Sayın Turgut ÖZAL gibi, mühendis kökenli, ya da iktisat kökenli uzman  birisi olsaydı,Devlet tecrübesi, ve uluslar arası mesleki deneyimi olsaydı, her halde bu gibi yan yollara sapmazdı, sapma  gereğini de duymazdı. Nihayetinde herkes, bildiği en iyi şeyi uygulamaya çalışır.
          Sonra Sayın Başbakan ın, İmam Hatipli olmasının dışında, Dini bilgisinin ne durumda olduğu hakkında kimse de pek bir şey bilmiyor .Ben şahsen okuldaki notlarını, varsa teşekkür, ya da takdir name gibi bir belge alıp almadığını da bilmek isterdim.
         Yani demek istediğim husus şudur: Biz hep ileri demokrasiden bahsediyoruz, Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz. Ama, gerek Avrupa Birliğinin gelişmiş ülkelerinde, gerekse, Amerika Birleşik Devletleri nde, gerekse, Batı standartlarındaki gelişmiş diğer sanayi ülkelerinde, başbakanlar hakkında her şey bilinir, her şey tartışılır. Bu itibarla biz, henüz daha çok gerilerdeyiz.
          Din, ve Dindarlık konusunda ben de bir şeyler söylemek istiyorum: Biz, AKP den önce de Müslüman idik, şimdi de Müslüman ız, ve Müslüman olarak kalacağız. Sonra, Din, ve Dindarlık kimsenin tekelinde de değil
          Ben Hanefi Mezhebinde olan bir Müslüman ım. Ama Türkiye de üç Meshep daha var Eğer Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN, Toplumda kendi Meshep, ve Din anlayışını egemen kılmaya çalışırsa, ayrımcılık yapmış olmaz mı? Sonra Alevilerin, dindar olmayanların, ve diğer grupların haklarını kim koruyacak?
          İşte Laiklik ifadesi, Anayasaya bu gibi sakıncaları önlemek maksadı ile konmuş. Bunun detayları Anayasa da, ve kanunlarda var. Sayın Başbakan, ve Sayın Bülent ARINÇ gibi siyasilerin, Laikliği başka türlü yorumlamaları, başka sonuçlar çıkarmaları kendi şahsi düşünceleridir
          Öyle anlaşılıyor ki, Sayın Başbakan, ve onun partisi AKP, kapatılma davasında; Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararında, AKP nin Laikliğe aykırı söylem, ve eylemlerde bulunduğu sonucuna vardığını unuttuğu, kendine bir ders çıkarmadığı anlaşılıyor
     TÜRBAN VE İMAM HATİP KONUSUNU SÜREKLİ GÜNDEME GETİRMEDE ASIL AMAÇ NE?
          Sayın Başbakan grup toplantısındaki konuşmasında, döndü dolaştı işi yine tekrar Türban, ve İmam Hatip gibi konulara getirdi. İmam Hatip ve İmam Hatipli konusunun, Sayın Başbakan için neden o kadar çok önemli olduğu hususunda, bu gün sizlere ben de bir şeyler söylemek istiyorum:
          Bir defa İmam Hatip Okullarını, ve buradan mezun olanları, Sayın Başbakan ın kendi arka bahçesi gibi gördüğünü söyleyebiliriz. Daha doğrusu bu alanı, Onun için bir var olma nedeni, bir oy deposu gibi düşünebiliriz.
          Dini ön planda tutan çoğu vatandaşımız, önce Dinlerini iyi öğrensinler diye çocuklarını İmam Hatip liselerine göndermek istiyorlar ama, bu gibi okullar da, Dinden başka şeylerinde öğretildiğini bir örnekle ortaya koymak istiyorum.
          Daha önceleri de söyledim; ben Kahraman Maraşlıyım. Çok yakından tanıdığım bir genç, İmam Hatip Okulundan mezun. Başkası anlatsa belki inanmazdım. Şimdi sizlere, İmam Hatip okullarında Dinden başka nelerin de öğretildiğine ilginç bir örnek vermek istiyorum Konu; Mustafa Kemal ATATÜRK ile ilgili.
          Bu genç şöyle anlatıyor: Her sınıfta olduğu gibi bizim sınıfta da ATATÜRK ün resmi duvarda asılı. Ama normal zamanlarda ATATÜRK ün yüzü hep duvara dönük duruyor, ancak müfettişler okulu teftişe geldiklerinde, resim çerçeve ile çevrilip normal hale getiriliyor. Sonra yine yeniden ters yüz!
          Şimdi soru şu: Mustafa Kemal ATATÜRK ün resmine bile tahammül edemeyen bir eğitim kadrosu, körpe beyinlere, ATATÜRK, ve Cumhuriyet aleyhinde kim bilir daha neler anlatıyorlardır…!?
          Bazıları diyebilir ki, bu anlatılanlar Kahraman Maraş ta yaşanmış münferit bir olay dır. Olabilir. Ama tam böyle olmasa da, başka okullarda da, buna benzer örnekler yaşanıyor olabilir.
          Ben, , İmam Hatipli olup ta ATATÜRK ü seven birine pek rastlamadım. Bu gibilerden, AKP yi, ya da, Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN ı beğenmeyen, ya da sevmeyen birine de pek rastlamadım. Bütün bunlar acaba birer tesadüf mü….!?
         Halkımızın bir kısmının Türbanlılara, ve İmam Hatiplilere soğuk bakmasının asıl nedeni; kılık- kıyafet le ilgili değil, bu gibilerin düşünce tarzlarını, ve  ideolojilerini iş hayatında, ve bütün alanlarda  uygulamak istemelerinden kaynaklanmaktadır.Örneğin türbanlı bir doktor, inancım gereği erkek bir hastayı muayene etmem, filmini çekmem diyebiliyor…vs gibi. Bu konu da başka örnekler de vermek mümkün
         Eğer Devletin Kurum ve Kuruluşları olmasa, Özel Kesime ait çoğu iş yeri,  takıntılarından dolayı, bu gibileri işe bile almak istemiyor. Bu konuda Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ile, KOÇ HOLDİNK Başkanı Sayın Rahmi KOÇ arasında yaşanan restleşmelere de şahit olduk.
         Bu gün türbanlıların, ve İmam Hatip kökenli olanların, Devletin her kademesinde görev almasından, bu gibilerin düşünce tarzları, ve dini ideolojileri gibi takıntılarından  dolayı, bazı sağ duyulu vatandaşlarımız gelecek adına ciddi olarak endişe duymaktadırlar Bazı vatandaşlarımızın bu gibi kaygılarını zorla değiştirmek te mümkün değil
          Bunlar sadece benim sahsi düşüncelerim de değil Ben Halkımızdan edindiğim intibaları da, sizlere yansıtmaya çalısıyorum.
          Toplumun bir kesiminde, Türbanlılara ve İmam Hatip kökenlilere soğuk bakılmasında, Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ın, sürekli olarak bu konuyu gündeme getirmesinin de, önemli bir payı olduğunu söylemek mümkün.
           Halkın bakış açısı, beyin yıkama olayı, ve Sayın Başbakanın tutumu gibi nedenlerden dolayı, İmam Hatip Okullarına gitmek isteyenlerin sayısında da, bir azalma yaşanabileceğini düşünüyorum.
         Anlatabileceğim daha çok ilginç hikayeler var ama, şimdilik yeterli görüyorum
         Sonuç olarak şu hususu vurgulamak istiyorum:
         Türban serbestisi, İmam Hatip ve İmam Hatipli konusunda siyasilerin samimi olduklarını maalesef söyleyemeyeceğim.
           Bu gibi konularla, Din, ve Dindarlık çıkışlarını, özellikle Sayın Başbakanın başı sıkıştığında, kullanabileceği önemli bir manevra alanı, ve rejimi değiştirme planının bir parçası olarak düşünmek daha doğru bir yaklaşım olur.
   AKP Lİ BAZI SİYASİLER ATATÜRKÜN GENÇLİĞE HİTABESİNDEN NİÇİN RAHATSIZLAR?
           Adalet, ve Kalkınma Partisi AKP nin içinde, 14-15 İmam Hatip kökenli Bakanın olduğunu biliyoruz. Sayın Başbakan da bunlardan biri
          İmam Hatip okullarında, ATATÜRK e, ATATÜRK ilke İnkilaplarına, Cumhuriyet e, ve Cumhuriyetin Kazanımlarına sıcak bakmayan, ya da, onlara inanmayan bir nesil yetiştirilmeye çalışıldığını yukarda bir örnekle gördük.
           Böyle bir nesil yetiştirmeye Sayın Necmettin ERBAKAN ile, yıllar öncesinden başlanıldığını söyleyebiliriz Yaşları itibarı ile bu 14-15 AKP li Bakanın, Sayın Necmettin ERBAKAN zamanında yetiştikleri anlaşılıyor
          Sayın ERBAKAN ın da, ATATÜRK ten pek hoşlanmadığını. Laik sistemi benimsemediğini, bu konuda yaptığı açıklamalardan anlıyoruz .Sayın ERBAKAN ne demişti:
         Değişim kanlı mı olacak, kansız mı olacak…!? Eğer biri kalkar da, Ne Mutlu Türküm Diyene derse, başka biri kalkar; o da, Ne Mutlu  Kürt üm Diyene de gibi..vs.
          Zaten Sayın Necmettin ERBAKAN ın kurduğu partiler; Milli Nizam Partisi, Selamet Partisi, Refah Partisi gibi gibi kuruluşlar da, Laikliğe aykırı söylem, ve eylemlerinden dolayı Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştı.
         Ama her şeye rağmen Sayın Necmettin ERBAKAN milli idi; Batı emperyalizmine karşı idi. Sayın ERBAKAN ile, Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN arasındaki en önemli fark burada.
        Sayın ERDOĞAN da Dinci ama, o,Batı emperyalizminin emrinde. Zira bir Amerika Birleşik Devletleri projesi olan BOP un Eş Başkanı olduğunu kendisi söylüyor.
        Buraya kadar anlattıklarımla, ve şimdi söylediklerimle AKP Kurmaylarının ATATÜRK ün Gençliğe Hitabesine niye karşı olduklarının ipuçlarını vermeye çalıştım. Bunun çok önemli başka bir nedeni daha var.
        Bu da, Sayın Başbakanın Demokrasi Anlayışı, ve yorumu ile ilgili. Uygulamalarından da gördük, ve anladık ki, mademki Halk kendisini seçerek İktidar yaptı, Meclisteki coğunluğuna dayanarak, Anayasa dahil, istediği her türlü değişikliği yapma hak, ve yetkisine sahip. Başkalarının kendisine engel olma, ve kendisini eleştirme hakkı yok Buradan şöyle bir yaklaşım çıkarabiliriz:
1-       Eğer Gençler, işi gücü bırakıp ta, Cumhuriyeti korumak, ve kollamak adına ,Halkın üst üste 3 defa seçtiği bir İktidarla nasıl mücadele etmeye, ve onu devirmeye kalkışabilir? Bu bir kışkırtmadır.
2-       Burada Türk kelimesi geçiyor, ve Türk e özel bir vurgu yapılıyor. Bu bir ayrımcılıktır.
3-       Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza, ve müdafaa etmek te ne demek?
         Gençlerin Halkın iradesine müdahale etmeye ne hakları olabilir? Eğer Halk isterse, Anayasa nın değiştirilemez maddelerini de değiştirebilir, Cumhuriyeti yıkıp,başka bir rejime de geçebilir.
         4-Siyasilerin emelleri ile, müstevlilerin emelleri örtüşebilir. Müstevliler ile emperyalist güçler kastedilmektedir. Bu nasıl bir yaklaşım?
         Halkın seçtiği İktidar, gerek gördüğünde herkesle görüşebilir, her türlü anlaşmayı yapabilir. Burada Halkın seçtiği İktidara bir müdahale, bir kışkırtma var.
         Aradakileri atlıyorum, ve son paragrafa geliyorum
4-       Hitabe, Ne mutlu Türküm Diyene ile bitiyor. Burada da yine Türk kelimesine vurgu yapılıyor,ve bir kışkırtma var!
İleri demokrasiye geçtiğimiz bir dönemde, süreci geriye götürecek hareketlrere, ve gençlerin kışkırtılmasına müsaade edemeyiz…..vs gibi yaklaşımları bir senaryo olarak düşünebiliriz.
Sonuç olarak; ATATÜRK ün Gençliğe Hitabesine bile karşı çıkılmasını, çok tehlıkeli bir  gidişatın işaretleri olarak görüyor, ve değerlendiriyorum.
 Saygılarımla
            ***
TÜRKİYENİN ASIL SORUNU NEDİR?-9
Anayurt Gazetesi 20 Şubat 2012 Pazartesi
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
       İMAM HATİP MEZUNLARI KENDİ BRANŞLARINDA MI İLERLEMELİ, YOKSA DİĞER BRANŞLAR DA DA EĞİTİM İÇİN ENGELLER KALDIRILMALI MI?
       Sevgili Anayurt Okurlar, bundan önceki makalede İmam Hatip okullarında sadece Dini konular öğretilmediği, bu okullarda öğrenim gören öğrencilerin ATATÜRK ilke, ve İnkilaplarından, Cumhuriyet, ve onun Kazanımlarından  uzaklaştırılmaya çalışıldığını, mevcut örneklerden de yararlanarak ortaya koymaya çalışmıştık.Bu itibarla Din eksenli siyasi partilerin, bu okulları, ve bu okullardan mezun olanları kendi arka bahçeleri gibi gördüklerinden,oy alma hesabı ile, İmam Hatip, ve İmam Hatipli konusunu hep gündemde tutmaya çalıştıklarını vurgulamaya çalışmıştım. Bu gün ise, başlıktaki sorunun cevabını vererek konuya başlamak istiyorum
         Burada ki, asıl amacım ise; Halkımızın doğru bir değerlendirme yapmasına yardımcı olmak, böylece İmam Hatip, ve İmam Hatipli konusunun Türkiye nin gündeminden çıkarak asıl sorunlarımıza dönülmesine katkı sağlamak istiyorum
         Bu vesile ile birde eğitimin genel anlamdaki temel sorununa da, değinmiş olacağım.
         Halkımızın çoğunluğu dindar olduğu için, Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN ın, İmam Hatip, ve İmam Hatipli konusundaki Din eksenli konuşması, ve değerlendirmelerinden çok kolay etkilenmektedirler. Bu itibarla, bu konunun üzerinde biraz fazla durdum, ve durmaya da devam ediyorum. Şimdi öncelikle Sayın Başbakanın bazı sözlerini hatırlayalım:
        İmam Hatip mezunları doktor, mühendis olamaz dediler; ben başbakan oldum, ,ve 9 yıldır Türkiye yi yönetiyorum. Başbakan olmanın bir meslek olmadığını burada  özellikle  belirtmek lazım.
         Sonra Sayın Başbakanın çok alındığı bir söz daha varmış; birileri İmam Hatip mezunları için ölü yıkayıcılar demiş! Böyle bir sözün hangi şartlar altında söylendiğini bilmiyorum ama, ölüyü herkes yıkayamaz! Sonra,
Toplumun her mesleğe ihtiyacı var. Bu itibarla alıngan olmaya da gerek yok. Bu gibi söz, ve yaklaşımların, İmam Hatipliler, onların velileri, ve nihayetinde Toplum üzerinde olumsuz etkiler yarattığını söyleyebilirim.
        İmam Hatip okulları adından da anlaşılacağı üzere, camilerin imam, ve vaiz ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş meslek okullarıdır. Ve bu okullardan mezun olanların İlahiyat fakültelerine gitmelerinde her hangi bir kısıtlama yoktur. Ama başka branşlar da eğitimlerine devam etmek isterlerse, ÖSYM sınavlarınde katsayı kullanılarak, aldıkları puanlardan bir miktar indirilmekte, ve bu itibarla İmam Hatip mezunlarının başka branşlarda eğitimlerine devam etmeleri zorlaştırılmaktadır Aslında puan indirimi sadece İmam Hatip okullarından mezun olanlar için değil, diğer meslek okullarından mezun olanların da, branş dışında yüksek öğrenimlerine devam etmek istemeleri halinde, onlarında ÖSYM puanlarında katsayı ile indirime gidilmekte, onlara da zorluk çıkarılmaktadır. Ama işin içinde Din konusu olunca, yapılan kısıtlama, Dini eğitim alanlara bilerek engel çıkarılrmak isteniyor düşüncesiyle, bir bardak suda fırtınalar koparılmaya çalışılmaktadır
         Danıştay da açılan davada ilgili mahkemenin gerekçeli kararında da, bu gibi okulların meslek okulları olduğuna vurgu yapılarak, eğitim müfredatlarının farklı olduğu gerekçesi ile, üniversiteler arası seçme sınavları ÖSYM de puan indirilmesini haklı bulmuştur.
         Şahsen bende, İmam Hatip okullarından, ve diğer meslek okullarından mezun olanların kendi branşlarında yüksek öğrenime devam etmeleri halinde, hem kendileri, hem de Türkiye için daha yararlı sonuçlar çıkacağına inanıyorum Böyle bir tercih,bir konu da uzmanlaşmak açısından çok önemli
         Orta öğretimde değişik adlar altında zaten temel Dini bilgiler veriliyor; illaki mühendis, ya da doktor olmak isteyenler varsa, o zaman liselere gitmeleri daha uygun bir yol olur.
         Örneğin İmam Hatip okullarında, ve bazı meslek okullarında denklik sağlamak amacı ile, 3 yıllık eğitim süresinin 4 yıla çıkarılması, ve adının da İmam Hatip lisesi olarak, Endüstri Meslek lisesi olarak değiştırilmesi, lise müfredatının da tamamıyla öğretildiği anlamına gelmez Bu gibi zorlamalar, bu okullarda amaçlanan mesleki eğitim kalitesinin daha da düşmesine vesile olur Meseleye bu açıdan bakmak daha doğru bir yaklaşımdır.
          Eğitim, ve Öğretim planları iş hayatının, sanayinin, Toplumun ihtiyaçları, kişisel kabiliyetler de göz önünde bulundurularak hazırlanmalı, duygusal davranışlardan, ideolojik takıntılardan uzak durulmalıdır.
        .İşte bu noktada ben de işin aslını başka bir yönden ortaya koymaya çalışacağım
         Sadece İmam Hatip mezunları, ya da diğer meslek okullarından mezun olanlar değil, Liselerden mezun olanlar da dahil, çoğu kişi, kendi kabiliyet, ve yeteneklerini göz önünde bulundurmadan, ya da bir tespit yapılmadan doktor, ya da mühendis olmak istemekte, bu itibarla da Mühendislik fakültelerine ya da Tıp fakültelerine gitmeyi tercih etmektedirler
           Liseyi birincilikle bitiren, ya da ÖSYM de en yüksek puanı alan bir öğrencinin en iyi bir doktor, en iyi bir mühendis olabilir diye de bir kural yoktur. Doğuştan kabiliyetinin de bu işe uygun olması gerekir. Eğitim haricinde,doğustan gelen  özelliklerin hangi mesleğe daha uygun olduğunu tespit etmek te mümkün.
          Almanya da daha ilköğretimde, öğrencilerin kabiliyetlerinin hangi yönde olduğu tespit ediliyor, öğretmenin tavsiyeleri doğrultusunda meslek okullarına, ya da liselere yönlendiriliyor. Mühendis, ya da doktor olacaklar liselere devam ediyor. Öğretmenin tespit, ve tavsiyesine öğrenci velisi bir itirazda da bulunmuyor.
         Eğer biz de de böyle bir yöntem uygulansa, tespiti yapan öğretmen de Almanya da ki, gibi yetişmiş uzman bir kişi olsa, ve öğrenci velisine dese ki,senin çocuğunun kabiliyeti mühendis, ya da doktor olmaya uygun değildir, çoğu öğrenci velisi böyle bir öğretmeni ya dövmeye kalkar, ya da üst makamlara şikayet eder, kasti bir durum var diye.!
          Böyle bir yöntemle işe erken başlandığı, branşlaşmanın sağlandığı Almanya da, üniversite kapılarında yığılmanın olmadığını, herkesin eğitim imkanlarından yararlandığını, mezun olanların kolaylıkla iş bulabildiğini söyleyebiliriz. Peki, bizde niye böyle bir şey olmasın…?!
         Demek istediğim husus şudur ki, İmam Hatip, ve İmam Hatipli konusu, Ülkemizin huzuru için, artık istismar konusu yapılmamalıdır.’
          Saygılarımla..                                           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder